Hayatta kalmak mı hayatı yaşamak mı?

Bugün hayatı doya doya mı yaşadınız, yoksa sadece hayatta kalmaya mı çalıştınız? Bugün, bir önceki gün ve daha öncesi… Kendinize verdiğiniz not her gün 6’dan aşağı oluyorsa radikal değişiklikler yapmanın zamanı geldi demektir…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Hayatta kalmak mı hayatı yaşamak mı?

 

TUNÇ DİPTAŞ - YÖNETİM

1999 yılında İstanbul Üniversitesi’nin Ekonomi bölümünden mezun olduğumda ekonomik krizin etkileri devam ediyor, belirsizlikler dolayısıyla kurumlar çalışanlarını işten çıkarıyordu. Etrafımdaki arkadaşlarım kariyere başlamak için hiç doğru bir zaman olmadığını söylüyor, enseyi karartıyorlardı. Kurumlara başvuruda bulunanlar ret cevabi alıyor, çoğu zaman görüşmeye dahi çağrılmıyordu.

Arkadaşlarımın hemen hepsi adeta bizim için önceden belirlenen yola uygun olarak banka ve finans kuruluşlarına kapağı atmaya çalışıyordu. Ailem de arkadaşlarım gibi yapmamı, bir an önce askere gidip sonra da finans sektöründe sağlam bir işe girmemi öğütlüyordu.

Zihnim etrafı dinlememi, kendimi güvende hissedeceğim bir işe yönelmemi söylerken kalbim tutku ile çalışabileceğim, sevebileceğim, daha özgür olabileceğim işlere başvurmamı istiyordu.

Her gün kravat, ceket giyip, dokuz beş çalışmak zorunda olmak bana sıkıcı gelmişti. Bu yüzden finans sektörü, bankacılık gibi işleri tutkuyla yapamayacağımı düşünüyordum. Yazı yazmayı, insanlarla iletişim kurmayı sevdiğim, meraklı birisi olduğum için gazeteciliğe yönelmeyi tercih ettim. Akıntıya karşı kürek çekerek, ailemin ve toplumun benim için uygun gördüğü meslekleri tercih etmeyerek cesur bir karar aldım. 

Gazetecilik sayesinde birçok başarılı insanla röportaj yapma imkanı buldum. Onların nasıl başarılı olduklarını anlamaya çalıştım. Doğru soru sormanın ne kadar önemli olduğunu, kendini güzel ifade etmenin yollarını öğrendim.

Üç yıl gazetecilik yaptıktan sonra Amerika’ya gidip orada bir hayat kurdum. Yıllar sonra anladım ki kalbimin sesini dinleyip aldığım bu karar hayatımdaki en doğru kararlardan biriydi. Tanıştığım insanlardan öğrendiklerimi, edindiğim beceri ve tecrübeyi bugün yaptığım bütün işlerde hala kullanıyorum.  

Sabah mutsuz ve endişeli uyanıp, hayatın anlamını sorgulayanlara, işkolik olmakla övünüp hayatının merkezine sadece işini koyanlara, bir oraya bir buraya koşup kendini unutanlara, öfkeli ve kaygılı olmayı hayatın bir parçası haline getirenlere, sürekli şikâyet edip amacını unutanlara, elalem ne der baskısıyla kariyer oluşturanlara, kararlarını korkuyla alanlara, kalbinin sesini bastırıp zihninden yaşayanlara bu hikayemi anlatıp şunu söylerim:

Hayatta kalmak mı yoksa hayatı yaşamak mı? Tercih sizin.

Aslında her gün bu soruya yaşadıklarımızla, yaptıklarımızla, oluşturduğumuz değerlerle bir yanıt veririz.

Farkındalığımızı yükseltmediğimizde, kendimizi gerçekleştirmeye çabalamadığımızda, sürekli şikâyet ettiğimizde, derinleşip anlam katmadığımızda, sosyal medya, televizyon bağımlılığına tutulduğumuzda, geçmişe takılıp anı yaşayamadığımızda, zihnimiz yerine kalbimizden gelenle harekete geçmediğimizde hayatta kalmakla yetiniyoruz demektir.

İşte o zaman baskın duygularımız neşe ve coşku olmak yerine endişe, öfke, kaygı, kıskançlık ve korku olur. Bu duyguları duygusal evimiz haline getirip, yaratıcılığımızdan, cesaretimizden ödün veririz. Yeni fikirler geliştirmekten, yöneticilik yaptığımız ekiplere, etrafımızda bulunan insanlara ilham vermekten, insanlara değer katmaktan, gerçek potansiyelimize erişme hayalinden vazgeçmiş oluyoruz.

Bu yüzden gün bittiğinde “Bugün hayatı doya doya mı yaşadım, yoksa hayatta kalmaya mı çalıştım?” diye kendinize sorun ve 10 üzerinden bir not verin. İçinizdeki ses size gerçekleri söyleyecektir. Bu not her gün 6’dan aşağı oluyorsa radikal değişiklikler yapmanın zamanı gelmiştir. Bu notu yukarıya çekmek için çabalar, farkındalığınızı artırırsanız hayatı kaliteli yaşamak için adımlar atarsınız.

Hayat “Bir gün…” diye yaşamak için kısadır. Hayat asla sadece hayatta kalmak için yaşanacak kadar anlamsız değildir.

Farkındalığımızı yükseltmediğimizde, kendimizi gerçekleştirmeye çabalamadığımızda, geçmişe takılıp anı yaşayamadığımızda hayatta kalmakla yetiniyoruz demektir. İşte o zaman baskın duygularımız neşe ve coşku yerine endişe, öfke, kaygı, kıskançlık ve korku olur. Yeni fikirler geliştirmekten, gerçek potansiyelimize erişme hayalinden vazgeçmiş oluruz.

 

 

 

HAFTA