Belirli bir türün parçası değiliz

The Ocean, 21 Haziran gecesi IF Beşiktaş’ta verecekleri konser öncesi sorularımızı yanıtladı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Belirli bir türün parçası değiliz

Ece Ulusum

Berlin orijinli progresif post-metal grubu The Ocean, genellikle konsept albümlerle dikkatleri üzerine çekiyor. Kimi zaman Hristiyanlık eleştirisi, kimi zaman da jeolojik çağlara atıfta bulunan şarkıları ile oldukça geniş bir yelpaze sunan grup, Mayıs ayında çıktıkları Asya ve Avustralya'yı da kapsayan dünya turnesinin dönüş yolunda İstanbul’da da çok özel bir konser vermeye hazırlanıyor. 21 Haziran Cuma gecesi IF Performance Hall Beşiktaş Sahnesi’nde verecekleri konser öncesi, grubun solisti Robin Staps ile turne serüvenlerini, Türkiye konserlerini, son albümlerini ve çok daha fazlasını konuştuk.

The Ocean, dünya çapında turneler yaparak geniş bir hayran kitlesi edindi. Mart 2022 ile Mart 2024 arasında Avrupa, Latin Amerika ve Kuzey Amerika'da 200’den fazla konser verdiniz. Bu kadar uzun süre turne yapmak sizi nasıl etkiledi?

Bizi kesinlikle yordu ama aynı zamanda birçok yeni deneyim, arkadaş, hayran ve güzel anılar kazandırdı. İnsanların stres toleransı farklıdır, bazıları diğerlerinden daha erken yorulur. Bu, işimizi yapmaya devam edebilmek için kendi içimizde baş etmemiz gereken zorluklardan biri. Ancak günün sonunda, turneyi seviyoruz ve bu, grup olma sebebimizin yarısını oluşturuyor. Diğer yarısı ise yaratıcı olmayı ve müzik yapmayı sevmemizdir.

İstanbul’da sahne almak sizin için büyük bir heyecanla bekleniyor. İstanbul ve Türkiye'deki hayranlarınız hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konser hakkında neler söylemek istersiniz?

İstanbul’a, bir grup olarak ilk ve tek ziyaretimizin üzerinden 9 yıl geçtikten sonra geri döneceğimiz için çok heyecanlıyız. Bu şehre aşığım ve kendim 5 kez ziyaret ettim, bu yüzden grupla geri dönmeyi dört gözle bekliyorum. Son 4 albümümüzden derinlemesine bir kesit sunacağımız bir set sunacağız, özellikle “Holocene” ve “Phanerozoic II” üzerine odaklanacağız.

Son albüm ‘Holocene’nin yazım süreci, birçok parçanın klavyeciniz Peter’ın fikirlerine dayanması nedeniyle önceki albümlerinizden farklıydı. Boş bir sayfadan ziyade bir başkasının müzikal fikirleriyle başlamak, albümün yaratım sürecinde grup içindeki dinamikleri nasıl etkiledi?

Bu, pandemi ortasında, tuhaf bir zamanda gerçekleşen çok farklı bir deneyimdi. Peter bana kaydettiği fikirleri gönderdi ve ben onları gerçekten beğendim. Aldığım ilhamla gitarlara, davullara, nefesli çalgılara yeni bölümler ekleyip mevcut bölümleri yeniden düzenledim. Herkesin evde kalmak zorunda olduğu bir dönemde sadece Peter ve ben birbirimize dosyalar gönderip duruyorduk. Bu süreç bana o dönemde yeni bir anlam ve amaç kazandırdı. Çünkü başka birinin fikirleriyle çalışmak yeni bir şeydi. Grubun geri kalanı, demo aşamasında yer almadı; ancak albümü kaydetmeye başladığımızda devreye girdiler.

Canlı performanslarınız, görsel-işitsel unsurlarla zenginleştirilmiş deneyimler sunuyor. Bu gösterilere nasıl hazırlanıyorsunuz ve İstanbul’daki konseriniz için özel sürprizler veya performanslar hazırladınız mı?

Hepimiz Berlin’de yaşamıyoruz, bu yüzden genellikle bir turne başlamadan bir hafta önce bir araya gelerek yoğun bir şekilde prova yapıyoruz. Görsel şovlar ve ışıklar, ekibimizle yapılan ön prodüksiyon çalışmalarında hazırlanıyor, çoğunlukla önceden programlanıyor. İstanbul, 3 hafta önce Çin'de başlayan ve Güneydoğu Asya, Yeni Zelanda ve Avustralya üzerinden Dubai ve İstanbul’a uzanan bir turun son durağı olacak. Mekanda LED ekran olduğu için setimizin ilk 5 şarkısı için Dana Schecter (SWANS) tarafından yapılan özel görselleri ilk kez sergileyeceğiz.

Post-metal müziğinde öncü gruplardan biri olarak kabul edilmek nasıl bir duygu? Bu türün gelişimine nasıl katkıda bulunduğunuzu düşünüyorsunuz?

