TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay: Örgütsüz işyerlerinde ağır bedel ödendi
TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay, örgütlü işyerlerinin yüzde 90’ında iş kazasının olmadığını, salgın döneminde çarkların işçiler sayesinde döndüğünü, salgında işyerlerinde sendikal düzenin öneminin bir kez daha ortaya çıktığını söyledi.
Mehmet KAYA
TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay, salgın döneminde örgütlenmenin öneminin bir kez daha ortaya çıktığını belirterek, siyasetçileri sendikalılığa destek ve örnek olmaya çağırdı. Salgın döneminde örgütsüz işyerlerinde ağır bedel ödendiğini kaydeden Atalay, kayıt dışı çalışma, Türkiye’nin rekabet gücü, iş sağlığı ve güvenliği, ücret ayarlamaları dahil her türlü sorunun çözümü için sendikalılığın şart olduğunu söyledi.
Türkiye’de örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasında sendikalar ve konfederasyonlar kadar siyasetçilerin de rolü olduğunun altını çizen Ergün Atalay, “Örgütlenme olduğunda bir işveren bin kişiyle muhatap olacağına bir kişiyle muhatap oluyor. Yemeği, parayı, servisi, iş kazasını orada konuşsun, bir kişiyle (sendikayla) konuşsun. Bundan ürkmenin bir anlamı yok. Türkiye 1980 öncesindeki o günleri geçti” dedi. TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay, Anayasa değişikliği tartışmalarına da değinerek, bir çalışma başlattıklarını vurguladı ve “Yeni anayasa olacaksa toplumun anayasası olsun. Engellinin, kadının, emeğin anayasası olsun” dedi.
Ankara Sohbetleri’ne konuk olan TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay, Ankara Temsilcimiz Maruf Buzcugil’in sorularını yanıtladı.
Türkiye’nin gündemden düşmeyen konularından biri çalışma hayatında sendikal düzenin ağırlığının artması. Bu konuyu siz de sıklıkla vurguluyorsunuz. Hangi adımlar atılmalı?
Gelecek yıl TÜRK-İŞ’in 70. kuruluş yıldönümünü kutlayacağız. Türkiye’nin en uzun soluklu kurumlarının başında gelenlerden birisiyiz. Üye itibariyle de en çok üyeye sahip olan sendikası. Maalesef 17 milyon kişinin çalıştığı ülkede, toplam 2,5 milyon sendikalıyla öğünmek de doğru değil. Salgın döneminde örgütsüz olan işyerlerinde (çalışanlar) ağır bedel ödedi. Örgütlü olan işyerlerinde ise salgın döneminin ekonomik sıkıntılarını çektirmemeye gayret ettik. Sendikalar işverenle beraber, nerede ihtiyaç varsa, ne aklınıza geliyorsa; sağlığından, ekonomik gelirine kadar bir kayıp olmadan, şu 1,5 sene zarfında belli bir noktaya geldik. Salgın döneminde sendikalara çok ihtiyaç olduğunu gördük.
Şimdi bunun (salgının) bedelini kim ödedi? Kayıt dışı oranı yüzde 35 civarında. Bunlar örgütlü olsa, kayıt içinde olur, vergi, sigorta öderler. Burada özellikle başta iktidar partisi olmak üzere, bütün partilerin örgütlenmeyle ilgili topluma, sendikalara yardımcı olmaları gerekiyor.
İKİ KÜRESEL DEV TÜM DÜNYADA ÖRGÜTLÜ AMA TÜRKİYE'DE DEĞİL
Eksiklikleri olsa da Türkiye’nin oturmuş bir yasal altyapısı var. Örgütlenmede zorluklar neler?
