“Bir eser ilk 20 sayfada kendini ele verir”
Gazeteci ve yazar kimliğiyle de tanıdığımız Gülşen İşeri, bu kez İnkılap Kitabevi Genel Yayın Yönetmeni olarak, sektörün son durumunu ve yeni nesil yayıncılığı değerlendirdi. Kültürel bir erozyon yaşadığımızı düşünüyor İşeri ve önemli bir noktanın da altını çiziyor: “Kitap okumadığımız için hayal de kuramıyoruz artık.”
GÜLSEREN ÜST POLAT
Kendi tanımlamasıyla ‘gazetecilik refleksinin getirisi olarak’ insanı odağına alan, insan hikayelerinin peşinden giden bir yazar Gülşen İşeri… En son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim ve yeni bir roman üzerinde çalıştığını da okurlarımızla paylaşalım. Fakat sohbetimizin gündemi yayıncılık olunca İnkılap Kitabevi Genel Yayın Yönetmeni Gülşen İşeri olarak yanıtladı sorularımızı. Dijitalleşmenin sektöre ve topluma etkisi, yeni nesil yayıncılık, hangi kitap basılmaya değer gibi konuların etrafında dönerken ‘kimler daha çok okuyor’u da konuştuk…
İnkılâp Kitabevi’ne geçmeden önce genel olarak yayıncılık sektöründen başlamak istiyorum. Nereye doğru gidiyor sizce yayıncılık?
Aslında hepimizin şikâyet ettiği, çevreden duyduğumuz söylemler vs. yayıncılık bitti gibi. Ama bence yayıncılık bitmez, aksine sizlerin de gördüğü gibi yeni yeni yayınevleri kuruluyor. Hakkını teslim etmek gerek. Geriye gittiğimizde 80’lerdeki okur oranı farklı bir profil çiziyordu. Sadık bir okur kitlesi vardı. 90’ların okuru dergiciydi… 2000’ler sonrasına baktığımızda sektör inanılmaz genişledi. Kitap basım adetleri ve kitap başlıkları arttı. Tabii bugüne döndüğümüzde sektörde fazla yayıncı olması kitap üretiminin artışına sebep oluyor. Bu da bana kalırsa dezavantaj çünkü nitelikli eserler arada kayboluyor. Şunu da söylemekte fayda var; her şeyin dijitalleştiği bir çağda kitabevlerinin de yeni formül arayışlarına gittiğini söyleyebiliriz. Sesli kitap sayısı arttı mesela…
Klasik yayıncılığın karşısında yeni nesil yayıncılık kavramlarını uzun zamandır konuşuyoruz. Bu yeni nesil yayıncılık anlayışı olumlu ya da olumsuz neleri değiştirecek sizce sektörde?
Dünya bazı şeylere çok hızlı adapte oluyor ama Türkiye biraz daha yavaş bu konularda. Bizim gelenekçi yapımız yeni anlayışın hızını yakalayamıyor. Ama evet tabii, şu anda çok farklı bir konumdayız. Yeni yayıncılık anlayışı şu an her alanda var. Günümüzde, dijital dönüşümün etkisiyle birlikte yayıncılık dünyası da değişim sürecine girdi. Bu dönüşüm, tüketim alışkanlıklarımızı da etkiliyor. Bilgiye daha kolay ulaşıyoruz; bu olumlu yanı ama kolaycılık emeğin önüne geçmiş durumda. Artık kitap okumak yerine özetlerine bakıyoruz. Yapay zekâ destekli programlarda kitap yazıyoruz! Dolayısıyla kültürel bir erozyon yaşadığımızı düşünüyorum. Kitap okumadığımız için hayal de kuramıyoruz artık.
ÇOK FAZLA YAZAN VAR!
Bir yayın evinde yayın yönetmenliği yapan biri olarak size günümüz okur profili çizin desem nasıl bir profil çizersiniz? En fazla kitabı hangi yaş aralığı okuyor, en çok hangi tür tercih ediliyor vb…
İnkılâp’ın “Gelenekten Geleceğe” sloganı ile aslında her yaştan okur kitlesine sahip bir yanı var. Elbette Zülfü Livaneli çok okunan yazarlarımızdan… Bunun da 20-40 yaş arası okura hitap ettiğini söyleyebilirim. Ama Refik Halid Karay, Mesneviler artan yaş grubuna hitap ediyor.
