Üniversitelerde geleneksel yapılar sarsılıyor

Hızla değişen dünyada geleneksel yapıdan çıkamayan üniversiteler için değişim çanları çalıyor. Bireysel yetkinlikleri de parlatacak, daha esnek, uygulamalı öğrenmenin ağırlık kazandığı, yüz yüze ve online eğitimin birbirini desteklediği modeller üniversiteler için kaçınılmaz görünüyor. Teknoloji ise olmazsa olmaz.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Üniversitelerde geleneksel yapılar sarsılıyor

Gülseren Üst POLAT - Deniz KILINÇ

İş hayatına atılmadan önce son dönemeç olan üniversitelerin geleneksel yapıları ve kalıplaşmış eğitim modelleri ile 21. yüzyıl gençlerini geleceğe “ne kadar” hazırlayabildiği her geçen gün biraz daha fazla sorgulanıyor. Üniversite diploması önemini hala korumakla birlikte sadece diploma gerçek hayatta iş kapılarını maalesef aralayamıyor. Başvurularda adayları öne çıkaran çoğunlukla diploma değil, diplomayı taşıyan bireyin yetkinlikleri oluyor. Birçok işveren, üniversitelerin standart müfredatlarında yer almayan sosyal beceriler, duygusal zeka, takım çalışması, iletişim, zaman yönetimi, yaratıcı düşünebilme gibi kriterlere sahip adayları daha şanslı görüyor. Bunun farkına varan ve eğitim modellerini buna göre değiştiren üniversitelerin sayısı artmakla birlikte bu geleneksel yapıdan çıkmak istemeyen üniversiteler hala çoğunlukta.

İşin bir diğer boyutu da hızına yetişemediğimiz dijital dönüşüm. Dünyanın en büyük eğitim kurumlarının dahi derslerini online ve ücretsiz açtığı bir dünyada üniversitelerin büyük dönüşüme mutlaka hazırlanması gerektiği düşünülüyor. Kampüs ve eğitim modellerinin dijital devrim ile birlikte nasıl dönüşeceği de ayrıca merak konusu. Üniversitelerin de birçok sektör ve kuruluşun geçirdiği dönüşümü inceleyerek daha iyi uygulamalarla kendi süreçlerini yapılandırıp, değişen dünyada günün koşullarına uygun modelleri ve bunu destekleyecek tüm teknolojileri benimsemesi gerektiği düşüncesi artık daha yüksek sesle dile getiriliyor.

ÜNİVERSİTELER İÇİN KARAR ZAMANI…

Küresel pandemide 100 yıllık geleneklere veda eden yüksek öğrenim sektörünün geleceğini araştıran KPMG’nin 2021 yılı Ocak ayında yayımladığı rapor da üniversiteler için değişim zamanının geldiğini destekler nitelikte. Rapora göre üniversiteler yol ayrımına gelmiş durumda. Gelişmiş dünyada 20’nci yüzyılın ortalarından beri yüksek öğrenimin odağı olan üniversiteler ya geleneksel kalacaklar ya da yeni eğitim modellerini sisteme dahil edecekler… Rapor, kritik eşiğe yaklaşan geleneksel üniversitelerin, toplumdaki değişime ve ihtiyaçlara paralel yeni tür yapılara dönüşüp dönüşmeyeceklerine, daha fazla verimlilik ve daha fazla yetenek arayışında mevcut operasyonlarını optimize edip etmeyeceklerine karar vermeleri gerektiği vurgulanıyor.

DİPLOMA TEK BAŞINA YETMİYOR

Ayrıca İngiltere’de 2020’de yapılan bir araştırmaya katılanların yüzde 61’i bir lisans diplomasının 10 yıl öncesine göre daha az değerli olduğunu söylüyor. Bunda değişen işe alım kriterlerinin etkisi yadsınamaz. Bir diploma hala zorunla fakat ekonomik değişim hızlandıkça, işverenler, endüstri üniversitelerden gelen yeni mezunları eğitmek yerine işe hazır insanları tercih ediyor. Birçok işveren, diploma derecesi yüksek adaylardan ziyade üniversitelerin doğrudan öğretmediği sosyal beceriler, duygusal zeka, takım çalışması, iletişim ve zaman yönetimi gibi kriterlere sahip adaylara çok daha fazla şans veriyor. Diplomanın arkasına iliştirilen bireysel gelişimi destekleyen özel seminer ya da kurs sertifikaları iş başvurusunda diğer adayların önüne geçmek adına önemli bir referans oluyor. Bu nedenle yeni nesil, genel akademik bilgi dışında üniversite eğitiminden istihdam ve kariyere yönelik bir program da talep ediyor.

