CHP Genel Sekreteri Böke EKONOMİ'ye konuştu: Bu yapıyla belirsizliği yönetmek mümkün değil

Yeni Trump döneminin hem risk hem de fırsatlar barındırdığını belirten Selin Sayek Böke, belirsizliklere doğru yanıtın ancak ESK gibi ortak akıl masalarından çıkabileceğini kaydetti. Böke, herkesi kapsayacak, birleştirici bir ekonomik model öngördüklerini anlattı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
CHP Genel Sekreteri Böke EKONOMİ'ye konuştu: Bu yapıyla belirsizliği yönetmek mümkün değil

MARUF BUZCUGİL - HÜSEYİN GÖKÇE / ANKARA

 

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, CHP’nin parti programının yenilendiğini, büyüme ve düşük enflasyonu içeren, herkesi kapsayan Büyük Kalkınma Modeli hazırladıklarını söyledi. KOBİ’lere asgari ücret desteği verilmesini öneren Böke, bunların özkaynak yaratan bir yapıya dönüştürülmesi gerektiğini kaydetti. Trump döneminin Türkiye açısından risk ve fırsatları barındırdığına dikkat çeken Selin Sayek Böke, dünya için ‘çoklu kriz' ortamına girildiği yorumunu yaptı.

■ ABD’de yeni bir dönem başlıyor, Trump dönemi dış ilişkilerimizi nasıl etkileyecek?

Yeni Trump dönemi diye tarif ediyoruz ama bu dönemin kendinde çok eski şeyler var. Bu tip liderler, ağır belirsizlik ve çoklu kriz ortamı çıkaran bir dünya düzeniyle karşı karşıyayız. Trump ile bizi bekleyen sürece üç alandan bakmak lazım. Tehdit ve risklerin yüksek olduğu, bir döneme giriyoruz. İkinci boyutu jeopolitik gerilimler hali jeoekonomik gerçeklik ortaya çıkardı. Ekonominin rekabet merkezlerinin yeniden şekillendiği parçalanmayı beraberinde getirdi. Bunlar ayrı düşünülemez ama etkisi ayrı ayrı olacak. Trump’ın yeni döneminde yeni siyaset ve yeni yönetim anlayışının, kurumlara dair büyük dönüşümün eşiğindeyiz diye değerlendirmek gerekiyor.

“Türkiye için hem risk hem fırsat dönemi”

Bütün bunlar Türkiye’nin karşısına hem büyük riskler hem büyük fırsatlar çıkarıyor. Atılacak her yeni adımın dünyadaki gerçekliği bilerek hareket etmesi gerekiyor. Ülkemizin, dünyanın çok hızlı değişimden geçtiği, belirsizliklerin yüksek olduğu dönemde teyakkuzda olmayı becerebilen, dinamik hareket edebilen, güçlü, demokratik, özgüvenli bir programa dayalı çerçeveye ihtiyacı var. Oysa bugünkü iktidarın kurduğu düzende bu unsurların hiçbiri yok. Jeopolitik risklerin Türkiye siyasetine sirayet ettiği aşikar. Risk ve parçalanmanın doğurduğu jeoekonomik parçalanma hali, yanında bir sanayi rekabeti, dolayısıyla yeni sanayileşme politikaları tartışması, teknoloji atılımlarını, teknoloji rekabeti üzerinden dünyanın şekillenmesini getiriyor.

Artık kurumların yerine şahısların geçtiği bir döneme geçiyoruz. Yeni kurumsallaşmanın tarifi bu olacak gibi görünüyor. Türkiye’nin içinde yaşamayı bildiği bir koşulun kurumsallaştığını gösteriyor. Türkiye’nin bunun karşısında güçlü bir liderlik ve dayanıklılık gösterecek yeni bir anlayışa ihtiyacı var. Kilit kelimenin ‘belirsizlik’ olduğu bir döneme giriyoruz.

■ Başta Çin olmak üzere ticarette de yeni bir dönem daha açılacak gibi duruyor?

