Bir otelden çok daha fazlası

Zamansız bir aşkın yolculuğu ve İstanbul’un tarihine fantastik bir bakış… Netflix Türkiye’nin büyük ilgi gören yapımı Pera Palas’ta Gece Yarısı, 2. sezonuyla izleyicilerin karşısında. Başrol oyuncuları Selahattin Paşalı, Tansu Biçer; senarist Elif Usman ve dizinin yönetmenleri Nisan Dağ ile Emre Şahin yeni maceralarını anlattı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Bir otelden çok daha fazlası

HELİN KAYA / ECE ULUSUM

Bu sezon daha farklı. Gerilim ve distopik bir evren var. Çekimler nasıl geçti?

Selahattin Paşalı: Biz ekip olarak bence birbirimizle çalışmayı çok seviyoruz. Herkes çok idealist ve özverili. Yazılan senaryo geldiğinde bunu hepimiz daha nasıl iyi olabiliriz diye çalışıyoruz. Evet, bu bir macera dolayısıyla sürekli bambaşka şeyler oluyor fakat bunun içerisinde öğretici yönleri bizim için çok fazla oluyor teknik açıdan özellikle. Örneğin benim bir sahnem var karakterin Halit’in kendisiyle karşılaştığı, bu nedenle öğretici tarafları da çok fazla olan bir set.

Tansu Biçer: Aslında Selahattin’in dediği çok doğru. Gerçekten aile gibi olduğumuz için zorlukları beraber aşmaya çalışıyoruz. Çok zor zamanlar oluyor tabii ki hava şartlarından tutun teknik detaylara kadar çünkü büyük bir proje. 200-300’e varan figürasyon ile büyük bir dekorun içerisinde çalışıyoruz. Bunlar öyle basit şeyler değil ama bunların altından beraber kalkmak gibi ortak bir hedefimiz var. Bu ortak hedefin peşinden de herkes elinden geleni yapıyor bunun mücadelesi güzel bir şey.

Geçmişe aşık olmak bilindik bir şey ama geleceğe, hatta hiç bilmediğin bir gelecekten birine aşık olmak bambaşka bir şey. Karakterinizi kurgular, rolünüze hazırlanırken hiç bu açıdan düşündünüz mü?

S.P: Açıkçası gelecekteki Esra’yı başka bir kadın olarak düşünmedim. Biz onu hep zamansız bir aşk olarak, birbirlerinin ruhlarını bulan bir ikili olarak kodladık. Oradaki o motivasyonu zamanla karşılaştırmadım bu sebeple. Sadece şöyle bir durum vardı; zaman yolculuğu insanda bazı sonuçlara vesile oluyor ve içinde ne varsa daha da büyümesini sağlıyor. Aslında onun aşkının daha fazla büyüdüğünü ve bizim bildiğimiz 1.sezondan farklı bir adama dönüşmesini izliyoruz. Ben aslında aşktansa o etkileri daha fazla çalıştım.

Bu sezon daha karanlık diyebilir miyiz? Aslında dizinin ilk bölümde karşımıza çıkan ünlü yönetmen ipucunu veriyor gibi.

Elif Usman: Bu sezonun geçtiği zamanla ilgili bu durum. Dönemin ruhunu yansıtan bir atmosfer yaratmak hedeflendi. İkinci dünya savaşı dönemi, Pera ve Pera Palas Oteli ajan kaynıyor, bir kara film atmosferi hakim…

Neden böyle bir yol izlediniz?

E.U: İlk sezona konu olan zaman, tüm zorluklarına rağmen, yüce bir mücadelenin doğduğu bir yıl. Bu mücadelenin tek yakıtı da umuttu. Bu kadar büyük bir umudun olduğu, bu umut uğruna olağanüstü bir mücadelenin verildiği bir zaman da, her şeye rağmen aydınlıktır. İkinci sezonda ise, umudun daha zayıf, karanlığın daha baskın ve hatta galip göründüğü bir dönemdeyiz. Olay örgüsünü kurarken, sezonun atmosferini yaratırken de işlediğimiz dönemin ruhunu yansıtmaya çalışıyoruz.

