Dozunda ‘keşke’ herkese lazım
Philippe Petit’ten George Clooney’e, Karl Salman Rushdie’den Harvey Keitel’e… Gazeteci Ali Tufan Koç, dünyaca ünlü isimlerle yaptığı söyleşilerin yer aldığı ‘Aşk, ölüm, umut, korku, iyilik, şüphe, gelecek ve diğer mühim konular üzerine 673 soru’ adlı kitabını Hafta’ya anlattı.
ECE ULUSUM
Dünyaca ünlü isimlerin yer aldığı bir söyleşi serisi… Her biri kendi hayat deneyimlerini içtenlikle anlatıyor. Elbette işin sırrı doğru soruları soran biri olması. Bu ‘yıldız’ isimlerle bir araya gelip söyleşiler yapan gazeteci Ali Tufan Koç, kendi deyişiyle ‘yazar kurgusu’ versiyonu ile yayımlanan röportajlarını detaylı haliyle kitaplaştırdı. ‘Aşk, ölüm, umut, korku, iyilik, şüphe, gelecek ve diğer mühim konular üzerine 673 soru’da 45 dünyaca ünlü isim var. Ali Tufan Koç, kitap fikrinin nasıl çıktığını ve detaylarını anlattı.
Kitap fikri nereden çıktı?
15 yıla yayılan söyleşilerin, zaman içinde ortak paydaları daha da belirginleşti. Farklı dönemlerde ve yayınlarda çıkmış bazı söyleşilerin bir arada farklı bir okuma deneyimi sunabileceğini fark ettik.
İsimleri nasıl belirlediniz? Birçok isim var. Şüpheye düştüğünüz oldu mu?
Kitap, farklı alanlar arasında serbest dolaşımlar ve rastlantısal karşılaşmalar içeriyor. Herkesi kendi kategorisinden, çemberinden ve algoritmasından çıkarıp ortak ve bağımsız bir alanda toplamak ve buluşturmak istedim. Bunun için de farkında olmadan ortak bir paydada buluşturduğum dünyaca ünlü yazarlar, aktörler, şefler, sanatçılar, gazeteciler, fizikçiler, porno aktörleri, tasarımcılar ve müzisyenlerle yaptığım söyleşilerin hikayeleştirilmiş uzun form versiyonlarını kullandım. İsimleri seçerken okuyana, çapraz alanlardan beslenmenin güzelliğini hatırlatmasını istedik. Paul Auster, Salman Rushdie ya da Karl Eve gibi edebiyatçıları görüp de kitabı eline alan birinin, kendi edebiyat çemberinde ve algoritma düzeninde karşılaşması pek mümkün olmayan Rocco Siffredi ya da Sasha Grey gibi porno dünyasının efsane isimleriyle tanışmaları fena mı olur? Yüzden fazla isim arasından sadece 45 tanesini seçebildik. Sayfa sayısı arttıkça okuma deneyimi zorlaşacaktı, sınırlamak zorunda kaldık. İsim seçkisi, hassas bir kürasyon; şüphesi her zaman olmalı. Şüphe duymadan yapılan bir iş, sadece sıcak diye içmek zorunda hissettiğiniz tatsız tuzsuz çorbalara benzer.
Bu kitabı okuyan kişilerde nasıl bir etkiniz olsun istediniz?
Kitaptaki bazı cümleler, okuyana ihtiyaç duyduğunda ‘tutunacak bir dal’ olsun isterim. Çok sıkıştığımı hissettiğim günler için başucumda tuttuğum kitaplar vardır. Açar, üç beş cümlesini okur, hafiften sakinleşirim, kaygılarım diner. Bu kitabın da benzer bir misyonu var. Farklı duygu ve durumlara dair, irili ufaklı cümleler, yaklaşımlar ve söyleşiler içeriyor. Yakında tutmak ve arada açıp bakmak, hiç ummadığınız bir anda tutunmak için aradığınız dalı uzatabilir size.
Röportajları tekrar okurken keşke şunu da sorsaymışım gibi minik keşkeler oldu mu?
Çok. Hiç de minik değiller üstelik. Sormadıklarım kadar saçma sorularım yüzünden de günlerce karnıma ağrılar girdi. Kendi kendime utancımdan yerin dibine girdim. Bir ara bu işi asla yapmamam konusunda kendimi ikna bile ettim. Bir noktada hataları kabullendim ve ilerledim. Dozunda ‘keşke’ herkese lazım. Öğreticidir, faydalıdır. Hafiften kulağını çeker. Arada söver, laftan anlamıyorsan döver de. Faydadan çok zarara dönünce, ‘keşke’ diye yakınmaları yavaştan bırakmalı.
