Prof. Dr. Ege Yazgan: Enflasyon hız kesmezse, 2025’te büyük sorun çıkacak!
Sanayi verilerinin kötü geldiğini ancak hizmet sektöründe talebin canlı olduğunu belirten Prof. Dr. Ege Yazgan, “Enflasyon da bu nedenden dolayı son derece canlı seyrediyor. Önümüzdeki yıl itibariyle enflasyonda bir hız kesme olmazsa, bu manzara çok büyük sorun çıkartacak gibi görünüyor” dedi.
İLHAN DUMAN
Altın ve para piyasaları uzmanı Mehmet Ali Yıldırımtürk ve Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ege Yazgan, Nasıl Bir Ekonomi TV’de Ekonomi Masası’nın konuğu oldu. Uzmanlar, EKONOMİ Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Talip Aktaş, gazeteci Barış Esen ve Berfin Çipa’nın sorularını yanıtladı.
Altın piyasasındaki gelişmeleri değerlendiren Mehmet Ali Yıldırımtürk, “Altın dolu dizgin gidiyor. Bunda yaklaşan ABD seçimlerinin etkisi var. ABD’de 5 Kasım'da yapılacak başkanlık seçimi konusunda başa baş bir yarış söz konusu. Anketlerde Donald Trump önde gibi görünüyor. Ama Kamala Harris de ona yaklaşmış durumda. Zaman zaman o da öne geçiyor. Dolayısıyla bu konuda bir belirsizlik var. Piyasa belirsizliği satın alıyor ve bu nedenle hedeflere daha erken ulaşılmış bir görüntü söz konusu” dedi.
“Altında geri çekilme uzun süreli olmayacak”
Ons altında sene sonu için daha önce 2.700 dolar seviyesini öngördüğünü aktaran Yıldırımtürk, “Fed'in beklenenden daha hızlı bir faiz indirimi yapmasından da kaynaklanan son yükselişle birlikte, 2.750 dolara revize etmiştim beklentimi. Yine aynı düşünüyorum fakat bunu çok daha erken yakaladık seçim belirsizliği nedeniyle. Dolayısıyla bu fiyatlar belki 2.770 dolar seviyelerini önümüzdeki günlerde görebilir. Seçim sonrasında bu belirsizlik geçince en azından, ‘Beklentiler satın alınır, gerçekleşmeler satılır’ kuralının çalışacağını düşünüyorum. Altında da bir geri çekilme söz konusu olabilir. Geri çekilmelerde kademeli olarak kasım ayında 2.600-2.620 dolara kadar gerileme bekliyorum ama bunun çok uzun süreli bir çekilme olmayacağını düşünüyorum” diye konuştu.
Trump’ta ticaret savaşları, Harris’te jeopolitik riskler altını destekleyecek
ABD seçimlerinde Trump’ın seçilmesi halinde özellikle Çin'le ticaret savaşlarının biraz daha artabileceği beklentisinin huzursuzluk yaratabileceğini ifade eden Yıldırımtürk, “Bu da altının fiyatına yansıyacaktır. Bu arada Fed’den, Avrupa Merkez Bankası'ndan ve diğer ülkelerin merkez bankalarından faiz indirimlerinin önümüzdeki aylarda da devam edeceği beklentisi de söz konusu. Öte yandan jeopolitik gerginliklerde sakinleşme, özellikle Orta Doğu'da yok ama Ukrayna-Rusya cephesinde biraz daha sakinleşme görülüyor. Trump gelirse jeopolitik gerginliklerde bir sakinleşme söz konusu olabilir. Harris gelirse bugünkü düzen devam edecek gibi görünüyor. Bu olursa da jeopolitik gerginlikler altına yansıyabilir. Ons altında benim beklentim sene sonu itibariyle 2.750 dolar, 2025’in ilk çeyreği veya ikinci çeyreğin başında da 3.000 dolar seviyesinin görüleceği yönünde” açıklamasını yaptı.
“Konut ve araba almak için altın satışı azalsa da devam ediyor”
Yurtiçi altın piyasasını da değerlendiren Mehmet Ali Yıldırımtürk, gram altında 3.150 TL seviyesinin görüldüğnü, ay sonu itibariyle 3.250 TL seviyelerinin de görülebileceğini söyledi. Kasım ayında ise 3.000-3.100 TL seviyelerine geri çekilme olasılığı olduğunu dile getiren Yıldırımtürk, “Ama sonrasında 3.500 TL, sene sonunda da 3.750 TL’yi görme ihtimali var. Bu fiyat hareketleri alıcıyı biraz daha tetikliyor ve altın fiyatı her gün bir önceki günden daha yüksek bir modda çalışıyor. Dolayısıyla bir gün önce alma eğilimine giren bir yatırımcı kitlesi olduğunu görüyoruz ama bunların montanları oldukça küçük. Yaklaşık 2 aydan beri ev, araba almak için altın satanların olduğunu görüyoruz. Ancak bunun hızında da biraz kesilme oldu. Satış yapanların sayısında azalma oldu ama onların satışları oldukça büyük montanlı. 2 milyon-3 milyon TL’lik satışlar oluyor. Alımla satım arasındaki dengenin hâlâ gramaj olarak korunduğunu görüyoruz” diye konuştu.
