Gelin kitleleri yönlendirelim
En kabul edilemez düşünce dahi, yeterince sürede ve bir yöntem dâhilinde kitlelere kabul ettirilebilir. Düşünülemez bir fikri, önce radikal fikre dönüştürürsün. Derken kabul edilebilir gerekçeler üretir, akıllıca kılarsın. Geriye bu fikri popüler hale getirmek kalır ve politikacı onu kitlenin malı yapar.
Şeref OĞUZ
Hangi fikir var ki kitleler onu kabul etmesin? Başörtülü vekil mi? Okullarda esrar dağıtmak mı? Yoksa insan eti marketleri kurmak mı? Peki ya köleliğin yeniden yasalaşmasına ne dersin? Elinde bir yöntemin varsa, pekâlâ kitleleri yönlendirebilirsin. Üstelik bu işin bilimi, teorisi dahi var. Overton Penceresi teorisi; şeytanı dahi melekleştirilebileceğini savunuyor.
Bugünün kabul edilemez, üzerinde konuşulamaz bile bulunan bir sürü siyasi talep, yarın “normal” olabilir. Bunu sağlamanın bir tekniği ve bize bu tekniği anlatan bir bilimi var.
Türkiye’de siyasi açıdan en düşünülemez, en gerçekleşemez, en üzerinde tartışma bile yapılamaz olan görüş nedir? Cumhuriyet’e son verip padişahlığı geri getirmek mi? Laik hukukun yerine şeriat hukukunu getirmek mi? Ülkenin bölünmesi mi? Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘Anadolu Cumhuriyeti’ adını alıp bir Türk-Kürt federasyonu haline gelmesi mi? Bu aşırı uçlarda yer alan, bazıları marjinal bile kabul edilemeyecek kadar az sayıda insanın aklından geçen bu çeşit düşüncelerin sayısını daha da artırabilirim. Ama bu kadar örnek yeterli…
Şimdi bir an için düşün: Bundan 25 yıl önce 28 Şubat karanlığında yaşıyorduk. Bundan 25 yıl önce yapılan genel seçimlerde ilk kez başörtülü bir kadın milletvekili adayı olmuş, sonra da seçilmişti. Ve o kadının seçilerek geldiği Meclis’te milletvekili yemini etmesine bile izin verilmemiş, birkaç hafta içinde o kadın Türk vatandaşlığından çıkarılmıştı.
MESELEYE 'OVERTON PENCERESİ'NDEN BAKMAK
Yani, bundan 20 yıl önce başı örtülü bir kadının milletvekili olması düşünülemez, tartışılamaz, hayal edilemez bir şeydi, o an için geçerli normlara göre. Oysa bugün başörtülü polisler, askerler, avukatlar, hâkimler, bakanlar, milletvekilleri var ülkemizde. 20 yıl önce ortalığı ayağa kaldıran bir büyük mesele hakkında bugün yazan çizen konuşan yok, itiraz eden hiç yok. Ne oldu? Nasıl oldu bu? 1990 yılında, o sırada genç bir siyaset bilimci olan Joseph Overton, aslında hepimizin içten içe bildiği bir konuyu güzel bir teori çerçevesinde disiplinli biçimde ifade etti.
Overton’a göre siyaset, o an için toplum gözünde “kabul edilebilir” gözüken bir dizi konu üzerinde yapılıyordu esas olarak. Daha sonra “Overton Penceresi” olarak adlandırılacak olan bu “kabul edilebilir konular”ın dışında kalan yüzlerce, binlerce konu vardı, bu dışarıdaki konulardan bazıları neredeyse tabu seviyesindeydi.
Ama Overton, bu “pencere”- nin hareket edebildiğini veya genişletilebildiğini de söylüyordu. Elbette o “pencere”nin hareket edebilir veya genişleyebilir bir şey olduğunu aslında hepimiz biliyoruz. Amerika’da mesela homoseksüellerin evlenmesi ve çocuk evlat edinebilmesi bundan 40 yıl önce hayal bile edilemez bir şeydi.
Bugün ise gerçek… Aynı şey marijuanna kullanımı için de geçerli. Düne kadar insanlar hapse giriyordu; bugün bakkal dükkânından bu otu satın alabiliyorsunuz. Dizilerde, filmlerde sürekli marijuanna içildiğine tanık oluyorsun.
Overton, “pencere”sini teorize ederken, herhangi bir ülkedeki siyasi tartışmanın doğasını anlatmak istiyordu. Toplumda bireyler ve gruplar bu pencerenin dışında kalan bazı konularda da talepte bulunabilir ve talepleri yerine gelmezse veya görmezden gelinirse politikacılara kızabilir, siyasetçileri “dar görüşlülük”le, “gericilik”le, “vatan hainliğiyle” vs. suçlayabilir.
Overton politikacıların suçlanmasını anlamsız buluyor, “Onlar ancak o pencerenin içinde kalan ‘kabul edilebilir’ konularda hareket ederler; çünkü oy kaybetmek istemezler.”
