Mevcut eğitim sistemi, Türkiye’yi orta gelir tuzağından kurtaramaz

CHP iktidarının temel çıpasının AB’ye tam üyelik olduğunu vurgulayan Özel, gelir ve ücret politikalarına ilişkin de “penye ihracatında yarışarak bu asgari ücretle baş edemezsiniz” dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Mevcut eğitim sistemi, Türkiye’yi orta gelir tuzağından kurtaramaz

MARUF BUZCUGİL - HÜSEYİN GÖKÇE - CANAN SAKARYA - BESTİ KARALAR / ANKARA

Türkiye’nin ciddi açmazları bulunduğunu savunan Özgür Özel, asgari ücretin alan için çok düşük, veren için çok yüksek olduğunu söyledi. Özel, ikinci açmaz olarak gösterdiği döviz kurunu ise “Bizler için çok yüksek ama ihracatçı için çok düşük” sözleriyle anlattı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Türkiye’nin orta gelir, orta eğitim ve orta demokrasi tuzağını bir arada yaşadığını, asgari ücret ve döviz kuru olmak üzere çok ciddi açmazların bulunduğunu söyledi. EKONOMİ Gazetesi Ankara ekibiyle bir araya gelen Özgür Özel, “Asgari ücret alan için çok düşük, veren için çok yüksek. Döviz kuru bizler için yüksek ama ihracatçı için çok düşük” diye konuştu.

Özel, iş dünyası ve emek dünyasına AB hedefi üzerinden seslendi. AB ile Çin ve Rusya eksenli yapılanmaları kıyaslayan Özel, iş dünyasına, emek dünyasına, “4 bin 500 dolar kişi başı gelir tarafına değil, 45 bin dolara doğru gidelim” mesajı verdi. İşçinin, emeklinin, çiftçinin sıkıntılarını çözmek için kaynak olarak vergi reformunu işaret eden Özel, bölgesel ve sektörel asgari ücreti hükümetin gündemine alması gerektiğini vurguladı.

* 31 Mart yerel seçimlerinin ardından büyük bir değişim yaşandı. Sizin başlattığınız siyasal iletişim biçimi birçok şeyi değiştirdi. Bu değişimin temel nedenleri nelerdir?

Ben 8 yıl Meclis’te grup başkanvekilliği yaptım, her gerilimli ortamda da gerilimin düşmesi ve Meclisin çalışması noktasında emek veren tarafta yer aldım. Birbirleriyle el sıkışmayan, selamlaşmayanlar siyasetin tarafı olamazlar. Bunlar savaşın tarafı olabilirler. Savaşacaksak ordu, siyaset yapacaksak parti kurmak lazım. Partiler kurulmuş, toplumun farklı kesimleri ve o kesimlerin çıkarlarını savunuyorlar. Siyasetin konuşmadığı, el sıkışmadığı yerde, başka odaklar el ovuşturmaya başlıyor, benim böyle bir ön kabulüm var.

 

31 MART’TA ROLLER DEĞİŞTİ

31 Mart günü roller değişti. Seçmen bize birinci parti olma, Türkiye’nin nüfus olarak yüzde 65’ni, ekonomi olarak yüzde 78’ini yerelde yönetme imkanı verdi. Artık bundan sonra adım atması gereken biz olduk. Birinci parti olma sorumluluğuyla benim ‘normalleşme’ dediğim sonra hem Erdoğan’ın hem Bahçeli’nin, “normalleşme” lafına kendilerince itiraz edip, “yumuşama” dediği süreç başladı. Bugün geldiğimiz noktada artık Erdoğan da “normalleşme” diyor çünkü bundan önceki siyaset biçimi normal değil, anormaldi.

Ben 5 Kasım’dan beri siyasi liderlerden kimseye hakaret etmedim. Kimseye hakaret davası açmadım, bana da kimse hakaret davası açmadı. Ben bu normalleşmeyi bu açıdan sürdüreceğim.

