Erdoğan'dan Netanyahu'ya: Miloseviç nasıl yargılandıysa bu da yargılanacak
İSEDAK 39. Bakanlar Oturumu Açılış Programı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Netanyahu, bir savaş suçlusu olmanın ötesinde kesinlikle Gazze kasabı olarak aynen Miloseviç nasıl yargılandıysa bu da yargılanacaktır." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi'nde İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesinin (İSEDAK) 39. Bakanlar Oturumu Açılış Programı'nda konuştu.
Konuşmasında Gazze’de yaşanan katliama değinen Erdoğan, “Gazze başta olmak üzere işgal edilmiş Filistin topraklarında büyük bir vahşetin yaşandığı bu günlerde sergileyeceğimiz işbirliği çok daha önemli hale geliyor. İsrail’in 7 Ekim’de başlayan katliamları, esir takasları sebebiyle 6 gün süren fasılanın ardından yeniden hızlandı. Sivilleri ve sivil yerleşim yerlerini hedef alan İsrail saldırılarında 16 binin üzerinde şehit ve 36 binin üzerinde yaralı verildi. Şehitlerimize Alllah’tan rahmet, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Gazze’de şehit edilen her 3 kişinden 2 sini çocuklar, bebekler ve kadınlar oluşturuyor. Kendilerinden haber alınamayan Gazzeli sayısı 6 bin 500 ‘ü geçti. İsrail zulmünün kurbanları arasında 73 gazeteci ve 100 üzerinde Birleşmiş Milletler (BM) görevlisi de var. Öyle bir tablo ki küresel güvenlik ve barışı korumak için kurulan BM, kendi çalışanlarını dahi İsrail’in barbarlığından koruyamıyor.” ifadelerini kullandı.
“İsrail’e adeta daha fazla çocuk öldürmesi için şartsız destek veriyorlar”
Batılı ülkelerin İsrail’in saldırıları karşısındaki tutumunu eleştiren Erdoğan, “Avrupasından Amerikasına kadar insan hak ve hürriyetlerinin savunuculuğunu yapan güçlerin içine düştükleri acziyet ise daha vahimdir. Bu ülkeler adeta İsrail’e daha fazla çocuk öldürmesi, hastane, okul ev vurması, daha fazla masum kanı dökmesi için şartsız destek veriyor. Uluslararası basın kuruluşları Gazze’de öldürülen meslektaşları için tek bir cümle kuramıyor. İsrail’e karşı tek bir eleştiri getiremiyor. Oysa bunlar bize yıllarca demokrasi ve hukuk dersi vermişlerdi. Söze her başladıklarında basın özgürlüğünden bahseden bunlar değil miydi? Fail Müslüman olunca ortalığı ayağa kaldıranların hepsi bugün İsrail’in hoyratça sergilediği katliamlara kör ve sağır kesilmiş durumdalar. İsrail saldırılarında fiziken ölenler Filistinliler olabilir ama bu zulme destek vererek veya sessiz kalarak İsrail’in safında yer alan her kişi kurum ve ülkenin gururla önümüze koyduğu o şatafatlı ideolojileri, sözleşmeleri, beyannameleri, ilkeleri yerle yeksan olmuştur. Bunca masumun ölümünü sessizce geçiştirmeye, hatta Hamas bahanesi ile meşrulaştırmaya çalışanların artık insanlığa söyleyecek tek bir sözleri dahil kalmamıştır. Arkasındaki riyakarlığı biliyor olsak da insanlığın ortak çıkarına hizmet edebileceği ümidiyse hüsnüniyet ile baktığımız bütün bir 20’inci yüzyıl tasarımının gözlerimizin önünde çöküşünü izliyoruz. Yazık demekten kendimizi alamıyoruz. Her dönemin kapanışı ve yenisinin inşası süreci gibi önümüzdeki yıllar da çok sancılı sıkıntılı, kanlı ve risklerle dolu olacaktır. Bu süreci kendimizle birlikte dostlarımızın ve kardeşlerimizin tamamı içine en büyük kazanımlar tebdil etmek bizlerin elindedir. Bunun için daha çok çalışma azmindeyiz.” şeklinde konuştu.
“BM kurumsal olarak Gazze imtihanından başarısız çıktı”
Gazze’nin küresel sistem açısından bir turnasol kağıdı işlevi gördüğünü söyleyen Erdoğan, “Savaşın başladığı 7 Ekim’den bu yana şahit olduklarımız, uluslararası örgütlerden insan hakları kuruluşlarına, batılı demokrasilerden küresel şirketlere pek çok yapının gerçek yüzünü bize gösterdi. BM kurumsal olarak Gazze imtihanından başarısız çıktı. Genel sekreterin samimi gayretleri maalesef bizzat Güvenlik Konseyi üyeleri tarafından sabote edildi. BM Genel kurulunda 121 evet oyu ile kabul edilen karar, insanlığın vicdanına tercüman olması bakımından kıymetli bir adımdır. Ancak bu karar BM’nin mevcut yapısı nedeniyle kadük kaldı. Akan kanın durması noktasında tesirli olamadı. Maalesef 40 çekimser oyla birlikte 161 ülkenin iadesi yok sayıldı. Sadece bu tablo bile 2 milyarlık Müslüman alemi olarak nasıl bir cendereye sıkıştırıldığımızı göstermeye kafidir. Bir tarafta savaş dursun diyen 121 ülke var. Diğer tarafta İsrail’in saldırılarına açık çek veren 3-5 ülke var. Bu 3-5 ülke ne zaman tamam derse ancak o zaman harekete geçen bir küresel mekanizma var. Böyle bir yapının ne barışı getirmesi, ne çatışmaları durdurması, ne de insanlığa umut olması mümkün değildir. Bizim yıllardır ‘dünya 5 ten büyüktür’ diyerek ifade ettiğimiz BM Güvenlik Konseyi’nin adaletsiz yapısı biran önce değiştirilmelidir. Hiçbirimiz bu sistemi kabullenmek mecburiyetinde değiliz. Hiçbirimiz böyle gelmiş böyle gider diyemeyiz. Müslümanlar olarak daha adil bir dünya mümkündür diyoruz. Bu ideal doğrultusuna mücadele etmek sadece kendi vatandaşlarımıza değil gelecek nesillere karşı da sorumluluğumuz.” diye konuştu.
