Demi’nin Rönesans dönemi
62 yaşında bir oyuncu, hikayesini nasıl baştan yazabilir? Üstelik, Hollywood gibi zalim bir yerde… Demi Moore, yeniden doğuşunu kutlarken, film endüstrisinin kadın oyunculara olan yaklaşımı da sorgulatıyor.
ASLI BARIŞ
Demi Moore’u nasıl bilirsiniz? Eğer bu soruyu geçen Pazar gerçekleşen Altın Küre Ödül Töreni’nden önce sormuş olsaydık, şu tip cevaplar gelmesi muhtemeldi: Bruce Willis’ten Ashton Kutcher’a uzanan evlilik hayatı… 90’lara damga vuran yarı çıplak Vanity Fair kapakları… Ghost ile ikonik hale gelen saç kesimi… Spor salonlarında uzun saatlerle elde edilmiş, estetik hamlelerle kusursuzlaştırılmış muhteşem görünümü…
Ancak Pazar günü yaşanan milat, tüm bu cevapları boşa çıkarırken bizlere yeni bir başlık sunuyor. Aslında bu başlığı birkaç ay önce prestijli sinema dergisi Variety, eylül ayında kapağında vermişti: “Bu bir Demissance/Demi Rönesansı”
Aradan aylar geçti, ödül sezonu geldi çattı. Oscar’ın ayak sesleri olarak bilinen Altın Küre Töreni’nde müzikal/komedi dalında en iyi oyuncu seçilen Demi, nefes nefese verdiği konuşmasında şu cümleleri kullandı: “Şoktayım. Bu işi çok uzun zamandır, 45 yıldan fazla yapıyorum ve ilk kez bir aktör olarak herhangi bir şey kazandım.”
Peki Hollywood’un gelmiş geçmiş en şöhretli isimlerin biri olan, 45 yıldır istikrarlı bir şekilde işini yapan bir oyuncu, nasıl ödüle layık bulunmaz?
Altın Küre kazandığı The Substance/ Madde filmi, 62 yaşındaki oyuncu için çok belki de dönüm noktasından fazlası. Belli ki bu, hayatının öyküsü.
Oyuncu, 2019’da yayımlanan otobiyografisi Inside Out/İç Dünyam’da her zaman yetersizlik hissi ve özgüven eksikliği yaşadığını belirtiyor. 1962 yılında Roswell, New Mexico'da doğan Demi Gene Guynes, çocukluğunda zorlu şartlarla karşılaştı. Ebeveynleri ağır alkolik ve madde bağımlısıydı, annesi birkaç kez intihar girişiminde bulundu, babası olarak bildiği adamın biyolojik babası olmadığını öğrendi. 15 yaşında tecavüze uğradı, 16’sında evi terketti. Bir fotoğrafçı onu çıplak poz vermeye ikna ederek fotoğrafları dergilere sattığında 17’sindeydi. Aynı yıl Freddy Moore ile evlendi. Oyunculuğa başlamasıyla ‘Demi Moore’ doğmuş oldu.
Şansı yeni ismiyle döndü: 80’lerin başında oyunculuğa adım attı. Küçük rollerden sonra Blame It on Rio, ona ilk çıkışını sağladı. Asıl dikkatleri, St. Elmo's Fire ve About Last Night gibi ‘brat pack’ ekibinin yer aldığı filmleriyle çekti.
Sonra Ghost geldi: Artık farklı bir ligdeydi. Zira film, bir fenomen haline geldi: 1990’da ABD’nin en yüksek hasılat yapan filmi oldu, Moore’un kısa saç modeli ikonikleşti ve seramik kursları doldu taştı. Üstelik dönemde fenomen olan başka bir oyuncuyla, Bruce Willis ile evliydi. Haliyle paparazzi ordusunu peşinde sürükleyen, dünyanın en ünlü oyuncularından biri haline gelmişti.
Şoke edici kapaklar dönemi
Demi şöhreti sevdi, ters köşe işlerle de perçinledi. 1991’de Vanity Fair dergisinin kapağında yedi aylık hamile karnını sergileyerek çıplak bir şekilde yer aldığında, ona gösterilen ilgi çığrından çıktı. Düşünün, bunlar Kim Kardashian döneminden 25 yıl önce gerçekleşti. O zamanlar sosyal medya olsaydı, Moore Kim Kardashian’dan çok daha önce interneti “kırardı”. Bir yıl sonra, aynı derginin kapağında, çıplak bedenine boyanmış bir erkek takım elbisesiyle yer alarak aynı etkiyi yarattı. Bazıları bu kapakları ‘feminist bir manifesto olarak görüp överken, diğerleri aşağılayıcı buldu. Öyle ya da böyle, Demi çok konuşuluyordu.
