CHP'li Toprak: Yarattığı ekonomik felaketi Allah’ın sınaması diye ambalajlıyor
Toprak, "Akaryakıt zamları 24 saatte bir yapılmaya başlandı. Süt ürünlerine 2. kez yüzde 50 düzeyinde zam yapıldı. İktidar politikalarıyla, hayatın ve ekonominin her alanında dolar-euro egemenliği kuruldu. Erdoğan, Bakara suresinden ayetler okuyup inanç istismarına yöneliyor. Kendi yarattığı ekonomik felaketi Allah’ın sınaması diye ambalajlıyor." dedi.
CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunda güncel siyasi gelişmeleri değerlendirdi.
Toprak’ın raporundan öne çıkanlar şöyle:
“İktidar, kendi elleriyle yarattığı ağır kriz tablosu karşısındaki acizliğini, siyasi gerginlikler yaratarak örtmeye çalışıyor. Halka önerdiği tek çözüm: Yeme, içme, tüketme, kullanma, barınma! Kontrolündeki medya ve televizyonların sansürleyerek gizlemeye çalıştığı ağır ekonomik kriz ve altından kalkılamaz hale gelen zamlar karşısında aciz kalan iktidar, siyasi gerginlikleri tırmandırıp tehditler savurarak, sosyal medyada feryat eden halkın çığlıklarını ‘demokrasiye tehdit’ diyerek örtmeye çalışırken toplumu sahipsizliğe ve çaresizliğe terk ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Asgari Ücret Tespit Komisyonu üyesi değil. Ancak iktidar medyası, komisyonun bu haftaki toplantısının yasal dayanaktan yoksun olmasına rağmen Saray’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapılacağını duyuruyor. Akaryakıt zamları artık 24 saatte bir yapılmaya başlandı. Bir ay içinde çiğ süt fiyatları ikinci kez zamlandı. Peynir, süt, yoğurt vb. süt ürünlerine de ikinci kez yüzde 50 düzeyinde zam yapıldı. İktidar politikalarıyla hayatın ve ekonominin her alanında dolar-euro egemenliği kuruldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bakara suresinden ayetler okuyup inanç istismarına yöneliyor. Kendi yarattığı ekonomik felaketi ‘Allah’ın sınaması’ diye ambalajlıyor.
"Türkiye’yi suç devleti görüntüsüne sokan iktidar ve politikaları"
Türkiye’yi G20’de ilk 10’a sokma iddiasındaki iktidar, organize suçlarda dünya 12’ncisi yaptı. Türkiye, Küresel Organize Suç Endeksi 2021 yılı raporunda, Birleşmiş Milletler üyesi 193 ülke arasında 12’nci sırada yer aldı. Son dönemde ortaya atılan siyasi ve bürokratik bağlantılı çok sayıda organize suç iddiasının üzerine gidilmesi yerine konular örtbas edilmeye çalışılırken bu iddialarla ilgili olarak yargının harekete geçmemesi, TBMM’nin mafyadan 10 bin dolar aylık alan siyasetçinin soruşturulması girişimlerini reddetmesi, yolsuzluklarla ilgili araştırma önergelerinin ve soruların iktidar ittifakı tarafından oylamalarda geri çevrilmesi, Türkiye’nin bu yüz kızartıcı tabloyla karşı karşıya kalmasının ve utanç listesinin ilk sıralarına yerleşmesinin zeminini hazırladı. Kanımca, son dönemde ülkemizdeki faaliyetlerini genişleten