Dünyadan mavi örnekler
Yurtdışı seyahatlerimde nerede tekne görsem oraya yönelirim. O görüntü beni mıknatıs gibi çeker. Almanya ve İsveç’te bunu bir kez daha yaşadım. Sadece kıyı kentlerinde değil göl ve nehirlerinde bile denizcilik adına oluşturdukları kültür insanı özendiriyor.
HAKAN ATİS
Son sözümü baştan söyleyeyim… Amatör denizcilerin bir yığın sorunla uğraştığı ülkemizde özlenen seviyelere erişilmesi kolay değil! Konunun ekonomik, kamusal ve toplumsal boyutları var. Kısaca özetlemem gerekirse; amatör denizciler mavi sevdaları ile maliyetler ve ekseriyetle denizcilikle ilgisi bulunmayan veya enginlere karadan bakanların aldığı bağlayıcı kararlar arasında sıkışıp kalmış durumda. Tekne sahibi olmak adeta dert! Bu nedenle yurtdışı seyahatlerimde gördüğüm tablolar özendiriyor ve düşündürüyor. Ayaklarımın beni yönlendirdiği ilk durak Köln’den geçerek Hollanda’da denize bağlanan Ren Nehri’nde, kentin ortasında oluşturulmuş bağlama yeriydi. Marina düzenine ve temizliğine sahip oluşu dikkatimi çekti. Dakikalarca inceledim. O kadar temiz ve özenli oluşturulmuş ki saygı duymamak elde değil. Maalesef kıyılarımızın birçok noktasında güzelim yelkenliler balıkçı barınaklarının insafına terk ediliyor. Çünkü… Yüksek maliyetler marina sektörünü ve tekne sahiplerini karşı karşıya getiriyor. Elbette tarafların kendilerine göre haklı olduğu noktalar var.
MAIN NEFRİ’NDEKİ KANOLAR
Bu gerçeği bilen biri olarak Köln’de gördüğüm manzara karşısında üzülmedim desem yalan olur. Açıklayayım… Sadece bağlama ve barınma kuralları konusunda değil teknelere ve birbirlerine yaklaşım konusunda da son derece özenliler. Bu nedenle ülkemizde de dikkat edilmesi gerekenler olduğunu düşünüyorum. Şöyle aktarabilirim… Tekneye adım atmanın ilk şartı günlük ayakkabılarınızı çıkarmaktır. Yelkenli veya motor yata adım atmadan önce bunun yapılması gerekir. Hele tabanı renkli ve leke bırakabilecek ayakkabı giymişseniz pasarellanın başına gelince kesinlikle kurtulmanız gerekir. Köln’deki bağlama yerinde dikkatle izlediğim tekne sahipleri o hassasiyeti özenle sergiliyordu. İşte denizciliğin ilk kuralı budur. Yani görgü, saygı, nezaket… Çünkü halk deyişiyle tekneye pata küte çıkılmaz! Unutmayın, siz özen göstermezseniz konuklarınız da dikkat etmez. İkaz etmek ise kesinlikle ayıp değildir… Almanya’dan paylaşacağım diğer örnek Frankfurt’ta Main Nehri kıyısında objektifime takıldı. Sabahın erken saatleri olmasına karşın gençler pek çok noktada kanolarını suya indiriyordu. Akarsularımızın halini düşününce hayıflandım doğrusu. Her biri pontonların üstüne ayakkabıları ile değil dalgıçların bildiği ifadeyle kauçuk pabuçlarla çıkmıştı. Vurgulamaya çalıştığım denizcilik kültürü böyle bir şey. Fazla söze gerek yok!
OBJEKTİFİMDEKİ İSVEÇ…
İskandinav deniz kültürüne gelirsek… Danimarka, özel bir yere sahip. Kuzey Denizi’nin kurt kaptanı kuzenim Tayfun Erkul’un genlerinde taşıdığı mavi ruhla anlattıkları hep aklımda. Ayrıca İsveç seyahatimde yaşadıklarım ve fotoğrafladıklarım kuzey ülkelerinin sahip oldukları kültürü anlamak için yeterli. Kısaca ifade etmem gerekirse; ‘Keşke biz de öyle olabilsek!’ Sözün özü… İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, ABD ve birçok AB ülkesi bu konuda cennet sayılabilir. Yazılarımda denizcilik kültürüne değinmeye devam edeceğim. Gelecek haftalarda Ekrem İnözü ve Özkan Gülkaynak başta olmak üzere değerli kanaat önderlerinin görüşlerini yansıtmayı planlıyorum.
İLK KURAL: NEZAKET
Demem o ki, marinalarda, barınaklarda veya alargada müzik dinlerken çevrenizi mutlaka dikkate alın. Ses düzeyini rahatsızlık verici ölçüde açmayın. Demir atarken çevrenizdeki tekneleri de düşünün. Ayrıca kulağınız telsizde olsun. Yakınlarınızda başka tekneler varsa konuşurken ses tonunuza dikkat edin. Konuk olduğunuz teknelerdeki kurallara mutlaka uyun. Giyimden su kullanımına, emniyet kurallarından kaptanın dikkat çekeceği her konuya özen gösterin. Çekinmeyin, önceden sorun. Unutmayın, saygı görmek istiyorsanız önce saygı duymalısınız. Aksi halde teknede oluşacak karışıklık hem çekilmez olur hem de ciddi tehlikeler yaratabilir. İlgi duyanlar çeşitli kitaplar okuyabilir. Unutmayın, bilmemek değil, öğrenmemek ayıp. Denizcilik, yaşamı acısıyla, tatlısıyla maviliğin koynunda geçirmek demektir. Yeni rotalara yelken açmak, dostlarla tanışmak, saatlerce süren keyifli sohbetleri doyasıya yaşamaktır. Hal böyle olunca dantel gibi kıyılarımız büyük bir nimet. Paşa gönlünüz nereyi isterse sizin için cennettir.
KEYİFLİ BİR ROTA ÖNERİSİ!
Dostlarınızla maviliklerde keyifli bir gün yaşamak istiyorsanız zaman kaybetmeyin. Önce Çeşme Çarşısı’ndaki Rumeli Pastanesi’ne uğrayın. Daha sonra Hürriyet Caddesi’nden hareket eden (palamar çözen) tur teknelerine yönelin. Gün boyu keyifli saatler yaşayabilirsiniz. Özellikle yaz sezonunda Kara Ada ve Eşek Adası başta olmak üzere birbirinden güzel koylarda kulaç atabilirsiniz.
Benim notuma gelince... Alaçatı’yı bordaladıktan bir müddet sonra Nergis Koyu’nda demirleyebilirsiniz. Kıyıya yakın seyir yapacaksanız balık çiftliklerine dikkat edin.
Bu haftalık bu kadar… Gelecek haftaya kadar pruvanız neta, rüzgar kolayınıza olsun.