“Basketbol benim ilk aşkım”
Çok daha fazlasını öğrenme isteğiyle dur durak bilmeyen bir STK’cı Ebru Akdağ. “Hep daha fazlasını istemeyle ilgili sanırım” diyor ama sporda da durum farklı değil. İş hayatına atılınca ‘ilk aşkım’ dediği basketbola dönen Akdağ, veteran takımıyla sahada da koşturmaya devam ediyor...
GÜLSEREN ÜST POLAT
Atalarımız, ‘boş duranı Allah sevmez’ der ya... Bitki Bazlı Gıdalar Derneği (BİKTİDEN) Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akdağ ile tanışınca, zihnimde canlanıverdi birden bu söz.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Endüstri Mühendisliği bölümünü bitiren Akdağ, yine aynı üniversitede endüstri mühendisliği master’ı yapmış. 20 yıldır sivil toplum kuruluşlarında (STK) atkif rol alıyor. Bugün, BİTKİDEN’in başkanlığını yürütürken bir yandan da gıda alanında bilgi kirliliğini önlemek adına yoğun mücadele veriyor. Bunun için Instagram’da özel bir hesap açan Akdağ, yetinmeyip ‘Soframızdaki Hurafeler’ kitabını çıkardı. İnsanlara bu konuları daha basit ama doğru anlatmak adına şimdi de iletişim alanında doktora yapıyor.
Unutmadan, yeni kitap fikri de zihninde…
Tüm bunların yanında tam bir spor tutkunu… Pek çok spor dalıyla uğraşan ve enerjisini spordan alan Ebru Akdağ, özellikle basketbol aşığı ve hali hazırda veteran basketbol takımında oynuyor. Ona özgür olduğunu hissettiren motor tutkusunu ve motoruyla çıktığı yurtdışı yolculuklarını da atlamayalım...
Daha ne olsun… Başta söylediğim gibi ‘boş duranı Allah sevmez’ derler ya sanırım ‘Allah’ın sevdiği kullarından’ Ebru Akdağ…
Biraz geçmişe dönerek sohbete başlayalım. Gıda Mühendisliği mezunusunuz. Bu kendi tercihiniz miydi?
Gıda mühendisliği aslında çok idealist ve kararlı bir şekilde yaptığım bir tercih değildi. Okul hayatım boyunca hep spor yaptım, çok çalışmazdım ama mühendis kafam vardı. Dolayısıyla mühendislik alanları hep bana daha cazip geliyordu. Bölümden çok okul seçtim diyebilirim. Çünkü Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) okumak istiyordum. İlk 10 tercihim zaten ODTÜ’deki mühendisliklerdi.
Siz aslında uzun yıllardır STK’cısınız. Bugün ise BİTKİDEN’in başkanlığını yapıyorsunuz. Biraz, bu derneğe neden ihtiyaç duyuldu kısmından söz edelim mi?
20 yıldır profesyonel STK’cıyım. Bunu da çok önemsiyorum. Hep gıda alanındaki STK’larda çalıştım ama biraz daha vizyoner ve geniş çerçeveden bakma ihtiyacını hissettim. Dünyada her şey değişiyor ve gelişiyor. Gıda sektörünü de incelediğimde gördüğüm; her şey bitkisel bazlı gıdanın artırılmasına gidiyor. Bu sadece beslenme için değil sürdürülebilirlik için de dünyanın yöneldiği nokta. Bu nedenle BİTKİDEN kaçınılmaz olarak kurulması gereken bir dernekti.
Gıda mühendisi bir dernek başkanı kitap çıkartırsa içeriği de gıdalarla ilgili oluyor tabi. ‘Soframızdaki Hurafeler’ adlı bir de kitabınız var. Neydi bu kitabı yazdıran size, ne anlatıyor?
Kitaba “benim bir derdim var” diye başlıyorum. Gerçekten kendime ve mesleğime borç bildiğim için yazdığım bir kitap. Biz, meslektaşlarımla bu alanı fazla boş bırakmışız, daha fazla konuşmamız gereken bir alan. Şimdi bunlara çabalıyorum. Bir süredir kitap editörlüğü, çevirmenlik yapıyorum zaten, amacım bu alanda daha bilimsel olan Türkçe kaynakların sayısını artırmak. Sonrasında ben de yazayım dedim.
Aslında ‘gıdahurafeleriavcısı’ diye bir hesabım var Instagram’da, pandemide açmıştım. Oradan bir birikimim oldu. Son noktada da kitaba başladım.
Kitapta sadece hurafelerden bahsetmiyorum aslında. Bizim gıdalarla ilgili bir kavgamız var, bu kavganın yarattığı stres bize daha da çok zarar veriyor. Gıdalarımızla da barışmak adına bu iş nerden başladı, nereye gidiyor, neden korkuyoruz ama neden korkmamamız gerekiyor, bilimsel süreçleri elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. İkinci bölümde de hurafeleri elimden geldiğince çürütüyorum.