Ama şöhreti, (sözde) kaprisleri ve sürekli artan maaşı, oyunculuk yeteneklerinin önüne geçmeye başlamıştı. Oynadığı birçok film, fiziksel görünümüne odaklanmaya devam etti. Onunla bir gece geçirmek için 1 milyon doları gözden çıkaran bir milyarderin aşkını canlandırdığı Indecent Proposal gibi…
Saplantılı kusursuzluk arayışı
Peşindeki paparazzi ordusu ve kapağını süslediği tabloidler Demi’nin içinde farklı saplantıların fitilini ateşledi. 21 yaşında kokain ve alkolle mücadele eden oyuncu, 30’larında kendisini farklı bir bağımlılığın pençesinde buldu: Kusursuzluk. Egzersiz bağımlılığı ikinci kızı Scout’a hamileyken oynadığı A Few Good Men filmindeki bir donanma avukatı rolü için başladı. “İki ay içinde o askerî üniformaya sığmalıydım. Bu film için forma girmek, sonraki beş yıl boyunca beni tüketecek bir egzersiz takıntısının başlangıcı oldu” diyor otobiyografisinde…
Ödülü kabul ederken, 30 yıl önce bir yapımcının kendisini “Popcorn actress/ çıtır çerez oyuncu” olarak tanımladığını açıkladı Moore... Bunu ticari olarak başarılı ama oyunculuk alanında fasa fiso diye çevirebiliriz. Bu cümlenin oluşturduğu kompleks Moore’u hem profesyonel hem de fiziksel olarak neredeyse mahveden iki rolle sonuçlandı. Tıpkı dergi kapaklarında yaptığı gibi ‘konuşulan’ yapımlarla ses getirmek istiyordu. Sonuç: 1996 yapımı Striptease ve bir yıl sonraki GI Jane. İlkinde Moore, çocuğunun velayetini kazanmak için striptiz yapan boşanmış bir anneyi oynuyordu. Filmde neredeyse giyinik tek sahnesi yoktu, bu yüzden spor salonlarını kendisine mesken tuttu. Sonradan, bu film için kendisini o kadar aç bıraktığını, anne sütünde kızını besleyecek kadar yağ bulunmadığını söyledi. Bu filmden aldığı 12.5 milyon dolarlık ücret ise farklı bir tartışmanın odağı oldu. Kocası Willis’in bir Die Hard filmi için 15 milyon dolar aldığı gerçeği göz ardı edilirken, cam tavanı kırdığı için övülmek yerine, Moore açgözlülükle eleştirildi.
Ridley Scott’ın GI Jane filmi cinsiyet bariyerlerini yıkmada başka bir çelişkili deneyimdi. Ancak Moore, kendisini neredeyse yıkıcı bir eğitim rejimine soktu. Her iki film de gişede başarısız oldu, kariyerine, sağlığına ve itibarına zarar verdi. Bir röportajında “Striptease ile kadınlara ihanet etmişim gibi oldu, GI Jane ile de erkeklere” diyor süreci anlatırken…
Genç bir kadın için terk edilince
2000’lere geldiğimizde Moore, kariyerinden daha ziyade, aşk hayatıyla konuşuluyordu. Bu kez mesele yaş farkıydı. 2003’te genç oyuncu Ashton Kutcher ile tanıştı. Moore, 40 yaşında ve üç çocuk annesiydi; Ashton ise 25 yaşında, kariyerinin başında bir aktördü. Bu yaş farkı medyada büyük bir tartışma yarattı, ancak Moore bu yorumlara aldanmadı ve çift iki yıl içinde evlendi.
İkili, mutlu mesut pozlar verse de her şey göründüğü kadar pürüzsüz değildi. 2011 yılında Kutcher’ın sadakatsizlik iddiaları medyada patlak verdi. Moore, bu dönemde ciddi bir duygusal çöküntü yaşadı. Alkol ve ağır bir antidepresan olan Vicodin kullanımı nedeniyle zorlu bir süreç geçirdi. Kutcher’ın genç oyuncu Mila Kunis ile yakınlaşması, evliliğin sonunu getirdi. 2013 yılında resmen boşandılar. Kutcher, 2015 yılında aktris Mila Kunis ile evlenirken, Moore hayatının kontrolünü yeniden ele almaya odaklandı.
Başardı da: Televizyonda Feud ve Landman gibi yapımlarla ışıldarken, The Substance ile 62 yaşında hayatında istediği yere geldi.
The Substance’ın konusunu hatırlayalım: Kariyerinde inişler yaşayan ve unutulmaya yüz tutmuş bir yıldız olan Elisabeth Sparkle, deneysel bir ilaçla içinden genç bir versiyonunu çıkararak, kendisini yeniden yaratıyor ve şöhrete tutunmaya çalışıyor.
Kadın oyuncuların yaşlarının, kilosunun, yağ oranının tartışıldığı 90’larda şöhrete kavuşan, her türlü inişe çıkışa rağmen gündemde kalan, yaşıtları ancak yaşlı kraliçe rollerine layık görülürken 60’lı yaşlarında kendini yeniden yaratan Demi Moore’un gerçek hikayesi de şüphesiz en az Sparkle kadar çarpıcı…