Bir müzik türünün öncüsü olarak kabul edilmek güzel ama kendimizi belirli bir türün veya sahnenin parçası olarak görmüyoruz. Hardcore'dan progresif rock'a, black metal'den klasik müziğe kadar birçok farklı müzik türünden etkiler var ve son albümümüz çağdaş elektronik müzikten büyük ölçüde etkilendi. Bu anlamda, eğer “post-” terimi post-modernizmle ilişkilendiriliyorsa, kendimi ve bu grubu bu terimle özdeşleştiriyorum, çünkü onun çoğulculuk ve görelilik anlayışı müziğimizde bulacağınız yaratıcı ve stilistik yaklaşımların çokluğunu oldukça iyi yansıtıyor.

Dokuz stüdyo albümünüz var ve özellikle konsept albümlerinizle tanınıyorsunuz. Şarkı sözleriniz genellikle bilimsel ve felsefi temaları araştırıyor. Bu temaları seçerken hangi kaynaklardan ve ilhamlardan yararlanıyorsunuz?

Müzik, tarih, edebiyat, felsefe, günlük hayat… ilham her şeyden gelebilir. “Heliocentric” ve “Anthropocentric” albümlerimiz, Hristiyanlığın mirasını felsefi ve tarihsel bir açıdan ele alıyordu. O zamanlar Richard Dawkins okuyordum, Darwin'in “Türlerin Kökeni”ne geri döndüm ve aynı zamanda Dostoyevski'nin “Karamazov Kardeşler” kitabındaki “Büyük Engizitör” bölümü beni özellikle etkiledi. “Pelagial” için ilham, Andrey Tarkovsky'nin “Stalker” adlı harika filminden geldi. Birden fazla albümümüzde Nietzsche'ye dair birçok doğrudan ve dolaylı referans bulabilirsiniz.

Katatonia ile yaptığınız "Jurassic Cretaceous" şarkısındaki işbirliğiniz büyük ilgi gördü. Bu iş birliği nasıl ortaya çıktı ve şarkının yaratım süreci nasıldı?

Jonas, “Phanerozoic I” albümündeki “Devonian” şarkısında da konuk olmuştu. Birbirimizi 2007’den beri tanıyoruz. 10 yıl sonra, 2017’de, Romanya’da “A Great Cold Distance” albümlerinin yıldönümü için düzenledikleri gösteride bizi desteklemeleri için davet ettiler ve fikri tekrar gündeme getirdik ve bu sefer gerçekleştirdik. Jonas ile çalışmak harikaydı, müziğimizin neye ihtiyacı olduğunu sezgisel olarak anlıyor ve gönderdiği vokal demoları neredeyse tam o haliyle kayda geçti.

Dünya turunuz sırasında birçok yerde performans sergilediniz. İstanbul’daki konserinizi unutulmaz kılmak için neler planladınız?

Son 4 albümümüzün kapsamlı bir kesitini içeren uzun bir set çalacağız. Ve eskilerden bir parça daha ekleyebiliriz. Şu anda Yeni Zelanda ve Avustralya turnesindeyiz ve İstanbul’dan bir gün önce Dubai’de çalacağız, bu yüzden oldukça yorgun olacağız ama o gece turnemizin son konseri olacağı için kutlamayı sabırsızlıkla bekliyoruz. Şu ana kadar muhteşem bir deneyim oldu.

Türkiye’deki metal müzik sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Burada sizi etkileyen veya takip ettiğiniz gruplar var mı?

Türk metal sahnesi hakkında çok fazla bilgi sahibi değilim, tabii ki destek grubumuz Bipolar Architecture dışında. Onları da plak şirketim Pelagic Records’a imzaladım. Bilmeyenler için, İstanbul’dan çıkıp Berlin’e yerleşmiş, post rock ve death metal etkileriyle post metalin ilginç bir karışımını çalan harika ve yükselen bir grup. Bu yıl harika bir albüm çıkardılar ve İstanbul’daki gösterimizde onları yanımızda görmek için çok heyecanlıyız.

Türk müzik sahnesi hakkında daha fazla bilgi edinmek için bir araştırma veya keşif sürecinden geçtiniz mi? Türk müzik arenasının ve kültürünün ilgilendiğiniz yönleri nelerdir?

Türk müziği, 5’lik ritim kalıpları ve Batı müziğinde yaygın olan 4’lük sayımlardan ziyade 5’lik sayma paradigması ve çeyrek tonların keşfi ile her zaman büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Geleneksel Anadolu müziğini seviyorum, Berlin'den çıkan ama Türk kökenli birçok elektronik müzik dinliyorum, İpek İpeçioğlu’nu dinlemek, Selda Bağcan’ı keşfetmemi sağladı. Eski şeyleri, mesela Neşe Karaböcek’i ve Türk müziğinin geniş yelpazesindeki yeni sanatçıları seviyorum; Altın Gün’ün psychedelic rock’ından, Acid Arab’ın amansız dans parçalarına kadar.

 

HAFTA