Kafanızda yeni bir kitap projesi var mı peki?
Zihnimde hazır ama he zaman kağıda dökerim bilmiyorum. İlk kitabım ‘101 gıdaya giriş’ti diyebilirim. İkincisinde mutfak ipuçları gibi bir şey düşünüyorum. Pratik bilgilerin olacağı bir el kitabı istiyorum. Bir dileğim de ilkokul kuşağındaki çocuklara yönelik bu alanda bir kitap yazmak.
Konuşurken biraz mükemmeliyetçi bir yapınız olduğu izlenimi edindim. Öyle misiniz? Çünkü bu fazlasıyla yorucu…
Maalesef öyleyim (Gülüyor). Aslında bırakmaya çalıştığım bir şey. Aslında, sporu, gezmeyi çok seviyorum. Fakat bu mükemmeliyetçilik beni ciddi şekilde işkolik yaptı. Öğrendikçe de daha fazla öğrenme açlığı geliyor. O da yorucu olabiliyor. Fakat kafamı diğer hobilerle dağıtmaya çalışıyorum.
Hazır hobilerden söz etmişken… Çok küçük yaşlardan beri basketbol oynuyorsunuz diye biliyorum.
Spor, ortaokul itibariyle hayatıma girdi. Aslında hayatımın büyük bölümünde tek bir spor hakim oldu ki o da basketboldu. Öğrencilik ve çocukluk dışında bildiğim kimlik sporcu olmaktı. Ortaokuldan başlayarak yaklaşık 15 yıl basketbol oynadım. A Takımı ve 1. Lig dahil olmak üzere oynadım. Ama 1. Lig’e geldiğimde üniversiteye başladım. Biraz daha yavaşlattım basketbolu, ardından iş hayatı başlayınca basketbolu bıraktım.
Ama kavuşmuşsunuz anlaşılan, veteran turnuvalarına katılıyorsunuz…
Sporun hayatımdan uzaklaşması beni çok mutsuz etti. Fitness ile tekrar spora başladım. Bundan 6-7 yıl kadar önce de veteran turnuvaları olduğunu öğrendim. Bir turnuvaya katıldım ve o turnuvayla basketbola geri döndüm. Şimdi ‘Hooppalaaa’ adında bir veteran takımımız var ve katıldığımız ilk turnuvada şampiyon olduk.
Antrenmanları hangi sıklıkta yapıyorsunuz?
Takım arkadaşlarımın hepsi Ege’de yaşıyor, ben İstanbul’da… Takımla antreman yapamıyorum. Özel bir koçum var, bire bir antreman yapıyorum. Ama takımla öyle güzel bir saha uyumumuz var ki sorun yaşamıyoruz.
Peki hiç meslek olarak yapmak istemediniz mi?
Basketbolu bıraktığımda çok üzüldüm. İlk aşkımdı benim basketbol. Sıralara pota çizer, basketbol yazardım. Ama rasyonel tarafım her zaman vardı, Türkiye’de sporu meslek olarak yapmak, artık oynayamadığınızda hayatınızı idame ettirmek diğer Avrupa ülkeleri ya da Amerika’ya göre çok daha zor.
Farklı spor branşlarına ilginiz var mı?
Baskete ara verdiğim dönemde fitness ile birlikte koşu girdi hayatıma, yüzmeyi de çok seviyorum. Bir ara kick boks yaptım. Tüplü dalış yapıyorum, brövem var. Hep daha fazlasını istemeyle ilgili sanırım…
Tüm bunların yanında bir de motorunuz olduğunu duyduk.
Bir dönem sürekli çalışıyordum ve doğum günüm yaklaşıyordu. Kendim için bir şey yapmak istedim ve ehliyetim bile yokken gittim bir motor aldım. Tabii hiç kullanmadan ehliyetimi aldım sonrasında. Motoru aldıktan sonra, çok uzun zaman kapalı bir alanda özel ders aldım. Kapalı alandan çıktıktan sonra ilk yolculuğum da Yunanistan’a oldu. Motoru almaktaki amacım da zaten yurtdışında seyahat etmek istememdi. 12 ülke gezdim şimdiye kadar. Motosiklet bana özgürlüğü çağrıştırıyor. Etraftan aldığınız kokular, gördükleriniz bambaşka. Yolda olma fikri, keşfetmek bana cazip gelen kısım sanırım.
Bu kadar yoğun tempoda kalan zamanınız oluyor mu bilemiyorum ama başka neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Okumayı çok seviyorum. Ama orada da maymun iştahlılık var. Aynı anda 10 kitap okuyorum. Ama o zaman da kitapların sonuna gelemiyorum.
“Hayatımın büyük bölümünde tek bir spor hakim oldu ki o da basketboldu. Öğrencilik ve çocukluk dışında bildiğim kimlik sporcu olmaktı. Ortaokuldan başlayarak yaklaşık 15 yıl basketbol oynadım.” EBRU AKDAĞ