“Bugünlere şansla gelmedim”
Işınsu Kastelli, İzmir’e ve tarıma gönül vermiş bir iş insanı. Yakın zamanda Alaçatı’da 7 odalı küçük bir butik otel açtı. Otel diyoruz ama Kestelli için bu mekanın anlamı çok daha farklı: “Orası benim ruhumu besliyor, ben de dostlarını ağırlayan bir ev sahibiyim” diyor.
Fatoş BOZKUŞ
İzmirli bir iş insanı olan Işınsu Kestelli, aynı zamanda 2009’dan bu yana İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de sürdürüyor. Pek çok STK’da da yönetim kurulu üyesi olarak görev alıyor.
“İzmir’e, Ege’ye olan aşkım, inancım o kadar büyük ki oğlumun adı bile Ege” diyen Kestelli'nin bir başka tutkusu ise tarım. Bu nedenle de hem şirketi Agritrade ile hem STK’larda hem de özel hayatında tarım ekosisteminin gelişimi için çalışıyor.
Ekim dikim işlerinin hobi olarak hayatında hep olduğunu, eşinin Ovacık’ta aldığı araziyle bunu biraz daha büyüttüklerinden bahseden Kestelli, yakın zamanda Alaçatı’da 7 odalı bir otel de açtı. “Ovacık’taki araziye zeytin ağaçları, lavanta fideleri diktik. Ayrıca hem bizim hem otelimizin ihtiyacını karşılayacak kadar domates, biber, salatalık, kabak, patlıcan gibi sebzeler yetiştiriyoruz” diye konuşan Kestelli, yaşam biçiminde hep üretmek ve yeni bir şeyler öğrenmek olduğunu da aktarıyor. Emekli olmak gibi bir niyetinin olmadığını da söyleyen Kestelli ile bakın sorularımıza nasıl yanıt verdi?
Siz Konya doğumlusunuz? Çocukluğunuz da Konya’da mı geçti?
Konya’da doğdum ama aslen İzmirliyiz. Ailenin ilk torunuyum. Dedem o dönemde Konya’da olduğu için annem anneannemin yanında beni dünyaya getirmiş. Zaten doğumdan kısa bir süre sonra da yeniden İzmir’e döndük.
Nasıl bir çocuktunuz?
Kendimi şanslı bir çocuk olarak tanımlayabilirim. Sevgi dolu bir ailede doğdum, iyi okullarda okudum. Enerjik ve yerinde durmayan bir çocuktum. Biz iki kız kardeşiz ve ikimiz de ailemizde eşit şartlarda yetiştik, mutlu bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirdik.
Babanızın vali olduğunu biliyorum. Okul ve iş hayatında size nasıl bir yönlendirmesi oldu?
Babam, Türkiye’nin ilk kuşak valilerindendi. Ailem; yani rahmetli babam ve hâlâ en büyük akıl hocam olan annem iyi bir eğitim alabilmemiz için bize her türlü imkânı sağladı. Bizler de açılan bu yolda emin adımlarla yürüdük. Hep içimde çalışma hayatının içine bir an önce atılmak vardı ve bu yola yalnız çıktım. İlk işim asgari ücretle başladığım Raks Dış Ticaret’ti. Babam o günlerde buna karşı çıkmış, ‘Asgari ücretle çalışmana gerek yok, bırak asistanlığı’ demişti. Ama benim kararlı olduğumu gördü ve her zaman yaptığı gibi bana olan desteğini hiç çekmedi. Ben, ailemden ötürü şanslıydım. Ama bugün bulunduğum konuma şansla gelmedim. Üniversite yıllarımdan beri hep çalıştım, birçok iş yaptım ve temsil ettiğim kurumlardaki görevlerim dâhil, bugünlere de çok çalışarak ve mücadele vererek ulaştım.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde Para ve Banka okumuşsunuz, kendi işinizi yaptınız mı?
İzmir Amerikan Kız Lisesi’nin ardından Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde İktisat okudum. Benim okuduğum dönemde bölümün adı Para ve Banka idi. Üniversitenin son sınıfında Raks Dış Ticaret’te asistan olarak çalışma hayatına atıldım. Raks’taki görevimden üç ay sonra DYO’ya bağlı bir şirkette genel müdür asistanı olarak geçtim. Bir süre sonra başka bir bölümde çalışmak istediğimi söyledim ve satış koordinatörü oldum. Buradan Turyağ’a yine genel müdür asistanı olarak geçtim. Ardından ısrarlarımla satınalma departmanına aldılar en sıradan işleri verdiler, üç yıl sonra o bölümün müdürü oldum.
Tarım sektörüyle tanışmanız nasıl oldu peki?
Turyağ’ın Türk Henkel’le birleşme döneminde ben de İstanbul’a gidenlerin arasındaydım. Türk Henkel’de dünya genelinde bitkisel yağ pazarını öğrendim. Tarım sektörüyle tanışmam da bu sayede oldu.
Profesyonel iş hayatından girişimciliğe geçmek kolay oldu mu?