TÜM TARAFLARIN BEKLENTİLERİ DİKKATE ALINMALI

Yapılan pek çok araştırma akademisyen, işveren ve öğrencilerin değer ve önem kriterlerinin birbirinden çok farklı olduğunu gösteriyor. Almanya merkezli bir araştırma; bilginin akademisyenler için öncelik sıralamasında ilk sırada yer alırken, işverenler için son sıralarda kendine yer bulduğunu gösteriyor. İşverenler için ilk sırada olan “öğrenmeyi öğrenmek” ise akademisyenler tarafından aynı yoğunlukta önemli görülmüyor. Öğrenciler için de öncelikler değişiyor. Bu ve benzeri araştırmalar iş hayatına atılmadan önce son durak olan üniversitelerin eğitim modellerini gözden geçirirken mesleki eğitimde verilmesi gereken temel bilgiler dışında, işveren taleplerinin ve öğrenci beklentilerinin dikkate alınması gerektiği görüşünü destekliyor.

Atlas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Küçük, bu görüşü destekler nitelikte Z kuşağı ve beklentilerini şöyle ifade ediyor: “Z kuşağı öğrenme sürecine dahil olan, sosyal tecrübeyi önemseyen, kariyer odaklı, pasif olmayı reddeden, interaktif, dijital öğrenme araçlarını çok iyi kullanan ve bilgiye hızlı erişimi seven bir kuşak. Aynı zamanda bilgiyi deneyimle birleştirerek, uygulayarak, farklı farklı pratikler ile öğrenmek arzusunda. Z kuşağı sınırları sevmiyor.” Küçük bu nedenle dünyanın her yerinde çalışabilecek öğrenciler yetiştirmenin hedefl enmesi gerektiğini vurguluyor.

YENİ EĞİTİM MODELLERİ ORTALAMA MAAŞI DA ETKİLİYOR

Çeşitli sektörlerin pandemi nedeniyle operasyonlarını durdurması ve dijital dönüşümlerine ağırlık vermesi, geçen yıldan itibaren üniversite öğrencilerinin de geleneksel eğitimin iş arayışında tek başına yeterli olmadığını anlamasına yol açtı. İşsizliğin çoğu ülkede iki basamaklı arttığı ve işverenlerin yeni işçi almayı bırakın kendi işçilerine ödeme yapmakta zorlandığı bu dönemde üniversite öğrencileri de gelecekleri için endişeleniyor. Pricewaterhousecooper Küresel Eğitim ve Kabiliyet Ağı Lideri Sally Jeff ery, iş yerlerinde görülen dijitalleşmenin, işverenlerin kabiliyet taleplerini de farklılaştırdığını ve bunun alışılagelen kariyer fuarları ve stajları sonlandırabileceğini belirtiyor. Öte yandan uzaktan eğitim ve çalışma modellerinin bir artısı olarak tıp öğrencilerinin daha erken klinik deneyim kazanmaya başladığı ve bunun tıp sektöründe genç iş gücünü artırdığını belirten Jeff ery, bunun yanı sıra üniversite öğrencilerinin en önemli endişelerinin maaş olduğunu vurguluyor. Jeffrey, “Geleceğin iş yerleri artık artan bir hızla uzaktan çalışma modellerini benimsiyor ve bu da ortalama maaş düzeylerini etkileyerek geleneksel eğitim yoluyla alınan diplomaların önemini azaltıyor” diyor. Bu kapsamda halihazırda pandeminin olumsuz etkilediği ekonomilerde kendi geçimlerini sağlamak isteyen üniversite öğrencilerinin daha düşük bir ücret karşılığında çalışmak için geleneksel üniversite eğitimini tercih etmektense uzaktan eğitim modellerini tercih ederek hem tasarruf sağlamayı hem de söz konusu dönüşümlerden geçen iş yerlerinde işe alınılabilirliklerini artırmayı hedefledikleri görülüyor.

