Fethi Hinginar: İçimde fırtına da kopsa sakin dururum

Pek çok ekonomik ve siyasi krizin yaşandığı Türkiye’de kariyerinin son 45 yılını Türk Ytong çatısı altında geçiren tecrübeli iş insanı F. Fethi Hinginar ile buluştuk. Biraz iş biraz da hayatı konuştuk. Payımıza düşen hayat dersimizi de aldık: “Kendinize hedefler koyun ama ulaştığınız her hedef bir sonrakinin ilk basamağı olsun.”

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Fethi Hinginar: İçimde fırtına da kopsa sakin dururum

GÜLSEREN ÜST POLAT

“Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır…” Hem işyerinde hem de evde çalışma odasının duvarında asılı duran Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözünü hayat felsefesi haline getirmiş bir iş insanı, Ytong Yönetim Kurulu Başkanı F. Fethi Hinginar. Öyle ki, bu sene 60. yılını kutlayan bir markanın son 45 yılına tanık olan ve bu süreçte attığı adımlar, aldığı kararlarla Ytong’un pazardaki lider konumunda oldukça büyük payı olan Hinginar, sivil toplum kuruluşları ve vakıflarda üstlendiği görevlerle de adeta Atatürk’ün sözünü hayata geçiriyor.

Bu sene 60. yılını kutlayan Türk Ytong için Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında da hedeflerin büyük olduğunu vurgulayan Hinginar’ın kendi için de hedefleri yok değil. “Bundan sonraki hedefim tecrübelerini ve deneyimlerini aktarmak…” diyen tecrübeli iş insanı ile konuşunca aslında dinleyecek ne kadar çok şey olduğunu anlıyorsunuz. Biz de öyle yaptık. Deneyimli iş insanı ile buluşunca uzun uzun konuştuk. Sohbetimizde, işi de hayatı da es geçmedik…  

Türk Ytong bu sene 60. yılını kutluyor. 100 yıllık cumhuriyetimizde 60 yıl bir marka için oldukça uzun bir süre. Sizin de 45 yılınız bu çatı altında geçti. Bu süreçte pek çok ekonomik ve siyasi kriz gördü bu ülke. Şöyle bir geriye dönüp baktığınızda ‘bu günlere geldik ama bir de bana sorun nasıl geldik’ diyor musunuz hiç?

Türkiye’de 50-60 yılı dolduran kuruluş sayısı gerçekten az. Böyle bakılınca Ytong’un Türkiye’deki 60 yılı da gerçekten başarı hikayesi. Somut rakamlarla da bunu görebiliyoruz.

Benim de Ytong çatısı altında 45’inci yılım ama öncesinde 10 yıl Philips deneyimim var. Ondan öncesi de var. Bunu söylemekten de hiç çekinmiyorum, berber çıraklığından muhasebeciliğe, ayakkabı imalat eden bir işyerinden zücaciyecide tezgahtarlığa kadar çalıştım. Hep işin içindeydim çünkü aile koşullarım da onu gerektiriyordu. Okuduğum okul da...

Dolayısıyla bu soruya işin yönetim tarafından bakmak istiyorum. Avrupalı yöneticilerle her zaman iç içeyiz, onların hayatları boyunca karşılaştıkları krizleri belki de bizler bir ay içinde yaşıyoruz.1970’ten bu yana baktığımda her iki, üç yılda bir siyasi, ekonomik ya da toplumsal krizler yaşadık. Kriz yaşamadığımız dönemler neredeyse yok. Buna ülke olarak şanssızlık diye bakıyoruz ama yönetici olarak baktığımda ‘bu kadar çok krizi yönetebildiysek, o zaman bizim de iyi bir tarafımız vardır’ diyorum.

Çok yorucu ve yıpratıcı aslında öyle değil mi?

Evet, çok yıpratıcı ama bir o kadar da alt yapı geliştirici. Eğer doğru yönetip ayakta kalmayı başardıysanız sizi güçlü kılan bir faktör olarak bakıyorum.