Hep kendi işimi kurma arzum vardı ve tüm çalıştığım kademeler bana bu yolun kapılarını açtı. Henkel’den ayrıldıktan kısa süre sonra bir arkadaşımla ortak şirket açtık. İlk dönemleri çok sıkıntılı geçirdik, sonra işler yoluna girdi. Şirketi 10 yıl yaşattık. 2008’de ise kendi şirketim uluslararası bitkisel yağ sektöründe faaliyet gösteren Agritrade’i kurdum.
Sizin eşinizle birlikte kendi arazinizde organik ürünler ektiğinizi biliyoruz. Ne zaman başladınız, neler ektiniz ve burayı nasıl bir yere çevirme hayaliniz var?
Organik beslenmeye gayret ediyorum ve İzmir’in organik tarımın merkezi olma potansiyeline inanıyorum. Sadece organik olarak da düşünmemek lazım. Bizim iyi tarım uygulamalarını çoğaltmamız gerek. Yani bilimi tarlayla buluşturmamız, gerektiği kadar ilaç ve modern sistemler sayesinde minimum su tüketimi ile üretim yapmamız gerekir. Attığımız her adımda karbon ayak izimizi hesaplamalıyız. Sadece daha çok üretmeyi düşünmemeli, doğanın tüm dengelerini gözeterek, arıların sayısını, faydalı böceklerin varlığını koruyarak üretmeyi becerebilmeliyiz… Ekim dikim işleri hobi olarak hep vardı. Eşimin Ovacık’ta aldığı araziyle bunu biraz daha büyüttük. Zeytin ağaçları, lavanta fideleri diktik. Ayrıca hem bizim hem otelimizin ihtiyacını karşılayacak kadar domates, biber, salatalık, kabak, patlıcan gibi sebzeler yetiştiriyoruz. Dalından kopartılıp yenen bir meyvenin, sebzenin tadını başka hiçbir şeyde bulmak mümkün değil doğrusu.
Bugün bulunduğum konuma şansla gelmedim. Üniversite yıllarımdan beri hep çalıştım, temsil ettiğim kurumlardaki görevlerim dâhil, bugünlere de çok çalışarak ve mücadele vererek ulaştım.
Yakın zamanda çok farklı bir iş alanına girdiniz. Yedi odalı bir butik otel açtınız. Bu sizin için bir hobi mi? Bu oteli açarken hedefiniz neydi?
Çok uzun yıllar, zaman zaman annemin de oturduğu eski bir taş evimiz vardı, Alaçatı’da. Evin avlusuna bakan birkaç küçük yapıyı da yıllar içinde almıştık. Alaçatı’nın köylüsü yaşlı bir teyzemiz oturuyordu onlardan birinde. O hayatta olduğu sürece dokunmayacağıma söz vermiştim. O nedenle Alaçatı hızla gelişirken bizim evimiz uzun yıllar eski haliyle durdu. Mimar Hakan Ezer çok iyi dostum. Onun estetik anlayışına, ruhuna büyük saygım var. Bu iki olgu bir araya gelince, Alaçatı ruhunu koruyan, sade ama şık bir yenileme sürecine giriştik. Büyük bir özenle, bir binaya değil de bir insana dokunur gibi yavaş ve hassas bir yenileme oldu. Ortaya, küçük bir avluya bakan yedi oda çıktı. Ben çok beğendim. Gelen, kalan herkes beğendikçe daha da mutlu oldum. Kestel Inn benim için sadece bir otel değil, bir değer. Bu nedenle ona bir ticari işletme olarak bakmıyorum. O ruhumu besleyen bir varlık, ben de dostlarını ağırlayan bir ev sahibiyim.
KENDİ YOLUMUZU BULMAYI BAŞARDIK
Bir oğlunuz olduğunu biliyoruz. Bu yoğun tempoda büyüme sürecinde onunla yeterince vakit geçirebildiniz mi?
Anne olduktan 15 gün sonra işime devam ettim. Anneliği ve iş hayatını bir arada yürütmeye çalıştım. Oğlum da benim gibi sosyal yönü güçlü bir birey. Onun büyüme sürecinde ikimiz de kendi yolumuzu bulmayı, aramızdaki anne-oğul ilişkisini sürdürmenin yöntemini inşa etmeyi başardık.
Nasıl bir anne oğul ilişkiniz var. Birlikte neler yapmayı seversiniz?
Oğlumla arkadaş bir anneyim. Ya da öyle olmak için her zaman gayret sarf ettim diyeyim. Yeri geldiğinde şakalaşmayı da şartlar gerektirdiğinde gayet ciddi ve mantıklı olmayı da becerebiliyoruz. Tabii bu soruyu da oğlum Ege’ye sormak lazım.
İyi tarım uygulamalarını çoğaltmalıyız. Yani bilimi tarlayla buluşturmamız, gerektiği kadar ilaç ve modern sistemler sayesinde minimum su tüketimi ile üretim yapmamız gerekir.