Bir flüt sanatçısına da ancak böyle masa yakışır

Müzisyen ve yazar Aydın Büke’nin müzik tarihi üzerine yayımlanmış 7 kitabı bulunuyor. Büke, dergilerde müzik yazıları da yazıyor ve aralarında üniversitelerin de bulunduğu kurumlarda dersler veriyor. Büke ile çalışma masasında buluştuk…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Bir flüt sanatçısına da ancak böyle masa yakışır

FARUK ŞÜYÜN

Aydın Büke’nin yazı masası, uzun yıllar flüt çalmış bir müzisyenin günün büyük bölümünü karşısında geçirdiği nota sehpasından tabii ki daha büyük, ama nedense bende ‘bir flüt sanatçısına böyle bir masa yakışır’ duygusu uyandırdı:

“Kayınpederim Adnan Başer Kafaoğlu’nun çalışma masalarından biri… Bir diğerini eşim kullanıyor. Eski bir masa. Büyük, geniş değil ama bana rahatlıkla yetiyor. Çok fazla yığarak çalışmıyor, sadece o dönemdeki konumla ilgili olanları masamda tutuyorum. Üzerinde bir cam var, onun altında da eşim Asuman’la (Kafaoğlu Büke) değişik zamanlarda çekilmiş fotoğraflarımız duruyor.”

30 yıldan daha fazla İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nda (İDSO) çalmış Aydın Büke. Şöyle anlatıyor:

“Bugün Mimar Sinan Üniversitesi’ne bağlanmış olan -çok şükür ki YÖK diye bir kurum yoktu o yıllarda- İstanbul Devlet Konservatuarı’ndan 1979 yılında mezun oldum. Sonra da Avusturya’ya gidip üç yıl orada flüt eğitimine devam ettim. 1982’de dönünce İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası sınavına girdim ve kazandım.”

Müzisyen ve yazar Aydın Büke’nin müzik tarihi üzerine kaleme aldığı yayımlanmış yedi kitabı bulunuyor. Büke, dergilerde müzik yazıları da yazıyor ve aralarında üniversitelerin de bulunduğu kurumlarda dersler veriyor:

“Bugün sizinle konuşma yapmamıza sebep yazarlığım, ki ben onu müzik yazarlığı diye vurgulamaya çok dikkat ediyorum. 90’ların ortalarından bu yana müzik üzerine, müzik tarihi üzerine yazıyorum.”

1995-2004 yılları arasında TRT-Radyo III’te hazırladığı klasik müzik programlarından da biliyoruz ismini: Vivaldi’den Beethoven’a, Enigma, Müzik Portreleri, Yeni Kayıtlar, 99’da Andıklarımız, Arya, 2000 Yılında Bach, Operanın Doruğu, Müzikal Sunu…

“O dönemde programlarda çalacağım müziklerin besteleniş hikâyelerini falan araştırırken bestecilerin hayatlarına, genelde müzik tarihine ilgi duymaya başladım. 2003-2010 yılları arasında Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi’nde, 2008 yılında itibaren de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Müzik Tarihi dersleri verdim. Artık birtakım özel kurumlarda, sanat galerilerinde, kitabevlerinde dönemsel kurslar, seminerlerim var. Bu yıl Bağdat Caddesi’ndeki Gergedan Kitabevi’nde müzik tarihi ile ilgili kursum sürüyor.”

İlk kitabı 1998 yılında yayımlanıyor: İki Dahi Üç Opera. Boyut Yayınları’ndan çıkmış, hâlâ da oradaymış. Farklı yayınevlerinden yayımlanan diğer kitaplarının hepsi bugün Can Yayınları’nda. İkinci kitabı bir Bach otobiyografisi “ama şimdi düşünüyorum da benim gibi kitap yazmaya yeni başlamış birinin bu işe kalkışması nasıl bir cesaretti!” diye anlatıyor:

“Müzikoloji eğitimi hiç almadım, ben okurken konservatuarda zaten böyle bir ders yoktu. Daha sonra kendi kendime merak sarıp okumaya, araştırmaya başladım. Türkçede bu tür kaynakların olmadığını bildiğim için sürdürdüm çalışmalarımı. Hâlâ da büyük bestecilerin yabancı dillerde yazılmış biyografilerinin çevirileri bile yok.”

Çareyi yurtdışı gezilerinde kitap satın almakta veya oralardan getirtmekte buluyor:

“Araştırma yapmak için önceleri kitapları internetten sipariş ediyordum, fiziki olarak geliyorlardı. Çoğunluğu Almanca olan müzik tarihi, müzik form bilgisi kitaplarından oluşan geniş bir kütüphanem oluştu. Son yıllarda aradıklarımı e-kitap olarak indirmeye ve öyle saklamaya başladım.

Bugün Can Yayınları’nda beş kitabım var: Bach, Mozart, Chopin, Beethoven üzerine ve Romantizm’in Işığı Clara. İpek Mine Altınel ile ortak hazırladığınız Müziği Yaratanlar-Barok Dönem ise Epsilon’da.”

Aydın Bey söylediği gibi masasını laptop ve iPad dışında genelde boş tutuyor. Bir müzisyenin masasında bulunabileceğini düşündüğümüz odadaki kimi objeleri fotoğraf çekimi için masanın üstüne yerleştirdiğimizde ancak laptop için bir yer kalıyor!

“Laptop da iPad de kâğıt kalemin yerini çoktan aldılar. Yazılarımda, notlarımda konser öncesi söyleşilerimde, derslerde, seminerlerde kâğıda bir şey basıp kullanmıyorum, onlar yeterli geliyor.”

Masadaki Goethe büstünü bir arkadaşı hediye etmiş, normalde de görebileceği bir yerde duruyormuş:

“Müzikte Goethe’nin metinleri çok fazla kullanılıyor. Beethoven’in hayatını yazdığım sıralarda Goethe ile karşılaşmalarını birbirleri hakkındaki düşüncelerini epey araştırmıştım.”

iPad’in üzerindeki ayraçlar ve kalemlerin hepsi müzikle ilgili. Birinde Beethoven’in resmi var, altında “Music Rulers” yani müziğin kural koyucuları yazıyor. Altında erken dönemden günümüze kadar birçok bestecinin adı ve doğum ölüm tarihleri yazılı, arka tarafı ise cetvel:

“Flüt çaldığım için bir arkadaşım kendi yaptığı ağaçtan flütü armağan etti. Sarı kutunun içindeki de flüt, siyah kutudaki ise klarnet… Sol anahtarı şeklindeki uzun kalemleri çeşitli gezilerimizde aldık veya hediye ettiler.”

Üzerinde Van Gogh’un resmi olan kurmalı bir müzik kutusu ile bluetooth bir hoparlör de masanın üzerinde olanlardan:

“Hoparlör oldukça iyi ses veriyor; ders verirken iPad’ten müzik çalmak için kullanıyorum, bazen de evde müzik dinlerken. Saksafonlu adam, Delidolu’nun bardak altlığı. Kâğıt ağırlığının altında sol anahtarlı bir bardak koyacağı var.”

Sohbetimizi bitirirken Berlin Filarmoni’nin konserlerini izleyebileceğimiz bir uygulamadan söz ediyor:

“Özellikle müzik öğrencileri için çok önemli bir başvuru kaynağı… Son zamanlarda bana müzik dinleme açısından en büyük zevki veren o.”

 

HAFTA