Doğru karar vermenin 10 yolu
İyi bir karar, duygu ve mantık arasında, sağlam bir denge gerektirir. Bunun için, insanların gelecek ile ilgili öngörülerde bulunması, bugünü doğru okuması, başkalarının aklından neler geçtiğini tahmin etmesi ve belirsizliklerle başa çıkabilme yeteneğine sahip olması gerekir.
AKIL FİKİR – ŞEREF OĞUZ
1. Kararlarınızın sonuçlarından korkmamayı öğrenin.
Aldığınız her karar, gelecekle ilgili bazı öngörülerde bulunmamızı gerektirir. Alacağımız kararların sonuçlarını hayal eder, eylemlerimizin sonuçlarını kestirmeye çalışırız. Çoğu zaman iyi veya kötü öngörülerimizde, aşırıya kaçarız. Tahmin yürütürüz. İnsanlar tahmin yürütmekte pek başarılı değildir. İnsanları yanlış öngörülerde bulunmaya iten en önemli faktör, kaybetme olasılığından kaçınma düşüncesidir. Bu düşünceye göre, bir kaybın yaratacağı acı, eş değer bir kazancın yaratacağı keyiften daha fazladır.
Unutmamalıdır ki; ne ile karşılaşırsak karşılaşalım, gelecek, düşündüğümüzden daha az acı ve daha az mutluluk verecektir. Ayrıca kimsenin taşın altına elini sokmaktan, çekinmemesi gerekir. Çünkü her insan, en kötü olasılıkla bile başa çıkabilecek esnekliğe sahiptir.
2. İçgüdülerinize güvenin.
İyi bir karar vermek için, seçeneklerin artı ve eksilerini tartarken, uzun zamana ihtiyacımız olduğunu düşünürüz. Oysa bazı koşullarda ani kararlar veya içgüdüsel seçimler enine boyuna düşünülerek alınan kararlardan daha iyi sonuç verir. Ancak insanlarla ilgili daha ayrıntılı bilgi edindikçe, içgüdülerden uzaklaşma olasılığı artar. Aşırı bilgi birikimi, her koşulda sorun yaratır. Bu gibi durumlarda, bilinçli karar alma çabalarından vazgeçip, içgüdülere güvenmek, daha uygundur.
Seçim yapmadan önce, içgüdüleri ve artı eksi listesini bir kenara bırakmadan önce, söz konusu seçimin, ne tür duygusal çağrışımlara dikkat etmemiz gerekir. Bazı duygusal çağrışımlar o kadar etkilidir ki, insanlar somut kanıtları görmezden gelebilirler. Örneğin; terörizm.
3. Kararlarınızı hangi duygunun etkisi altındayken aldığınızı dikkate alın.
Duygular, kararların ayrılmaz bir parçasıdır. Kararlar üzerinde duyguların etkisi, sanıldığından çok daha derinlere iner. Beyinlerinin sadece duygusal bölümü zarar görmüş kişiler üzerinde yapılan incelemeler sonucunda, bu gibi kişilerin en basit konularda dahi, karar alamadıkları ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni, yeni kararlarda, eski kararların duygusal sonuçları ve bu anıların bilgilerinden yararlanılmasıdır.
Aldığınız kararlar, hangi duygunun etkisi altında kaldığınıza göre değişir. Öfke altında alınan kararlar, daha bencil, aceleci ve risklidir. Duygular, kararların doğruluğunu fark ettiren bir konudur. Bu durum, kararı hangi duygunun etkisi altında aldığınıza göre değişir. Yukarıdaki öfke örneğinde olduğu gibi… Tüm duygular, düşüncelerimizi ve dürtülerimizi etkiler. Dolayısıyla önemli kararları, duygularımızın etkisindeyken almamakta fayda vardır. Ancak bunun dışında kalan tek duygu, üzüntüdür. Üzüntü, doğru karar alınmasını sağlayan tek duygudur. Üzüntülü insanların, önerilen seçenekleri daha iyi değerlendirdikleri ve en doğru seçenek üzerinde karar verdikleri görüldü. Dünyanın birçok bölgesinde yapılan araştırmalar sonucu anlaşıldı ki; dünyayı en gerçekçi bakış açısıyla görenler, depresyon hastalarıdır. Psikologlar, kendi aralarında buna, ‘depresif gerçekçilik’ derler.
