Ayvalık deyince AIMA, AIMA deyince Filiz Ali

Ayvalık’ta çok özel bir oluşum: 25 yılını geride bırakan Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi… Kısaca AIMA olarak bilinen akademinin öyküsünü, gençliğe ve sanat dünyasına kattıklarını kurucusu piyanist ve müzikolog Prof. Dr. Filiz ile konuştuk: “Yeni Zelanda’da, Rusya’da, Ukrayna’da, Yunanistan’da ulusal orkestralarda görev alan mezunlarımız var…”

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Ayvalık deyince AIMA, AIMA deyince Filiz Ali

GİLA BENMAYOR

Endüstriyel Peyzaj başlığıyla UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Ayvalık pek çok açıdan özel bir yer.

19.yüzyılda şekillenen kent dokusu, tescilli taş evleri, nesillerden beri zeytincilik ve sabunculuk yapan köklü aileleri, yaşam gustosu ve gastronomisiyle Ege’de farklı bir yere sahip.

Ayvalık’ı özel yapan şeylerden biri de 25 yılını geride bırakan Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi.

Kısaca AIMA olarak bilinen akademiyi, kurucusu piyanist ve müzikolog Prof. Dr. Filiz ile konuştuk.

AIMA Projesi bundan 25 yıl önce hayata geçti… İstikrarlı bir şekilde devam ediyor. Çıkış noktası neydi ve lokasyon olarak neden Ayvalık’ı seçtiniz?

Büyükbabam Yüzbaşı Ali Selahattin Çanakkale Savaşı’nda yaralanıp malulen emekli olunca 1921’de Ayvalık’a taşınmış ailesiyle. 1926 yılında ölümüne kadar ve mübadele sırasında Ayvalık’ta yaşamış. Babamın çocukluğu Edremit’te, gençliğinin bir kısmı Ayvalık’ta geçmiş. Hayatı boyunca Ayvalık ile ilişkisi devam etti. Ben de 1995’te Ayvalık’ın içinde bir ev aldım. Zeytin, zeytinyağı, sabah karanlığı zeytine gidenler, pirina kokusu, çamlar, deniz, güneşin Midilli üzerinden batışı. Daha pek çok duygu ile benimsediğim bir doğa parçası Ayvalık. “Boş duranı da Allah sevmez” derler, ben de aşık olduğum bu doğa parçasında müzik ile nasıl var olurum sorusunun yanıtını aradım. Ayla Erduran ile keman, viyola ve viyolonsel çalmayı öğrenmekte olan genç yaylı çalgılar öğrencilerini dünya çapında ustalarla bir araya getirmek amacıyla 1998 Eylül ayında 10 günlük bir Masterclass düzenlemeye karar verdik Cunda Adasında. Bize başta Ümit ve Cem Boyner olmak üzere hem Ayvalıklı hem de İstanbullu dostlar, meslektaşlar destek oldular.

Ayvalıklıların AIMA’yı hemen benimsemelerini, günümüze kadar sahip çıkmalarını nasıl başardınız?

AIMA’nın derhal benimsendiğini söylemek biraz iyimser bir yanıt olur. Biliyorsunuz, Türkiye’de klasik müzik, maalesef seçkinlerin uğraşı gibi görülüyor ve gösteriliyor. Oysa bu alanda kendini geliştirmeye çalışan her toplumsal sınıftan ve kesimden gençler var. Dolayısıyla, AIMA’nın Ayvalıklılaşmasını da bir süreç olarak görmek lazım. Halka açık konserlerimizle, kentin dört bir yanında yaptığımız etkinliklerimizle yavaş yavaş kentin kültür ve sanat yaşamının ayrılmaz bir parçası hâline geldik. Amfi Tiyatro’da, eski bir kahvehanenin önünde, kentin en işlek meydanında ya da eski bir Rum kilisesinin bahçesinde... Klasik müziği özellikle yaz aylarında her yerde halkla buluşturmaya çalışıyor, sponsorlarımızın destekleriyle halka açık ve ücretsiz pek çok etkinlik düzenliyoruz. AIMA macerası biraz “kervan yolda düzülür” şeklinde başladı. Ne yapacağımıza ilişkin bir planımız elbette vardı; ancak hangi imkanlarla, nerede yapacağımız belli değildi. Elde avuçta hiçbir şey yok, kolları sıvayıp işe giriştik. Önce ekip kuruldu: Ayla (Erduran), Viktor Pikayzen, Valery Oistrach ve Mikhail Khomitzer. Masterclass için şehrin dışında, doğayla iç içe bir mekan arıyoruz. İşte Boynerler tam da bu aşamada devreye girip büyük bir sorunu çözdüler. Zeytinliklerin arasında, deniz kıyısında iki taş ev. Hayalimizdeki çalışma ortamı. Sağ olsunlar, Boyner ailesi, orayı uzun yıllar bize açtı ve AIMA, ilk adımlarını orada attı.

