Prof. Dr. Özatay, 'Faiz indiriminde aralık erken olur' dedi nedenlerini saydı!
Faiz indirimi için aralık ayının erken olacağını ifade eden TCMB eski Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fatih Özatay, “Aralık enflasyonunu da bekleyip ocakta ne olacağını görmek yararlı olur. İlk önce Merkez Bankası kendisini ikna etmeli. Enflasyonun 2025 sonunda yüzde 21’e indiğine emin olacak şekilde faiz kararını alması lazım” diye konuştu.
İLHAN DUMAN
Altın ve para piyasaları uzmanı Şirin Sarı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) eski Başkan Yardımcısı ve EKONOMİ gazetesi yazarı Prof. Dr. Fatih Özatay, Nasıl Bir Ekonomi TV’de Ekonomi Masası’nın konuğu oldu. Uzmanlar, EKONOMİ Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Talip Aktaş, gazeteci Berfin Çipa ve Barış Esen’in sorularını yanıtladı. Özatay, faiz indirimi ve döviz kuruna yönelik görüşlerini aktarırken, Sarı da altın piyasasını değerlendirdi.
Mevcut gelişmeler çerçevesinde aralıkta faiz indiriminin erken olacağını söyleyen Prof. Dr. Fatih Özatay, “Çünkü enflasyonda iyileşme gözlemiyoruz. 50 olan faizi 2 puan indirse, 48 yapsa, 1,5 puan indirse 48,5 olsa çok şey mi değişir? Değişmez. Ama önceki söylemle, hedefle uymuyor. Aralık enflasyonunu da bekleyip ocakta ne olacağını görmek yararlı olur” diye konuştu. Öte yandan “Ocak, şubatta enflasyon yüksek gelirse niye indirsin?” diye soran Özatay, TCMB’nin ona da mevsimsel etkilerden arındırılmış olarak bakacağını vurguladı. Bununla birlikte ocak ve şubatta yıllık olarak düşmüş olacağını belirten Özatay, “Biraz zor iş. Merkez Bankası’nın sanatına giriyor. Ama ilk önce Merkez Bankası'nın kendisini ikna etmesi lazım. Enflasyon yüzde 21’e doğru geriliyor mu? Artık bir daha tahminin artırılmaması lazım. Çünkü tahmin dediğimiz şey hedef değil. Hedefi ciddiye almamız için ikide bir değişmiyor olması lazım. Dolayısıyla yüzde 21’e indiğine emin olacak şekilde faiz kararını alması lazım. Kasım verisi onu göstermiyor. Aralık ne olacak? “Hep önümüzdeki maçlara bakacağız” noktasına geliyor” şeklinde konuştu.
“Süreç uzadıkça programın raf ömrü sorgulanabilir”
Enflasyonla mücadele sürecinin giderek uzadığını ifade eden Özatay, “Bu da ‘Programın raf ömrü doluyor mu?’ sorusunu ne yazık ki gündeme getirebilir. Özellikle ihracatçıdan kur meselesi nedeniyle çok şikayet var. İşletme olarak haklı. Verimliliğini hemen artıramaz. Öte yandan da enflasyonu düşürmek için kurun belli bir düzeyde kalması lazım. Süreç uzadıkça, şikayetler arttıkça çoğu şey de zorlaşıyor” dedi.
“TL’ye güven artmazsa bütün programı unutun”
Döviz kuruna yönelik de görüşlerini dile getiren Fatih Özatay, “Merkez Bankası kura 2 türlü etki yapabilir. Bir, döviz alarak. İki , faizi belli bir düzeyde tutarak ya da bu ikisini birden yaparak. Enflasyonla mücadele açısından faizi belli bir düzeyde tutmak zorunda. Faiz bu kadar yüksek olmalı mı düşmeli mi? Bunu tartışabiliriz ama faiz politikasının doğru olduğunu varsayalım. Bu şartlar altında yerleşiklerin TL’ye geçiyor olması lazım. Daha doğrusu, enflasyonu düşürme programında ilk bakacağımız şeylerden birisi TL’ye güven var mı? İnsanlar döviz talebini azaltıp TL’ye geçiyor mu? Bunu sağlamazsanız unutun bütün programı. Faizi kuru bastırmak için tutmuyorsunuz. İlk önce TL’ye olan güveni artırmanız gerekiyor” açıklamasını yaptı.
