Prof. Dr. Fatih Özatay: Enflasyonu etkileyen esas unsur ücretler değil!

Merkez Bankası eski Başkan Yardımcısı enflasyonu etkileyen unsurların kur, fiyatlar ve ücretler olduğunu belirterek, “Şimdi biz bütün tartışmalarda kur, fiyatlar ve kâr oranlarını bir tarafa bırakıyoruz. Sadece ücreti tartışıyoruz. Ancak enflasyonu etkileyen, çoğu sektörde maliyetleri belirleyen esas unsur ücret değil” diye konuştu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Prof. Dr. Fatih Özatay: Enflasyonu etkileyen esas unsur ücretler değil!

İLHAN DUMAN

Nasıl Bir Ekonomi TV’de yayınlanan Ekonomi Masası programının konukları ALB Yatırım Başekonomisti Doç. Dr. Filiz Eryılmaz ve Merkez Bankası eski Başkan Yardımcısı ve EKONOMİ gazetesi yazarı Prof. Dr. Fatih Özatay oldu. EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkaı Hakan Güldağ, gazeteci Berfin Çipa ve Barış Esen’in sorularını yanıtlayan uzmanlar, piyasaları ve ekonomideki gelişmeleri değerlendirdi.

Donald Trump’ın ABD başkanlığına seçilmesinin piyasalarda ilk etapta coşku yarattığını, ancak enflasyonda bir katılık olacağı beklentisi de oluştuğunu belirten Doç. Dr. Filiz Eryılmaz, “Fed’in geçen hafta politika metnindeki değişiklikle Powell’ın ‘Her şey yolunda gidiyor. Genel olarak çok büyük sorun yok ama çekirdek enflasyon tarafı beklentileri aştı’ açıklaması, Trump kaynaklı olarak enflasyonda bir kalıcılık beklenmesi nedeniyle bu ayki enflasyon verisi çok kıymetliydi. Piyasa ilk olarak veriyi kutladı, çünkü beklentilere paralel geldi” dedi. Piyasanın bu şekilde fiyatlama yapmasının yerinde olduğunu ifade eden Eryılmaz, “Ama öyle veya böyle çekirdek tarafta yüzde 3,3’te sabit kalan bir enflasyon görüyoruz. Manşet TÜFE, 2,4’ten 2,6’ya gitmiş. Aylık verilere bakıyorum hem çekirdek hem de manşet enflasyonda geçen aya göre hiçbir değişim yok. Bence Trump olmasaydı, yeni bir seçim olmasaydı bu veriler piyasayı rahatsız etmezdi. Ama tüm küresel piyasalarda tüm yorumculara baktığımızda herkesin hem fikir olduğu bir görüş var: Trump'ın gelmesiyle Amerika'da enflasyon tarafı biraz daha sekteye uğrayacak. Fed daha kademeli daha yavaş faiz indirimine gidebilir” açıklamasını yaptı.

“Fed, faiz indirimini kademeli yapabilir”

Trump gelmeden önce 2025’te 4 faiz indirimiyle 100 baz puan faiz indirimi beklenirken Trump'ın gelmesiyle birlikte sadece 2 tane yani 50 baz puan indirim beklendiğini aktaran Eryılmaz, “Tabii bunu ‘ABD’de enflasyon düşmüyor. Dezenflasyonist süreç sekteye uğruyor’ diye yorumlamamak lazım. Ekonominin de güçlü halini de göz önüne alırsak Fed, kademeli faiz indirimine gidebilir. Aralık ayında ise veriye bağlı olarak bir faiz indirimi öngörüyorum. Bir enflasyon verisi de görmek gerekir” şeklinde konuştu.

“Kısa vadede altın alımını önermiyorum”

Yaşanan sürecin altını baskıladığını ifade eden Eryılmaz, “Ons altın 2.550 dolarlarda. Trump öncesinde 2.790 doları görmüştük. Trump'ın gelmesinin ardından birkaç temel değişiklikle birlikte altında ciddi baskı var. Çok güçlü dolar ve 10 yıllıklar var. Altının en büyük rakipleri. Buradan gelen bir baskı var. Bir diğer etki Bitcoin. Küresel tarafta altından çıkışla birlikte Bitcoin’e çok güçlü girişler olduğu görülüyor. Biz aslında bunu bekliyorduk. Yakın vadede Bitcoin’de 100.000 doları görmek çok şaşırtıcı olmayacak” ifadelerini kullandı.

Öte yandan  “Jeopolitik riskler ortadan kalkacak. Savaşlar bitecek” beklentisinin de altını baskılayan bir diğer unsur olduğunu söyleyen Eryılmaz, “Dolayısıyla tüm bu unsurlarla birlikte altın tarafında ben açıkçası yakın vadede 2.500 dolara doğru düşüşü bekliyorum. O açıdan kısa vadeli olarak altın alımını şu an önermiyorum. Uzun vadeli olarak da izlemenin çok daha doğru olabileceği kanaatindeyim” diye konuştu.