Bir örnek vereyim. Şu anda İstanbul Avcılar’da bir fabrika var Finlandiyalıların, Çinlilerin. Yaklaşık 800 kişi var. 650’si kadın. Orada örgütlendik, 150 kadını dışarı attılar, tuvaletleri kapattılar. Dün çalışma Bakanı İstanbul Valiliği’ni aradı. Sanayi Bakanı Mustafa Varank, orasının Türkiye sorumlusuyla konuştu. Yetmedi, gittim Cumhurbaşkanı’na anlattım. Şimdi sendikayla oturdular, hala CEO diyor ki, Çin’e soracağım öyle karar vereceğim diyor. İki ayrı küresel otomotiv devi. Bütün dünyadaki fabrikaları örgütlü. Türkiye’ye gelince yok. Yahu biz dördüncü dünya ülkesi mi olduk? Avusturya’da fabrikasında sendika var, Belçika, Almanya, Romanya’da sendika var. Türkiye’ye gelince yok. Bu çifte standardın kimseye faydası yok.
KAYITLI ÇALIŞANIN ADAM BAŞI MALİYETİ 6 BİN, DİĞERİ 3 BİN
Kayıt dışılık ağır sorunlardan biri, şimdi mültecilerle daha da derinleşiyor. Sendikalar burada nasıl rol oynayabilir?
Bu ülke, mülteciler için maddi-manevi elinden geleni yapıyor. Ancak bu kişileri mutlaka kayıt altına almak lazım. Kendi gözlemimiz, Gaziantep’te ayakkabı yapan 2 fabrika var. Birisi Afgan-Suriyeli çalıştırıyor, asgari ücret dahi vermiyor, servis yok. Onun yanında kurala uyan iyi işverenimiz, o da asgari ücret veriyor ama yemek, servis veriyor. Kayıtlı çalışanın adam başına maliyeti 6 bin TL, diğerinin maliyeti 3 bin TL. Düzgün çalışan, fabrikayı kapatmasın da ne yapsın. Bu benim dediğim canlı , belgeli bir örnek. Ne kadar en iyi kanunu çıkarırsan çıkar, patronun niyeti kötüyse kaçak yol buluyor. Kaçak yolu bulup vergi, sigorta ödemiyor, işçinin emeğini sömürüyor. Yani bir an evvel bunun önüne geçmek gerek. Bunu söylemem gereken yerlere yazıyla da belgeyle de söylüyorum, her yerde söylemeye devam ediyorum.
"İŞVEREN MİLLETVEKİLLERİNİN İŞYERİNDE SENDİKA OLMALI"
Siyasilere yaptığınız çağırıyı biraz daha açar mısınız? Ne bekliyorsunuz?
1980 Anayasası esas darbeyi bize vurdu, haklarımızı yerle bir etti. Şimdi akademisyenlerle beraber bir çalışma yapıyoruz. Çalışma Bakanı da meseleyi biliyor. Anayasa değişecekse, toplumun anayasası olmalı, engellinin, kadının, emeğin anayasası olmalı. Siyasetçilere gelince, siyasiler desin ki; ‘örgütlenelim…’ Türkiye’deki örgütlenmeyle ilgili bütün partiler, özellikle kendi işveren vekillerine söylemeleri gerekiyor. İçlerinde bin kişi çalıştıran vekiller var. Evvela onlardan başlasın örgütlenme. Televizyonlar, gazeteler örgütlensin, işyerleri örgütlensin ama öncülüğünü siyasiler yapsın. Evvela kendi vekillerine “işyerlerinizde sendika olsun” desin. Her partiden milletvekillerinden (işveren olan) bir sürü örneğini sayabilirim. Örgütlenmeden korkmamak ürkmemek lazım. Daha kaliteli mal üretelim, işyeri kazansın, ihracat yapalım orada da benim ne hakkım varsa onu verecek. Kazanmıyorsa işyerini kapatacak, işverenin canını alacak halimiz yok. Bir kanun düzenlensin ki ne benim hakkım yensin, ne işverenin hakkı yensin. Bir örnek, şeker fabrikasının birinde örgütlenme çalışmasının davası 7 yıl sürdü. Ne sendika, ne işyeri kaldı. İşyerinde çalışan 500 kişinin 490'ını örgütlemişim, (üye kaydetmişim) işveren itiraz ediyor. Mahkemeler bu itiraza müsait. Oraya git, buraya git, bilirkişiye git. 7 sene sürüyor. Bu adil yargılama değil. 12 Eylül'ün gasp ettiği haklarımızdan bir örnek bu. 7 sene (sendikal) mahkeme mi sürer. Kim haklıysa 1 hafta, 15 günde ortaya çıksın.