Dediğim gibi İnkılâp, Atatürk kitaplığından, Türk ve dünya edebiyatına; sinemadan güzel sanatlara; Yunan, Roma, Anadolu medeniyetlerinin tarihi ve kültürel zenginliklerinden günümüz Ortadoğu ülkelerine; din, tasavvuf, felsefe, psikoloji, sağlık, spor ve müzikten kişisel gelişime; oyun-hobi, yeme-içme kültüründen gezi kitaplarına kadar kırktan fazla türde eser yayımlıyor.
İnkılâp çok geniş bir yelpazeye sahip. 100. yıla doğru giderken de iki yeni marka kurdu. Biraz söz eder misiniz?
Yüz yıla dayanan geçmişimizle Gutenberg’i buluşturup edebi eserler çıkartmayı hedefledik. İlk kitaplarımız arasında olan, genç bir yazarın kaleminden yayımladığımız Rachel Schnabel'in Yarım Kalmış Öyküsü, bir Yahudi kızı ile bir Nazi askerinin aşkından filizlenen bir hikâyeyi anlatıyor. Bir yandan genç ve kalemi güçlü yazarlara bir kapı, bir ışık olsun istedik. Bir yandan yabancı yazarlara yer verdik. Yine Gutenberg’ten çıkarttığımız Jared Brock’un dikkat çekici kitabı Şafağa Giden Yol’da da Tom Amca’nın Kulübesi’nin hikâyesine farklı bir bakış sunuluyor.
Bir diğer markamız olan ‘Üçüncü Göz’de ise kişisel gelişim ve psikoloji kitaplarına yöneleceğiz. İnsanın anlam arayışında ve kendini keşfetme yolunda nitelikli eserleri okurla bulaştıracağız. Yakın zamanda da Susan Perrow’un kitaplarını; Geceyi Aydınlatan Hikâyeler, İyileştirici Hikâyeler ve İyileştirici Hikâye Anlatımı kitaplarını okurla buluşturduk.
Zaten bilinen yazarlar için iş daha kolay ama yeni yazar adayları için diyelim en büyük sorun kitaplarını bastıracak yayınevleri bulmak. Bir kitabın basılmaya değer olup olmadığına neye göre karar veriyorsunuz mesela? Beklediğiniz ne?
Çok fazla yayınevi olduğu için yayımlama sıkıntısından ziyade çok fazla da yazan var. Günde 15-20 dosya düşüyor bize. Diline, kurgu ise kurgusuna, kurgu dışı bir eser ise özgün olmasına dikkat ediyoruz. Yalın ve net bir dilin olması, ‘izlek kaybı var mı yok mu’ya bakıyoruz. Zaten bir eser ilk 20 sayfasında kendini ele verir. O dosyalar içinde nitelikli eserin çıkması ise oldukça güç.
İNSAN HİKAYELERİ ANLATMAYI SEVİYORUM
Gazeteci ve yazar olan Gülşen İşeri’ye de sormak isterim… Son olarak Büyük İnsanlık kitabınız ile okurun karşısına çıktınız. Bundan sonraki hikâyeniz ne olacak peki? Var mı halihazırda üzerinde çalıştığınız yeni bir kitap?
Türkiye’de ağır iş kollarında çalışan işçilerin hikâyesini yazmıştım. Benim derdim insan olduğu için her zaman insan hikâyelerinin peşinden sürüklendim. Gazetecilik refleksinin getirdiği bir durum olarak düşünüyorum. Hakikat işçiliği yaptığınız bir yerde elbette derdiniz de insan olacaktır. Saha çalışmalarımda bunlara dikkat ettim. Sokağı, insanı, insan hallerini yazmayı seviyorum. Kopmam çok zor ama evet bir roman üzerine çalışmam var. Yine bu da insanla ilgili…