Prof. Dr. Fatih Özatay: Enflasyon belirgin biçimde düşmezse programın raf ömrü azalır

TCMB eski Başkan Yardımcısı ve EKONOMİ gazetesi yazarı Prof. Dr. Fatih Özatay, ekonomi yönetiminin esas gelir yaratacağı kesimlerden gelir yaratmadığı için geniş halk kitlelerine umut vermediğini söyledi. Özatay, “Enflasyon belirgin biçimde düşmezse bu programın raf ömrünü azaltıyor” diye konuştu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Prof. Dr. Fatih Özatay: Enflasyon belirgin biçimde düşmezse programın raf ömrü azalır

İLHAN DUMAN

Nasıl Bir Ekonomi TV’nin Ekonomi Masası’nın konukları TCMB eski Başkan Yardımcısı ve EKONOMİ gazetesi yazarı Prof. Dr. Fatih Özatay, Altın ve para piyasaları uzmanı Mehmet Ali Yıldırımtürk ve Yatırım Finansman Strateji ve Yatırım Danışmanlığı Uzmanı Berna Önsel oldu. Uzmanlar programda ekonomideki gelişmeleri ve piyasaları değerlendirdi.

 

2 ay önce enflasyondaki gidişata bağlı olarak “Ekim-kasım aylarında Para Politikası Kurulu'nda bir faiz indirimi en azından tartışılır” görüşünde olduğunu belirten Prof. Dr. Fatih Özatay, ama temmuz-ağustos aylık enflasyonlarının yüksek geldiğini ve bu çerçevede yeni Orta Vadeli Program’da (OVP) tahminin yükseltildiğini kaydetti. Faiz indiriminin çok zorlaştığını dile getiren Özatay, “Ama yine veriye bağlı. Önümüzde son 4 ayın enflasyon rakamı var. Aylık enflasyon eylül, ekim, kasımda Merkez Bankası'nın beklediğinin de altında gelirse yıl sonunda neden gelmesin gündeme? Tamamen veriye bağlı. Fakat şu anki gidişatla söz konusu değil. Keskin bir değişiklik olursa ana eğilimde, gündeme gelmesi lazım” dedi.  

“İhale Yasası’na ilişkin hazırlıklar önemli”

OVP’nin her zaman önemli olduğunu söyleyen Özatay, “Ama bu sene daha da önemli . Çünkü bir ekonomi programı uygulanıyor enflasyonu düşürmek amacıyla. Ortada sadece faiz artışları ve bütçe açığını kontrol altına almaya çalışan birtakım önlemler var. Bu programın meyvesini vermesi için ilk başta enflasyonun ana eğiliminin düşmesi gerekiyor. Sadece bu ikisiyle olmuyor. Başka adımlar da gerekiyor. Dolayısıyla OVP’de ekonomi programını güçlendirecek, güveni daha fazla tesis edecek, programdan dönüş olmayacağı sinyalini kesin olarak verecek, birtakım yapısal sorunlara da el atacak kararlar olacak mı? diye bakıyorduk. Yapısal değişiklikler konusuna ela atılacağına dair  bir izlenim edinmedim. Bu yönüyle önceki OVP’lerden bir farkı yok” dedi. Buna karşın en azından İhale Yasası’na ilişkin değişiklik hazırlıklarının önemli olduğunu belirten Özatay, “İhale Yasası’nın bütçe açığına yansıması var. Bu ciddi bir şekilde değiştirilirse bu açıdan da güven verici olur. Ancak, OVP’ye bakınca daha çok, ‘yapılacak, edilecek, hazırlanacak’ şeklinde ibareler gördüm. Oysa 15 aydır kabine iş başında. Bu sürede en azından birkaç alanda çalışmaları yapmış, gerekli kararnameleri imzalamış, yasal değişiklik gerekiyorsa meclise sunmuş olmanız gerekiyor. Yoksa sorunları saptamak açısından güzel bir metin. Bu sorunları biz de saptıyoruz. Bu çerçevede olumlu bulmadım” dedi.  Kısa vadeli bakınca büyüme ve enflasyonun ön plana çıktığını aktaran Özatay, “Enflasyon, neredeyse her OVP’de metninde ve enflasyon raporlarında yukarıya güncelleniyor. Bu da programın itibari açısından, enflasyon bekleyişlerinin düşürülmesi açısından çok olumlu değil. Ama yapacak bir şey yok. En azından hayalci değil” yorumunu yaptı.  