Talep açısından faiz politikası önemli olduğunu belirten Özatay, enflasyonun ana belirleyicilerinden birisinin de kur olduğunu söyledi. Faizi enflasyona göre ayarlarken bir yandan da hızlı bir şekilde döviz alındığında, döviz kurunun daha aşağı gitmesinin engellendiğini söyleyen Özatay, “Merkez Bankası döviz olmasa 35 TL olan dolar, 30 da olur 29 da olur. Bu açıdan bakınca aslında dövize destek vermiş oluyor” diye konuştu. Faiz politikasından başka bir politikanın olmadığını belirten Özatay, “Ekonomi politikası deyince Merkez Bankası’nın para politikası ve bir takım vergi kararlarından başka bir şey yok. Yani eksik bir program. Program çok eksik olunca da iş para politikasına dayanıyor. Para politikası da sonuçta faizle ilerleyen bir yol. Yani bir tane araç var o da kalın bir sopa. Sağı solu kırabiliyor” dedi.
“Mesele sonuç alacak bir programı tasarlayabilmek”
Sürecin para politikasından farklı şeylerle de desteklenmesi gerektiğinin altını çizen Özatay. “Başka politikalar desteklese, her şey güllük gülistanlık olmasa da programın raf ömrünü tartışmayız. ‘Madem ihracatçı bu kadar şikayetçi’ faizi düşürsün dediğimizde de o zaman başladığımız yere döneriz. Mesele sonuç alacak bir programı tasarlayabilmek. Baştan beri bunu söylüyoruz. Eksik bir program var. Bundan dolayı da bir türlü istenen sonuç alınamıyor ne yazık ki” diye konuştu.
“Risk iştahı yüksek, altında düşüş bir süre daha devam edebilir”
Altın ve para piyasaları uzmanı Şirin Sarı da altının kısa vadeli bir düşüş süreci içerisinde olduğunu belirtti. Özellikle Amerika seçimleri sonrasında 2.800 dolarlardan gerileyen bir tablo olduğunu belirten Sarı, “Bu, bir süre daha devam edebilir. Çünkü risk iştahı çok yüksek. ABD borsalarında yeni tarihi rekorlar görüyoruz. Yeni hedefler de görüyoruz. S&P’de 6.800, Nasdaq’ta 26.000 seviyeleri bekleniyor. Bunlar risk iştahının biraz daha devam edeceğini gösteriyor” dedi.
Yatırımların yönünün ilk başta kriptolar ve risk iştahı içeren hisse senetlerine doğru olduğunu, daha sonra bunun yavaş yavaş emtia piyasasına evrileceği, para akışının buraya doğru yöneleceğine dair senaryolarının olduğunu dile getiren Sarı, “Bu yavaş yavaş önümüzdeki süreçte gerçekleşecek gibi görünüyor. Altın, o yüzden burada bir miktar bekleme sürecinde. Ons altında 2.300-2.400 dolar beklentimizi koruyorum. Yukarıda ise zaten önümüzdeki yıllarda çok daha yukarı seviyeleri, yeni tarihi rekorları göreceğiz. Ama kısa vadeli düşüş trendi devam ediyor. Bunu da şöyle ayırt edebiliriz. Trump öncesi ve Trump sonrası. Trump öncesinde altın düşebildiği kadar düşecek. Daha sonrasında belirsizliğin yeniden yükseleceği bir senaryo oluşturabilir. Tabii bu sadece altında değil, emtialara yarayacak olan bir senaryo. Gümüş, platin, bakır, belki tarım ürünlerinin önümüzdeki süreçte değerleneceği bir tabloya doğru evrileceğiz ama şu an dünyada risk iştahı çok yüksek” değerlendirmesini yaptı.