Dalgaların kraliçesinin yükselişi

Bundan neredeyse 100 yıl önce, genç bir kadın karada ve derin sularda tüm engellere rağmen Manş Denizi’ni yüzerek geçti. ‘Young Woman and the Sea’, bu kararlı ve güçlü kadının, Gertrude ‘Trudy’ Ederle’nin sıradışı ve ilham verici öyküsünü Disney Plus’a taşıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Dalgaların kraliçesinin yükselişi

Canan Demiray

“Kadın bedeni dayanıksızdır, kadın beceremez, elinin hamuruyla sularda ne işi var.. “ ABD’nin bir asır önceki ortamı günümüzde hala yaşanıyor ve yaşatılıyor dünyanın birçok yerinde. 2024 Paris Olimpiyatları'nı izlerken, kadın atletlerin katılımının ilk kez %50’ye ulaştığı bu senenin Gertrude Trudy Ederle gibi kararlı, çelik gibi sinirlere sahip kadınlar sayesinde gelebildiğini izliyoruz.

Disney Plus’taki ‘Young Woman and the Sea’, Manş Denizi’ni geçen ikonik yüzücü Trudy Ederle'nin özgüvenini, cesaretini ve direncini anlatırken, herkesin hedeflerinin peşinden gitmesi gerektiğini hatırlatan evrensel bir mesaj taşıyor.

Bu ikonik isim kimdir, bir hatırlayalım: Trudy Ederle, tam adıyla Gertrude Caroline Ederle, 23 Ekim 1905'te doğmuş ve 30 Kasım 2003'te vefat etmiş Amerikalı bir yüzücüdür. 6 Ağustos 1926'da Manş Denizi'ni yüzerek geçen ilk kadın… Bu başarıyı gerçekleştirdiğinde, o dönemde mevcut olan erkekler rekorunu da kırmıştı. Ederle, aynı zamanda 1924 Paris Olimpiyatları'nda bir altın ve iki bronz madalya kazanmıştı.

Ederle'nin Manş Denizi'ni geçişi, kadın sporcular için ilham kaynağı olurken, bu başarı, ona ‘Queen of the Waves/ Dalgaların Kraliçesi’ unvanını kazandırmıştı.

Onlarla savaşma, onlara karış

Gelelim beyaz ekrandaki yansımasına…. Karanlık bir gecede New York’ta, Doğu Nehri’nin ortasında alevler yükseliyor. Film açıldığında karşılaşacağınız manzara, 1020 kişinin ölümüne neden olan General Slocum adındaki buharlı gemideki yangın. Aslında kıyıya çok uzakta değil ancak kadın ve çocuklarla dolu bu gemiden atlayıp yüzerek canını kurtarabilenlerin sayısı az çünkü kadınlar o tarihte yüzme bilmiyor, öğrenemiyor.

Bu acı manzaraya seyirci kalan Gertrude Ederle’nin evi de yangın yeri; küçük kızı Trudy kızamık nedeniyle ateşli, ölüm kalım savaşı veriyor. Doktoru çaresizlikle dinleyen Alman göçmen aile beklenen acı sona hazırlanırken Trudy mucizevi bir şekilde hastalığı yenip ayaklanıyor. Hastalık ona kısmi sağırlık bıraksa da güler yüzüyle mücadeleci kişiliğini işte o küçük yaşta gösteriyor.

Anne Gertrude, şahit olduğu acı kazanın ardından, günün toplumsal koşullarını umursamayarak kızlarının yüzme öğrenmesi konusunda ısrarcı. Kasap babası izin vermeyince küçük Trudy günün her saatinde karşısına geçip ukulelesiyle detone bir şekilde ‘Ain’t We Got Fun’ şarkısını söyleyerek protesto ediyor, sonunda da babasını bezdirip ikna ediyor.  İş başa düşünce baba iki kızının beline ip bağlayarak Coney Island iskelesinde dalgalara karşı onlara yüzme öğretmeye girişiyor. Daha sudaki ilk gününde dalgalarla savaşmak yerine onlara karışmayı öğreniyor Trudy.

Önyargılara rağmen asla pes etmiyor

Yıllar geçtikçe yüzme aşkları devam eden Trudy ve ablası Meg’i annesi kendi çabalarıyla, General Slocum felaketi sonrası kurulan Kadın Yüzme Derneği'ne götürüyor. Derneğin kurucusu ve antrenörü Eppy yani Charlotte Epstein’i kızlarını da çalıştırması için zor da olsa  ikna ediyor. Başlarda Trudy’nin boğulur gibi yüzdüğünü düşünen ve onu kabul etmeyen Eppy, genç kadının yüzebilmek için gösterdiği kararlılığı gördükten sonra önüne kulvarı açıyor. Trudy arkadaşları ve ablası dahil hepsinin arasından en başarılı yüzücü oluyor. Ardından rekorlar ve kupalar gelmeye başlıyor.

1924 Paris olimpiyatlarına katılması ise büyük bir olay. ABD’de kadınlara seçme hakkı daha yeni verilmiş, cinsiyetçi yaklaşımlar, kadınların fiziksel olarak yetersiz olduğu görüşü toplum üstünde hakimiyetini sürdürüyor. Trudy ise karşılaştığı tüm önyargılara rağmen yoluna devam ediyor. Olimpiyatlar sonrası profesyonel yüzme otoriteleri tarafından küçümsense de Manş Denizi'ni geçen ilk kadın olmaya kararlı. Fransa'dan İngiltere'ye, Manş Denizinde tam 21 mil. Trudy Ederle’nin inancı ve azmini kurgusal öğelerle de süsleyen yapım, genç kadının kendisine biçilen toplumsal role itirazı ve eşitlik arayışı ile de önemli mesajlar veriyor. 

‘Young Woman and the Sea’, Trudy Ederle'nin özgüvenini, cesaretini ve direncini anlatırken, herkesin hedeflerinin peşinden gitmesi gerektiğini hatırlatan evrensel bir mesaj taşıyor. Filmin sonunda ise arşiv görüntüleri de oldukça duygusal ve tarihi anlar yaşandığının bir kanıtı.

 

Işın kılıcıyla savaşmaktan serin sularda kulaç atmaya

‘Young Woman and the Sea’de efsane yüzücüyü Daisy Ridley canlandırıyor.  Ridley’i Star Wars’un Rey’i olarak tanımıştık. Güzel oyuncu, ışın kılıcını başarıyla kullandığı gibi bu filmde de yeteneğini sergiliyor. Çekimler ısıtmalı havuz yerine açık denizde 15-16 derece ısıda yapılmak istendiğinde Ridley uyum sağlamış, rolü için denizde 4 ay boyunca bir Olimpiyat yüzücüsüyle antrenmanla hazırlanmış. Çekimler sırasında ise  günde en az 10 saat serin sularda çekimler yapılmış. Sizi suyun içinde gibi hissettiren görüntülerdeki başarının arkasında ise Görüntü Yönetmeni Oscar Faura var.

Young Woman and the Sea’de Ridley’e Tilda Cobham-Hervey, Stephen Graham, Kim Bodnia, Glenn Fleshler  ve başarılı oyuncu Christopher Eccleston eşlik ediyor.  Fleabag’in Claire’i olarak tanıdığımız Sian Clifford koç Eppy rolünde, eksantrik yüzücü Bill Burgess olarak ise Stephen Graham karşınıza çıkıyor. Graham, Boiling Point’te şef Andy Jones rolünde müthiş bir performans sergilemişti, filmin Türkiye uyarlamasını çok yakında ekrana gelecek, bu kez şef Burak Deniz olarak.

 

HAFTA