Pera Palas’a dair ilk kez öğrendiğiniz ve şaşırdığınız ne oldu?

Emre Şahin: Seneler süren uzun bir araştırma süreci olduğu için bilmediğim bir sürü şey öğrendim tabii. Otel kurulmadan önce orada bir mezarlık olduğunu bilmiyordum, mezarlığın üzerine kurulan bir otel çünkü çoğu kişi de bilmiyordur bunu. Onun getirdiği bir gizem de beni etkiledi hatta bizim hikayeye de girebilecek bir şey. Onunla beraber otelin mimarının o dönem İstanbul’un birçok yapısını yapan bir mimar oluşu ve onun belli başlı getirdiği bakış açısı beni etkilemişti. Yine gizem üzerinden gidersek altında tünellerin olduğu söylenen bir otel. Tüm bu konular benim dikkatimi oldukça çekti.

Nisan Dağ: Benim de projeye girdikten sonra Pera Palas ile ilgili birçok detay karşıma çıkmaya başladı. Bu dizi için çalışmaya başlamadan önce, otelde bir bomba patlamış olduğunu bilmiyordum mesela.  Pera Palas aslında bir otelden çok daha fazlası.  Farklı kültürleri bir araya getiren ve çarpıştıran bir yapıya sahip.

 Yaşlılık deneyimi nasıldı? Kendinizi o halde gördüğünüzde ne hissettiniz?

S.P: Oynaması oldukça zor oldu. Kendi performansım açısından maalesef beğenmedim kendimi. 34 yaşındayım ve mesela Aşk 101 dizisinde 18 yaşımdaki halimin enerjisini ve o adamın dünyasını yansıtabiliyordum çünkü yaşamış olduğum bir yaş. Fakat kendinden oldukça büyük bir adamı oynamak çok zormuş. Bazı şeyler empati kurarak veya gözlemle olmuyor gerçekten içinden geçip yaşamak gerekiyor.

N.D: Selahattin bu konuda oldukça mütevazi bence… Gerçekten inanılmaz çalışkan bir oyuncu. Yaşlı Halit’in oturması, kalkması, yürüyüşü, ne kadar kamburunun çıktığı gibi her türlü fiziksel detayı ve duygusal değişimlerini en incelikli detaylarına kadar ele aldı. Hak veriyorum, insan bilmediği ve yaşamadığı birşeyi oynamakta zorlanır ama oyunculuğun da en güzel tarafı bence bu.

Hazal Kaya ile en çok sahne size ait. Onunla oynamak nasıl bir deneyimdi. Hep anlatır, açlık krizinde değiştiğini ve sinirlendiğini. Denk geldiniz mi?

T.B: İnanılmaz eğlenceli ve keyifli. Onun da tabii ki fiziksel açıdan zorlandığı zamanlar oluyor evet ama çaba gösteren biri. İyi olması için gerçekten çok uğraşan biri. O anlamda Hazal ile çalışmak zevkli.

Bir de ben partner olarak iyi bir ikili olduğumuzu düşünüyorum. Birlikte karşılıklı oynarken birbirimizle kurduğumuz ritim farklı, diyaloğumuzdaki sıcaklık farklı… Enerjimizin uyum sağladığını düşünüyorum.

Peki sizin için?

S.P: Tansu abi mentorumuz zaten bizim sıkıştığımız her yerde onun kapısını çalıyoruz. Özel hayatımızda ve diğer işlerimizde de onun fikirlerinden ve tecrübesinden faydalanmak çok kıymetli. İleride geçmişe baktığım zaman Tansu Biçer ile oynamak benim için müthiş bir anı olacak. Hazal’ın ise diziye çok nefes aldırdığını düşünüyorum. Setin neşe ve eğlence kaynağı. Bir kahkahasıyla bizi yukarı çıkarıyor. Çok özverili ve bu işi oldukça sahipleniyor bu da hepimize çok iyi yansıyor.

 Bu projede yer almak hayatınızı değiştirdi mi?