Dünyanın dört bir yanında geliyorlar

25 yılda kaç çocuk bu eğitimden geçti? Bildiğim kadarıyla aralarında yabancı öğrencileriniz de var…

Derlediğimiz veriler, geride kalan 25 yılda 1.100’ü aşkın yetenekli gencin AIMA’da usta virtüözlerden ders alma şansına eriştiğini gösteriyor. Bunların arasında, burslu olarak masterclass’lara dahil olan çok sayıda öğrenci de mevcut. Öğrencilerimiz genellikle Türkiye’den. Ancak dünyanın dört bir yanından öğrencilerimiz oldu ve olmaya da devam ediyor. ABD, Almanya, Yunanistan, İran, Rusya, Ukrayna, Bulgaristan, KKTC, İsrail, Tayvan, Japonya, Kore, Polonya, Litvanya, Avusturya, Kosova, Fransa, Hollanda, İngiltere... Yalnız, bir gözlem olarak, son yıllarda, AIMA’ya gelen yabancı öğrenci sayısında bir düşüş olduğunu söyleyebiliriz. Bu, tabii, yakın dönemde dünyanın geçirdiği çalkantılarla da ilintili. Fakat ne olursa olsun, bu durumun üstesinden gelmek için önümüzdeki dönemde çeşitli uluslararası işbirlikleri geliştirmeyi planlıyoruz.

Yolu Ayvalık’a Pembe Ev’e düşüp Türkiye ve belki uluslararası çapta başarı kazanan gençler var mı? Onları nasıl izliyorsunuz?

 Elbette, çok sayıda genç var. Hatta bu gençlerden pek çoğu da festivallerimizde ve oda müziği konserlerimizde sanatçı, ustalık sınıflarımızda eğitimci ve korrepetitör, vakfımızda Danışma Kurulu üyesi gibi görevler üstlenerek AIMA’ya katkı sunmayı sürdürüyorlar. Bir şeyin altını çizmek lazım: AIMA, tüm bileşenlerinin karşılıksız emekleriyle ayakta duran bir kolektif. Öte yandan internet çağında kariyerini yurtiçi ve yurtdışında başarıyla sürdüren AIMA mezunlarını takip etmek de artık eskisi kadar zor değil. Zaten pek çok öğrencimiz de, katkı ve önerileriyle kendilerini bize unutturmuyor.

AIMA’NIN geleceğinde ne var?

Ayvalık dışından da ziyaretçi çeken festival bu yıl sanırım diğer yıllara göre daha uzun…

Giderek artan ilgi nedeniyle mi süreyi uzattınız?

Önceki yıllarda festival programımızı genelde bir-iki haftaya sıkıştırıyorduk. Ancak bunun, dinleyici çeşitliliğini olumsuz etkilediğini fark ettik. Malum, Ayvalık, yerli nüfusun yanı sıra özellikle yaz sezonunda çok sayıda turist de çeken bir kent. Bu yıl, daha fazla insanla buluşabilmek için festivalimizi bütün yaza yaydık. 8 Haziran’da başlayan programımız 24 Eylül’de Ayvalık’ın kolektif hafızasında önemli bir yere sahip olan Mübadele’nin 100. yılı anısına düzenleyeceğimiz bir Türk- Yunan dostluk konseriyle sona erecek. Yaz boyunca, farklı tarihlerde, toplam 12 konser yapmış olacağız. Şimdilik başlangıçtaki hedefimize ulaşmış görünüyoruz. Umarız, festivalin gelecek konserleri de, öncekiler gibi coşkulu geçer.

AIMA’nın 15. Yılında kurulan AIMA Festival Orkestrası’nın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

AIMA, her şeyden önce bireysel ve kurumsal desteklerle ayakta duran bir yapı. Pandemi sonrasında yaşananlar ve ekonomik kriz, bizleri de derinden etkiledi. Yirmi kişilik bir orkestranın toplanması, provaları, konser organizasyonu, en az bir hafta boyunca günlük ihtiyaçlarının karşılanması... Bunlar hep masraf demek. Dolayısıyla 2019’dan beri maalesef Festival Orkestramızı toplayamadık. Bunun yerine, yine esas olarak AIMA mezunlarından oluşan oda müziği gruplarıyla konserler düzenliyoruz.

Koşullar elverdiği ölçüde, orkestramızı tekrar bir araya getirmek elbette en önemli hedeflerimizden biri. AIMA’nın geleceğine gelince... Biz de, ülkemizdeki pek çok kültür-sanat kurumu gibi mütevazı bir bütçe, sınırlı kaynaklar, fakat sınırsız hayallerle ve her şeyden önce gönüllülerimizin, mezunlarımızın ve pek çok müzisyenin emekleriyle ayakta duran bir kurumuz. Geride kalan 25 yılda, insan kaynakları açısından sağlam bir temel attığımızı düşünüyoruz. Bu temeli, kurumsallaşma yönünde geliştirmeyi de başarabilirsek, AIMA daha uzun yıllar yaşayacak ve faaliyetlerini sürdürecektir.

Pembe Ev'e yolu düşen pek çok isim var

Yine yolu Pembe Ev’e düşen yerli, yabancı ünlü müzisyenlerden bazı örnekler verebilir misiniz?