"Miloseviç gibi bir savaş suçlusu olarak yargılanacaktır"
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi’nde önemli kararlar alındığını hatırlatan Erdoğan, “Kuruluş gayesi Filistin davasını savunmak olan İİT, mücadelenin tek ses ve tek vücut olarak yürütülmesi noktasında bizlere önemli bir zemin sunuyor. Arap Ligi ile birlikte Riyad’da gerçekleştirilen olağanüstü ortak zirve ile İslam dünyası olarak Filistin meselesindeki duruşumuzu ortaya koyduk. Zirvede işgalci yerleşimcilerin ilk kez terörist olarak tanımlanması başta olmak üzere gerçekten kilometre taşı mahiyetinde karalar aldık. İsrail’in katilliği yanında hırsızlığı da artık uluslararası alanda giderek daha çok dillendirilmeye başlandı. Zirve kapsamında teşkil edilen Dışişleri bakanları temas grubu çeşitli görüşmeler yürüttü. Gazze’de akan kan duruncaya kadar bu görüşmeler devam edecek. Ayrıca başka adımlar da atmamız lazım. İsrailli yöneticilerin işledikleri savaş suçları dolayısıyla sorumlu tutulmaları bunlardan biridir. BM İnsan Hakları Konseyini ve Uluslararası Ceza Mahkemesini bu kapsamda mutlaka değerlendirmeliyiz. İsrail’in mevcudiyetini kabul ettiği nükleer silahlar meselesinin de unutulmasına izin vermeyeceğiz. İsrail’in atom bombası var mı var. Ama sorarsan yok diyorlar. Biz bunun ne olduğun gayet iyi biliyoruz. Netanyahu, bir savaş suçlusu olmanın ötesinde kesinlikle Gazze kasabı olarak aynen Miloseviç nasıl yargılandıysa bu da yargılanacaktır." açıklamalarında bulundu.
"Gazze'yi savunmak Mekkeyi, Medineyi, tüm İslam beldelerini savunmak demektir"
Konuşmasında İsrailli yöneticilere seslenerek "Gazze bir Filistin toprağıdır, Gazze Filistinlilerindir, ebediyen de öyle kalacaktır." diyen Erdoğan, şunları söyledi:
"İslam dünyası olarak Gazze’nin tek bir kaşı toprağını dahi işgalci İsrail’e bırakmamak hepimizin boynunun borcudur. Bunu sadece Gazzeli ve Filistinli kardeşlerimiz için değil, aynı zamanda kendi güvenliğimiz için de yapmalıyız. Bugün Gazze’ye işgal edenleri yarın başka yerlere göz dikeceğini çok iyi biliyoruz. Nitekim bu niyetlerini atık saklama ihtiyacı bile hissetmiyorlar. Gazze kasabı Netanyahu meselenin Gazze olmadığını, yayılmacı hedefler peşinde koştuğunu kameralar önünde bizzat ifşa etti. Bugün Gazze ve Filistin’i savunmak demek Kudüs ile birlikte Mekkeyi, Medeniyi, İstanbul’u savunmak, Şamı, Beyrut’u, diğer İslam beldelerini de savunmak demektir. Yangının, acının ve feryadın bizim ocağımıza ulaşmasını beklersek Allah korusun o yangın bir gün mutlaka evimize gelecektir."
İslam dünyasına birlik beraberlik çağrısında bulunan Erdoğan, "2 milyar ferdi olan büyük bir aile olduğumuz şuuru ve duyarlılığı ile hareket ettiğimiz takdirde kimse bizi tehdit edemez, kimse bize parmak sallayamaz. Filistin halkı ile dayanışmamızı arttırmamız bilhassa kardeşlerimizin bu zor günlerinde çok daha kritik hale gelmiştir. Türkiye olarak insani yardımlarımızı da bölgeye ulaştırmaya çalışıyoruz. Mısır ile işbirliği içinde şimdiye kadar 12 uçak dolusu malzemeyi ve 2 sivil yardım gemisini sevk ettik. Kanser hastaları ve çocuklar başta olmak üzere yaralıların Türkiye’ye intikalini sağladık. Bu hastaları biz de bizzat ziyaret ettik. Eşimin himayesinde pek çok ülkeden devlet ve hükümet başkanlarının eşleriyle özel temsilcilerin katılımıyla düzenlenen Filistin için tek yürek toplantısı da ülkemizin duruşunu göstermesi açısından anlamlıydı. İnşallah tüm bu çabalarımızı çok yönlü sürdüreceğiz. Son olaylarla birlikte 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğe sahip bir Filistin devletinin vücut bulmasının ne kadar önemli olduğu tekrar anlaşılmıştır. Bölgemizde barışa giden yol, Filistin devletinin kuruluşundan geçmektedir. Biz bu çerçevede bir barışın tesisi için diğer ülkelerle birlikte garantörlük dahil her türlü mesuliyeti üstlenmeye hazırınız." dedi.