Kitap fikrini ilk kime götürdünüz? Basıldığında ilk kime okuttunuz?
Beni ve bugüne kadar ürettiklerimi en yakından bilen, hayatta en dibimde tuttuğum editör, yazar, gazeteci, müzisyen, oyuncu, reklamcı, tasarımcı arkadaşlarımla paylaştım. Herkesin fikrini, önerisini değerlendirdim. Arkadaşım Cemre (Narin)’in aklına uydum, onların “İçindekiler 2” kitabında benimsediği yoldan yürüdüm ve OFSET ekibiyle çalıştım. Kitabı ilk okuyan en büyük destekçim, en sadık okurum, en yapıcı eleştirmenim redaktör Esen Güray oldu.
Kitap, aynı zamanda daha önce farklı yayınlarda basılmış yazılarınızın bir tür derlemesi. Telif süreçlerinde nasıl ilerlediniz?
Tam olarak öyle değil. Daha önce yayımlanmış olanları bir kitapta toplamak yerine, söyleşilerin hikâyeleştirilmiş uzun form versiyonlarını çalışmak ve onlardan bir derleme yapmayı hayal ediyordum. Sinemada, bazı filmlerin daha sonra “yönetmen kurgusu” versiyonu yayınlanır. Stüdyonun ricaları ya da piyasa kriterlerinden bağımsız bir yönetmen kurgusunun neye benzeyebileceğini izleriz o versiyonlarda. Benzer bir mantık ve kurgu burada da var. Bu yazılar da, daha önce yayımlanmış söyleşilerin ağırlıklı “yazar kurgusu” versiyonu. Bunun için de önce, orijinal yazıların, yayın hakkını elinde bulunduran gazetelerin ve dergilerin o dönemki yönetiminden özel izin aldım. Hepsi destekledi, yüreklendirdi, yasal açıdan herhangi bir sorun teşkil etmeyeceğini paylaştı.
Herkesin tarzı farklıdır. Siz röportajlara nasıl hazırlanırsınız? Kaynak kullanımı alışkanlıklarınız nelerdir?
Biraz karışık, fazlasıyla deneysel, bazı öğrencilere “bunu sakın evde tak başınızsa uygulamayın” diyebileceğimiz türden. Her büyük ölçekli bir söyleşi için, avuç içi kadar büyüklükte ultra mini bir not defteri alırım. O defteri, hazırlık sürecinde, ortalama yaklaşık bir hafta yanımda dolaştırırım, notlar alırım. Çapraz okumalar ve araştırmalar yaparım genelde. Sürekli söyleşi okurum. Bambaşka kişilerle yapılmış söyleşilerden ve akan diyaloglardan çok beslenirim. Daha sonra yaptığım tüm araştırmaları, merak ettiğim tüm soruları evde bırakır; buluşmaya ‘boş sayfa/boş zihin’ giderim.
Röportaj yapmaktan en çok keyif aldığınız isimler kimlerdi?
Bu sene 102 yaşına basan moda ikonu ve tasarımcı Iris Apfel, yazar Paul Auster, astrofizikçi Neil DeGrasse Tyson, Juliette Lewis, Alain De Botton ve tabii Harvey Keitel bu isimlerin başında gelir.
Tanıştığınızda daha da sevdiğiniz isim kim oldu?
Juliette Lewis’i dışardan her an arıza çıkarmaya meyilli bir Hollywood yıldızı zannerdim. Tam aksine, fazlasıyla uysal, iyimser, yumuşacık ve kırılgan biri çıktı.
Ayaküstü gerçekleşme planlanan bir röportaj, 3 saate yakın, her şeyden konuştuğumuz bir sohbete döndü.
Bundan sonraki adım nedir? Neler yapmak istiyorsunuz?
Yeni nesil dijital yayıncılık üzerine çözümler üreten global bir medya insiyatifinin kuruculuğunu üstlendim. Adı, Cheer Media. Medya ya kurtulacak ya da kurtulacak. Bu da ancak kolektif çabayla mümkün. Ocak başında yeni podcast serim, ‘Her Yaşın…’ başlıyor. Aklına, fikrine, duruşuna hayran olduğum kız çocukları, genç kızlar ve bilge kadınlarla konuşuyorum. Önümüzdeki yıl sonuna doğru da, İstanbul odaklı kent yazılarımı derlediğim kitap çalışmam tamamlanacak.