Farkındalık dönemi bitti mücadele dönemi başladı

Yuvam Dünya Derneği ile KONDA Araştırma ve Danışmanlık işbirliğiyle hazırlanan ‘Türkiye'de İklim Krizi Algısı Araştırması 2023’ sonuçları açıklandı. Konuyla ilgili Yuvam Dünya Derneği YK Başkanı Kıvılcım Pınar Kocabıyık ile sohbet ettik.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Farkındalık dönemi bitti mücadele dönemi başladı

Volkan AKI

Yuvam Dünya Derneği tarafından hazırlanan Türkiye’de İklim Krizi Algı Araştırması’nın 2023 yılı sonuçları açıklandı. Konda Araştırma ve Danışmanlık iş birliğiyle, Birleşik Ödeme ve Secure Future desteği ile gerçekleştirilen ve Türkiye’nin en geniş çaplı iklim krizi algısı araştırması, toplumun iklim değişikliğine dair bilgi seviyesine, görüşlerine ve davranışlarına yönelik olarak hazırlanmış… Bu sonuçları ve iklim krizinde Türkiye'nin konumuyla ilgili, Yuvam Dünya Derneği Başkanı Kıvılcım Kocabıyık ile sohbet ettik…

Araştırmada ortaya çıkan ‘farkındalık yüksek’ sonuçları ne kadar derinliği yansıtıyor? İnsanlar gerçekte ne kadar bilinçli? Sahada çalışan biri olarak sizin tecrübeleriniz ve yorumlarınız nedir?

Hem bizim araştırmamız hem de daha önce yapılmış başka araştırmalar, Türkiye’de insanların iklim değişikliği konusundaki farkındalıklarının çok yüksek olduğunu gösteriyor. İklim değişikliği konusunda endişe duyanların oranı gittikçe artıyor. Bu sene geçtiğimiz seneye göre %16’lık artışla bu oran %84’e varmış durumda. Ancak bu sonuçlar, herkesin iklim değişikliğinin nedenleri ve çözümleri konusunda çok bilgili olduğu anlamına gelmiyor. Endişe duyma bir bilinç düzeyi ifade ediyor ancak iklim kriziyle mücadele adına yeterli bir bilinç düzeyine ulaşmamız için hep birlikte çalışmamız gerekiyor. Bilim insanları tarafından ‘insanlık için alarm’ olarak gösterilen bu büyük problemin çözümü hep beraber ve kimseyi arkada bırakmadığımız kolektif hareketlerde yatıyor. Sivil toplum kuruluşlarının, karar alıcıları harekete geçirme potansiyelinin ise oldukça umut verici düzeyde olduğunu düşünüyorum.

İklim ve gıda bağlantısını daha çok kavramaya başladık gibi. Burada pek çok girişimler oluyor. Gerek iklim gerek gıdada, neticeye etki etme oranını artırmak için yaygınlık nasıl sağlanabilir?

Bu seneki araştırmamızın önemli bulgularından biri de, toplumun gıdaya erişim ile iklim krizi arasında güçlü bir ilişki görmeleri. Bu yıl iklim krize ile sağlık arasındaki ilişkiye yönelik özel bir bölüm koyduk araştırmaya. Sorulara verilen yanıtlardan, insanların iklim kriziyle sağlık arasındaki ilişkide birincil alanı beslenme ve gıda sorununun yaygınlaşması olarak görmesi gerçekten oldukça çarpıcı oldu. Bu konuyu dile getirenler %66’lık bir oranla solunum yolu, kalp ve bulaşıcı hastalıklar gibi sağlık sorunlarının önünde gidiyor. Dolayısıyla iklim krizinin, önemli oranda gıdaya erişim sorunu olarak görüldüğü ortaya çıkıyor. 2 yıl içinde gıdaya erişim konusunda zorluk yaşayabileceklerini düşünenlerin oranı %70. Bu gerçekten çok büyük bir oran ve bizim gibi, önemli bir tarımsal üretim kapasitesi ve doğal ortamına sahip bir ülke için gerçekten çarpıcı. Bu noktada insanların bu görüşünü, bilimsel çalışmaların da doğruladığını söyleyebiliriz. Fındıktan kayısıya, zeytinden narenciyeye kadar birçok önemli üründe dönem dönem sıkıntılar yaşayabiliyoruz. Kuraklık ve aşırı hava olayları tarımsal üretimi etkiliyor. Dolayısıyla iklim krizine uyumlu bir tarımsal üretim politikası takip etmek ülkemiz için büyük önem taşıyor.

Sorunların büyüme hızına karşı çözümlerin hızı çok düşük kalıyor. Nasıl hızlanacağız? Eyleme geçme nasıl gerçekleşebilir? Algıda yine bir şeyler değişmeli gibi...

Çok doğru. Hem Türkiye’de hem de dünyada bir sürü gelişme ve ilerleme var. Ancak tüm çalışmalar da gösteriyor ki bu ilerleme hızı yeterli değil. Geçtiğimiz günlerde açıklanan Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 6. Değerlendirme Sentez Raporu da bunu ortaya koyuyor: İnsanlık halihazırdaki emisyon azaltım hızıyla iklim krizini durduramaz. Çok daha hızlı hareket etmeliyiz; bence bunun için bir aciliyet duygusuna ihtiyaç var. Bizim araştırmamız gösteriyor ki, böyle bir çabaya, ülkemizin insanları destek olacaktır. İklim krizinden bu kadar endişelenen hem kendisi hem de gelecek kuşaklar için kaygılanan; bunun sağlık konusundaki etkilerinin gayet farkında olan ve en önemlisi sorumluluk almaya hazır olduğunu söyleyen insanlar, bu politika değişikliklerine omuz verecektir. KONDA ile birlikte yaptığımız araştırmada her on kişiden dokuzu sorumluluk alması gerektiğine inandığını ifade ediyor.