* Normalleşme denince hemen akıllara ekonomi geliyor. Bütün sorunların anası da enflasyon… Siz ekonomiyi nasıl görüyorsunuz?

Ekonomi cephesinde iş biraz daha karmaşık çünkü siyasette el sıkıştığınızda sohbet ettiğinizde tansiyon düşüp konu artık siyasetse normalleşme olur.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten öncesi anormaldi, şimdi normal. Kime normal? Yine belli çevrelere normal. Bugün Mehmet Şimşek istediği her şeyi tam da yapsa, biz bugün bu işin mağdurlarını temsil ediyoruz. Çünkü bu krizi işsizler, emekliler, emekçiler, esnaf, çiftçiler çıkarmadı. Aksine yıllardır “seçim ekonomisi uygulamayacağız” diyen birilerinin bile isteye, adına da “nas” diyerek gerekçelendirdikleri seçimi kazanmayı başaran bir tercihti o... Erdoğan’ın, bunu nas diye gerekçelendirip, “ben biliyorum” dediğinde aslında orada yanlış bir yerden eleştirme oldu, “Sen ekonomist değilsin, orada yanlış yapıyorsun” şeklinde… Aslında her şeyi gayet iyi biliyorlardı. Ama bilerek yüksek enflasyonlu bir dönemi tercih ettiler. Ama şimdi çok ağır bir bedel var. Artık, enflasyonun üzerinde faiz vermek lazım... Bu seferde burası yurtdışından gelip, voleyi vurup gidenler için fırsat ülkesi haline geldi. Kaybeden yine toplumun yoksul kesimleri, kırılgan kesimleri, ücretliler oluyor. Artık orta direk yok, herkes fakir. Eviniz yoksa inanılmaz bir yoksullukla karşı karşıyasınız. Seçim sonrası Mehmet Şimşek’in gelip rasyonel politikalar dediği mesele; sonuçta yine bedeli toplumun yoksullarına fakirlerine ödeten ve sistemden beslenenleri koruyan bir süreç… Buradaki acı reçeteye bizim itirazımız var.

* CHP’nin çözüm önerileri nedir?

Biz geldiğimizde ne yapacaksak onu öneriyoruz. Acil tedbirler olarak; emekli maaşının asgari ücret seviyesine çıkarılması… Asgari ücrete enflasyon uyarlaması yapılması, tarım ürünlerinin gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 1’i oranında kanuna göre desteklenmesini öneriyoruz. Açıklanan taban fiyatların revize edilmesi gerekiyor. Kredi kartlarında yüksek faiz ve vergi sorunlarının çözülmesini öneriyoruz. Bunlara yönelik olarak kaynak noktasında da; bir vergi reformu ve vergide adalet öneriyoruz.

Türkiye’de vergilerin yüzde 68’inin dolaylı, yüzde 28’inin maaşlardan, yüzde 11’inin gelirden, kurumlar vergisinden elde edildiği bu düzene, kökten itiraz ediyoruz. Fabrikanın sahibi ile fabrikanın bekçisinin verginin yüzde 69’u kısmında eşit görülmesine itiraz ediyoruz. İkisinin de elektriğe aynı vergiyi ödemesine, temel verginin yüzde 70’nin buralardan toplanmasına itiraz ediyoruz. Kalıcı çok net bir vergi reformu öneriyoruz. Veraset ve intikal vergisinin de yeniden tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile yaptığımız görüşmede aynı dili konuşmadığımızı anladık. Asgari ücrete zam vermeyecekler, bu politikayla devam edecekler. Emekliye refah payı yok... Ekonomi yönetimi ve ülkenin varlıklarının yönetimi satranç oyunu gibi bir şey. 22 yıldır süren satranç tahtasında son hamlelere bakmamak lazım. Bir oyuncunun iyi mi yoksa kötü mü satranç oynadığı, son hamlelerden belli değildir. Son hamleler zaruri ve satranç bilen her kesin oynayacağı hamleler. Önemli olan ilk hamleler, açılışı nasıl yaptığınız. Usta oyuncular iyi açılış yapar. Bir satranç tahtasının iyi açılıp açılmadığına açmazların olup olmadığıyla karar verilir. Türkiye’de çok ciddi açmazlar var. Birincisi asgari ücret açmazı var. Alan için çok düşük, veren için çok yüksek. İkincisi döviz kuru açmazı. Bizler için çok yüksek, ama ihracatçı için çok düşük. Çünkü iktidara zamanında orta gelir tuzağı dendiğinde bunu görmediler. Türkiye’de orta gelir tuzağı, orta eğitim tuzağı, orta demokrasi tuzağı var. Hepsine birden düşmüş durumundayız. Şu anda bu ülkenin eğitimi, bizi orta gelir tuzağından çıkaracak bir eğitim sistemi değil.