Karar verir vermez, limbik sistem -beynin duygularla ilgili kısmı- faul hale gelir.
4. Şeytanın avukatlığına soyunun.
Herkes kendi görüşlerini destekleyen kanıtlardan yana tavır alma eğilimi gösterir. Buna, “doğrulama eğilimi” denir. Doğrulama eğilimi, seçeneklerin akılcı bir biçimde değerlendirilmesi gereken kararlarda, sorun yaratır. Çünkü insanlar genellikle kendi işlerine gelen seçenekten yana oylarını kullanırlar. Başkalarındaki doğrulama eğilimini abartıp, kendimizdekini önemsememek, sorunu iyice içinden çıkılmaz bir hale getirebilir. İyi bir seçim yapmak istiyorsanız, en iyisi olduğunu düşündüğünüz seçeneği destekleyen veriler üzerinde odaklanmaktan kaçınmak gerekir. İtiraf etmek gerekir ki, hatalı olduğumuzu kanıtlayacak delilleri araştırmak, rahatsız edici bir süreçtir ve sağlam bir irade ister.
Gerçek anlamda objektif olamayız. Tek yapmamız gereken, böyle bir eğilimin var olduğunu ve bunun herkeste olduğunu kabul etmektir.
Şeytanın avukatı; bir neden veya durum tartışılırken fikir beyan edilirken, çeşitli karşı fikirler öne süren kişi, amaç, taraf olmak ya da taraf tutmak değil; konuya farklı bakış açısıyla yaklaşılmasını sağlamaktır.
5. Ayrıntılara takılmayın.
Karar alma sürecinde insanlarda, ilgisiz ve önemsiz olaylara odaklanma alışkanlığı görülebilir. Psikologlar buna, ‘demir atma etkisi’ der. Demir atma; çok sınırlı bilgiye dayanan kararlarda ortaya çıkan bir etkidir. Bu gibi durumlarda insan, ilgisiz faktörler üzerinde yoğunlaşabilir. Bir insan, demir atma etkisinin tuzağına düştüğünden kuşkulanırsa, bundan kurtulmak için ne yapmalıdır? Bundan kurtulmak için, karşı tepki oluşturabilirsiniz. Ancak bu da bazı sorunlar doğurur. Demir atma tuzağından ne kadar etkilendiğinizi, bilemediğiniz için, ne boyutta bir karşı tepki yaratmanız gerektiğini kestiremezsiniz.
6. Dökülen sütün ardından ağlamayın.
İnsanlar bir şeye ne kadar çok yatırım yaparlarsa, o şeye karşı kendilerini de o kadar sorumlu hissederler. Yatırımın mutlaka parasal olması da gerekmez. Örneğin; ilgisini çekmediği halde, kalın bir kitabı bitirmeye çalışan veya hiçbir şey paylaşmamakla birlikte, uzun süreli bir arkadaşlığı bitirmekte zorlananlar… Hep bu yanlışlığın kurbanıdır. Buna, ‘batık maliyet yanlışlığı’ denir. Ve kimse kendini bundan kurtaramaz. “Olan oldu, biten bitti” mantığını yürütürüz hepimiz. Ancak bunun yanı sıra, “zararın neresinden dönersen kardır”, mantığını da göz ardı etmememiz gerekir.
7. Farklı açılardan bakma alışkanlığını edinin.
Bazı durumlarda yaptığımız tercihler, seçeneklerin sunuluş biçimlerine bağlı olarak, rasyonel bir gerekçeye bağlı olarak gölgelenebilir. İnsanlar, kazançlı çıkacakları seçenekleri tercih etme eğilimindedir ve kaybının olacağı seçeneklerden uzak durur. İşte bu nedenle, her hangi bir gıda üreticisi, %10 yağ içerir yerine, %90 yağ içermez yazar ambalajın üzerine. Buna, ‘çerçevelenme etkisi’ denir.