Bir çatı altında 45 yıl… Üstelik çalışmaya başladığınızda Ytong bu kadar büyük bir şirket de değildi. Biraz geçmişe gidelim mi?

Ben 1970 yılında Philips’te işe başladım. Philips o zamanlar Türkiye’de 40 yıllık geçmişi olan dünya çapında büyük bir kuruluştu. Philips’te çalışırken de idealim bu şirkettin yurtdışındaki kuruluşlarından birine geçmekti. Ben, her zaman insanların hayatlarında hedefler koyarak ilerlemesi gerektiğini düşünenlerdenim. Philips’te 10. yıla geldiğimde ideallerimin orada gerçekleşmeyeceğini görünce iş aradım. O sırada Poyraz Müşavirlik’ten Ali İhsan Poyraz “size göre küçük bir şirket ama iyi de bir şirket ve mali işler müdürü arıyor, görüşmek ister misin” dedi. Görüşmeye gittim ve o zamanki genel müdür Kudret Baban ile görüştüm. Çok değerli bir yönetici olduğunu gördüm. Şirket hakikatken küçüktü ama ciddi çalışan bir kuruluştu. Kabul ettim.

Hiç rakam vermeden de olmaz. O günden bugüne neler değişti?         

Pendik’te tek bir fabrikamız vardı ve 500 kişi çalışıyordu bu fabrikada. 180 bin metreküp civarında yıllık kapasite ile çalışıyordu. Şirketin boyutu küçüktü, mali durumun sıkıntılı olduğu dönemlerdi. Genel müdürün masasında satın almanın haftalık 100-150 lira ödemesinin listelendiği ve kayıtların elle tutulduğu bir dönemden söz ediyoruz. 1980 ihtilal dönemi ve o dönemdeki sıkıntılarla kapasitenin yarısını bile kullanamıyorduk. Yanılmıyorsam yıllık 90 bin metreküp filan satış yapmıştık ki şu anda aylık 130-150 bin metreküp civarında satış yapıyoruz. Daha Ytong’un malzeme olarak yeterince iyi anlatılamadığı ve ısı yalıtımının konuşulmadığı dönemler… Ben de 85-86 yılı arasında mali işlerden, genel müdür yardımcılığına geldim. 1990 yılında da Genel Müdür oldum. Genel Müdür olurken de bir takım hedefler koydum. Önce kendi içimizde verimlilik artışına döndük. Bir yandan da çevre ve sürdürülebilirlik açısından çalışmaya başladık. Pendik fabrikasının iki tane kireç fırını vardı. İzmit’ten İstanbul’a gelirken dumanlar Tuzla’dan görünmeye başlardı, günde 40-45 ton kömür yakarak kireç üretiliyordu. İki kireç fırınını da kapattım, fabrika içinde verimlilik çalışmaları yaptım.

1993 yılında Türkiye’de gazbeton popüler olunca bizim dışımızda bir fabrika daha kuruldu ve fabrikayı işletemediler ve biz de 1993 yılında o fabrikayı satın aldık. Aynı zamanda Alman ortaklarımız yüzde 2 olan ortaklık paylarını yüzde 25’e çıkardı. Türkiye’ye yabancı sermaye girişi sağlayarak o parayla fabrikayı satın aldık. O yıllarda koyduğum hedef 2020 yılına kadar 5 fabrika yapmaktı. O hedefe hemen hemen ulaştık. 1996’da Trakya fabrikası, 1998’de Antalya ve Gaziantep fabrikaları geldi. Gebze fabrikamız da var.

Bugün 5 fabrikada yıllık 1 milyon 700 bin metreküpe ulaştık. Ve bunu 5 fabrikada 550 kişi ile yapıyoruz. Ayrıca Gaziantep’te çoğunluk hissesi Sanko’da olan ortak bir fabrikamız da var.

2023’e bir deprem felaketi ile başladık. Sonra bir seçim süreci vardı. Tüm bu gelişmeler Ytong’u nasıl etkiledi, hedefler tutacak mı bu sene?