“Önümüzdeki maçlara bakacağız”

Büyüme konusuna da değinen Özatay, şöyle devam etti: “Türkiye'nin ortalama büyümesi son 50 yıldır  yüzde 4,8. Demek ki OVP’de 5 alıyorlar potansiyel büyüme oranını. OVP’nin hazırlandığı yıldaki büyüme oranı 5’in altındaysa, mesela bu yıl 3,5 bekleniyor, 3-4 yılda 5’e gelecek şekilde oraya rakamlar yazılıyor. Dolayısıyla bu bir hedef değil. O nedenle buna çok bakmıyorum. Bir de herkesin takıldığı şeye ben de takılıyorum. O da şu: Enflasyonla mücadele ederken şimdi olduğu gibi sadece faiz artışlarına ve bir ölçüde de bütçeyi kontrol altına alacak önlemlere dayanıyorsanız enflasyonla mücadele kaçınılmaz olarak büyümeyi olumsuz etkiliyor. Her zaman da öyle olması gerekmiyor. Ama bu çerçevede bakınca tek bir yapısal önlem gelmeden havayı değiştirecek ne olacak da büyüme yüzde 5’leri bulacak, bizim enflasyon yüzde 42’den 17,5-20’ye  inecek? Bu eleştiriye katılıyorum. Yoksa 42’den 1,5’e düşmesi mümkün. Türkiye bunu daha önce yaptı, daha hızlı da düşürdü. Yapılamayacak bir şey değil ama programa bağlı. Dolayısıyla klasik futbol deyimiyle önümüzdeki maçlara bakacağız.”

“Ekonomi yönetimi, esas gelir kaynağından gelir yaratmıyor”

“Biz Türkiye’de yaşıyoruz. Seçim önemli. Seçimden bir sene önce normal ekonomi programı rafa kaldırılıyor. Çok fazla kredi genişlemesi oluyor, faizler düşüyor. Erken seçim olacak mı olmayacak mı? O önemli bir belirleyici” diyen Özatay, bir diğer konunun da büyümenin muhtemelen 2025’te tahmin edilenden daha düşük olacağını ve işsizliğin yüksek kalacağı olduğunu ifade etti. Özatay, “Bu duruma ne kadar sabredilecek? Acaba Cumhurbaşkanı ‘Büyüme hızı çok düştü, işsizlik de artıyor, faizler yüksek’ diyecek mi? Bunları bilmiyoruz. Normal koşullarda tam bir ekonomi programı olsa, yani sadece faize, vergilere dayanmasa, dış koşulların da olumlu olması şartıyla enflasyonu düşürürken illa büyümenin düşmesi gerekmiyor” dedi. Bunun tipik örneğinin 2002- 2006 dönemi olduğunu hatırlatan Özatay, “Ama bu ekonomik programa, dışarıdan alınan parasal desteklere, dış borçlara bağlı. O zaman Avrupa Birliği hikayesi vardı. Şimdi bunların çoğu yok. Sadece faiz artışları varsa, dönüp bütçede kamu-özel iş birliği projelerinin üzerine gidemiyorsanız, yüksek gelir gruplarından vergi alamıyorsanız o zaman geniş halk kitlelerine dönüp umut veremiyorsunuz. Asgari ücret bu senenin 2’nci yarısında artırılmadı. Acaba gelecek sene ne kadar artırılacak? Enflasyon hedefi kadar mı geçmiş enflasyon kadar mı artacak? Böyle bir sıkıntısı var programın. Esas gelir yaratacağı kesimlerden gelir yaratmıyor. Böyle bir siyasi tercih yok. Onu yaratıp diğer kesimleri rahatlatabilir. Olmayınca da enflasyon belirgin biçimde düşmezse bu programın raf ömrünü azaltıyor gibi geliyor.  Bu çerçevede faiz indirimini konuşmak için halen çok erken” açıklamasını yaptı.