Orta demokrasi tuzağı var; sadece sandık koymayı demokrasi gören anlayış, Türkiye’nin AİHM kararlarına uymamasını, AYM kararına uymamasını hatta AYM’nin kapatılmasını bile tartışıyor. Kavala şu anda sembol dava haline geldi. Bu sorunun çözülmesi yönünde ortaya irade konulması lazım. İttifak ortağının prangası ile AK Parti adım atamıyor; orta demokrasi tuzağı da bu.

Hepsinin ürünü olarak da orta gelir tuzağında sıkıştık. Penye ihracatında yarışmaya çalışırken bu asgari ücretle baş edemezsiniz; karşınızda Hindistan var. Sizin burada yüksek katma değerli ürünler üretmeniz gerekiyordu, inovasyona Ar-Ge’ye dayalı üretim yapmanız gerekiyordu.

Bölgesel asgari ücrete nasıl bakıyorsunuz?

Doğru buluyoruz hatta sadece bölgesel değil devletin desteği açısından sektörel asgari ücrete de olumlu bakıyoruz ama çok iyi düzenlenmesi lazım. Bazı sektörlerde asgari ücretin artışı sektörü ihracat yapamaz hale getiriyor. Asgari ücret artmalı ama rekabet edilebilir noktada, devletin destek sunması gerekiyor.

İş dünyası da merak ediyor onlara mesajınız var mı?

TOBB Genel Kuruluna katıldık, TÜRKONFED’de bir toplantı yaptım, yaz ayları boyunca da iş çevreleri ile temaslarımız olacak. Biz onlarla da neredeyse tam bir mutabakat halindeyiz. Elbette ki sosyal demokrat bir parti olarak emek sermaye çelişkisinin yaşandığı bir düzlemde iş dünyası ile sosyal demokrat bir partinin söylemleri çatışabilirdi ama bundan o kadar uzaktayız ki. Şu anda hepimiz için gerekli olan şeyler, sağlıklı ve güçlü bir ekonomi… Bunun için de önce demokrasi lazım. Biz şu anda iş dünyası içinde emek dünyası içinde çok olumlu bir vaade sahibiz o da geminin rotasının yeniden ülkenin kurucusunun belirlediği muasır medeniyetler yönüne çevrilmesi. AB her ne kadar içinde sorunlar yaşasa da 46- 47 bin dolarlık bir milli gelir söz konusu. Biz o yüzden iş dünyasına da emek dünyasına da diyoruz ki “hepimiz aynı gemideyiz, ilk önce 45 bin dolara doğru gidelim. Öbür tarafa giderseniz fakir halk, olmayan demokrasi, ayaklar altında kuvvetler ayrılığı, otoriter liderler, 4 bin 500 dolar milli gelir var… O yüzden diyoruz ki, iş dünyasına da emek dünyasına hepimiz aynı gemideyiz, İlk önce 45 bin dolara doğru gidelim.”

* Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusundaki değerlendirmeleriniz nedir?

Sıkıntıların bir kısmı fırsatçı AB ülkelerinden kaynaklanıyor. Ama Türkiye’nin de eksikleri var. Gümrük Birliği meselesi de vizesiz dolaşım meselesi de çok basit adımlarla yürünebilecek bir yol iken, süreçler Türkiye’yi Avrupa Birliği’nde istemeyenlere olanak sağlayacak kadar kötü yönetiliyor.

CHP İKTİDARININ ÇIPASI AB’YE TAM ÜYELİK

AB yetkileri ile büyükelçilerle bir araya geldiğimizde hepsine söylediğim şu, bundan sonra CHP’nin içinde bulunduğu iktidarın temel çıpası, AB’ye tam üyelik… Bu bütün sorunları çözecek; bunun için sizin de görmeniz gereken, bir Erdoğan hükümeti Avrupa için güvence değildir. Demokratik ve istikrarlı bir Türkiye güvencedir. Bunun için de Türkiye’yi bir sığınmacı deposu olarak görmekten vazgeçin... Suriye’nin istikrarına ve demokrasisine katkı sağlayın, sizin sığınmacı kampınız olarak gördüğünüz Türkiye’deki sığınmacılar, sosyal ve ekonomik hayatı tehdit ediyorlar; onları hep birlikte memleketlerine geri döndürmek için ne yapmak gerekiyorsa elimizi hep birlikte taşın altına koyacağız ve siz güçlü demokratik güçlü bir Türkiye’yi AB’nin bir parçası yapacaksınız. AB tam üyeliği ile ilgili şu anda ilişkiler donmuş durumda; bunu işletmek Türkiye’nin elinde. AB hedefi ne yeniden yönelmesi gerekiyor. Görüştüğüm herkese söyledim; iktidarımızda iki yıl içinde üzerimizi düşen her şeyi yapıp, AB tam üyelik müzakerelerini hızla yola sokacağız. Hepiniz bize destek olmak zorundasınız.

 

NORMALLEŞMENİN POZİTİF ETKİSİNİ YADSIMAMAK LAZIM

Bayramda seçim bölgelerine giden vekillerimizden, “normalleşme geniş destek görüyor” şeklinde geri dönüşler aldım. Normalleşmenin, CHP’nin yankı odasından çıkma, karşı mahalleye de sesini duyurma açısından yarattığı pozitif etkiyi yadsımamak lazım. Normalleşme konusunda ben durduğum yerdeyim. MHP içerisinde normalleşmeden endişe eden birtakım kişilerin sert söylemleri var. Erdoğan da “yumuşamadan”, “normalleşmeye” geldi; bundan da memnunum. Muhalefetten yumuşama beklemek, “seçmenine ihanet et” demektir. Muhalefetten nezaket beklemek, diyalog beklemek, ortak konularda işbirliği beklemek iktidarın hakkıdır ama muhalefetten muhalefetini yumuşatmasını beklemek “seçmenine ihanet et” demektir.

Parti içinde normalleşme sürecini zehirleyen var mı?

Parti içinde öyle gruplar yok ama mahallede var. Yani mesela 14 Mayıs seçimlerinde Kemal Bey’i değil de üçüncü bir adayı destekleyen bazı muhalif gazeteciler, şimdi çıkmış normalleşmeye laf ediyorlar.

Dış politikada brifing istedim

* Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “çok kıymetli bulduğu” dış politikada bilgilendirme talebi konusunda şunları söyledi: “Ecevit ile Demirel arasında, Özal’lı yılarda vardı. Yurtdışına giderken, bir siyasi parti talep ederse brifing alır, dönüşte de bilgi verir. Ben bunu talep ettim. Benim gedeceğim ülkede Türkiye’nin beklentisi ne? O ülkenin beklentisi ne? İmzalanması planlanan uluslararası anlaşmalar ne? Türkiye’nin milli meselelerinde o ülkeden ne talep ediyoruz? Dünyada 24 sosyal demokrat lider, ülkesinde iktidar. Önemli ülkelerde... Buralarda Türkiye için söylenecek bir şey varsa, benim sözüm çok değersiz değil. Erdoğan da “sizin bu görevleriniz çok kıymetli olur” dedi. Aslında normalleşme dediğimiz bu...