Pandemi dönemine de değinerek başlayayım. Ben, o dönemde Türk sanayisi olarak çok büyük bir başarı gösterdiğimizi düşünüyorum. Dünyaya örnek olacak şekilde ayakta kaldı Türk sanayi. Hepimiz gösterdik fedakârlığı. Ardından 2023’e de pandemi ardından iyi bir başlangıç yaptığımızı düşünürken deprem büyük bir darbe oldu. Ama ürettiğimiz ürün dolayısıyla biraz daha şanslıyız, inşaat sektöründe yüzde 20’lere varan geri gidişlere rağmen üretimimizi aksatmadan devam ettirdik ve 2022 üzerinde bir üretimle fabrikalarımız tam kapasiteyle çalışmaya devam ediyor. 2024’te enflasyonist ortamdan kaynaklı bir sıkıntı olacaktır tabi ama o süreçte dahi, 2023’ten daha iyi verilerle devam edeceğimizi düşünüyorum.  

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı başladı. Türk Ytong’un sizin liderliğinizde bu ikinci yüzyıl için hedefleri neler? 

Çok büyük hedeflerimiz var tabii. Ama öncelikle Türkiye’nin büyük hedefleri var -ki olması da lazım.- İkincisi, inşaat sektörünün hedefleri var. Türkiye’deki mevcut yapı kalitesi çok kötü ve bunların mutlaka yenilenmesi lazım. Bunların yenilenmesinde de çağdaş yapı malzemelerinin özellikle enerji verimliliği, yanmazlık, deprem güvenliği açısından doğru malzeme olması gerekir. Bu açıdan doğru yerdeyiz.

Türkiye’de gazbeton olarak 6 fabrika ile lideriz ama bunun dışında biz Almanya’nın da önündeyiz. Bu hedefin de ötesinde imkanlar olduğunu düşünüyorum. En az 3-4 fabrika daha olması lazım Türkiye’de. Bunlarla ilgili projeler de var, yok değil ama şimdilik konuşmak için erken.

Sivil toplum kuruluşlarına çok önem veriyorum 

Sizin pek çok sivil toplum kuruluşunda farklı görevleriniz var. Bir anlamda tam bir STK’cısınız. Türkiye’de STK’ların etki alanlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

STK’lar Türkiye’de çok uzun geçmişi olan kuruluşlar değil. Avrupa’da çok daha ileride. Sivil toplum örgütlerinin özellikle mesleki tarafı çok hayati ve mutlaka da olmalı. Mesela son üç yıldır başkanlığını yaptığım TİSK Mikrocerrahi Vakfı (TİSK MCV), Türkiye’de mikro cerrahi ameliyatları yapılabilsin diye kuruldu. 35 yıl önce Türkiye’de iş kazalarında uzuv kopmalarında mikro cerrahi ameliyatı yapılamıyordu. Türkiye’deki hemen hemen tüm devlet hastanelerine mikro cerrahi ameliyatları yapabilecekleri ekipmanları bağışlıyoruz. Kartal ve Aliağa Devlet Hastanesine İsviçre’deki yanık tedavi merkezinin aynısını kurduk. Pandemine 4 milyon maske dağıttık fabrikalara. Üç yıldır da 250 sağlık öğrencisine sürekli burs veriyoruz. Yine geçen yıl ‘Sıfır kazaya yolculuk’ diye bir proje başlattık. Fabrika güvenlik kameralarına, özel yazılımla iş kazası riski olan hareketler algılattırılıp bunları önleyen bir sistem geliştirildi. Bunun maliyetinin yüzde 75’ini Vakıf olarak karşıladık. 170 fabrikada bu proje uygulanıyor. Sivil toplum kuruluşları gerçekten çok önemli ve ben de çok değer veriyorum.

Peki, biraz da size dair konuşalım istiyorum. Mesela bir yönetici olarak olmazsa olmazlarınız neler mesela?