"ŞU ÇARKLAR DÖNÜYORSA İŞÇİLER SAYESİNDEDİR"
Salgın sendikaların önemini artırdı dediniz, örgütlenmeye etkisi nasıl oldu salgının?
Salgın örgütlenmeye olumlu yansıdı, çünkü bu süreçte sendikalaşmanın ne kadar önemli olduğunu anladılar. Şu anda Türkiye’de çarklar dönüyorsa işçilerin sayesinde dönüyor. Hastalık düşünmeden servise bindiler. Bantlarda aralıklı değil, kol kola çalışıldı. Şunu da belirteyim, işçiler aşılama konusunda da duyarlılığa sahip.
Taşeron işçilerin kadroya alınmasında önemli sayıda işçi kapsam dışında kaldı, bu konuda girişimleriniz var mı?
Hükümet, 700 bin taşeron işçiyi 2017’de kadroya geçirdi, güzel bir iş yaptı ama asıl işi yapan 70 bin arkadaşımız kadroda değil. Bununla ilgili o dönemin Çalışma Bakanı Jülide Hanım, Başbakan Binali Bey “halledeceğiz” dedi, gazete küpürleri, TV’ler ortada. Aradan üç yıl geçti henüz çözüm yok. Geçen gün Cumhurbaşkanı’na gittiğimizde bunu söyledim. 240 bin geçici işçi kadroya geçti, şu anda 20 sene çalışıp kadroya geçmeyen geçici işçi var 30 bin kişi. Yılda da 10 ay çalışıyor. Kadro dediğin de 2 ay, ek maliyeti yok. Bunlar kamuoyu önündeki sorunlar. Ancak en önemlisi örgütlenme. Örgütlenme yoksa hiçbir şey konuşamazsınız. Yakın zamanda orman yangınları oldu, orada çalışanların bir kısmı geçici işçidir. Orman yangınlarında, afetlerde çalışan bizim işçimiz. Orada cansiperane çalıştı insanlar. Elbette, öğrenci, kadın halkımız da çalıştı. Yatağan, Kemerköy, Manavgat, Bartın’daydım. Oturduğun yerden Bartın’daki afeti görmek mümkün değil. O gün 20 kilometreye 1,5 saatte ulaşabildik. Olayı yerinde gözlemek, bizim üzerimize düşen bir noksanlık varsa yerine getirmek istedik. Orada maddi manevi benden ne talep edildiyse yerine de getirdim.
"PATRON KAR ETSİN, AMA İŞÇİYE DE İNSANCA ÜCRET VERSİN"
Ülkemİzde hala sendikalardan çekinme eğilimi gözleniyor iş dünyasında?
Türk-İş 70 yıldır, “biz evvela Türkiye’den yanayız, Türkiye Cumhuriyeti varsa biz varız” der. Parti, sendika, oda, dernek var ama Türkiye Cumhuriyeti yoksa bizim olmamızın anlamı yok. Onun için, evvela ülke, sonra temsil ettiğimiz insanların menfaati. Bunu yaparken de işyerini dökelim, kıralım yok. Daha çok üretelim, daha kaliteli üretelim, patron kâr etsin ama kar ettiği paradan da bizim insan gibi yaşayacağımız ücreti versin. Bunu benden evvelkiler böyle yapmış, ben de böyle yapmaya gayret ediyorum. Bakın iş kazalarıyla ilgili: Örgütlü olan işyerlerinin yüzde 90’ında iş kazası yok ama örgütlü olmayan yerlerde iş kazalarında her gün 5 kişi ölüyor. Bunların hiçbirinde sendika yok. Sendika olan yerde nasıl çalışılacağı, ısının, ışıklandırmanın, hijyenin, yemek kalorisinin ne olacağını, işçi sağlığına nasıl dikkat edileceğini sendikalar bilir. Bu işin uzmanıdır. Her sene en az 10 bin işçiye seminer veriyoruz bu konularla ilgili.