Afgan, Sırp, Rus, Çeçen, Azeri, Özbek organize suç şebekelerinin medyaya da yansıyan faaliyetleri buz dağının görünen küçük kısmı. Raporda yüksek suçluluk-düşük dayanıklılık sıralamasında yer alan ülkelerin büyük bölümünün otoriter ve hukukun üstünlüğünü göz ardı eden devletler olduğuna dikkat çekilerek, 'Otoriter devletler, hukukun üstünlüğünün keyfi olarak uygulanmasıyla birleştiğinde, hesap verebilirlik ve etkinlik eksikliği ile suça karşı düşük dirençliliğe sahip olmaktadır' değerlendirmesine yer veriliyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü, yasadışı gelirlerin dünya ve ülkelerin toplam GSYİH’sinin asgari yüzde 5’i tutarında olduğunu belirtiyor. Türkiye’de son açıklanan verilerle 751 milyar dolar olan GSYİH göz önünde tutulduğunda, organize suç örgütlerinin yasadışı kazançlarının en az 4-4,5 milyar dolar olarak hesaplandığı kaydediliyor. Türkiye’yi bir suç devleti görüntüsüne sokan sürecin mimarı, iktidar ve uygulanan cezasızlık politikalarıdır. Uluslararası ilişkilerimizi ve Türkiye’nin dünyadaki saygınlığını tahrip eden bu tablo kabul edilemez. Yolsuzluk dosyalarının soruşturulmasını engelleyen, ihale usulsüzlüklerinin üzerini örten, yolsuzluğa bulaşanları aklayan, rüşvete bulaşanları büyükelçi olarak atayan iktidarın, ülkemizin uluslararası endekslerde ‘suç devleti’ sıralamasının tepesine yükselmesindeki vebali büyüktür.
"Resmi veriler, iktidarın tek seçeneğinin türkiye'yi avrupan'nın bangladeş'i yapmak olduğunu gösterdi"
İktidarın ihracat artışına dayalı modeli çöktü. Dış ticaret hadlerine ilişkin resmi veriler, iktidarın tek seçeneğinin emeği ucuzlatmak ve Türkiye’yi Avrupa’nın Bangladeş’i yapmak olduğunu gösterdi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ekim ayı dış ticaret hadlerini açıkladı ve endeksin yüzde 79,2 ye gerilediğini duyurdu. İktidarın ilan ettiği düşük kur-değersiz TL ile ihracat artışına dayalı yeni modelinin çökmeye başladığı açığa çıkarken 6 ay sonrası için vaat edilen ekonomik toparlanma ve tüm sorunların çözüleceği söyleminin de yalandan ibaret olduğu TÜİK tarafından resmileşti. Dış ticaret haddindeki açıklanan yüzde 79,2’lik ekim ayı endeks rakamı, dış ticaret dengelerinin ülke ekonomisi aleyhine iyice derinleştiğini, şu anda daha çok malı yurt dışına daha ucuz fiyatla satarken daha az malı yurt dışından daha pahalıya satın aldığımızı somutlaştırdı. İktidar, ucuz ihraç malı satışıyla ihracatı artırma iddiasında olsa da TÜİK’in dış ticaret birim endeks verileri, bunun kalıcı ve sürdürülebilir olmadığını gösteriyor. İhraç mallarında ucuz fiyat avantajını sürdürebilmenin tek yolu olarak ucuz işgücünün devreye sokulması hedefleniyor. Bunun için de iktidarın önünde sadece emeğin ucuzlatılarak uygulanan ekonomi politikalarıyla yoksullaştırılan kitlelerin boğaz tokluğuna çalıştırılması seçeneği kalıyor.