Çerçevelenme etkisine, eğitim ve deneyimle karşı koyulabileceği düşünülmektedir. Buna karşı en büyük önlem, seçenekleri farklı açılardan değerlendirme alışkanlığı kazanmaktır.
8. Toplumsal baskılara boyun eğmeyin.
Kimse toplumsal baskının etkisinden kurtulamaz. Araştırmalar, kendisi ile barışık, normal birçok insanın bile, arkadaşlarının ve otoritenin etkisinde kaldığını gösterir. Bundan kurtulmak için, öncelikle bir seçimi, üstünüzün baskısı ile yaptığınızı düşünüyorsanız, bir kez daha düşünün. Üyesi olduğunuz her hangi bir gurubun, her şeyin en doğrusunu düşündüğünü sanmaktan vazgeçin. Herkesin gurubun kurallarına uyduğu durumlarda, siz muhalefette kalın. Bireysel sorumluluğunuzun yok edildiğini gördüğünüz ortamlardan uzak durun. Çünkü bu gibi koşullarda, sizden sorumsuzca davranmanız istenecektir.
Bazı durumlarda, toplumsal kurallar faydalı da olabilir. Bu gibi baskılar, doğru amaçlar içinde kullanılabilir. Örneğin; çevreye duyarlılık, bağışta bulunma gibi konular…
9. Seçeneklerinizi sınırlayın.
İnsanlar genelde daha çok seçeneğin, daha faydalı olduğunu düşünür. Ancak araştırmalar, daha az seçeneğin, daha faydalı olduğunu göstermiştir. Sorun şudur; daha fazla miktardaki seçeneğin bir bedeli vardır. Seçenekler arttıkça, inceleme, araştırma, tarama süresi uzar, zihin karışır. En kötüsü, beyin seçenekleri değerlendirirken, bloke olur, çalışamaz hale gelir. Ayrıca daha fazla seçenek, hata yapma riskini artırır ve sonuçta daha iyi bir fırsatı kaçırmış olma olasılığı beyninizi rahatsız ettiği için, tercihiniz sizi tatmin etmez.
Hepimiz, ‘seçenek paradoksu’ denilen bu durumu yaşarız. Fakat bazılarımız karar vermeden önce, tüm olasılıkları değerlendirdiğinden emin olmak ister. Bu strateji, seçenekler sınırlı iken işe yarar. Ancak seçenekler karmaşık hale geldikçe, yarardan çok zarar verir. Öte yandan beklentilerini karşılayan ilk seçeneği tercih eden insanlar, seçenek bolluğundan etkilenmezler. Psikologlara göre, insanlar milyonlarca insanın arasında eşini, bu şekilde seçer.
10. Tercihi sizin yerinize, başkası yapsın.
Tercih yapmak, söz konusu olduğunda insanlar, kontrolün kendilerinde olmasını isterler. Ancak bazı durumlarda, kararın sonucu ne olursa olsun, karar verme eylemi insanlarda tatminsizlik duygusu yaratır. Bu gibi durumlarda, kontrolü başkasına devretmek daha doğrudur. Simono Botti’ye göre; “Önemsiz ve tatsız kararlarda başkalarının kontrolü elinde tutmasından, insanlar rahatsız olmazlar Örneğin; lokantada şarap seçmek.”
Ayrıca kimi önemli kararları da, uzmanına bırakmak, rahatlatıcı olabilir. Örneğin; hastaya hangi tedavi uygulanacağı ya da prematüre bir bebeğin yaşam desteklerinin çekilmesine doktorların karar vermesi gibi... Butti bu konuda şöyle der: “Seçim konusunda, insanlarda tercihi kendileri yaptıklarında mutlu olacaklarına ilişkin bir takıntı vardır. Oysa her zaman böyle olmaz.”