Anadolu’nun mirası ‘kuytu’da kalmadı

Kalyon Kültür, yeni sanat yılının ilk sergisinde Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet'in ilk yıllarının sosyo kültürel yaşamından gün yüzüne çıkmamış eserlerini sanatseverlerle buluşturdu. Kadının sosyal hayatını yansıtan etnografik bin 203 eserden oluşan ‘Kuytu’ sergisini Küratör Meyçem Ezengin’den dinledik.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Anadolu’nun mirası ‘kuytu’da kalmadı

Merve YEDEKÇİ

‘Kuytu’ seçkisinin hikâyesi nedir? Neleri izleyecek ziyaretçiler?

Yusuf İyilik, farklı bölgelerden topladığı eserleri kurmuş olduğu Enderun Sanat Merkezi’nde restore ederek koleksiyonuna dahil eden bir sanatsever iş insanı. Bu koleksiyonda da bin 203 eser yer alıyor. Eserler 17. yüzyıldan 20. yüzyılın sonlarına kadar olan tarihi süreci kapsıyor. Kadının sosyal hayatını yansıtan etnografik eserlerden oluşan bu sergi de; geleneksel kadın başlıkları, kemerler, çantalar, keseler, takılar, takunyalar, el aynaları, köstekli saatler gibi kadın ruhunun ve zevkinin yaşsız, sınırsız olduğunu kanıtlar nitelikte eserlerle karşılaşacaksınız. 

Sergide çok özel olan çatma dokumalar da var… Bu dokumalar neden özel, sizden dinleyebilir miyiz?

Dönemine göre en eski geçmişe sahip olan ve serginin başlangıç sürecini gösteren eserler 17. yüzyıla ait çatma dokumalar. Kadifenin özel bir çeşidi olan çatma, ipek ve keten ipliklerle çok sağlam dokunmuş bir kumaş. Çatmalar sadece Osmanlı saray tezgahlarında dokunan bir kumaş ve o dönemde bu kumaşı saray dışında dokumak ve satmak yasak. Bunların III. Ahmed döneminde dokunanlarına ‘Ahmediye’ denir. Günde sekiz santimetre dokunan çok kıymetli bir kumaş ve çiçek desenli motifler çok işlenmiş. Desenlerdeki diğer bir özellik ise figürsüz oluşları. Lale Devri’nde de en değerli elbiselik kumaşların çatma kumaşlardan yapıldığını görürüz.  Güvezi denilen koyu kırmızı başta olmak üzere fildişi ve yeşil tonları olmak üzere en fazla üç renk kullanıldığını görüyoruz. Çatma dokumalar giysilerde ve döşemelik olarak kullanılmasının yanı sıra yastık yüzleri olarak da görülür. Sergide yer alan iki çatma dokumamız da kırmızı renkte, sedir yastığı örneklerinden. 

Sergi, kadın modası ve dönemin özelliklerini yansıtarak aslında tarihimize dair ipuçları da veriyor…

Bu koleksiyonda giyim tarzı ve sanatın, içinde bulunulan dönemin ikliminden, gelenek ve göreneklerinden, savaşlardan, duygu ve düşüncelerinden nasıl etkilediğine şahit oluyoruz. Örneğin cepkenler iklim özelliklerine göre, soğuk bölgelerde keçeden ve çuhadan yapılırken üçetekler ise kadınlar ata binerken rahat edebilsin diye üç parça ve yırtmaçlı hazırlanıyor. Üzerlerindeki nakışların, takıların, aksesuarların etnik kökenlerine göre değiştiğini, oyaların dili olduğunu; hasretlik, mutluluk, üzüntü duygularının işlendiğini görüyoruz.

Dönemler arasında sanatın değişimini nasıl yorumluyorsunuz?