Her şeyden önce, AIMA’nın kendi ayakları üzerinde durması için büyük çaba harcayan İlke Boran ve Elif Damla Yavuz’u saymadan olmaz. Her ikisi de bugün yetkin birer müzikolog olarak akademik kariyerini sürdürüyor. AIMA’nın ilk öğrencilerinden Dilbağ Tokay, bugün usta bir viyolonsel sanatçısı. Kendisi, bu yılki masterclass’ımıza, Peter Bruns’la birlikte eğitmen olarak katılacak. AIMA mezunları Banu Selin Aşan, Eylül Umay Taş, Umut Sağlam, Ilgın Ülkü, Orkun Pala, Barok Bostancı, Güldiyar Tanrıdağlı gibi isimlerin sanatçı olarak AIMA’yla yolları hep kesişti. İmge Tilif, Sevil Ulucan, Elif Tarakçı, Aslıhan And, Nil Kocamangil, Dorukhan Doruk, Fahrettin Arda, Mehmet Yasemin, Can Okan, hatta popüler müzik alanında adını duyuran Melisa Uzunarslan ve daha niceleri... Yeni Zelanda’da, Rusya’da, Ukrayna’da, Yunanistan’da ulusal orkestralarda görev alan mezunlarımız var. Liste uzar gider. Yolu AIMA’dan geçen her müzisyenin başarısı, bizi elbette onurlandırıyor.

Kurumsal temel ihtiyacı vakfa dönüştürdü

AIMA’nın vakfa dönüşmesi nasıl oldu?

Aslına bakarsanız ihtiyaçtan oldu. 1998’de, yaylı çalgılar için on günlük uzmanlık atölyeleri düzenlemek amacıyla yola koyulduğumuzda; AIMA’nın zaman içinde farklı disiplinlerdeki masterclassları, Festival Orkestrası ve her yıl dünyaca ünlü müzisyenleri Ayvalık’la buluşturan müzik festivaliyle kapsamlı bir organizasyona dönüşeceğini öngörmemiştik. Biraz da AIMA’nın gelişimi, bizi, çalışmalarımızı daha kurumsal bir temele oturtmaya zorladı. Ayvalık Kültür ve Sanat Vakfı, bu ihtiyacın ürünüdür.

Genç usta virtüözlerle müzisyenler bir arada

Cunda’ya bakan bu mütevazi ama güzel yalıya, Pembe Ev’e AIMA’yı taşımanız hangi vesileyle oldu?

İlk yıllarda Ayvalık Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği başka olmak üzere Ayvalık’taki çeşitli STK’lar ile işbirliği yaptık. O zamanlar Ayvalık küçük ama çok aydın insanların yaşadığı bir kasaba idi. Eski ve yeni dostlar kendi olanakları dahilinde elimizden tuttular. Öğrencilerimizle, ustalarımızla tanıştılar, konserlerimize geldiler, bizi benimsediler. 2005 yılında da pembe yalının sahibi Haluk Barutçuoğlu ve eşi Tınçay Hanım evlerini AIMA’ya bağışlamaya karar verdiler. Bize, yani Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi’ne destek olmaları koşuluyla ev önce Nejat Eczacıbaşı Müzik Vakfı’na bağışlandı. 2011’de de biz ve çoğunluğu Ayvalıklı olan mütevellilerimizle Ayvalık Kültür ve Sanat Vakfı’nı kurarak evimize kavuştuk.

Masterclass’ın önemi nedir? Türkiye’de müzik çevrelerinin dışında pek de bilinmeyen bu eğitimin çocuklara ne kazandırır?

Masterclass’lar, kısaca, yetenekli genç müzisyenleri usta virtüözlerle bir araya getiren ustalık sınıflarıdır. AIMA Masterclass’a katılım için somut bir yaş sınırı koymuyoruz, ancak öğrencilerimizden belirli bir seviyede olmalarını bekliyoruz. Her yıl, farklı disiplinlerden çok yetenekli genç ustalık sınıflarımıza başvuruyor. Eğitimcilerimiz, başvurular içinde sıkı bir eleme yapıyorlar. Adaylardan eğitim geçmişlerini, referanslarını, performans videolarını içeren kapsamlı bir dosya sunmalarını istiyoruz. Seçilememek, başarısız olmak anlamına asla gelmiyor. Bazen, kontenjan sınırı yüzünden çok yetenekli gençlerin de aktif öğrenci olarak kabul edilemedikleri oluyor. Ama süre ve imkanlar kısıtlı olduğu için maalesef başka şansımız yok. Genç müzisyenler için, usta virtüözlerle bir hafta geçirmenin, birlikte yaşamanın, sadece dersler sırasında değil, dersler öncesinde ve sonrasında da aynı ortamı paylaşmanın eğitim ve gelişim açısından ne kadar önemli bir şey olduğunu tahmin edemezsiniz. Eğitimcinin bir uyarısıyla kariyerinin seyri değişen öğrencilerimiz olduğunu biliyoruz. Masterclass’lar, bu bakımdan, genç müzisyenler açısından çok önemli.

 

HAFTA