Yurtdışı ve yurt içi fiyat makası 4.500 dolara kadar çıktı
Öte yandan hâlâ çözülmeyen ithalat kotasının piyasayı tedirgin ettiğinin altını çizen Yıldırımtürk, şöyle devam etti: “Altın fiyatının çok yükselmesiyle beraber ithalatta bir azalma olduğunu ve bunun da dış piyasayla iç piyasa arasındaki makasın açılmasına neden olduğunu söyleyebilirim. Geçtiğimiz hafta bu makas 4.500 dolar seviyesindeydi. 20 gün önce bu makas 1.500 dolar seviyesindeydi. Bu içerideki gram fiyatının da dışarıya göre daha hızlı yükselmesine neden oluyor. Fiyat farkında dolar/TL çarpanın etkisinin hiç olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü uygulanan kontrollü dalgalı kur sistemi nedeniyle gram altın fiyatına çok fazla bir etkisi yok kurun. Ama sene sonuna kadar dolarda 1 TL, 2 TL gibi bir yükseliş söz konusu olursa, ki hedefler zaten öyle, 3.750 TL seviyesine ulaşabiliriz.
Cari açığı artırdığı gerekçesiyle altına getirilen ithalat kotası ile cari açığın hızlı düştüğü söylenirken bu sefer illegal girişlerin arttığı görülüyor. Medyada da yakalanan altın haberleri yansıyor. Yakalanamayan altın da oldukça yüksek olmalı ki yaz aylarında yurt dışı ve yurt içindeki farkın 700 dolara kadar düştüğünü gördük. Bu sıkıntıyı aşmak için sektörün, İtalya'dan mamul mal ithal ederek bunu eritip külçe altın üretmesi, o süreçte onlara kilogramda 2.000 dolar kazandırmış gibi görünüyor. Gramda 2 dolar kazanılan bir dönem yaşandı. Dolayısıyla sektör kendi ihracatının önünü açmak için çareler arıyor ama ithalatta kota hâlâ devam ediyor. Aslında cari açık oluşturan sadece altın değil, bugün kullanılıp tekrar yerine gelmeyen bir sürü emtia ve ürün var. Bunlarda kısıntı yapmak daha doğru olur. İhtiyaç olduğunda altını her an yurt dışına satabildiğimiz dönemleri de hatırlatmak isterim. Bunun bir çözüme kavuşması lazım. Biz dış piyasa rekabetini de kaybettik çünkü dünyada altın ihracatında ikinci veya üçüncü sıradayız. İtalya'dan sonra geliyoruz. Mücevher ihracatında, dördüncü, beşinci sıradayız ama bu fiyat farklılığı nedeniyle rekabette geriye düşüyoruz.”
“Dövizdeki sakinlik tüketiciye güven veriyor, sanayiciyi zorluyor”
Prof. Dr. Ege Yazgan ise tüketici güveninin, özellikle geçmişte döviz kuruyla çok paralel seyreden bir seyir gösterdiğini vurgulayarak, “Uzun zamandır döviz sakin. Bu da tüketiciye bir güven veriyor. Ancak sanayiciyi de çok zora düşüren bir durum. Sanayi rakamları son derece kötü gidiyor ve döviz kuru uzun zamandır sabit kaldığı için sanayici kâr marjını bir hayli daraltıyor. Çünkü uluslararası düzeyde fiyatları sabit ve ihracat pazarlarına da ulaşması zorlaştı. İçeride de sıkıntı yaşıyor” dedi.
Öte yandan hizmet sektörünün son derece canlı bir enflasyon gösterdiğini ifade eden Yazgan, “Yılbaşından bu yana baktığınız zaman hizmet kesimindeki enflasyon, hizmet dışı mal grubundaki enflasyonun neredeyse 2 katına yaklaşmış durumda. Hizmet enflasyonu, talebin çok canlı olması nedeniyle bir türlü dengeye gelmiyor ve bu, enflasyonu düşürmemizi engelliyor. Buna karşın sanayiciye destek olacak bir reel kur da göremiyoruz” dedi. Hizmet sektöründeki canlılığın, tüketici tarafında bir güven olarak kendini gösterdiğini söyleyen Yazgan, “Tüketim daralmıyor, yatırım azalıyor. Daralma, yatırım tarafında, sanayi tarafında. Ancak hizmet sektörü canlı. Böyle bir manzara var karşımızda. Enflasyon da bu nedenden dolayı son derece canlı seyrediyor. Ama bunun böyle devam etmesi biraz imkansız gibi. Önümüzdeki yıl itibariyle enflasyonda bir hız kesme olmazsa, bu manzara çok büyük sorun çıkartacak gibi görünüyor” görüşünü dile getirdi.