Türkiye, yurt dışına ve özellikle Batı'ya göre çok daha geride gibi duruyor. Kendimize dokunmayınca pek harekete geçemiyoruz? Ne dersiniz?

Ülkelerin gelişmişlik seviyesi arttıkça iklim kriziyle mücadele için imkanları ve kaynakları da artıyor. Küresel düzeyde başta Paris Anlaşması olmak üzere birçok farklı düzeyde taahhütler ile somut eylemler alınmaya çalışılıyor. Türkiye aynı zamanda iklim krizine dair farkındalığın her düzeyde gün geçtikçe arttığı, yenilenebilir enerji kaynakları açısından zengin ve bu alanda yatırımlar alan da bir ülke. Dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma sağlayarak iklim kriziyle mücadele etmek için birçok fırsatımız ve daha etkin rol alma imkanımız var. Bunun için ise vatandaşların, özel sektörün, devletin ve sivil toplumun işbirliği içinde hareket etmesi, sürdürülebilir kalkınma politikalarının kararlılıkla uygulanması çok önemli.

Ekonomik düzende de bir değişiklik yapmak gerekiyor mu?

Elbette. Temel bir algı değişikliğine ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. “Yeryüzü tükenmez bir kaynaktır, istediğiniz alın” diyen doğrusal ekonomiden çıkıp; “yeryüzünü yaşam verir, sınırlarına saygı duyun” diyen döngüsel ekonomi modeline geçmeliyiz. Kâr maksimizasyonu mantığından kâr optimizasyonuna ilerlememiz ve artık dünyanın yaşam veren olduğunu anlamamız gerekir. Dolayısıyla sınırlarına da saygılı olmalıyız. İş dünyasının iklim kriziyle mücadeleyi var olan ekonomi modelinin her düzeyinin bir parçası haline getirmesi şart.

Hayatlarımıza yeni beceriler eklememiz gerekiyor, gelecekte belki de çok daha fazlası gerekecek. Sahip olduğu beceri ve kaynaklar yüzünden kendini şanslı hissedenler, bu durumun kendisini doğrudan etkilemeyeceğini düşünenler de olabilir ama ben oldukça farklı düşünüyorum. Sisteme sadece büyüme odaklı devam etmemiz mümkün değil. Sadece büyüme amaçlı kurulan sistem bütün bu sorunlarda pay sahibi ve her şeyi doğal akışına bırakma gibi bir seçeneğimiz bulunmuyor. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden iklim krizine, enerjiden gıda krizine insanlığı tehdit eden hiçbir şeyi kâr odağının arkasına koyup göz ardı edemeyiz, hepsi birbiri ile iç içe konular.

Bizi bekleyen ve gün geçtikçe büyüyen toplumsal ve çevresel sorunların çözümünde her birimiz katkı sağlamalı, yer almalıyız. Mesleğimiz, sektörümüz, şirketimizin alanı ne olursa olsun günümüzde tüm iş insanlarının sorumluluğu bu ortak paydada. Ekonomi ise çözümlerin buluştuğu alan olma potansiyelini taşıyor. Bilinmeyenden korkmaktan ziyade, sorunlara açık fikirle, ön yargısız yaklaşmalı ve çözüm bulabilmeliyiz. Artık ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın, bütün canlıların var olma haklarına saygı duyarak, çevreye duyarlı bir şekilde gerçekleştirilmesinde bir arada sorumluluk alınması gerekiyor.

İklim kliniği kuruyoruz

‘Yuvam Dünya’ ilerleyen dönemde neler yapacak? Gündeminizde neler var?

Yuvam Dünya olarak kurumsal, toplumsal ve kapsül projeler ile çocuklardan gençlere, çalışanlardan ebeveynlere, öğretmenlerden sporculara uzanan geniş segmentte hedef kitlesi olan çalışmalarımız var. Bu sene en önem verdiğimiz projelerden biri İklim Kliniği. Yuvam Dünya Derneği Bilim Kurulu ve Türkiye’nin önde gelen üniversiteleri ile geliştirilen bu projeyle iklim krizinin etkilerinden insanları korumak için farkındalığı ve bilgi düzeyini artırmayı, kanıta dayalı karar verme sürecine destek sağlamayı ve sağlık müdahalelerini hayata geçirmeyi amaçlıyoruz. Ulusal sağlık politikasını şekillendirerek, sağlık sistemlerinin karbon ayak izini azaltmaya ve direncini artırmaya katkı sunmayı hedefliyoruz. İklim krizinin etkilerinin insanlar ve tüm canlıların sağlığı üzerinde birçok olumsuz etkisi var. Aşırı hava olayları, hava kirliliği, su kaynaklı hastalıklar, vektör kaynaklı hastalıklar, gıda güvensizliği ve beslenme bozuklukları, ruh sağlığı sorunları gibi alanlarda bu etkileri görüyoruz. Diğer yandan, iklim krizinin etkileri sağlık hizmetleri ve sağlık sistemleri için de bir tehdit oluşturabiliyor. Dolayısıyla bu alan çok önem taşıyor. İklim Kliniği kapsamında hayata geçecek eğitimler, konferanslar, araştırmalar, topluluk faaliyetleri, farkındalık ve savunuculuk konularında çalışmalarımıza hızla devam ediyoruz.

HAFTA