“Piyasa, Fed’in 18 Eylül’deki faiz kararını bekliyor”

Altın ve para piyasaları uzmanı Mehmet Ali Yıldırımtürk de altın piyasasını değerlendirdi. Cuma günü ABD’de açıklanan tarım dışı istihdam verisinin olumlu geldiğini ve Fed’in faiz indirimini biraz daha pekiştirdiğini söyleyen Yıldırımtürk, “Yarın ABD’de açıklanacak enflasyon verisi onun için bir gösterge olacak. Ayrıca bugün yine Donald Trump'la Kamala Harris’in münazaraları var. Oradan seçim sonucuyla ilgili bir değişiklik olur mu? Onu da takip edeceğiz. Cuma günü açıklanan veri sonrasında aslında hisse senetlerinde ve diğer piyasalarda bir miktar bozulma olunca teminat tamamlama amaçlı altın satışlarının geldiğini görüyoruz. Dün de Asya piyasaları biraz daha endişeli açıldığı ve hisse senetlerinde gerilemeler olduğu için oradan da olumsuz bir yansıma oldu satış konusunda. Fakat 2.500’ün altında çok fazla kalamıyor altın. 2.495-2.485 seviyelerini çok kısa süreli görüyor ve oradan tekrar yukarı dönüyor. ABD’de enflasyon verisi düşük gelirse ons altında 2.525 dolar seviyelerini görebiliriz. 18 Eylül'deki faiz toplantısı bekleniyor” diye konuştu.

“Ons altın 2.500’ün doların altında kalıcı olmayacak”

Perşembe günü Avrupa Merkez Bankası'nın faiz toplantısı olduğunu ve 25 baz puanlık faiz indirimi beklendiğini aktaran Yıldırımtürk, “Bunlar altını destekleyen gelişmeler. Ama, bir taraftan da özellikle Ortadoğu'da İsrail-Filistin arasında ateşkes çabaları devam ediyor. Orada bir barış sağlanırsa belki kısa süreli geri çekilme olabilir ons altında. 2.485 kırılırsa 2.440 dolar seviyelerini de görebiliriz ama bunun çok kalıcı olacağı kanaatinde değilim. Çünkü özellikle 18 Eylül'de faiz indirimi gerçekleşirse, sene sonuna kadar ne kadar daha faiz indirimi olacak? Bu belirleyici olacak. Biraz da seçim belirleyici olacak ama diğer taraftan jeopolitik gerginlikler de hâlâ devam ediyor. Özellikle Ukrayna-Rusya tarafından gelen haberler de fiyatlanıyor” dedi.

Öte yandan Amerika'dan olumlu ekonomik veriler gelse de resesyonun hâlâ gündemde olduğuna işaret eden Mehmet Ali Yıldırımtürk, “O resesyonun etkisi de bir miktar yatırım araçlarında satış getiriyor ve altında teminat tamamlama amaçlı satışlar geliyor. Benim beklentim sene sonu itibariyle 2.700 dolar seviyeleri. Çünkü faiz baskısı kalkmış olacak. Biraz da yine Çin başta olmak üzere merkez bankalarının altın aldıklarını görüyoruz. Bunlar da tabii altını destekleyen gelişmeler. 3.000 dolar seviyesini de muhtemelen 2025’in ilk çeyreği itibariyle veya ilk çeyreğin sonunda görebiliriz. O zamana kadar da 2.700 dolar ve üzerinde hareket edecek gibi görünüyor” diye konuştu.

“Enflasyonun düşeceğine inanmayan vatandaş altın yatırımına yöneliyor”