“Kasım ayı enflasyonu, ocakta faiz indirimini güçlendirebilir”

Borsa İstanbul’da ise 9.300-9.400 bölgesinde zorlanan bir endeks olduğunun altını çizen Filiz Eryılmaz, bu bölgenin çok önemli direnç olduğunu vurguladı. 9.300-9.400 bölgesinden çok önemli ortalamalar geçtiğini kaydeden Eryılmaz, şöyle devam etti: “9.300- 9.400’ün üstünde kalıcılıktan emin olmadan, kısa vadeli pozisyonları önermiyorum. 9.300’ün üzerinde kalıcı olduğunu gördüğümüzde yükseliş biraz ivmelenebilir. İlk olarak 9.500, sonrasında 9.700 önemli direnç noktaları. Belki buralara kadar yükseliriz ama buralarda yeniden dirençlerde zorlandığımız, kâr satışlarının olduğu bir endeks görebiliriz. Şöyle bir uyarıda bulunayım: Borsa tarafı aralıkta bir faiz indirimini çok güçlü fiyatladı. Kasım ayı enflasyonu, oyunu tersine çevirebilir, ocakta faiz indirimini güçlendirebilir. Bu bir baskı getirebilir. Ayrıca 18 Temmuz'da Yapı Kredi'nin satılmayacağını anlayınca borsa düşüş trendine girmişti. Piyasa bu haberi fiyatladı. Yeniden Yapı Kredi’nin satılmayacağı haberi bir miktar baskı yaratabilir. Ancak artık şundan biraz daha eminiz: Aşağılarda 8.700-8.600 destek oldu. Yükseliş noktasında biraz daha kendine bahane arayan bir endeks olabilir. Ama yukarıda 9.500-9.700 dirençlerinin kırmak için bir miktar daha katalizöre ihtiyaç var gibi görünüyor.”

“Maliyetleri belirleyen esas unsur ücret değil”

Prof. Dr. Fatih Özatay da asgari ücret tartışmalarına değinerek, “Ücret bir girdidir. Dolayısıyla maliyetleri etkiliyor ücretin artması. Ama enflasyonu etkileyen, çoğu sektörde özellikle imalat sektöründe maliyetleri belirleyen esas unsur ücret değil. Asıl etki çoğu sektörde ithal girdidir. Ayrıca fiyatlar maliyet ve kâr oranıyla belirleniyor. Bazı sektörlerde kâr oranları çok fazla olabiliyor. Üçüncü faktör şu: Maliyet dışına çıkıp baktığınızda asgari ücret açlık sınırının altında. Yüzde 30 artsa da açlık sınırı, Merkez Bankası'nın 2025 enflasyon tahmini kadar yükselirse şubat ayında asgari ücret, neredeyse açlık sınırının altında kalıyor. Yani bu çerçeveden bakınca da asgari ücret düşük. Fakat asgari ücretten etkilenen şirketler de var” dedi.  

Tarihte enflasyonu yüzde 300’lerden birkaç ayda yüzde 15’e düşüren 2 tane program olduğunun altını çizen Özatay, “Biri 1985’te İsrail, diğeri de 1987-1988’de Meksika.  Bu ülkelerde ücretler hedef alınan enflasyon kadar artırılmıştı. Ama işverenlerle de anlaşma yapılmış ve fiyat artışları da hedeflenen enflasyon kadar olmuştu. Aynı zamanda hükümetin verdiği sözle kur artışı da hedeflenen enflasyon kadar yapılmıştı. Dolayısıyla herkes elini taşın altına koymuştu” bilgisini verdi.

“Fiyatlar konusunda hiç kafa yormuyoruz”

İşin içinde hem kur hem fiyatlar hem de ücretlerin olduğuna işaret eden Özatay, “Şimdi biz bütün tartışmalarda kur, fiyatlar ve kâr oranlarını bir tarafa bırakıyoruz. Sadece ücret artışını tartışıyoruz. Çünkü ücretin kontrolü kolay. Peki fiyatlar konusunda hiç kafa yoruyor muyuz? Tekelleşmeye karşı, fiyat belirleme konusunda Rekabet Kurumu var. Ama onun ötesine de geçip yapay zeka, veri kazıma yöntemleriyle günümüzün teknolojisinde her bir malın neredeyse fiyatının nasıl değiştiğini, hangi şehirde ne kadar değiştiğini, gramajına kadar tespit etmek mümkün. Bunlara yönelik bir politika için kafa yoruyor muyuz? Bunu da yapmıyoruz” ifadelerini kullandı.

Hizmet sektöründe de acayip fiyat artışları olduğunu söyleyen Özatay, “Hepimiz yaşıyoruz bunları. Ama konu sadece ücretlere geliyor, o zaman da işçi haklı olarak şunu söyler: ‘Enflasyonu belirleyen sadece benim ücretim değil ki. Benim dışımda birçok unsur var. Sadece dönüp bana bakıyorsunuz.’ Enflasyonu düşürecek tam bir program olsa ortada, program başarıyla enflasyonu düşürüyor olsa yine neyse. O da yok ortada. Program çok eksik. O zaman niye bu tartışmalar gündeme geliyor? Çünkü bazı sektörleri etkiliyor. Ancak bu da hükümetin işi. Öbür tarafları da toplumsal uzlaşmaya doğru yönlendiriyor olması lazım” diye konuştu.

“İşveren, yüzde 80 enflasyon varken düşük faizden de şikayet etmeliydi”

“Ücret hedeflenen enflasyona göre artırıldığında enflasyon birden düşecek mi?” diye soran Özatay, enflasyonun temel belirleyicisinin ücret olmadığını söyleyerek, “Herkesin enflasyonu düşürmeye çalıştığı bir havayı yaratırsınız. O zaman haklı bir tartışma olur. Şimdi işverenlerden çok şikayet geliyor. Ucuz kredi verilirken neredeydiler? Bunu sormak hakkımız. Yüzde 80 enflasyon varken yüzde 8 faizle krediye şikayet etmediler. Şimdi ortaya çıkan korkunç enflasyon ortamında makroekonomik istikrarsızlıkların doğurduğu sonuçlarla uğraşıyoruz. İşveren örgütleri var. Kurdan, asgari ücretten şikayet ediyorlar. O zaman makro istikrarı bozan uygulamalardan da şikayet etsinler. Onların sesleri çok gür çıkıyor. Çok örgütlüler çünkü. Oysa çalışanların sadece yüzde 10’u sendikalı. Esas işverenlerin şikayet etmesi lazım” dedi.

Gündem