En kötüsü Pollyanna kadar çaresiz olmak…

Çaresizseniz; çare, sizsiniz... İyi de çaresizliği çareye taşıyacak umut olmazsa? İyimserlik iyidir de ardına eylem konulmamış nice iyimserlikler, geçici huzura dönüşmüştür, ardında hayal kırıklığı bırakarak…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
En kötüsü Pollyanna kadar çaresiz olmak…

ŞEREF OĞUZ

Pollyanna’nın hikâyesi meşhurdur. Babası ölünce suratsız teyzesinin yanında yaşamak durumunda kalan şirin, sevimli küçük kız... Bilmeyenler için hatırlatma yapalım; bu sevimli kızımız üzücü her olayın olumlu bir yanını bulur, ‘mutluluk oyunu’ oynardı.

Bu oyunun başlama anı; öykünün en etkileyici bölümü... Pollyanna, yıllarca oyuncak bebek isteyip babasının kafasını şişirir. İçinde oyuncak bebek olduğunu düşündükleri yardım sandığını açtıklarında ‘koltuk değnekleri’ ile karşılaşırlar. Bu durum karşısında Pollyanna çok üzülür ve ağlamaya başlar. Babası; “koltuk değneklerine ihtiyacı olmadığı için sevinmesi” gerektiğini söyleyerek onu rahatlatır ve üzülmesini önler.

Böylece ‘mutluluk oyunu’ keşfedilmiş olur. Bu sevimli kız, başarısı ve inancı sayesinde etrafındaki herkese bu oyunu öğretir ve onların da hayatlarına mutluluk katar.

Kitap çok ilgi görünce yazarı Eleanor H. Porter, ‘Pollyanna evleniyor’ diye başka bir kitap daha yazar. Pollyanna evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştır artık. Çalışıyorsa, iş hayatından ve evdeki işlerden mutluluk oyununa vakti kalıyor mudur acaba? Düşünün; saat gecenin ikisi, Pollyanna’nın iki numaralı bebeği ağlıyor. Eşi yanında horul horul uyuyan bizim Polly, bebeği emziriyor.

Ertesi gün, kocası gibi o da erken kalkacaktır. Neticede onun bir işi var. Ama o yine de aslında uyanık olduğunu bildiği eşini ‘uyandırmamaya’ özen gösteriyor. Aksilik bu ya eşi uyanıyor; “sana yatarken şu bebeği emzir dememiş miydim?” diyor.

Yastığı kafasına bastırıp, eşini boğmadan önce Polly’nin aklına, ‘mutluluk oyunu’ oynamak geliyor; “Ne güzel, benimle ilgilenen bir eşim var, yoksa bu soruyu sormazdı”. Biraz daha düşünüp, “İyi ki eşim var yoksa bu bebek de olmazdı” diyor. Bu düşüncelerle, eşinin yanağına bir öpücük kondurup bebeğin bir sonraki ağlamasına kadar mışıl mışıl uyuyor.

İyimser olmak, elimizdekilerle yetinmeyi ve sahip olduklarımızın değerini bilmek iyi bir şey... İyi güzel de... Daha iyisi ve sonuca ulaştıranı, ‘proaktif’ olmaktır. Yani yapamayacaklarımızı kabullenip, yapabileceklerimizin üzerinde enerjimizi yoğunlaştırmaktır.

Gelelim ‘Pollyanna proaktif davransaydı ne olurdu?’ konusuna… Yardım sandığından oyuncak bebek yerine koltuk değneği çıktığında, ağlamakla vakit kaybetmezdi. Bunu gönderenlere bir mektup yazar, ‘yanlışlık olduğunu’ anlatır, doğru hediyeyi göndermelerini sağlardı.

Hayatında her şeyin ters gittiğini düşünüp kaderini kabullenmek yerine, iyi giden şeylerin üzerine yoğunlaşıp fark yaratabilmek… İş görüşmesine giderken “bugün zaten yağmur yağıyor” diye bahtsız kaderine hayıflanmak yerine, önceden hazırlıklı olup en azından yanına şemsiye almayı akıl edebilmek... “Kimse beni anlamıyor” diye söylenmek yerine, “kendimi daha iyi anlatmalıyım” diyebilmek...

Buraya kadar iyimserliğe güzelleme yapageldim ama şimdi gerçeğe dönme vaktidir. Hele ki Pollyanna ruh haliyle alınacak yolun ne kadar uzun olabileceği gerçeğini bilecek kadar yaşamışsak… Yazıyı buraya kadar okumuş olanlara bir soru; “Pollyanna sizin insan kaynaklarına başvursaydı, onu işe alır mıydınız, hangi pozisyonda çalıştırırdınız?” Ya da kadrolarınızda Pollyanna profiline yer verir miydiniz?

Misal en fazla hangi birimde Pollyanna istihdam edilmeli? Hangi birimlerden içeri asla girmemeli? Aslında bu bir düşünsel deney… Kendinizi İK direktörü yerine koyun ve bu sorulara cevap verin, tartıştırın. Patronlar; İK direktörünüze böyle bir mini çalıştay yapmasını önerseniz

Size fantezi gibi gelebilir ama kurumların, şirketlerin, proje ekiplerinin; Pollyannacılık tuzağına düşme riski kadar Pollyanna’dan ilham almama gafleti söz konusu… Umut; her şeydir ama asla bir yöntem değildir. Akılda kalsın diye söylüyorum; bir insana yapılabilecek en büyük kötülük, onu bir umudun içine hapsetmektir. Polly’lere kıymayın efendiler…

Özetim şudur; mutluluk oyununda her ekibin Pollyanna paradoksunu kavraması gerek… Umut, iyimserlik ve şeytanın avukatı… Gerçeğe doğru yol almak için yola çıkan muhteşem kadronun olmazsa olmaz elemanları…

Sahi; sen ne kadar Polly’sin?

 

HAFTA