Eğitim, teknolojiyle daha yoğun destekleniyor

Hem yüz yüze hem de uzaktan eğitimin bir arada yürütüldüğü hibrit modeller, birçok ülkede yeni eğitim öğretim dönemleri için uygulanmaya hazırlanılıyor. Bu noktada eğitimde kişiselleştirilmiş, sürükleyici, yenilikçi ve 3 boyutlu öğrenme ortamları sunan sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojilerine olan ilgi de artıyor. zSpace Türkiye Müfredat ve Eğitim Tasarım Uzmanı Elif Çilek Ataman, “Teknoloji, eğitimin amacını geleneksel öğretimden daha çok öğrencilerin nasıl öğrendiklerini keşfetmeleri için güçlendirmeye yönelik dönüştürmüş durumda. Aynı zamanda kişiselleştirme çabası sayesinde, bireysel öğrenme stilleri eğitimin geleceğinin merkezinde yer alıyor” diyor.

UZAKTAN EĞİTİM İÇİN ÜNİVERSİTELER DE DÖNÜŞÜMDEN GEÇMELİ

Dünya genelinde pandemi öncesinde de hayatımızda yer alan ve yüz yüze eğitime vakit ayıramayanların tercih ettiği uzaktan eğitim modeli artık pandemiyle birlikte kalıcı hale gelmeye başlıyor. Uzaktan eğitimin pandemi öncesinde de yüksek öğrenimde gözle görülür bir etkisi olduğu ortada. ABD’de geleneksel eğitim veren üniversitelere başvurular düşmeye devam ederken, uzaktan eğitim kayıtları 2012’deki 2,2 milyon öğrenciden yüzde 40 artışla 2017’de 3,1 milyona ulaşmıştı. Fakat McKinsey’nin üniversitelerde uzaktan eğitime yönelik hazırladığı bir rapor, uzaktan eğitime yönelik bu ilginin ABD’de eşit olmadığını gösteriyor. Rapora göre Southern New Hampshire Üniversitesi (SNHU), Western Governors Üniversitesi (WGU) ve Arizona Devlet Üniversitesi (ASU) uzaktan eğitimdeki büyümenin yüzde 10’undan sorumluyken, McKinsey diğer üniversitelerin de pandemiyle birlikte artışa geçen bu trendden faydalanmak ve yeni normalde yüksek öğrenimde kalıcı olması beklenen bu Hibrit eğitim modelini en iyi şekilde kullanabilmek için harekete geçmesi gerektiğini belirtiyor. Yapılan araştırmalarda çoğu üniversite öğrencisinin pandemi sonrasında yüz yüze eğitime dönmeyi planladığı görülse de hatırı sayılır bir miktarda öğrencinin de uzaktan eğitime devam etmek istediği görülüyor. Dijital eğitim odaklı bir risk sermayesi şirketi GSV Ventures, “online eğitimin tüm üniversite öğrencileri için normalleşeceğini” ve 2030’a kadar yüksek öğrenimin tamamen dijitalleşeceğini öngörüyor.

Öğrenci odaklı bir yaklaşık uygulayın

SNHU Başkanı Paul LeBlanc, “Başarımızın sırrı operasyonlarımızı öğrenci odaklı olacak şekilde dönüştürmek oldu” derken, önde gelen online üniversiteler de bu yoruma katılıyor ve tek bir hedefl e online stratejiler geliştirdiklerini söylüyor. Bu kapsamda McKinsey, üniversitelere; eğitimlerini uzaktan devam ettirmek isteyen öğrencilere kayıtlardan bölüm seçimine her alanda destek olacak kişiye özel rehberlik ve danışmanlık hizmeti sunmalarını ve akademik olarak zorluk yaşayan öğrencilerin tespit edilerek bu öğrencilerin eğitimlerini tamamlayabilmeleri için gereken müdahaleleri yapmalarını tavsiye ediyor. Uzaktan eğitim modelinde öğrencilerin başarısı için fakülte üyeleriyle akademik bağın önemine dikkat çeken McKinsey, üniversitelerin öğrenciler ve fakülte arasında bire bir video görüşmelerin bu bağın kurulması için işe yarayacağını belirtiyor. Ayrıca rapora göre, öğrencilerin daha pürüzsüz bir eğitim alabilmeleri için 7/24 hizmet veren ve derslere erişim ve yazılım gibi teknik destek sağlanması da uzaktan eğitimin geleceğinde önemli bir rol oynayacak.

