Yenidoğan çetesi davasında örgüt lideri Fırat Sarı savunma yaptı: Tapelere çok itirazım var
İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan çetesinin yöneticileri ve üyelerinin yargılandığı davanın görülmesine altıncı gününde devam ediliyor. Duruşmada örgüt lideri Fırat Sarı savunma yaptı.
İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan çetesi yöneticisi ve üyesi 22’si tutuklu toplam 47 sanığın yargılandığı dava beşinci gününde devam ediyor.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından adliyenin konferans salonunda görülen duruşmada, Medisense şirketinin sahibi olan, doktor olarak anlaşma yaptığı hastanelerin yenidoğan yoğun bakımlarını işleten, bebekler Kadan, Halime ve Opara'nın ihmalen ölmesine neden olduğu iddia edilen örgüt lideri Fırat Sarı bugün ilk kez hakim karşısında savunma yaptı.
"Benim hayattan artık bir beklentim, umudum kalmadı"
Yoğun bakım servislerinde usulsüz epikriz yazımı, 112 sistemi kullanılmaksızın hasta sevki, hastaların basamaklarında oynamaya yapıp ve gerçeğe aykırı şekilde ilaçları SGK'ya fatura ettirme gibi eylemler ile nitelikli dolandırıcılık suçunu da işlediği tespit edilen Fırat Sarı savunmasında, "Yaklaşık 2 ay önce savcı tehdidi olayından sonra benim avukatlarım ayrıldılar. Bir süre önce yakınlarım bana savunmamı ertelememi önerdiler, ben katılmadım. Savunmamı yapacağım. Savcı tehdidinden sonra kamuoyunda infial oluştu. Benim hayattan artık bir beklentim, umudum kalmadı. Burada içtenlikle her şeyi anlatmak istedim. Akla hayale sığmayan şeyler anlatıldı. Üniversitede bir gösteriye katıldık. Terör örgütüne üyelikten suçlandım. Bir süre cezaevinde yattım. Ben mesleğimi çok seviyorum, hizmet etmek istedim insanlara. İnsan olmaya dair ne varsa içimden söküldü. Tıp fakültesini bitirdim. Medyada söylendiği gibi olmadı hiçbir şey. Ben zorunlu hizmetimi Esenyurt Devlet Hastanesi'nde yaptım. Zorunlu hizmetimden sonra Reyap Hastanesi'nde çalışmaya başladım. Esenyurt Hastanesi’nden tanıdıklarım vardı. İlker Gönen ile tanışmıştım bir dönem. İlker ile kafamız uyuştu. O da ben gibi çalışmayı seven bir arkadaştı. Hastanelerde özel sağlıkta yeni doğan bakımlarını işletmek olan bir şey. 112 sevkleri bana güvendikleri için yapılıyordu. Tıp merkezleri beni kendilerine yakın buluyordu, beni arayıp ‘hasta nasıl?’ diye ulaşıp sorabiliyorlardı, o yüzden hasta gönderiyorlardı bana” dedi.
"Tapelere benim çok itirazım var, güvendiğiniz insanlara daha rahat konuşursunuz, özel hayatta geçen konuşmalar kamuya yansıdı"
Örgüt lideri Sarı savunmasının devamında, "Ben özel hastanecilikten yanayım ama en nihayetinde işletme orası. Hasta bulunması isteniyordu. Bu sistemi ben kurmadım, ben işletmiyorum, biz çalıştırmaya devam ettik. Ben 112 sevklerini tıp merkezlerinden aldım. Tanıdığım yönlendirdi ya da. 112’ye rüşvet vererek hasta almak mümkün değil. Bugün siz bile 112’yi arasanız hangi hastaneye kaç hasta gönderildiğini söylerler. 112’den hasta alma durumumuz yok. Biz tıp merkezlerinden aldık. Aileler bizi arardı hatta süreç uzadığında sevk olmak istediklerini söylemek için. Doğan bebek sevk edilmezse zaten orada ölecek. Tapelere benim çok itirazım var. Birincisi 2 insan konuşuyor, burada konuşurken her şeyi söylemem. Burada filtreden geçirip söylerim. Ama güvendiğiniz insanlara daha rahat konuşursunuz. Özel hayatta geçen konuşmalar kamuya yansıdı. Ama bu kamu önünde yapılan bir konuşma değil ki? Tapelerle yargılandığımız için bunu söylüyorum” şeklinde konuştu.
"Doktorlar ateşe atıldı. 10'a yakın hastane kapatıldı"
Fırat Sarı savunmasında, “Bu tapelerden kamuoyu laçka işler oluyor gibi düşündü ama hastane ciddi bir kurum. Toplumda infial oluşturuldu. Doktorlar ateşe atıldı. 10'a yakın hastane kapatıldı. Oradaki insanlar işsiz kaldı. Sağlık Bakanlığı yetkilileri buradaysa operasyondan önceki dönem ile sonraki dönemi karşılaştırsınlar. Biz kötü bir şey yapıyorsak operasyon sonrası hastanelerin bulunduğu ilçelerde ölüm oranları artmaz. Ama ben böyle olacağını düşünmüyorum. Hastalar için de kötü. Ben 1 aydır haber izlemiyorum. Bütün algı yönetimi bizim üzerimize. Kadan bebek ölüyor, 1 gün sonra İlker ile konuşuyoruz. Mesleki bir tartışma yapıyoruz. Bu bebek doğmuş ve 1 saat içinde ölmüş. Hasta doğduktan sonra hemen ölmüş. Nasıl durumunu kötüleştirebiliriz? Bu raporda yazıyordu. Bu durum bile raporun kötü niyetli olduğunu ortaya koyuyor. İstanbul'da çocuk yoğun bakımı çok az. Allah korusun birimizin çocuğunun başına bir şey gelse yer bulma sıkıntısı var. Ben gece boyu hastanelere uğrardım bir sorun çıkarsa. Halime bebek doğduğunda 1 saat canlandırma işlemi yapılmış. Ben bu bebeğin yaşayamayacağını, yaşasa da engelli kalacağını biliyordum. Hastanın kötü gittiğini söylüyorlar zaten. Bebek eks oluyor bana haber veriyorlar. Ben babaya ölüm haberini vermek istedim. ‘Bekletin ben geleyim ben kendi sistemimden ölümü gireyim ve babaya haber vereyim' dedim” şeklinde konuştu.
“Benim ölüm oranım Türkiye'deki hekimlerin ölüm oranının altında”
Sarı savunmasının devamında, “Burada hak gasp edildi. Kendimi katmıyorum da, bu durum çok incitici. Hekim, hakim aynı kökenden geliyor. Ben bir hekime nasıl hastanı daha erken taburcu et diyeyim? Ben nasıl düzey yükselt diyeyim? Bunu talep bile edemezsiniz, meslek etiği gereği söyleyemem. Hemşire arkadaşlar gençler, ben merkezli bir konuşmaları var. Ama sistem hekimin kontrolünde. Kesinlikle epikrizler hekimler tarafından yazıldı. Hastaların yatış süreleri de uzun değil. Olayda infial olunca, toplumsal kıyamet olunca herkes aynı bakış açısı ile baktı olaya. Benim ölüm oranım Türkiye'deki hekimlerin ölüm oranının altında. Cani olsam, vahşi olsam oranlardan çıkar. Anneler için bebeğini yoğun bakıma yatırmak bir travma. Ve bu haberler ile travma tekrarlanıyor” dedi.