Prof. Dr. Kamil Yılmaz: Artan siyasi gerginlik kısa dönem yatırımcıları bile ürkütebilir!
Türkiye’ye doğrudan yabancı yatırımların gelebilmesi için istikrar olması gerektiğini söyleyen Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, şu anda 1 yıl sonrasını görmenin bile mümkün olmadığını ifade etti. Yılmaz, Türkiye’de siyasi gerginliklerini daha da artması halinde kısa vadeli yatırımcıların bile ürkebileceğini söyledi.
Nasıl Bir Ekonomi TV’de Ekonomi Masası’nın konukları altın ve para piyasaları uzmanı Şirin Sarı, Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz ve Yatırım Finansman Strateji ve Yatırım Danışmanlığı Uzmanı Berna Önsel oldu. EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ ve gazeteci Berfin Çipa’nın sorularını yanıtlayan uzmanlar piyasaları ve ABD seçimlerinin olası etkilerini değerlendirdi.
Ben ABD seçimlerinin, altın fiyatları üzerinde kısa vadeli etkisi olacağını düşündüğünü belirten Şirin Sarı, ons altında kısa vadeli bir düşüş hareketi olabileceğini söyledi. Trump’ın önceki başkanlık döneminin güçlü doları desteklediğini belirten Sarı, “Güçlü dolar, bu noktada kısa vadede emtialarda düzeltme hareketi getirebilir. Altında kısa vadeli düşüş hareketi göreceksek bu noktada bence Trump'ın gelme ihtimali yüksek gibi görünüyor. Tabii dünya gündemine baktığımızda Çin'in teşvik paketi konusu var. Uzun süredir bunu konuşuyoruz. Miktarın ne kadar olacağı açıklanıyor ama o teşvik piyasa tarafından görülemiyor. Eğer Trump gelirse teşvik paketini açıklama ihtimali de var. Bu da emtiaları destekleyebilecek gelişmelerden bir tanesi” dedi.
“2025’te altın ve gümüş ön plana çıkabilir”
Kamala Harris gelirse şu anki düzenin büyük ihtimalle devam edeceğini öngören Sarı, hem Orta Doğu'daki jeopolitik gelişmelerin hem de Rusya-Ukrayna savaşında ABD’nin rolünün altını desteklemeye devam edeceğini belirtti. Seçimden sonraki birkaç günlük süreç içerisinde, ons altında 2.775-2.875 bandından sert bir düşüş gelebileceğini söyleyen Sarı, “1-3 aylık kısa bir düşüş yaşayabiliriz. Daha sonra 3.000 doların da üzerinde bir yükseliş senaryosu başlayabilir. 2025’te gümüş ve altın ön plana çıkabilir. Dünya Bankası'nın bir raporu vardı. O da aslında gümüşü daha fazla ön plana sürmüş. Özellikle elektrikli araçlarda gümüşün daha fazla kullanılması nedeniyle performans olarak altının önüne geçebileceğini söylüyor. O yüzden kısa bir düşüşten sonra altın belki kademeli olarak yükselmeye devam edecek ama gümüşün performansını 2025’te daha fazla konuşacağız” açıklamasını yaptı.
“Enflasyonla mücadelede maliye politikası zayıf”
Prof. Dr. Kamil Yılmaz da Türkiye’de gerçekten 4 başı mamur bir enflasyonla mücadele programı uygulandığını söylemenin mümkün olmadığının altını çizerek, bu konuda maliye politikasının çok zayıf olduğunu savundu. Bir taraftan gelir artışı ve aynı zamanda harcamalarda kesintiler konusunda açıklanan paketlerin çok güdük kaldığını ifade eden Yılmaz, “Bu da elbette ki enflasyon beklentilerini körükledi. Öte yandan gelirler politikası da sadece asgari ücret üzerinden uygulanmaya çalışılıyor. Aslında gelirler politikası, bir taraftan kamunun kendi harcamalarını keserken, diğer taraftan ücretlerde belki reel olarak kesintiye giderken, iş dünyasının da kendi üyeleri arasında fiyat artışlarını kontrol edeceği bir mekanizma. En azından bir otokontrol sistemi devreye sokabiliyor mu? Türkiye'de bu kadar güçlü bir otokontrol sistemi olmasını beklemeyebiliriz ama iş dünyası örgütlerinin de kamuyla birlikte bunu yapabilmesi bir ölçüde enflasyon beklentilerini kontrol altına almamızı sağlayacak” dedi.
“Enflasyonla mücadelenin yükü ücretli çalışana bırakılıyor”
Hükümet güçlü bir şekilde maliye tarafında kısıntılara gitmeyince, iş dünyasının da elini taşın altına güçlü bir şekilde koymadığını vurgulayan Yılmaz, “Sonuçta da yine yıl sonunda asgari ücret artışı beklenen enflasyona göre mi olsun, yoksa gerçekleşen enflasyona göre mi olsun? Bunu tartışıyoruz. 1994 yılında, 2001 yılında yaşandığı gibi enflasyonla mücadelenin asıl yükü ücretli çalışan ve özellikle mavi yakalı çalışan üzerine bırakılıyor” şeklinde konuştu.