Benim şansım çok iyi yöneticilerle de çok kötü yöneticilerle de çalışmamdı. İyilerden ne yapmak gerektiğini, kötülerden de ne yapmamak gerektiğini aldığımı düşünüyorum. Benden sonrakiler de böyle yapsın isterim. Birkaç tane olmazsa olmazım var. Birincisi yalan söylememek, -aynı gibi görünse de- ikincisi dürüstlük ve üçüncüsü de Atatürk ve Cumhuriyet sevgisi…   

Aynı soruyu hayata dair sorsam…

Tahammülü olmak, olabildiğince güler yüzlü olmak… En kötü zamanda da sakin ol, tahammül et… İçimde fırtına bile kopsa sakin dururum. Oldum olası sakindim.

Aksaray’dan Dolbabahçe’ye yürüyerek maça giderdik

Gelelim Beşiktaş’a… Nerden geliyor bu sevda?

Beşiktaş aşkı anadan doğma gibi bir şey. Nasıl oluştu bilmiyorum. Lisedeyken maç günlerinde sabah 5’te Aksaray’dan yola çıkıp, Dolmabahçe Stadı’na yürüyerek giderdik. Paramız da yok, tepeden ayakta maç seyrederdik.

Kulüp yönetime girişiniz yeni sayılır ama değil mi?

6-7 yıllık bir olay. Maçlara gitmeyi seviyordum ama bir dönem statta hoş olmayan olaylar nedeniyle gitmeye ara vermiştim açıkçası. Rahmetli Süleyman Abi’nin (Seba) zoruyla kulübe üye oldum. Süleyman Abi’ye farklı farklı desteklerimiz oldu. Ama yönetim olarak hiç karışmadım.

Neydi fikrinizi değiştiren?

Yeni stadın yapılışı öncelikle çok heyecanlandırdı beni. Malzeme desteği de verdik stada. İnşaat sürerken de sık sık gidip izlerdim. O dönem Fikret Orman’ın da başarılı dönemiydi. Stada gitmeye başladıktan sonra da Güriş’in sahiplerinden Tevfik Yamantürk’ü Fikret Orman davet etmiş Divan Başkanlığı için, beni de önermişler. Bana teklif edince ben de onların kalitesini de bildiğim için kabul ettim.

Siz spor yapar mısınız peki? Yoksa sadece izlerim mi diyorsunuz?

Gençlik yılarımda koşardım. Futbolu çok severim ve profesyonel olarak olmasa da oynardım da. Bir dönem golf de oynadım. Ama devam edemedim. Çünkü golf oynarken en az yarım gününüzü bu spora ayırmanız lazım ki benim de o kadar vaktim olamıyordu, bıraktım. 

Geçmişte, üniversite yıllarında bilardoya merak sardığınızı okumuştum. Devam ediyor mu hala bu ilginiz? Yoksa geçmişte mi kaldı?

Evimde bilardo masam olsun istiyordum hep ve şimdi evimde bilardo masam var, oynuyorum.

En son Erol Evgin’den bir tablo aldım

‘Sarının İzi’ projenizden yol acıkarak yola çıkarak sormak isterim. Sanata özel bir ilginiz var mı?

Seviyorum ama büyük bir koleksiyonum var diyemem. Biraz da olsa yapmaya çalışıyorum. En son Erol Evgin bir resim sergisi açtı ve ondan güzel bir tablo aldım.

Peki, yoğun iş temposunda kendinize, ailenize vakit ayırabiliyor musunuz?

Ben vaktim yok diyenlere çok olumlu bakmıyorum. Çünkü bizim insan olarak, yönetici olarak, çalışan olarak 24 saat vaktimiz var ve bunun bir kısmını uyuyarak geçirmek çok doğal. Ama tüm her şeye zaman ayıracak kadar da vaktimiz olduğunu düşünüyorum, yeter ki planlamayı iyi yapalım. Ben zamanı doğru kullandığıma inanıyorum. Herkesin de bunu başarabileceğini düşünüyorum.