Kesinleşmiş 662 milyar vergiyi niye affettin?

* Asgari ücret, emeklilere refah payı, tarımın desteklenmesi gibi başlıklardaki talepleriniz gündeme geldiğinde iktidar kaynak sıkıntısına işaret ediyor.

22 yıldır ülkeyi yönetiyorlar sonra da “kaynak bulun” diyorlar. Bir kere tüketilen kaynakları unutmamak lazım… Geçen sene Mecliste Plan Bütçe Komisyonunda kesinleşmiş 662 milyar lira vergiyi affettin. Affetmeseydin… Bana o kaynağı bırakmadın ki, sana o kaynağı önereyim. KÖİ anlaşmalarını TL üzerinden yapsaydın. 22 yılın sonunda penye ihracatına muhtaçsak, burada başka bir arıza yok mu? Biz vergide adalet derken, devasa bir kaynaktan bahsediyoruz. Ayrıca yine CHP olarak gerçek kaynağın demokrasi ve yaratılacak güven olduğunu biliyoruz. Bugün Türkiye’de bir an için AK Parti ve MHP iktidarına sihirli bir demokrasi değneği değse, Türkiye eleştirildiği bütün demokratik açılımları yapsa, bir kaynak arayışına ihtiyaç var mı? Vergide adalet devasa bir kaynaktır, gerçekten bu ülkeye demokrasi getirdiğinizde kaynak sorununu kökünden çözersiniz

Parlamenter sistem: İktidarı aldığımızda geçilecek

* Şunu çok net ifade ediyorum; yönetim sistemiyle ilgili düşüncemiz, parlamenter sistemdir. Bunda değişen bir şey yok. Değişen şey şu: Geçen seçimlerde hangi hataları yaptık yapmayalım, hangi doğruları yaptık tekrar edelim. Parlamenter sistemi yönetim şekli önerisi olarak terk etmedik ama iletişimin odağına parlamenter sistemi almıyoruz. Yaptığımız analizlerde vatandaş, “karnımı doyuramıyorum, parlamenter sistem diyorlar”, buğdaya 1 lira zam yapılmış bunlar parlamenter sistem diyor”, “Ermenistan ile ilgili bir sorun var, Ukrayna’da savaş yaşanıyor bunlar parlamenter sistem diyorlar” diye düşünüyor. CHP’nin bu konularda ne düşündüğü sorusuna yanıt veremediğimizi gördük. Bu hataya düşmemek için, iletişimin odağına parlamenter sistemi almıyoruz ama günü gelip iktidarı aldığımızda parlamenter sisteme geçilecek

Anayasa: Masaya oturmam için toplumsal rıza lazım

* Sayın Numan Kurtulmuş ve Sayın Erdoğan’a söyledim; temel yaklaşımım şu; anayasa değişikliği gerektirecek ne getiriyorsanız, önce mevcut anayasaya uyma şartını bekliyorum, anayasaya sadakat gösterilsin… Bugün AYM ve AİHM kararlarına uyulsun, sonra bir konuşma zemini olursa konuşuruz. “Ben 17,5 milyon oy aldım, gel masaya otur” denince ben otursam, 17 milyon 499 bin kişi ayakta kalır. Onları oturtun, benim oturmam kolay. Bunun için toplumsal rıza lazım. Bugün toplum, anayasa meselesini temel bir mesele olarak hele hele muhalefet temel mesele olarak görmüyor ki… Bizim başka sorunlarımız var.

Gündem
Bu konularda ilginizi çekebilir