Bitkilere fısıldayan kadın

Yıllarca içinde bulunduğu kurumsal hayatı bırakıp doğaya dönen bir bitki uzmanı Fem Güçlütürk… Şimdi ise içerisinde birçok tüyonun yer aldığı Labofem: Bitkilerle İyi Geçinme Rehberi kitabıyla karşımıza çıkıyor. Bu vesileyle Güçlütürk ile doğanın iyileştirici gücünü ve yeni çalışmasını konuştuk.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Bitkilere fısıldayan kadın

HELİN KAYA

Kurumsal hayatınızı bırakıp bitki dünyasına yönelen bir bitki uzmanısınız. Biraz başa sararsak, nereden geliyor bu merak?

Kendime bitki uzmanı demek istemiyorum aslında, biraz iddialı bir tanım. Bitki sever bir bitki meraklısı, bahçıvan, bitki dili ve edebiyatı öğrencisi desek bile olur! Merakım çocukluğuma dayanmıyor. 25 yaşlarımdan sonra taşındığım bir evin eski ev sahibinden balkonda kalan bitkilerle başladı. Başta mecburi bir sorumluluktu. Kalan bitkiler daha önce aşina olmadığım değişik türlerdi. Tipler, dalları, halleri ilgi çekince yanına yenileri eklendi. Bu kadar farklı türe nasıl bakacağım diye araştırmalar başladı. O zaman kendimi A-Z bahçe ansiklopedileri karıştırırken, Latincelerini ezberlemek için türlü türlü oyunlar, kendime testler yaparken buldum. Mesela kitabı kapatır, bir sayfasını açıp ismine bakmadan parmağımla bir bitkiyi işaret ederdim. Hangi tür veya bitki olduğunu tahmin etmeye, ismini hatırlamaya çalışırdım. Bu konulara merak saldığım yıllarda daha internet ortamı bitki meraklıları için bu kadar engin bilgiyle bezenmemişti. Birkaç üniversite tezi dışında ki onları da anlayabilirsen anla, pek bir kaynak yoktu. Tüm paramı kitaplara yatırıp yurt dışından botanik kitapları getirdim. Botanik dili zaten zor, bir de İngilizcesini öğrenmek zorunda kaldım. Ama tüm bu ilgi beni bugünlere taşıdı. 

Elbette belli bir ekosistem üzerinde ilerliyor yaşam döngümüz, peki bitkiler ve insan yaşamı arasındaki dengeyi nasıl yorumluyorsunuz?

İnsanlar olmasa bitkiler belki daha mutlu yaşardı da onlar olmadan ne gıda ne toprak oluşumu gerçekleşmez, hayvanlar da insanlar da aç kalırdı. Ya da belki de bildiğimiz haliyle bu gezegen oluşmazdı. Bir canlı düşünün her parçasından yeniden büyüyebiliyor. Mucize gibi değil mi? Hayatta kalmak için insana hiç ihtiyaçları yok, gölge etme başka ihsan istemem deseler yeridir. 

Bitkiler arasında romantik ilişkiler, doğru yanlış da yok. Tek amaç çoğalmak. Hepsinin bir stratejisi, buldukları nişlere göre evrim geçirmişlikleri var. Aralarında arsızca yayılanlar, yandaki bitkinin gözünün yaşına bakmadan koca tarlayı çökertenleri var. Ahlak, dürüstlük, adalet kavramları sadece insana dair. Oysa şöyle geri çekilip uzaydan baksak insan da bir tür yayılımcı canlı. Kızıyoruz, doğayı mahvediyoruz diye ama insan türü de en nihayetinde doğanın bir parçası. İster beğen ister beğenme diğer canlılar gibi kendi soyunu devam ettirmeye çalışan bir hayvan. Bu durumda kaçınılmaz bir gerçek olarak gezegenin geleceği insanın da ayak izlerine maruz kalıyor ve bu etkiyle "entropi" hızlanacak.  Tek sıkıntı insan türü aşırı hızlı çoğalıp kaynakları çok hızlı murdar ediyor ve diğer türlerin evriminin hızına müsaade etmeden başka türlerin soyunu sorumsuzca kurutuyor. 