Salgın ve orman yangınlarıyla örgütlü çalışmanın önemini anlamak
Maruf BUZCUGİL
Çalışma hayatında örgütlü işçiliğin ne kadar önemli ve değerli olduğu evrensel ölçekte hep vurgulanır. Türkiye’de de yıllardır süren uzlaşmadan uzak sendikalaşma ve örgütlü çalışma tartışmaları, işverenlerin çekinceleri, sendikaların salt ücret odaklı yaklaşımları nedeniyle iktidarları bu konuda ileri adımlar atmaktan hep geri bırakmıştır. Hangi dönemde olursa olsun iktidarlar, bu netameli konuda işçi ve işverenlerin endişelerini dengeleyecek kapsamlı düzenlemeleri yaşama geçirmekten hep geri durmuşlardır. Ekonominin ve sosyal hayatın her alanında gözlemleyebildiğimiz gibi örgütlü çalışma konusunda da siyasi kaygılar toplumsal faydanın hep önüne geçmiştir. DÜNYA Ankara Sohbetleri’ne konuk ettiğimiz Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu TÜRK-İŞ’in Genel Başkanı Ergün Atalay, bu kez örgütlenme sorununu farklı bir frekanstan dile getirdi. Muhalefet partilerinin her daim iktidarın yanında durmakla eleştirdiği TÜRK-İŞ Başkanı, iktidar ve muhalefetteki tüm siyasi partilere sendikal örgütlenmeyi ön plana alma çağrısında bulundu.
Özel sektörde sendikalı çalışma oranı yüzde 3'lerde
Atalay’ın yaptığı çağrıdan yola çıkarak Türkiye’deki mevcut duruma baktığımızda gerçekten vahim bir tabloyla karşılaşıyoruz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Temmuz 2021 verileri Türkiye’deki toplam 15 milyon 27 bin 910 işçinin sadece yüzde 14,1’inin sendikalı olduğunu görüyoruz. Toplam 2 milyon 123 bin 685 sendikalı işçi var. Bu sendikalı işçilerden kamu işyerlerinde çalışan yaklaşık 700 bin kişi ile belediyelerde çalışan 300 bin kişiyi ayırdığımızda özel sektörün sadece 1,2 milyon kişiyi sendikalı olarak istihdam ettiğini görüyoruz. Bu işçiler de ağırlıklı olarak Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) bünyesinde temsil edilen büyük işyerlerinde çalışıyor. Türkiye’deki işçilerin ancak yüzde 3 dolayındaki bölümü gerçek anlamda sendikalı olarak özel sektörde istihdam ediliyor.
İşveren ve işçilerden "kayıt dışı istihdam" çağrıları
Son 5 yıldaki yoğun mülteci akınının etkisiyle, Türkiye’de hem işveren, hem de işçi örgütlerinin kayıt dışı istihdam yakınmaları arttı. “Türkiye ucuz emek cenneti mi oluyor ?” sorularıyla eşanlı yükselen bu haykırışlar, bu konuda vakit geçirmeden adım atılmasını zorunlu kılıyor. Dünyada, “yeşil” duyarlılığının arttığı, bunun çok ötesinde yeni nesil üretim araçları ve yeni kullanım yöntemleriyle sürdürülebilir büyümenin nasıl sağlanacağının tartışıldığı sırada, biz hala geçen yüzyılın izlerini taşıyan çalışma mevzuatıyla ilerlemeye çalışıyoruz. Maalesef birçok konuda olduğu gibi bu konuda da öğrenmenin en kaba yöntemi “deneme-yanılma” ve musibetlerden ders çıkarma yolu çabalarımıza yön veriyor. Önceden planlama, uzun erimli düşünme hala toplumsal kararlarımızın çok uzağında. Umarız, salgın belası, ciğerimizi yakan orman yangınları ve maliyeti her geçen gün ağırlaşan mülteci sorunlarından aldığımız dersler, artık uzun erimli politikalara ışık tutar.