Pazarlamaya yatırım yapın

Online üniversitelerin başarısında öne çıkan bir diğer faktörün pazarlama olduğuna dikkat çekilen McKinsey raporunda, en yüksek uzaktan eğitim kaydı bulunan üniversitelerin pazarlamaya neredeyse dijital perakende şirketleri ve teknoloji şirketleri kadar bütçe ayırdığı görülüyor. ABD’de öğrencilerin üçte ikisinin uzaktan eğitim başvurularını dört haft ada tamamladığı belirtiliyor. Online eğitim veren üniversiteler uzaktan eğitim talep eden öğrencilerin yüz yüze eğitimi tercih eden öğrencilere göre karar verme süreçlerinin daha hızlı olduğu görülürken, McKinsey bu kapsamda uzaktan eğitim modelinin yaygınlaşmaya başladığı bu dönemde üniversitelerin pazarlamayı hafife almamaları gerektiği uyarısını yapıyor.

YENİ ÇALIŞMA DÜNYASI, EĞİTİM TÜRLERİ İÇİN YENİ BEKLENTİLER YARATIYOR

KPMG araştırmasından bazı çıktılar:

- Yüksek öğrenimin ücretli olduğu birçok Avrupa ülkesinde ebeveynler, çocuklarının üniversiteye gitmesini istiyorlar, ancak eve tesisatçı çağırmaya paraları yetmiyor. Çünkü beceri eğitimi ve çıraklık, yüksek öğrenimdeki genişleme nedeniyle geri plana atıldı. Orta öğrenim sonrası yüksek öğrenim ve mesleki öğrenim planlamaları arasında ciddi dengesizlikler var.

 - Teknolojik değişim ve yeni çalışma dünyası, ortaöğretim sonrası eğitim türleri için yeni beklentiler ortaya çıkarıyor. Demografik değişim muhtemelen çoğu liberal demokraside daha küçük yerel öğrenci gruplarının oluşmasına neden olacak.

- Çin, yerel üniversite sistemini bir eğitim modeli olacak şekilde hızla geliştiriyor. Hindistan, orta öğretim sonrası kurumlarına büyük yatırım yapıyor. Uluslararası talep, geleneksel üniversite eğitiminden mesleki ve pratik kurslarla yeteneklerini geliştiren teknik insanlara kayıyor.

Kişiselleştirilmiş öğrenim başarının anahtarı

- Tüm iddialar ve tahminler, yüksek öğrenimin tekdüzelikten büyük çeşitliliğe geçeceğini işaret ediyor. Fiziksel olarak, gerçek kampüsler, artırılmış kampüsler (karma gerçeklik ve analog dünyanın birleştiği yer) ve sanal öğrenme ortamlarının karışımını göreceğiz.

- Eğitimsel olarak, içerik ve sunumla ilgili çok daha fazla deneyime tanık olacağız. Bu çeşitliliğe, bireysel öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılama arayışı yön verecek.

 - Kişiselleştirilmiş öğreniminin kalitesi, kurumsal başarının anahtarı olacak.

- Dönüşüm sadece müfredat, eğitimin devamı, öğrenci desteği ve araştırmayla sınırlı kalmayacak. Arka ofis, işletme modeli, teknoloji ve temelde her organizasyonda bulunması gereken esneklik, çeviklik gibi yeteneklerin toplamı da dönüşümün parçası. Bu yeteneklere yüksek seviyede sahip olan kurumlar, yıkımdan kurtulmak ve yeni sistemi yaratmak konusunda çok daha donanımlı olacaklar. Daha verimli ve daha düşük maliyetli bir yapı mümkün. Buna karşılık yüksek öğrenim kurumları, öğrenme ve araştırma için daha fazla kaynağa sahip olacaklar.

E-öğrenme büyüyecek

- Dijital devrim, özellikle daha uygun fiyatlı çevrimiçi eğitimde yeni rakipler yaratıyor. Dünyada, e-öğrenmenin 2018-2024 arasında yıllık yüzde 7,5 ila 10,5 oranında büyümesi bekleniyor. Birçok geleneksel üniversitenin organizasyonel olarak bu sisteme geçemeyeceği, çoğunun da kültürel anlamda buna isteksiz olduğu görülüyor. Bu tablo rakipleri daha güçlü hale getirecek.

