Ardan Özmenoğlu: Sanatçının nüfus kâğıdı atölyesidir
Popüler kültüre ait ifade ve imgeleri kendi tarzıyla yorumlayan Ardan Özmenoğlu’nun yeni kişisel sergisi ‘Bodrumania’ hem basit hem de karmaşık konuları eğlenceli bir şekilde ele alıyor.
Merve YEDEKÇİ
Yeni serginiz ‘‘Bodrumania’’ sanatseverlere neler anlatmak istiyor?
Bodrumun beyaz evleri, pembe ve mor begonvilleri, her şeyiyle harika. ‘’Bodrumania’’ sergimde ürettiğim eserler birbirleriyle hem metodik hem de eğlenceli bir görsel ritimle ilişkilidir. Eserlere bakıldığın da sanatçının niyetini bilmek gerekmez. Eser her şeyi anlatır. İnsanlara sanatımla dokunmak ve “derinden hissediliyor” demelerini istiyorum.
Eserlerinizde sizi en çok besleyen duygu nedir?
Çocukluğumdan beri resim yapıyorum. Beni farklılaştıran sanatı hiç bırakmamış olmam ve sanata tutkuyla bağlanmam. Bence iyi bir sanatçı iyi bir gözlemcidir. Hayatta karşılaştığım her şey bir ilham benim için. Yaşamı es geçmiyorum, yaşadığım her anın bende etkisi kalıyor ve üzerinde düşünüyorum. Her yeni güne başladığım andan itibaren karşılaştığım, beni etkileyen, farkında veya farkında olmadan duyduğum hissettiğim her şeyi eserlerim aracılığıyla paylaşıyorum.
Bu sergiye özel yapmış olduğunuz eserler arasında olan ‘Dolunay Alfabesi’ isimli eser bulunuyor. Nedir hikâyesi?
Denizden ve ay ışından ilham aldığım bu eserde, dolunayın deniz üzerinde yansımasında oluşan ışık oyunlarının bir dili olduğunu düşündüm. Eserlere yakından baktığınızda harflere benzeyen yansımalar olduğunu fark ettim. Doğanın bize bir şeyler anlatmaya çalıştığını hissettim. Eserlere baktığınızda hissettiğiniz duygu, yansımaların çokluğu, çeşitliliği ve her saniyede olan yansımanın bir sonrakine benzememesi. Sırf bu durum bile her bir eseri tek ve biricik kılıyor.
Seçtiğiniz malzemeler transparan heykeller, post-it baskılar, neonlar… Neon eserler yapmaya nasıl başladınız?
Neon eserlerimin Türk çağdaş sanatında çok özel bir yeri olduğunu, hem kendi kuşağıma ilham verdiğimi hem de gelecek kuşak sanatçılar için bambaşka bir yol açtığımı düşünüyorum. İlk neon eserimi 2008 yılında yarattım. Fikir Berlin’de gelmişti; ‘Cumaya gittim gelicem’. Türkiye’ye döner dönmez üretime geçtim, herhalde yirmiden fazla galeride sergiledim, başlarda yadırgandı, anlam verilemedi yeni bir materyal olduğu için ama şimdiye bakarsanız, neonun sanatta ne kadar çok kullanıldığının farkına varabilirsiniz. 2008 yılından 2021 yılına kadar olan tüm neon eserlerimi içeren özel bir poster kitap projesi gerçekleştirdim. Kitaba Anna Laudel Galerisi’nden ulaşabilirsiniz.
Dünyanın her yerinde sergiler açtınız. Dünya’da ve Türkiye’deki çağdaş sanat yolculuğunu nasıl yorumlarsınız?
Sanat, dünyanın neresine gidersem beni mutlu eden ve umut veren bir olgu. Sanat ortamı zorluklarla dolu, disiplin ve çok çalışma gerekli. Okuma ve görme gerektiren bir yolculuk, sürprizleri var, tuzakları var… Sanatta ne biriktiriyorsanız onu üretiyorsunuz. Çok fazla fedakârlık ve özveri istediğini yaşadıkça gördüm. Türkiye’deki sanat ortamı özel müzeler, fuarlar, bianeller, galeriler ve koleksiyonerler olmasaydı bu şekilde ilerleyemezdi. Buna rağmen kıramadığım sanat lobileri var. Biliyorum ki sanatın gücü her şeye yeter. Türk çağdaş sanatını tüm dünyada gösteriyor olmak çok sıkı bir çalışma ve özgün bir yaratıcılık gerektiriyor. Ancak sanat ortamına dair bir fikrim yok, bu ortama dair fikrin olmaması daha iyi çünkü daha özgür üretebiliyorsunuz.
Berlin ve İstanbul arası da çalışmalarınız devam ediyor. Avrupa ile bağlantınız nasıl başladı?
2006 yılında Bilkent Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar mastırımı bitirdikten hemen sonra San Francisco, Berkeley’de Kala Sanat Enstitüsü’ndebaşladı. Sonrasında Berlin, New York, Viyana, Londra, Zagreb, Atina… Eserleriniz orijinal ve yeniyse dünyanın ilgisini kolayca çekebilirsiniz. Bana da böyle oldu.
Yeniköy’deki stüdyonuzda nasıl bir çalışma ortamınız var?
Sanatçı atölyesi sanatçıların nüfus kağıdı gibidir. Sanatçı hakkında ulaşmak veya bilmek istediğiniz her şeyi bulabilirsiniz. Sanırım benim atölyem beni çok iyi anlatan bir yer. Bana dair bütün ipuçlarını bulabileceğiniz bir mabet.
Şimdi sırada ne var?
Bu yıl 3 Kasım’da New York’ta Fremin Gallery’de gerçekleşecek kişisel sergim olacak. Bu sergi benim NewYork’ta açacağım beşinci solo sergim ve bundan dolayı çok heyecanlıyım.
BEN BİENAL SANATÇISI DEĞİLİM!
1979’da Ankara’da doğan Ardan Özmenoğlu, Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. 12. İstanbul Bienali’ne yaptığı başvurusu reddedilen sanatçı, 2011 senesinde Ekavart Galeri’de açtığı “I’m not a Biennial Artist / Bienal Sanatçısı Değilim” adlı sergisiyle “bienal sanatçısı” konseptini sorguladı. Özmenoğlu, sergi konseptinin temasını belirlemesinde rolü olan, 12. İstanbul Bienal başvurusunun reddedildiğine dair gelen e-postaya da sergisinde yer vererek, dönemin sanat ve medya çevrelerinde konuşuldu. Sanatçının 2016 yılındaki ‘’Abilerim Ablalarım’’ isimli sergisi ise Ankara ve İstanbul’ da aynı zamanda iki ayrı galeride bir bütün olarak gerçekleşmişti. O güne dek pek görülmemiş olan bu durum, yalnızca serginin ismi ve şekliyle bile sanat çevrelerinin dikkatini çekmişti.