Bir İstanbul sevdalısının gözünden…

‘“Yeşil alana bir çivi bile çaktırmam” sözüyle hafızalara kazınan ismin bilgilerinin derlendiği ‘Türkiye’nin İlk Şehir Plancısı: Aron Angel’ kitabı ile ilgili gazeteci Oktan Erdikmen ile konuştuk..

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Bir İstanbul sevdalısının gözünden…

Helin KAYA

Büyük bir deprem felaketiyle sarsıldık. Yaşadığımız deprem, imar ve şehircilik politikalarını sıkça gündeme getirdi. Aron Angel’in tasarladığı gibi bir şehir planlaması olsaydı nelerin yaşanmayacağını öngörebilirdik?

Maalesef bizde bu tartışma hep felaketlerden sonra yaşanıyor. Acılara alıştıkça, sebeplerini de unutuyoruz. İstanbul’un şehir planı, Atatürk’ün davetiyle gelen Henry Prost tarafından oluşturulmuştu. Atatürk, o esnada Casablanca’nın planlarını yaptığı için hemen gelememesine rağmen, İstanbul için Prost’u bekledi. Bunun sebebi, Prost’un daha Müslüman ülkelerde çalışmış olmasıydı. Geldiğinde İstanbul siluetini camilerin oluşturduğuna karar verdiler. Tarihi yarımadada inşa edilen binalar, camilerin kubbesinden yüksek olamayacaktı. Boğaziçi tepelerindeki binalar da aynı şekilde silueti gölgede bırakamayacaktı. Bir Alman’a ait 5 katlı bir apartman vardı. Bu binanın 3 katı kestirildi. İlk kez, bina istimlakinin dışında, kat istimlaki da yapıldı. Burada Prost’un hakkını teslim etmek gerekiyor. Aron Angel, bu noktada karar verici değildi. Kendisi şehircilik bürosunun başına getirildiğinde, bu görevde uzun süre kalamamıştır. Çünkü çok partili hayata geçilmişti ve seçimler vardı. Müteahhitlerin küstürülmemesi gerekiyordu. Rant vardı. Angel Bey bunlara ayak uyduramadı ve görevden ayrılmak zorunda kaldı. Mesele, Prost’un veya Angel’in planlarına uymak değil. Bilimin işaret ettiği politikaları izlemek. Bu noktada bilimle rant arasında bir seçim yapmanız gerekiyor. Bu seçimi bizim hangi doğrultuda yaptığımız da maalesef çok net.

Gezi Parkı’nın olduğu sahada ilk önce binalar vardı. Cumhuriyet yönetimi bu binaları kamulaştırıp yıktı. Eskiden binaların yıkılıp parkların yapıldığı bir anlayışımız varken, şimdi park yapacak yer bulamadığımız, her metrekareye yüksek binalar inşa ettiğimiz bir şekilde yaşıyoruz. Aron Angel, “Yeşil alana bir çivi bile çaktırmam” derdi. Kamu yönetiminden istifasının sebebi de budur. “Ağaçlar, paha biçilmez bir iş yapıyorlar” derdi. Çünkü onlar kirli havayı temizliyorlar. Nefes almamızı, hayatta kalmamızı sağlıyorlar. Bunu para karşılığı yapsalardı, her şeyimizi vermek zorundaydık. Aksi halde hayatta kalamazdık. Ancak ağaçlar bunu bedava yapıyorlar. Biz de para etmeyen oksijen yerine, yüksek binalar yapıp banka hesaplarımızı şişiyoruz. Bu esnada her nefes alıp verişimizde zehirleniyoruz. Neyse ki, bütün bunlar umurumuzda değil.

Hukuka bağlılığı ve çalışmalarındaki titizliğiyle adını tarihe yazdırmış bir isim Aron Angel. Yıllar içinde öne çıkan çalışmalarından bahseder misiniz, neler ön plana çıkıyor?

Aron Angel, Türkiye’nin ilk şehir plancısı. Uzun yıllar İstanbul Belediyesi’nde hizmet etmiş, çok değerli bir isim. Görevden ayrıldıktan sonra, özel bürosunda da mimar ve şehircilik uzmanı olarak çalışmaya devam etmiş, bunu bir aile geleneği haline getirmiş. Şu anda aynı büroda oğlu Albert Angel, elektrik mühendisi olarak çalışmayı sürdürüyor. Kitapta, ağırlıklı olarak Angel Bey’in Henry Prost’un yardımcısı olarak, belediyede yaptığı çalışmalar öne çıkıyor. Prost’un şehircilik anlayışı, Cumhuriyetin ilk yıllarında nelere dikkat ediliyordu, ne tarz bir şehircilik politikası izleniyordu bunlar yer alıyor. Ayrıca Angel Bey’in şahsi hikayesinden ilginç öyküler, örneğin soyadı A ile başladığı için diplomasını ilk alanlar arasında olması ve bazı arkadaşlarının ancak yıllar sonra mezuniyet belgelerine kavuşabilmeleri gibi anılar var. Bombalanan tren istasyonundan tesadüfen kurtulmasını, Türk yetkililerin nüfus cüzdanındaki ismini ‘Harun’ olarak değiştirmelerini, Büyükelçi’nin arabasını kaçıranlar nedeniyle Türkiye’ye büyük risk altında ve çok geç gelebilmesini hep gülerek anlatırdı.

