Gökçenur Ç: Hava karardığında yazma kabiliyetlerim yok oluyor

Gökçenur Ç.’nin 6 şiir kitabı bulunuyor. Bazıları çift dilli olmak üzere 5 şiir kitabı da farklı dillerde yurtdışında basılmış, şiirleri 30 dile çevrilmiş. Bir kısmı yayınlanmayı bekleyen 15 çeviri şiir kitabı var.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Gökçenur Ç: Hava karardığında yazma kabiliyetlerim yok oluyor

Faruk ŞÜYÜN

Şair, çevirmen, editör, aktivist Gökçenur Ç.’nin çalışma masası ofisinde… Mekâna uygun yapılmış ince uzun bir masa, arkasında devasa bir karatahta… “Benim için yazarken masada oturmak önemli” diye başlıyor söze “böyle bir alışkanlığım olduğunu ve bunun yazmamı etkilediğini düşünüyorum” diyor:

“Alıştığım bilgisayarla, alıştığım masada çalışırım. Yani masada yazmaya inanan ve masada yazmayı seven birisiyim. Sekiz senedir de şimdi kullandığım masada yazıyorum. Bir mimar ablamız beni çalışırken gözlemlemiş ve ‘sen, masayı yanlara doğru genişleyerek kullanıyorsun derinliğine kullanmayı sevmiyorsun’ demişti. Doğru, çünkü elimi uzattığımda ulaşabileyim istiyorum kitaplarıma, sözlüklerime… Bu nedenle benim için ince uzun bir masa tasarladı. Onu duvar boyunca bir karatahtaya yasladık.”

Üst bölümüne merdivenle çıkılan karatahtanın üzerinde notlar, dizeler var:

“Ofis İstiklâl Caddesi’nde olduğundan çoktan görmediğim arkadaşlarım geçerken uğruyorlar. Onlardan biri karatahtadaki notlarımın yanına bir şeyler karaladı, sonra onu gören bir başkası yazdı… Derken ben gelen gidenin karatahtaya yazarken fotoğraflarını çekmeye ve yazdıklarını bir andaç olarak uzun süre tahtada saklamaya başladım. Bu tahtayı temizledikten sonra tekrar dolması bir, iki sene alıyor, ziyaretçilerin yoğunluğuna bağlı olarak. Bu nedenle onlar duruyor ve başımı kaldırdığımda görüyorum.”

Ofisinde çalışıyor. “Gündüz yazan birisiyim, hava karardığında yazma kabiliyetlerim yok oluyor” diyor:

“Burası aynı zamanda yönetici mühendis olarak görev yaptığım bir ofis olduğu için işlerin arasında çalışabiliyorum. Ve her zaman modum yazmaya uygun olmuyor. İşte karatahtada gördüğüm cümleler, dizeler bana yazmanın hayatın içinde hep olduğu ile ilgili ümit veriyor ve bir anlamda oraya bağlanmamı da sağlıyor. Çektiğim karatahta fotoğraflarını da biriktiriyorum, belki bir gün bir albüm olur diye düşünüyorum.”

Gökçenur Ç., karatahtaya yazdıkları dışında not almayı sevmiyor:

“Aklıma bir şey geldiğinde onu mümkün olduğunca aklımda tutmaya çalışırım. Hiç sevmedim kalemle yazı yazmayı. Bilgisayarlarla yazmaya başladığım günlere dek tek defterim şiir defterimdi diyebilirim. Yazım da çirkin olduğu için bir şiiri bir kerede yazıp bitiremediğimde bir yeri düzeltmek için baştan yazmak zorunda olmak, bana ölüm gelirdi. Onun için şimdi de oturup kâğıt kalemle şiir yazdığım yok denecek kadar azdır.”

Yazı masası kitaplarla dolu olduğundan sevdiği objeler onun görüş alanında, odanın bir başka köşesinde. Tek tek anlatıyor:

“Kandil ve lamba buraya taşındığımız zaman babamın bana hediye ettiği birkaç objeden ikisi. O da bunları bir yerlerden toplamış, şu divit ve mürekkep hokkasıyla beraber almış. Yine babamın verdiği kantar ve buhurdanlıkla birlikte buraya gelmeyi bekliyorlarmış herhalde. Kantar sembolik olarak biraz da dengeyi hatırlatıyor insana.

Tahta kutu ve mektup açacağı ise dedemden hatıra.

Pusula da eski, ama maalesef çalışmıyor. Yaptığımız yürüyüşlerde Çukurcuma’dan topladığım küçük şeylerden biri. Büyüteç de aynı şekilde, onu proje incelerken kullandığım oluyor.

Bir okurumun hediye ettiği yeşil mürekkep şişesi ve yurt dışı gezilerimde rastladıkça aldığım mürekkepler de var. Birisi de eşim Zerrin’in bir kalemle birlikte bana 50. yaş hediyesi olarak aldığı mürekkep. Çok özel kitaplar imzaladığımda ya da özel bir mektup yazdığım zaman kullandığım bir mühür de burada.”

Gökçenur önce şair. Şöyle anlatıyor:

“Son nüfus sayımında eve geldiklerinde bitirdiğim okulu sorunca nüfus memuru, elektrik mühendisliği olduğunu söylemiştim. Arkasından mesleğimi sorduğunda ‘şair’ demiştim. ‘Niye elektrik mühendisi değil de şair, böyle bir meslek mi olur?’ dediğinde ise ‘elektrik mühendisleri bir fazla çıkarsa memlekette çok bir şey değişmez, şairler fazla çıksın” diyerek yanıtlamıştım. Bir gün gelecek mühendislik, yöneticilik yapmayacağım, ama hep şairlik yapıyor olmayı ümit ediyorum.”

Çevirmen Gökçenur Ç. içinse şöyle diyor:

“Çevirmenlik bende şairliğin bir uzantısı olarak başladı. Önceleri sadece kendi keyfim için çeviri yapıyordum. İngilizce bir şiir okuduğumda onun Türkçesini de okumak istediğimde daha önce kimse çevirmemişse kendim için çeviriyordum. Sonra bende şöyle bir alışkanlığa dönüştü: Yazı masasına oturduğunuzda hemen şiirle bağlantı kuramayabiliyorsunuz, ama şiir çevirirken hazır bir şiir var, onunla hemen bağlantı kurabiliyorsunuz çevirmeye başladığınız zaman. Bu, bir zaman sonra kafamı şiirle işler hale getiriyor, çalıştığım neyse ona dönüp yazmaya başlayabiliyorum.”

Editörlük ile devam ediyoruz:

"En son Çevrimdışı İstanbul’da derginin editörlüğünü yapmıştım. Arkadaşlarla birbirimizin editörlüğünü de yapar, dosyalarımızı birbirimize teslim ederiz. Editörlüğün daha sevdiğim tarafı burası herhalde.”

Sohbetimizi aktivist Gökçenur Ç. ile bitiriyoruz:

“Çok uzun zamandır çok kötü bir dünyada yaşıyoruz. Ancak, bizim hâlâ yapabileceğimiz bir şey var; edindiğimiz değerleri bir sonraki nesle aktarmak. Bunun için bizim gibi insanlarla yan yana durmalıyız ki hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğumuz sevgiyi, enerjiyi yazarların dostluğunda bulalım. Bir araya gelmek, beraber bir şey üretince anlamlı oluyor. Ben de çeviri atölyeleri düzenlemeyi seçtim. Sonra birlikte eğlenmenin, seyahat etmenin de çok güzel olduğunu düşündüm şiir festivalleri organize etmeye başladım.”

HAFTA