S.P: Hazal ikinci kez anne oldu, ben baba oldum (gülüyor) Hiç bu kadar derinlemesine düşünmedim. Buna şöyle cevap verebilirim, Pera Palas hakkında bu kadar bilgiye sahip değildim sosyokültürel açıdan zenginliğine hakim değildim. Bu konuda beni beslediğini düşünüyorum. Ayrıca zamanda yolculuk gibi bir kavramın içinde olmanın keyfini çıkardım.

Bu tarihi ama distopik bir evren. Bunu yansıtmak kolay olmalı. Türkiye’de böyle bir çekim olduğunu hatırlamıyorum. Sizi en zorlayan ve üstesinden geldiğinizde sevindiren ne oldu çekim esnasında?

E.Ş: Distopik değil bence ama değişik bir evren. Tamamen kendi yarattığınız bir dünya içinde geçiyor gerçekten Türkiye’de çok olmayan bir anlatım tarzı bu. Zorlandığımız anlar oluyor elbette ama işin keyifli yanı da bu. Geçen sene mesela 1919-1917 bir alternatif bölüm yaptık. Bu seneki sezonda 1940’larda özellikle geçen başka zamanlara da gidiyoruz ama oraları yaratmak zaten işin güzel tarafı. Gerçeklerden küçük buluşlar yakalamak, onun üzerine bir şeyler koymak ve sonra karakterleri oraya salmak zaten işin güzel tarafı.

Türkiye’de araba kovalamaca sahneleri pek çekilmez. Siz çektiniz hem de tarihi araçlarla. Ve epey heyecanlıydı. Sizin için nasıl bir deneyimdi? Bu çekimin zorlukları nelerdi?

E.Ş: Kendi içindeki kovalamaca ve aksiyon sahneleri ile dolu bir sezon gerçekten. Bunları yeni bir şekilde yapmak bir yandan da anlatabilmek zor olabiliyor bazen. Biz yine mümkün olduğu kadar yaptığımız aksiyon sahnelerini bir şekilde hikayeye hizmet etmesini istedik. Tansu’nun mesela bir araba sahnesi var birkaç tanesinde çeşitli sakatlıklar yaşadık onun dışında bizi anormal derece zorlayan olaylar olmadı.

Dizide kadın haklarına dair çok güçlü mesajlar var. Konu ne kadar geçmişte de olsa bugün bile üzerine düşünecek mesajlar var. Dizinin izleyiciye ilham olacağını, bu olasılıkları görmenin bir etki yaratacağını düşünüyorum. Siz ne dersiniz?

N.D: Elbette, aslında tüm ekibin projeyi tasarlarken ele almak istediği temalardan birisiydi bu. Yeni bir kadın karakter giriyor diziye, Meliha ve gazeteci. 1940’larda iş hayatında kadın olarak var olmanın ne demek olduğunu ve bunun zorluklarını bize gösteriyor.

Kendi bölümlerimde bunu ele alma şansına eriştiğim için de çok mutlu oldum. Esra’nın da gazetecilik yolculuğu başlıyor  bu sezonda, o da aynı  gazetede işe giriyor. İki kadının o ortamda birbirleriyle kurduğu ilişki de benim için çok enteresandı. Şunu da ele aldık mesela, Yeni Sabah Gazetesi’nin editörü Esra’yı işten kovuyor ‘hadsizlik’ diyerek. Adam çok kibar bir bey ve asla cinsiyetçi değil, ama o dönemin dünyasında onun için normal olmayan şeyler bunlar, o sebeple günümüzden gelen ve özellikle Esra gibi burnunun dikine giden  bir karakterle karşı karşıya kalınca bocalıyor. Olayı böyle ele alınca, editör  karakteri iki boyutlu bir  kadın karşıtı olmaktan da çıktı. O dönemde yaşayan bir erkek kibar olmasına rağmen günümüz standartlarında cinsiyetçi olabiliyor aslında. Bu ikiliği ele almak benim için ilginçti.

E.U: Şu an sahip olduğumuz hakların kıymetini bir kez daha idrak etmek, onlara daha sıkı sahip çıkmak ve bu hakları Türk kadınlarına hediye eden Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha minnetle anmak için bir vesile olacağını umuyorum.

 

 

 

HAFTA