ABD gümrük vergisi uyguladığında bir enflasyonist baskı yaratacağı, bunun ABD faiz politikasına yansıyacağını, faiz koşulları değiştiğinde de Türkiye benzeri ülkelere etkisi olacağını biliyoruz. Önümüzdeki dönemde demokrasi-hukuk açığından beslenen, örneğin demir çelik vergisi mi gelecek, alüminyuma mı gelecek, kademeli mi gelecek, AB üzerinden mi gelecek? Bilmiyoruz. Bu tip belirsizliklere karşı doğru yanıtı bulabilmek için ortak akıl masalarını, komisyonları, konseyleri, ESK’yı işletmek gerekiyor. Büyük dalgaya karşı demokratik kanalları açan güçlü bir masaya oturmak gerekiyor. Aşırı sağın bize dayattığı şahsileşmiş kurumsal yapıyla mücadele edecek olan şey ülkenin gücünü arkasına almış masaya oturmaktan geçiyor. Jeoekonomik parçalanma kapsamında; ticaret yolları, enerji coğrafyası yeniden şekilleniyor. Türkiye için ulusal çıkar neyse onu savunacak bir yapının masaya oturması gerekiyor.

■ Yeni dönemin fırsatları ne olabilir?

Yeni dönemde uzak coğrafyalar değil, yakın coğrafyalara dönüş yapılacak deniliyor. Önceki başkan Biden dost coğrafyalara yatırım yapacaklarını söylemişti. Aslında ‘Çin dışında yeni stratejik zeminler arıyoruz’ demek istemişti. Burada dostluktan kasıtları değerler bütününü içeren dostluk değil, ABD çıkarlarına uygun, yeni yatırım coğrafyaları oluşturulup oluşturulamayacağına dair bir şeyler söylüyor.

Riskleri gözardı ederek sadece fırsatlardan bahsedilemez. Fırsatları gören ve bunu realize edebilecek gerçekçiliğe ihtiyacımız var. Belli sektörlerde, yatırımın ve dış ticaretin coğrafyası değişecek bu çok açık. Örneğin belli kritik madenler, batarya üretimiyle ilgili coğrafyanın değişebileceği, otomotivin yeniden yapılanacağı gibi. Türkiye açısından otomotiv kritik sektördür. Bunu yeni dünya koşullarıyla uyumlu yeni niteliğe kavuşturmak fırsat zeminidir. Türkiye, hem makroda, hem yeniden yatırımların coğrafyayı yakınlaştıracak şekilde yer aradığı bir dünyada, coğrafi koşulları büyük fırsata dönüştürme potansiyeline sahip. Bugün bizim yatırımcılarımız, maliyet kovalayan bir zihniyetle Mısır gibi ülkelere gidiyor. Yeni anlayış, maliyet kovalayan değil, nitelik kovalayan yatırım çekmeye odaklanmaktır. Türkiye’nin inovasyona yatırım yapan, yeni sektörlere adını yazdıracak bir yapıya yönelmesi lazım. Yeni döneme uyum, demokratik yapılanma içinde birlikte üreterek sağlanabilir. Ekonomik Sosyal Konseyi çalışmayan bir ülkenin dünyadaki belirsizliği yönetmesi mümkün değil.

■ KOBİ’lerimizin yapısı kalite odaklı üretime uygun mu?

Çok dinamik, esnek bir yapı var. Bu kadar kurumsal yıkıma rağmen, ekonominin büyümesinin sebebi ülke insanının, KOBİ’lerimizin dinamizmidir. Bugün, büyük baskı altında olduklarını, kapasite yıkımının eşiğinde olduğunu yadsıyamayız. Büyük revizyona ihtiyaç var, dinamizmin sınırlarına gelindi. Zaten o kapasitemiz olduğu için, bunun fırsata dönüşebileceğini düşünüyorum. Bu fırsatları realize edebilecek bir anlayış, bir kalkınma, perspektifi yok. Bunların olmadığı yerde ancak dinamizmin telafi edebildiği kadar büyüyoruz.

■ Gelir dağılımındaki bozulma ücret ayarlamalarıyla düzeltilebilir mi?