“İthalatta denge yatırım mallarından tüketim mallarına kayacak”
Öte yandan Türkiye’de yapılan yatırımların yavaşladığını ve ithalatta dengenin yatırım mallarından tüketim mallarına doğru kayacağını söyleyen Yılmaz, “Son birkaç yılda, özellikle kredinin bol olduğu dönemde çok ciddi bir yatırım malları ithalatı yapıldı ve yatırımlar çok hızlı arttı. Yatırımların önümüzdeki yıl biraz yavaşlaması kaçınılmaz. HIT-30’a da şöyle bakmak gerekiyor: Devletin verdiği teşvik, şirketlerin hızlı bir şekilde büyük montanlı yatırıma girmelerini sağlamaz. Belki bunu birkaç yıllık program haline getirecekler. BYD ve Cherry’de olduğu gibi başka yatırımları çekmek için. Ama Türkiye'nin hukuki, kurumsal birçok sorunu var. Böyle bir ortamda Türkiye'ye yabancı sermaye, ancak Çinlilere yaptığımız gibi yüksek gümrük tarifelerini zorlayıp, ‘Bunu düşürmemizi istiyorsanız gelin Türkiye'de üretin’ diyerek, bir ölçüde zorlama ile yatırımlar geliyor. Onun dışında ben özellikle Batı'dan yatırımlar gelmesini beklemiyorum. Orta Doğu'dan da çok yatırım gelmiyor. Ancak uygun şartları bulurlarsa şirket alımları yapılıyor” şekinde konuştu.
“Bir yıl sonra ne olacağını görmek kolay değil”
Doğrudan yabancı yatırımların gelmesi için, yatırımcıların uzun dönemde bir istikrar görebilmesi gerektiğinin altını çizen Yılmaz, şöyle devam etti: “Ama çok keyfi kararların alındığı, bir liderin Abdullah Öcalan ile görüşmelerin olabileceğini söylediği, bir hafta sonra tam tersinin yapıldığı bir ülkede gerçekten bir yıl sonra ne olacağını görmek hiç kolay değil. Umarım siyasi gerginlik daha da artmaz. Artarsa kısa dönem yatırımcıları, tahvile gelen yatırımcıları bile ürkütebilir.
Ben cari açık tarafının gelecek yıl en az sıkıntımız olacağı yer olduğunu düşünüyorum. Çünkü faiz yüksek olduğu sürece iç talebin genelde kontrol altında olduğunu varsayarsak, tüketim malları ithalatı artsa bile bu şu anda 15 20 milyar dolarlara kadar inecek durumda gözüken cari açık biraz artabilir. Ancak biz 50 milyar dolarlık cari açık görmüş bir ülkeyiz. Cari açıkta bu seviyelere yaklaşacağımızı hiç sanmıyorum. 25-30 milyar doları gelecek yıl sonunda bulursa bu da Türkiye'nin rahatça tolere edebileceği bir cari açık. Ben Merkez Bankası’nın dümende güçlü bir şekilde kalacağı varsayımı altında bunları söylüyorum. Yani para politikası sıkı kalmaya, faiz enflasyonun üstünde kalmaya devam edecek.”
“Trump seçilirse Türkiye ile ilişkisi kurumsal değil, bireysel olur”
ABD seçimlerine de değinen Kamil Yılmaz, seçim sonucunda Donald Trump gelirse dünya için tam bir bilinmezlik ortaya çıkacağını savundu. Trump’ın Türkiye'yle ilişkisinin Kamala Harris’e göre daha kolay olabileceğini söyleyen Yılmaz, “Ama kurumsal değil bireysel ilişki olur. Bizim beklentimiz devletler arası kurumsal ilişkilerdir. Önemli olan, kurumların belirlediği ilişkilerdir. Dolayısıyla Harris’in seçilmesi bence dünya için en doğru sonuç alacaktır. Trump'ın seçilmesi durumunda belki dolar ilk başta güçlenebilir. Ama örneğin gümrük tarifelerini artırmak konusunda, ülke içindeki siyasi ve ekonomi konularında alacağı kararlar belirsizliği önümüzdeki dönemde artıracağı için hem Fed'in hem de bütün dünya ekonomilerinin işini zorlaştıracak. Ben Fed'in sadece seçim sonucuna bağlı olarak faiz kararı vereceğini sanmıyorum. Fed biraz erken ve büyük çaplı faiz indirimine gitti. 50 baz puan indirdi ve sonra gördü ki ABD ekonomisi hâlâ güçlü seyrine devam ediyor. O nedenle de faiz indirimini belki bu ay erteleyebilir. Gelecek aylarda devam faiz indirimine gidebilir” dedi.
“ABD seçimi Orta Doğu’nun kaderini belirleyecek”
ABD seçiminde sadece başkanın seçilmeyeceğini , Orta Doğu’nun kaderinin de belirleneceğini ifade eden Berna Önsel ise, “Piyasalar Trump'ı seviyor. Trump'ın seçilmesi halinde özellikle küresel tarafta ilk etapta pozitif fiyatlama görebiliriz. Ancak enflasyonist baskıların Trump döneminde yaşandığını unutmamak gerekiyor. Özellikle finans sektörüne ilişkin çok fazla regülasyon kaldırmıştı önceki başkanlığı döneminde. Ama tabii ki savunma havacılık bütçelerinin artırılmasıyla da Trump döneminde bu sektörlerin de öne çıktığını görüyoruz. Özellikle fosil enerji sektörü Trump döneminde öne çıkar. Harris seçilirse daha farklı olacak. Yenilenebilir enerji ve teknoloji, Harris’in başkan seçilmesi halinde öne çıkabilecek sektörler. Özellikle küresel piyasalarla bir süredir korelasyon içerisinde olmamız nedeniyle bize de yatay pozitif bir momentumla yansıyabileceğini düşünüyorum” diye konuştu.