Nasıl bir eğitim almıştı?

Angel Bey o dönemde mümkün olan en iyi eğitimi almıştı. Galatasaray Lisesi’nin ardından Sorbonne Üniversitesi’ni başarıyla bitirdi. Aynı anda hem mimarlık hem de şehircilik bölümlerinden mezun oldu. Aslında o sadece mimar olmak istiyordu. Şehirciliğin ne olduğu konusunda fikri bile yoktu. Henry Prost, o dönemde Sorbonne Üniversitesi’nde dekanlık yapıyordu ve Atatürk’ten İstanbul’un imarı için davet almıştı. Bunun üzerine Angel Bey’i davet ederek, aynı anda şehircilik bölümüne de kaydolmasını istedi. Yani Angel Bey, Henry Prost’un İstanbul için özel olarak yetiştirdiği bir kişi. Bombalanan tren istasyonundan tesadüfen kurtulmasını, Türk yetkililerin nüfus cüzdanındaki ismini ‘Harun’ olarak değiştirmelerini, Büyükelçi’nin arabasını kaçıranlar nedeniyle Türkiye’ye büyük risk altında ve çok geç gelebilmesini hep gülerek anlatırdı.Angel Bey, azimli, çalışkan, dürüst bir İstanbul beyefendisiydi. Büyük zorluklara göğüs gererek mücadele etti.

Paris’te bombalar arasında iki üniversite arası mekik dokuyarak mezun oldu. Üstelik, bunları olağanüstü şeyler olarak görmüyordu. Cumhuriyetin ilk kuşağı, Angel Bey gibi idealist insanlardan oluşuyordu.

Onun çalışma disiplininden bahseder misiniz? Şehir planlamalarında hangi konuların altını çizmek onun için önemli unsurlardı?

Angel Bey hayatımda gördüğüm en sistemli insandı. 50 yıl önceki olayları bile günü gününe, saati saatine kaydetmişti. Bana teslim ettiği belgeler arasında örneğin 3 Mart 1948 tarihinde İstanbul Valisi ile görüşmemiz şeklinde A4 sayfasına elle yazılmış notlar vardı. Müthiş bir hafızası vardı. 90’lı yaşlarda, 70 yıl önce olan şeyleri günü gününe, tüm detaylarıyla hatırlıyordu. Çok planlı, programlı, dakik, disiplinli bir insandı. Angel Bey şehir planlamasında ayrık nizam ve yeşil alan taraftarıydı. Tabii bu inşaat rantının önünde bir engeldi. Merkezi yerlerin yaşamaya uygun olmadığını düşünürdü. Bir gün Valikonağı’nda kendi inşa ettiği bir binanın camından dışarı göstererek, “Buralar şimdi hep toz toprak, trafik. Buranın İstanbul’un en pahalı yerlerinden biri olmasını anlamıyorum. Genç olsam burada oturmazdım. Bu mu lüks? Bu zehir” demişti. Angel bey, asıl lüksün oksijen ve yeşil olduğunu savunurdu.

Hayata geçirdiği projelerin size nasıl bir bakış açısı kazandırdığını düşünüyorsunuz?

Onun gibi müstesna bir insanı tanımaktan dolayı mutluyum. Bu projede Albert Angel, Rubi Asa gibi isimlerle çalışma şansı bulduğum için de kendimi şanslı hissediyorum. Angel Bey’i en iyi ifade eden kelime ‘idealist’ olabilir. İnandığı değerler uğruna, şahsi menfaatlerinden vazgeçen biriydi. Beni en çok etkileyen şey bu olmuştur. Angel Bey İstanbul’un cadde ve sokaklarını çizen kişi olmasına rağmen, bir apartman dairesinde oturuyordu. İsteseydi, yolların geçtiği yerlerden araziler alıp çok zengin olabilirdi. Valiye, Başbakan’a meydan okuyup istifa edeceğine, onların dümen suyuna gidebilirdi. Kendi gemisini yüzdürmesi için elinde bütün fırsatlar varken, Angel Bey memleketin yeşilini, doğasını, ağacını korumayı tercih etti. Bunu yaparken bedel ödemeyi göze aldı. Bana kazandırdığı bakış açısı da temel olarak budur.

HAFTA