"İktidar suçlu ilan etme telaşında"
İktidar, üretici ve market zincirlerinden sonra stokçulara da ülkeyi mezar edeceğini söylüyor. İktidar, aylardır dile getirdiğimiz tüm uyarılara rağmen düşük faiz-yüksek kur-ucuz emeğe dayalı yeni ekonomi politikasında ısrar ederken piyasada oluşan fiyat dalgalanmalarından, olağanüstü maliyet artışlarının fiyatlara yansımasından hep başkalarını sorumlu tutuyor. Önce üreticiyi, hal esnafını ‘gıda teröristi’ ilan edip soğan-patates depolarını basan iktidar, ardından 5 market zincirini ‘fahiş fiyat suçlusu’ ilan etti ve Rekabet Kurulu’na ağır para cezaları kestirdi. Şimdi yeni suçlu olarak ‘stokçular’ çıkarıldı. Öncelikle ekonomide stok deyimi her üreticinin, esnafın, işletmenin, sanayicinin toptancı ya da perakendecinin deposunda belirli miktarda tutması gereken, sattığı ürünün yerine yenisini sipariş edene kadar müşterisine ‘yok’ dememek için deposundan çıkartıp satışa sunmak üzere beklettiği mal ya da üründür. Mahalle bakkalının deposunda bile bir miktar stok malı olmak zorundadır. Dolayısıyla iktidar, kimi hedef alacağını bilmez halde. Asıl üzerinde durulması gereken, bir işletme mal ya da ürünü stoklayıp deposunda tutuyor da satmadan bekletiyorsa, alıcılara ‘yok’ diyorsa ya da el altından deposundaki malı piyasa fiyatının üzerinde satmaya çabalıyorsa, bu yüzden piyasada mal ya da ürün bulanamıyorsa, karaborsaya düşmüşse o zaman stokçuluktan söz edilebilir. Şu andaki durum bu değil. İktidarın tutarsız politikaları, her gün değiştirdiği ekonomik modellerinin yarattığı ekonomik kaos ve kargaşadan ötürü olağanüstü yükselen maliyetler, fiyatlar, döviz kurları vb. nedenlerle kimsenin önünü görememesi. Sanki her şey normal işliyor, TL’nin değeri ve kurlar stabil, ithal girdiler aynı fiyattan gelmeye devam ediyor, enflasyon aylardır yatay seyrediyor, faizlerde yaprak kıpırdamıyor, ama insanlar çıkmış stokçuluk yapıyor. Böyle bir durum var mı Türkiye’de? Market zincirlerine ağır para cezaları kesildi. Ne oldu, fiyatlar mı düştü, enflasyon mu düştü? İktidar, bunlara gözlerini kapatarak suçlu ilan etme telaşında.
"Ticari, konut, otomobil, tüketici kredisi faizleri tekrar artacak"
Merkez Bankası’nın şu ana kadar yaptığı 4 puanlık faiz indirimi, bankaların mevduat ve kredi faizlerine yansımadı. Bankalar TL ve döviz tasarruf hesaplarına uyguladıkları faizi Merkez Bankası politikasına paralel olarak aşağı çekerek fon maliyetlerini düşürürken ticari, konut ve otomobil kredilerinde ise yüksek oranlı faiz artışlarını yürürlüğe koydu. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın savunduğu tez, Merkez Bankası faizinde indirimin bankaların kredi faizlerine yansıyacağı, kredi talebiyle birlikte yeni yatırımların ve üretimin artacağı idi. Bankaların uygulamaya koyduğu ortalama kredi faizleriyle ilgili veriler, durumun iktidarın umduğunun tam tersi yönde olduğunu, bankaların enflasyonun altında faizlerle kredi vermeye yanaşmadığını, ancak mevduat faizlerini enflasyonun yaklaşık 7 puan altına çektiklerini gösteriyor. Bu faizlerle TL tasarruf sahiplerinin paralarını bankada tutmaları kayba uğramaları anlamına geliyor. Dolar bazlı ticari kredilerin faiz oranı, aynı haftada 103 baz puan artışla yüzde 4,50 olurken euro bazlı ticari kredilerin faiz oranı da 33 baz puan artışla yüzde 2,79’a çıkarıldı. Ticari, konut, otomobil, tüketici kredisi faizlerinin 3 Ocak’ta açıklanacak aralık ayı enflasyonuyla birlikte yıllık resmi enflasyonun kesinleşmesinden sonra tekrar artacağını ve daha da yukarı çekileceğini söyleyebilirim.”