Her dönem, kendi içerisinde ihtiyaçlara ve yönetim şekline göre  çeşitlilik, zenginlik göstermiş. Türklerin tarihi uzun süren savaşlarla geçmiş. Yerleşik hayat öncesi, göçebe hayatın izleri, kıyafetlerden, kullanılan eşya ve silahlara kadar görebiliyoruz. Kilimlerimiz, halılarımız, seramik kaplarımız, kıyafetlerimiz, kılıç-kalkan, takı, aksesuar gibi kullanılan her türlü malzeme yöresine ve dönemine göre bir desen oluşturuyor. Osmanlı döneminde ise sultanların kendi yeteneklerinin olduğu ya da ilgi duydukları sanatlar hep daha fazla gelişme göstermiş. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki külliyeler, camiler, mimari eserler, tabi Mimar Sinan gibi bir duayenin de o dönemde yaşamış olması ve devletin desteğiyle sanatını özgürce icra edebilmesi sayesinde kitap sanatları, nakkaşhaneler bu dönemde altın çağını yaşamış. III.Selim‘in musikiye olan yeteneği ve merakı aynı şekilde bu döneme etki etmiş. Saray meşkhanesini yeniden düzenlemiş. Ya da Bizans döneminde Hristiyanlığı yaymak için bütün ibadethanelere mozaikler yapılmış. Roma dönemi kendi ihtişamını, zenginliğini ve gücünü göstermek için evlerine, saraylarına, yaşam sahnelerini, av sahnelerini mozaikle resmetmişler. Dolayısıyla her dönem kendi içerisinde sanatın bir kolunu yoğun işlemiş ve bizlere iz bırakmış. Su götürmez bir gerçek var ki; Kalyon Kültür’ün faaliyet gösterdiği Taş Konak, hem Osmanlı döneminde hem de Cumhuriyet’in ilk yıllarında kültür ve sanatın konuşulduğu bir buluşma yeri olmuş. Adeta var oluş sebebi tarihin her döneminde ‘sanat’ olmuş. Bugün ise Taş Konak, ‘Kuytu’ ile Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait bir kolleksiyona ev sahipliği yaparak kendi ruhuna uygun bir sergi ortaya çıkarmış oldu.

Kalyon Kültür Sanat Yönetmeni Aslı Bora: Bir zamanların zarafetini günümüze taşıdık

Kuytu sergisini gezerken Nişantaşı’nda, 19. yüzyılda İstanbul silüetine eklenmiş Taş Konak’ta sanatseverleri ağırlayan Kalyon Kültür’ün Sanat Yönetmeni Aslı Boda ile de konuştuk. ‘Kuytu’nun yeni sezon için başlangıç sergisi olduğunu hatırlatan  Bora, sergi için “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadının gizemli dünyasına bir yolculuk vaadediyor. Opera dürbünlerinden çantalara, el aynalarından broşlara, elbiselerden mühürlere bir zamanların zarafetini günümüze taşıdığımız ve ilham verici olacağını umduğumuz bir sergi hazırladık” diyor. Sonraki programlar hakkında da bilgi aktaran aslı Bora, “Sergi programımızın devamında genç sanatçıların ve uluslararası isimlerin yer aldığı seçkiler yer alacak. Sergilerimizin yanı sıra Kalyon Kültür’de her ay yetişkin ve çocuklar için bir dizi ücretsiz etkinlik ve atölyeler düzenliyoruz. Kâr amacı gütmeyen bir kurum olarak bütün etkinliklerimizin ücretsiz olduğunu hatırlatmak isterim.” diyor.  

Hazır yakalamışken sanatın Türkiye’nin toplumsal değişimindeki rolü üzerine de konuştuğumuz Bora, “1960’lı yıllardan bu yana sanat, değişimi en rahat gözlemlediğimiz alanlardan biri. Dünyadaki toplumsal, siyasi, felsefi, teknolojik her türlü değişimin doğrudan yansıdığı alan sanat. Zamanın değişen dinamiklerinde sanat  sosoyoloji ve felsefeyle yoğun bir etkileşim içinde, bu da sanatı disiplinlerarası olacak biçimde güncelledi. Sanatçılar bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de toplumsal değişimin ve farkındalığın bir parçası olmak istiyorlar. Sanatçının böyle bir itkiyle hareket edebilmesi için her şeyden önce ekonomik bağımsızlığa ihtiyacı var. Türkiye’de sanatın özgün bir dili olmasını istiyorsak kamu kurumları dışında sanatın gelişeceği mecraları çoğaltmalı ve sanatçıyı daha fazla destekleyecek alan yaratmalıyız.” İfadelerini kullanıyor.

Kuytu sergisi Haziran sonuna kadar Kalyon Kültür’de ücretsiz ziyaret edilebilecek.

 

 

HAFTA