Bir şehirli olarak tüm bu karmaşadan uzakta doğayla iç içe bir yaşam sürüyorsunuz. Bu düzeni nasıl kurdunuz? Hayatınızda neleri değiştirdi?

Hızlı kurdum. Tesadüfen kısa bir hafta sonu kaçamağı için Akyaka'ya tatile geldik. Denizden uzaklaşıp iç kesime doğru bir tur yaptık ve aşık olduk. Dönüş uçağında emlakçıya ne istediğimizi tanımladık, bir hafta sonra bize gösterdiği ilk ve tek arsayı aldık, 1,5 yıl sonra da mimar arkadaşımız ile tasarladığımız evimizin inşaatını bitirip tam zamanlı taşındık. Kırsalın şartlarına uyum sağlarken kendi şehirli adabımızı da koruyabildik.  Yani şalvar giyip tavuk yumurtası toplamıyoruz ama doğanın ritmine uyum sağladık, gün doğumundan önce kalkıp güneş battıktan kısa bir sonra uyuyoruz. Hafifledik. İnsandan kaçıp bir miktar izole olmayı tercih ettik. Hayatımızda bu noktada değişen tek şey harika bir bahçede, bol oksijen alıp hayat kalitemizi yükseltmek, doğanın parçası olduğumuzu ve gezegenin güzelliğini hatırlamak oldu.  

Bir gününüz nasıl geçiyor? Bitkilerle nasıl bir iletişiminiz var?

Bitki dilini çok uzun zamandır öğrenmeye çalışıyorum. Artık çok konuşmadan anlaşabiliyoruz. Bir günüm sabah ve akşamüstü serin saatlerde köpeğimiz Pudi ile dağda yürüyüş, mevsimine göre bitki bakımı, sulaması, öğlen siesta, belki kısa Azmak’ta serinleme, denize girip gelme, semt pazarı ziyareti ve günde 3-4 saatlik resim çalışması ve zaman zaman düzenlediğim atölye programları ile geçiyor. 

Labofem: Bitkilerle İyi Geçinme Rehberi’ne gelelim… Bilgilerinizi bir kitap altında toplama fikri nasıl çıktı?

İstanbul'da atölye/dükkan varken zaten başlamıştım bitki dikim atölyeleri düzenleyerek anlatmaya. Ailem mühendis/mimar olduğu için bizde eğitimler dünya tozdan bir buluttu diye başlar. Armut dibine düşmüş olmalı ki ben de bitkilerle iyi geçinme atölyelerinde bitkilerin tarihinden başlardım izah etmeye. Bilgilerimi, araştırmalarım defterlerce birikmişti. Editör bir müşterimin ki sonradan yakın arkadaşım oldu, önermesi ile kitap fikri oluştu. Sonra 2-3 yıl kadar da tamamlaması sürdü. 

Okuyucular nasıl bir içerikle karşılaşacak?

Bir kaynak kitap. Bitkilere dair kendi bildiklerim ve iyi geçinmenin sırları.  Bitki nedir, nasıl seçilmelidir, nasıl bir toprakla nasıl bir ışıkla nasıl bir saksıda yerleştirilir, dertlerini nasıl anlatır, anladığımızda neler yapabiliriz, toprak karışımları, ipuçları, tasarım önerileri gibi epey yoğun bilgi bulacaklar kitapta. Ama bu bilgileri olabildiğince filtreleyip kolay okunur bir dille hatta biraz a la Fem şakacı diliyle yazdım. Okuyanlar bayılıyorlar. Ders kitabı gibi sıkıcı değil, çok akıcı ve aynı zamanda bol bilgi dolu ve oldukça eğitici diyorlar. 

Peki, doğa ile iç içe geçen günlerinizde yeni bitki bazlı projeler görecek miyiz?

Kesinlikle! Bir süredir tekrar başladığım resim çalışmalarıma ağırlık verdim. Şehirdeyken maruz kaldığım için daha ağırlıklı insan figürleri çizerken şimdi artık doğadan ilham alıyorum ve neredeyse sadece bitki ve manzara görüyor gözüm ve çiziyor elim!  Bu konuda bir projem var. Yarılandı, umarım hayata geçirebilirim. Bir de bir karatavuk hikayesi, yazdığım ilk çocuk kitabım yolda.  

 

 

 

 

HAFTA