Kendinize zaman ayırdığınızda neler yapmaktan hoşlanırsınız?

Eskiden sinemaya ve tiyatroya daha çok giderdim ama şimdi evde vakit geçirmeyi daha çok seviyorum. Bir de seyahat etmeyi çok seviyorum. Eşimle fırsat buldukça seyahat etmeye çalışıyoruz. Seyahat etmek kendime verdiğim en büyük ödül…

Ytong Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey olarak planlarınız marka temelli ama bir de sadece Fethi Hinginar var. Kendiniz için planlarınız nedir diye sorsam?

Bilgimi ve deneyimimi paylaşabileceğim ortamlarda bulunup, bunları paylaşmayı hedefliyorum artık. Bilgi paylaşımı Türkiye’de eksik. Deneyimli yöneticiler tecrübelerini yeterince aktaramıyorlar çünkü bunun için ortam yok. Bu anlamanda fırsatlar çoğalmalı. Kendim için olduğu kadar benden çok daha değerli yöneticiler var, onlar için de söylüyorum bunu. Bu değerlerin bilgileri yeni nesle de aktarması lazım.

Peki, var mı yeni nesle bir tavsiyeniz?

Birincisi kendilerine doğru hedefler belirlesinler. Dürüst olsunlar ve dürüstlükten hiç ayrılmasınlar. Bir de her zaman başarılı olunacak diye bir şey yok, başarısız durumlarda da ders alıp ilerlesinler.

Benim bir sözüm var: Kendinize hedefler koyun ama ulaştığınız her hedef bir sonraki hedefinizin ilk basamağı olsun. Ben öyle yaptım.

‘Sarının izi’ ile sanat şehre yayılıyor

Bu aralar bir yandan da Türkiye’de açık hava sergisine imza atıyorsunuz desek yeridir. ‘Sarının izi’ projenizle Ytong ambalajları çok daha estetik halleriyle dağıtılmaya başladı. Bu projeden de biraz söz edelim mi?

Türkiye’de çağdaş yapılaşmanın, en büyük destekçilerinden biri olarak 60. yılımızda yaşam alanlarına sunduğumuz katkıyı, çevreye ve doğaya olan saygımızı, sanatla birleştirerek kent yaşamına olumlu bir katkı daha sunmak istedik. İkonik Ytong ambalajlarını sanatçıların eserleriyle yeniden tasarlayarak şehri bir sergi alanına çeviriyoruz. ‘Sarının İzi’ projesinin birinci aşamasında sanatçılar Burak Beceren, Meltem Şahin ve Piknik Works’un yaratıcı eserleri Ytong’un sarı ambalajı üzerine basılmasıyla başladı. Kasım ayı itibariyle sarı ambalajlar üzerine işlenen eserlerin alanlara yayılmasıyla sanatı şehre yayıyoruz. Eserlerinin yer aldığı sarı Ytong ambalajları bulundukları her yerde sanatın estetiğini, yaratıcılığını şehir yaşamıyla birleştirerek renklendiriyor. Hedefimiz Türkiye’de gidebildiğimiz her yerde açık sergi alanları oluşturmak. Bu dünyada eşi olmayan bir şey. İlk etapta 120 bin palet olacak, seneye de 1 milyon adete kadar gidecek. Simgesel tarafının ötesinde sanatsal düşünce ile inşaatların kaliteli, doğru malzeme ile yapılması gerektiği fikrini insanlar daha çok sahiplensin diye de düşündük. Projenin ikinci aşamasında da sanatçıların ‘Sarının İzi’ için ürettiği eserler, Ytong ürünleri ile tasarlanan bir sergi alanında 02-10 Aralık 2023 tarihleri arasında Bomontiada’da sergilenecek.

60. yıl bitiyor artık ama önümüzdeki süreçte yeni projeler görecek miyiz? Var mı bu ve benzeri yeni projeler?

60. yılımızda sembolik bir rakam olduğu için deprem bölgesinden 60 mimarlık öğrencisine eğitim bursu vereceğiz.

 

HAFTA