Mesele, kendi savunduğunuz görüşü o ‘kabul edilebilir’ görüşler penceresinin içine taşımak. “Ancak o zaman politikacıları da yanınızda bulursun” diyor.
Peki, ne yapmak lazım “Overton Penceresi”ne o pencerenin dışından bir siyasi tartışmayı taşımak için? Sorunun cevabı basit: Mümkün olduğunca çok insanın senin savunduğun görüşü veya pozisyonu tartışmaya değer bulmasını sağlayacak şekilde kamuoyunun görüşünü değiştirmelisin. Genellikle yapılan hata, daha en baştan o görüşe veya pozisyona mümkün olduğunca çok taraftar bulmaya çalışmak…
MESELE FİKRİ KONUŞACAK İNSAN BULMAKTA
Oysa başlangıçta taraftara veya sempatizana değil, görüşünü veya pozisyonunu konuşmaya değer bulan insanlara ihtiyacın var. “Overton Penceresi” fikrinden hareketle herhangi bir uç görüşün zaman içinde genel bir politika uygulaması haline gelmesi için geçmesi gereken bir dizi aşama var. Bazı siyaset bilimciler bu aşamaları şöyle sıralıyor: 1. Düşünülemez; 2. Radikal; 3. Kabul edilebilir; 4. Akıllıca; 5. Popüler; 6. Politika uygulaması.
Örneğe buyurun: Diyelim ki kasaplarda insan eti satılmasını, dileyenin de bunu tüketmesini istiyorsun. Bu, kesinlikle düşünülemez bir şeydir. O halde ilk aşamadasın.
Peki, ne yapmalı? Mesela bazı “bilimsel” araştırmalar yaptırıp insan eti yemenin bazı faydalarını bulabilirsin. Mesela belki de insan etinde, başka hiçbir kaynakta olmayan bazı vitaminler, bazı besleyici özellikler olabilir.
Toplum açısından tabu olan bu konu, tabii ki bilim için değildir, çünkü malum, bilimde tabu olmaz. Araştırmacılar bazı geleneksel toplumları, insan eti yiyen toplulukları inceleyebilir. Araştırmalarınız hiçbir zaman insan eti yenmesini tavsiye etmez, sadece bu bulguları aktarmakla yetinir. Böylece insan eti yeme fikri birden bire düşünülemez olma kategorisinden “radikal, çok uçta bir fikir” kategorisine geçer; çünkü artık üzerinde araştırmalar yapılan bir konudur bu.
Ama bu sana yetmez, senin “radikal” kategorisinden “kabul edilebilir” kategorisine geçmen lazım. Bunun için bir tartışma başlatılır ve tartışma sırasında insan eti yemeyi “yamyamlık” olarak niteleyip buna şiddetle karşı çıkanları, düşünce özgürlüğüne karşı olan toleranssız insanlar olarak nitelemeye başlarsın.
Meseleyi insan eti yeme tartışması değil bir fikir özgürlüğü tartışması haline getirirsin bir yandan. Hatta bu arada “yamyamlık” yerine daha az kötü çağrışımları olan, daha bilimsel duran bir kelimeyi kullanmayı önerebilirsin. Böylece konu, radikal bir konu olmaktan ağır ağır çıkmaya, toplumda tartışılan, tartışılmasına itiraz edilmeyen, yani bir anlamda kabul gören bir konuya dönüşür.
Ama bu da yetmez. Senin “kabul edilebilir” olan bu konuyu “akıllıca” bir çözüm olarak göstermen gerek. İşte bu noktada insan eti yemenin de, aynen bu konuyu tartışmak gibi temel bir insan hakkı olduğunu söylemeye başlarsın. Öyle ya, insanların seçme özgürlüğü vardır, istemeyen yemez ama yemek isteyenleri engellemek niye? İnsan eti yenmesini eleştirenleri ise geri kafalı, temel bir insan hakkını inkâr eden aşırı muhafazakarlar olarak tanımlamaya başlarsın.
TEBRİKLER! ARTIK KİTLEYİ KAZANDINIZ
Evet, artık fikrin “akıllıca bir fikir” kategorisine geçmiştir. Bir sonraki durak, bu fikri popüler hale getirmek… Bunun için fikrini sinema filmlerinde, TV dizilerinde ve programlarınızda sıradan ve normal bir şeymiş gibi göstermeye başlarsın.
İnsan eti yemeyi yasaklamaya çalışanlar ise baskıcı polisler ve geri kafalı politikacılardır, onları her fırsatta kınarsınız. Kısa zaman içinde fikir birden bire popüler hale gelir, çok sayıda insan; insan eti yemeyi denemek ister.
Son aşama bunun bir politika uygulaması haline gelmesini sağlamak. Düne kadar düşünülemez/ hayal edilemez bir şey olan konu uzun zamandır “Overton Penceresi” nin içindedir zaten.
Son olarak arkasına büyük bir kamuoyu desteği de almıştır. Politikacılar artık bu konuda harekete geçmeye hazırdır. Bir yasa çıkar ve birden bire her yerde insan eti satan kasap dükkânları açılmaya başlanır. Kitle senindir artık; kazandın.