- Kurslar, bugüne kadarki kurgunun aksine teknoloji yardımıyla öncelikle dijital sunulacak şekilde tasarlanacak ve yüz yüze eğitimde insanla desteklenecek. XYazılı metin ve sunumlara eşlik eden video, karma gerçeklik ve simülasyonların yanı sıra hologramlar da eğitimin parçası olacak.

- Her konu için akıllı botlar, gelişmiş öğrenme analitiği tarafından izlenen, geniş ölçekte kişiselleştirilmiş öğrenme imkanı sağlayacak. Öğrenciler bu deneyimi yaşamak için evden ayrılmak zorunda kalmayacak.

Günümüzde, mesleki becerilerin tek başına yeterli olduğunu söylemek zor

Prof. Dr. M. N. Alpaslan Parlakçı - İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü

● Üniversitelerin toplumsal dönüşümdeki ivmeyi yakalayabilmesi için eğitim modellerini yeniden gözden geçirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Üniversite eğitimi bugün temel olarak endüstrilerin ihtiyaçlarından doğan mesleki becerileri bireylere kazandırmak üzerine yapılanmış durumda. Bu sanayi toplumu için en temel ihtiyaçtı, ancak dijital teknolojilerin ve inovasyonun yön verdiği içinde yaşadığımız bilgi toplumunda mesleki becerileri bireylere kazandırmanın tek başına yeterli olduğunu söyleyebilmek zor. Çünkü çağımızda hem bu beceriler hızla eskiyor; hem de hayat boyu aynı mesleği sürdürebilme durumunun azaldığını görüyoruz. Dolayısıyla, bilgi toplumu kendini sürekli geliştiren, yaşam boyu öğrenme becerilerine sahip bireylere ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle, öğrencilerimize çok yönlü bireyler olarak profesyonel hayata atılabilecekleri farklı yetkinlikler kazandırmamız ve bu yetkinlikleri hayatın içinde nasıl kazanabileceklerini öğrenmelerini sağlamamız gerekiyor. Biz bu doğrultuda “yaparak öğrenmeye” dayalı bir eğitim modelini benimsiyoruz. Bu modelde öğrenim yolculuğu deneyim üzerine inşa ediliyor. Öğrencilerimiz uluslararası atölye çalışmalarından yeni nesil laboratuvarlara, stüdyolara ve simülasyon odalarına kadar hem üniversite ortamında hem de sektörel iş birliklerimiz sayesinde iş hayatında mesleki deneyim kazanmış olarak mezun oluyorlar.

e-öğrenme olanakları geliştirilmeli

Diplomaya bakış açısının keskin olarak değişeceğini düşünmüyorum; ancak üniversitelerin yeni dijital eğitim teknolojilerini 

benimsemelerinin, e-öğrenme olanaklarını geliştirmelerinin hem önemli bir ihtiyaç olduğu hem de gelecekte onları ileri taşıyacağı kanısındayım. COVID-19 pandemi süreci bu ihtiyacı çok net gösterdi. Çevrimiçi eğitimin hem yararları hem sınırları bu süreçte daha iyi anlaşıldı. Yeni teknolojilerle harmanlanmış bir eğitimin eğitim kalitesini de yükselteceğini ve öğrencilere farklı öğrenme deneyimleri sunabileceğini düşünüyorum.

“Yaparak öğrenme”yi önemsiyoruz

BİLGİ olarak öğrencilerimizin 21. yüzyılın iş dünyasında farklılıklarını ortaya çıkarabilecekleri yetkinlikler kazanmalarını önemsiyoruz. Onların çağımızda giderek daha önemli hale gelen analitik düşünce, doğurganlık, özgünlük, çözüm üretme, eleştirel düşünme gibi becerilerini geliştiren; var olan potansiyellerini ve yeteneklerini keşfedebilecekleri bir eğitimi her programımızda önceliğimiz olarak görüyoruz. Bunun yolunun “yaparak öğrenmeye” ve mesleki hayatta deneyime dayalı bir eğitimden geçtiğine inanıyoruz. Diğer yandan, küreselleşmenin bambaşka bir boyut kazandığı çağımızda gençlerin uluslararası alanda rekabet edebilecekleri bir donanım kazanabilmeleri büyük önem taşıyor. Bu donanımı kazanmak uluslararası düzeyde bir yükseköğretim ile mümkün. Uluslararası bağlantılarımızla öğrencilerimize dünyaya açılabilecekleri olanaklar sunuyoruz.