“Ekonomideki soğuma, olması gereken tarafta değil”
Sanayi tarafında iş insanlarının çok zorlandığını vurgulayan Ege Yazgan, “O tarafta asgari ücret daha fazla maliyetli olabilir. Asgari ücret 500 doların üstünde ama Türkiye'de bu hizmet fiyatlarıyla özellikle konut ve gıda fiyatlarıyla geçinmek mümkün değil. Asgari ücret yoksulluk sınırına işaret ediyor. Ama tüketim kesilmiyor. Dolayısıyla ekonomideki soğuma, olması gereken tarafta değil. Bu gariplik devam ediyor. Bu ortamda hizmet kesimi için bu kârlılık düzeyiyle ve bu fiyat artışlarıyla asgari ücret komik kalıyor. Şu anda hizmet fiyatları, Türkiye’deki sanayi verimliliğinin neredeyse 3 katı olan Almanya'dan daha yüksek düzeyde. Enflasyondaki ana problemimiz de buradan kaynaklanıyor” dedi.
Hizmet sektöründe fiyatların sürekli arttığı bir ortamda asgari ücretteki artış düşük bir oranla sınırlandırılırsa fiyatlama mekanizmasının belki biraz kesilebileceğini söyleyen Yazgan, “Fakat, geçinme düzeyleri de ortada. Yani bu asgari ücretle kimsenin geçinmesi mümkün değil. IMF, alt gelir grubuna ek takviye maliye politikası ile önlemler getirilmesi gerektiğini söylüyor. ‘İşverene yüklemeyin maliyeti. Bütçeden destek olun’ diyor. Asgari ücretten vergi alınmaması da bir yöntem olabilir ama hizmet kesiminde bunu yapmanızın gereği yok. Sanayi kesimi için elbette olabilir ama nasıl ayıracaksınız buradaki firmaları? Bunlar çok zor. Dolayısıyla konu IMF’nin söylediğine geliyor. Şu da söyleniyor: ‘Bu enflasyonu yaratan ücretler değil. Ücretler enflasyonun sebebi değil’. Bu doğru. Ama öyle bir yere gelmiş durumda ki fiyatlama mekanizması, ücretler arttığı zaman fiyatlar da hemen artıyor” diye konuştu.
“Türkiye’deki kadar kötü bir dinamik başka ülkede yok”
Ücret artışının da bu noktada kur artışına benzediğini ifade eden Yazgan, “Kur da artsa hemen enflasyonu tetikleyecek. Uzun zamandır artmayan, sakin duran mal fiyatları artmaya başlayacak. Hizmet fiyatları da yine onu takip edecek. Enflasyon sarmalı bu şekilde gelecek. Zaten hizmet kesimi son derece canlı. Yani bu mekanizmayı kırmak için şu ana kadar uygulananların dışında çok daha kapsamlı politikalara ihtiyaç var. Gerçekten biraz zor bir denklem. Pandemi sonrası bizdeki duruma benzer durumlar başka ülkelerde de var. Hizmet ve hizmet dışı kesimler, fiyatlar ve enflasyon oranında. Fakat bizimkisi kadar kötü bir dinamiğe sahip olan ve bizimkisi kadar yüksek enflasyon oranlarında olan başka bir ülke yok maalesef” yorumunu yaptı.
“Enflasyon düşmezse verimliliği artırmak mümkün değil”
Öte yandan önemli bir verimlilik sorunu yaşandığının altını çizen Ege Yazgan, “İhracat pazarlarında düşük verimlilik düzeyinde rekabet etmeyi kendimize hedef olarak almamalıyız. Bizim istediğimiz şey yüksek ücret ve yüksek verimlilik. Yani Almanya gibi olabilmemiz lazım. O zaman bu hizmet fiyatları da zaten bu kadar rahatsız edici olmaz. Çünkü o verimlilik düzeyinde olduğunuz zaman o ücreti ödeyebilirsiniz” dedi. Verimliliği artırmanın, sanayinin dönüşümünün, çok uzun zamandan beri konuşulduğunu belirten Yazgan, “Ama kısa vadede şu anda enflasyonla ilgili çok ciddi bir problemimiz var. Enflasyonu düşürmediğimiz zaman bu problemlerin hiçbirisini halletmemiz mümkün olmayacak zaten. Yani bu ortamda yatırım yapılmıyor . Yeni yatırımı geçtim, yenileme, iyileştirme yatırımı yapılmayan bir yerde hangi verimlilikten konuşabiliriz ki? Dolayısıyla önce enflasyonun düşmesi lazım” dedi.