İç piyasada ise daha farklı bir görünüm olduğunu belirten Yıldırımtürk, şunları söyledi: “Özellikle enflasyonla ilgili beklentilerde, hâlâ düşme eğiliminin çok inandırıcı olmadığı kanaati var toplumda. Çünkü günlük tüketimlerde hâlâ fiyatların zamlı gittiğini görüyor. Hızlı kesilmiş olsa bile zam haberlerini hep duyuyoruz. Dolayısıyla enflasyonun düşeceğine çok fazla inanmadığı için vatandaş parasının değerini korumak için de özellikle mütedeyyin olanlar düşük montanda da olsa altın alımlarına devam ediyor. Diğer taraftan altın satışlarının da olduğunu görüyoruz. O satışlar da konut ve özellikle de ikinci el otomobil alımları için yapılıyor. Fakat bu tarafta da hız kesildiğini görüyoruz. Bu arada tabii faizler hala yüksek. Dövizde hareketlilik yok, bu yüzden dövize giden çok fazla yok. Faizi deneyenler var fakat onlar da tereddütlü. Kısa süre faizde kalıp altına geçmeyi düşünüyorlar. Ağustosun başıyla eylül başını karşılaştırdık. Yine faizin üstüne bir getiri elde edilmiş altında. O bakımdan faizden ziyade yine altının dış piyasa fiyatının yükselmesi nedeniyle tercih ediliyor. Çünkü iç piyasada dolar/TL çarpanı çok fazla değişmediği için onun katkısı olmuyor. Sadece dış piyasa fiyatı içeride fiyatın yükselmesine neden oluyor ve dün itibariyle gram altında yine 2.800 TL seviyelerini gördük.”

Fiziki altına talebin devam ettiğine işaret eden Yıldırımtürk, fakat sektör olarak bakıldığında sadece tasarruf tarafının çalıştığını, takı tarafının durgun olduğunu kaydetti. Yıldırımtürk, “Okullar açıldı. Düğün mevsimine ara verilecek ama düğün mevsiminde de tatmin edici bir işlem hacmi olmadı altında. Bu arada dış piyasayla iç piyasa arasındaki fark kilogramda 1.500 dolar düzeyinde devam ediyor. Ons altındaki fark 35-40 dolar civarında. Dolayısıyla satışların daha ziyade ihtiyaç amaçlı, alışların da tasarruf ve paranın değerini koruma amaçlı olduğunu görüyoruz. Kâr amaçlı diyemiyorum. Çünkü kâr amaçlı alım satımları çok nadir görüyoruz. Daha ziyade uzun ve orta vadeli alım şeklinde devam ediyor” bilgisini verdi.

“Yatırımda dengeli bir portföy oluşturulmalı”

Yatırım Finansman Strateji ve Yatırım Danışmanlığı Uzmanı Berna Önsel ise yatırımcılara dengeli bir sepet önerisinde bulundu. Yabancı yatırımcıların borsada hâlâ satış eğiliminde olduğunu dile getiren Önsel, “Bunu göz önüne alırsak, hisse portföylerinde dengeli bir dağılım yapmak gerektiğini söylemekte fayda var. Fakat tabii ki burada özellikle veri odaklı fiyatlamaların endekslerde geçerli olmasıyla birlikte ve dış kurumlardan gelen raporlara baktığımızda hisselerin portföy ağırlıkları, fonların dağılımlarına baktığımızda yüzde 35 seviyelerine kadar inmiş durumda. Bu seviyelerde şu an dengeli bir portföy için hisse yatırımlarında bir miktar öne çıkan rakam olarak göze çarpıyor. Fakat işlem hacimleri şu anda içeride düşükken de portföylerde hisse ağırlıklarında dengeli bir şekilde dağılım olması gerektiğini düşünüyorum” şeklinde konuştu.

Merkez Bankası’nın faiz indirimi konusunda Türkiye’nin iç dinamiklerinin çok farklı olduğunu söyleyen Önsel, “Yayınlanan son raporlara baktığımızda faiz indirim beklentileri ötelenmiş durumda. Bu nedenle bankacılık ve sigorta sektörleri üzerinde bir baskı var. Fakat hem dışarıda hem içeride havacılık tarafının şu anda halen çarpan bazında ucuz kalmış olduğunu görüyoruz. Peki faiz indirimi olursa ne olur? Gayrimenkul sektörü tarafına döndüğümüzde kredili konut satışları düşmeye başlarken önümüzdeki sürece baktığımızda kentsel dönüşüm projelerinin hız kazanabileceğini düşünüyorum. O yüzden belki biraz daha bu tarafa bakmak gerekebilir. Aklıma ilk gelen sektör bu. Sanayi sektörüne baktığımızda bugünkü veri kritik. Bilanço beklentileri mevsimsel bazda da şu anda bir miktar zayıf kalmaya devam ediyor. O yüzden o tarafı biraz daha takip etmek gerekebilir” dedi.

Gündem