Bugün, diploma değil diplomayı taşıyan birey öne çıkıyor

Prof. Dr. Mehmet Durman - Beykoz Üniversitesi Rektörü

● Artık geleneksel olan hiçbir şey devam edemez. Her şeyin çok hızlı değiştiği dönemde değişmek zorundasınız. Değişimi yönetmek zorundasınız. Teknoloji ulaşılabilir. Siz teknoloji ile ne yapacaksınız? Önemli olan bu. Dolayısıyla üniversitelerde de kişilerin önce buna adapte olmaları gerekiyor. Akademik kadro yeniliklere açık olmalı. Kişilerin değişimi kolay olabiliyor belki ama kişilerin içinde bulunduğu toplulukların değişimi kolay değil. Burada yönetsel özellikler de çok önemli. Değişimi yönetebilecek hızı ve motivasyonu yaratabilecek sistemler oluşturmamız gerekiyor. Şu anda üniversitelerin durumu maalesef geleneksel. Değişim o kadar hızlı ki, okumaya gelen öğrencilerimizin ilgisini çekecek eğitim sistemini oluşturmak lazım. Bu motivasyonu yaratacak bir eğitim sistemi genel olarak bakıldığında ülkemizde de maalesef yok.

Birikimlerin değeri artıyor

Artık kişiler uzun ve ağır üniversite dönemi yerine daha pratik hemen istihdama ve amaca yönelik eğitimi tercih ediyorlar. Bu yurtdışında da giderek önem kazanıyor. Bir hedef ve amaca gitmek adına şuana kadar hep diploma amaçtı. Tabii temel olarak bir diploma olacak ama bugün artık diploma değil diplomayı taşıyan birey öne çıkıyor. Kişinin birikimleri öne çıkıyor.

Önceki öğrenmeler tanınmalı

Gelecekte üniversiteler, sınırları olan, spesifik olarak dört yıl okunan bir sistemden daha çok derecelerin, diplomaların belgelendiği bir kurum haline gelecek diye düşünüyorum. İngiltere, ABD ve Kanada önceki öğrenmenin tanınması diye bir kavram var. Bizde mevzuat buna açılım sağlamıyor. Türkiye’nin en zayıf olduğu alan da bu. Yani siz bir yerden eğitim alıp sertifika almış olabilirsiniz. Hatta hiçbir eğitim almadan çalışırken öğrenmiş olabilirsiniz. Bunun portfolyosunu oluşturarak bende şu eğitimler ve sertifikalar var diye bir eğitim kurumuna gittiğinizde üniversitelerin yapması gereken bunu incelemek ve gerçekten de bu bilgilere sahipse diploma vermek. Ya da bir kısmına sahipse eksik kalan kısımları için 4 yıl değil de 2 yıl okuyup diplomasını sağlayan sisteme geçilmesi gerekiyor. Fransa’da uzun yıllar bir alanda çalışıp deneyim kazanmış biri lisans ve yüksek lisansa sahip olmadan doktora yapabiliyor. Çünkü kazanımları iş yerinde sağlamış. Böylelikle diploması olmayan birikmiş potansiyel iş gücüne kazandırılıyor.

Eski yöntemlerle çocuklarımızı başarıya ulaştıramayız

Daha esnek bir eğitim sistemine, daha esnek öğrenme yollarına ihtiyacımız var. Olmaz değil ama en iyi neyin olması gerektiğini tartışmalıyız. Günümüz gençliği bunu istiyor. Biz eski yöntemlerle çocuklarımızı başarıya ulaştıramayız, hele mutluluğa hiç ulaştıramayız. Şu andaki gençlik çok farklı ve öğrenme yöntemleri de farklı. Önyargısız, düşünerek geleceği nasıl tasarlayabiliriz? Buna konsantre olmamız lazım.

 

 

Gündem