Bozulmaya yol açan, iktidarın ekonomi politikalarının bütünü. Buna program demeye bile dilim varmıyor. Gelir dağılımının mevcut yapısı, mutlaka düzeltilmesi gereken bir adaletsizlik. Ancak iktidar bunu sorun olarak görmüyor, attığı her adımda eşitsizliği derinleştiren işler yapıyor. Bugün enflasyonu düşürme paketi diye uyguladığı paket de öyle. Eşitsizlikleri çözmek için yeni ekonomik modele ihtiyaç var. Bunun içinde mutlaka vergide adalet olmalı. Bütün dünyanın yaptığı gibi insanların gelirine göre vergi toplamak lazım. Sosyal demokrat iktidarların yönettiği ülkelerde, daha çok kazanan daha çok vergi ödüyor. Bunun karşılığında güçlü sosyal refah devletleri kurulabilmiş. Bu yolla ek hizmetler sağlanarak kalan adaletsizlikler çözülmüş. Fırsat eşitliği sağlanmış. Gelir adaletsizliği iki boyutta tartışılmalı, piyasa işleyişi kaynaklı adaletsizliklerin çözülmesi, bir de piyasalara girecek olan kişinin girerken eşit koşullarda girmesini sağlayacak iş yapmalıyız.

 

“Finansman sadece kredi değil, özkaynak için koşulları oluşturabilirsiniz"

■ Gelir adaletsizliğini önlemek için öngördüğünüz sistemi biraz daha somutlaştırabilir misiniz?

Burada sosyal asansör kavramı devreye giriyor. Nerede durduğunuzdan, hangi aileye doğduğunuzdan bağımsız, ülkelinin yurttaşı olmaktan gelen hakla, sosyal asansöre binip üst kata çıkabileceği bir anlayıştan bahsediyorum. Sosyal asansörde, eğitimde fırsat eşitliğinin olduğu, coğrafyanın öneminin ortadan kalktığı birleştirici ekonomik model öne çıkıyor.

■ CHP’nin gölge kabinesinin çalışmaları nasıl gidiyor?

Geçen yıl daha çok seçim çalışmalarıyla uğraştığımız için gölge kabine ilk toplantısını geçen hafta yaptı, fakat gölge bakanlarımız alanlarıyla ilgili çalışmaları sürdürüyor. Bu yıl düzenli toplanacağız. Bir yandan da partimizin programı yenileniyor, bunu iktidar programı olarak görüp ona göre hazırlıyoruz. Gölge kabine toplantısında, sosyal asansör paketini değerlendireceğiz. Bakanlıklar her şeyi bilen yapıda değil, eşgüdümle çalışacaklar.

■ Temel olarak neyi öngörüyorsunuz bu programda?

Birleştiren bir kalkınma modeliyle herkesin kendini içinde hissettiği Türkiye ekonomisi büyüme modeli kurmayı planlıyoruz ve buna Büyük Kalkınma Modeli diyoruz. Ekonomik büyümenin bugünkü iktidar gibi sadece talep temelli politikalarla beslendiği değil de kalkınma perspektifi , üretim perspektifini barındıran modele geçmek gerekiyor. Türkiye’de büyük bir verimlilik krizi var. Üretkenliği yaratacak yeni modele ihtiyaç var. Kamunun kendisinin de üretici olacağı yeni döneme ihtiyaç var. belli stratejik sektörlerde kamu doğrudan üretici, piyasa yapıcı olmalı. Yeşil Dönüşümde kamu daha etkin olmalı. Türkiye’nin yeni bir kamucu anlayışa ihtiyacı var. Kamu özel sektörün yerine geçemez ama hem stratejik planlarıyla yol gösterici, piyasa yapıcı rol üstlenip özel sektörün önünü açar.

■ Finansman ve finansmana erişim konusundaki düşünceleriniz nelerdir?

Finansmana erişim meselesini iktidarın dar çerçevesinden bakarak okumamak gerekir. Yani finansmana erişim sadece krediye erişim değildir. Özkaynak yaratarak da finansman oluşturabilirsiniz. Belli sektörlerde kamu gücüyle, örneğin güneş enerjisi sektörü. Bütün TOKİ binalarını güneş paneliyle donatacağım dediğinizde esasında kamu üretici gücüyle, güneş paneli talebi yaratır. Bu talep oluştuğunda üretici firmalara da özkaynak yaratacaksın diyor. Doğrudan finansmanı vereceğim demene gerek yok. Kamu KOBİ’nin özkaynak yaratmasının zeminini açarak da finansmana erişim kısıtlarını aşar. İktidarın elinde bir çekiç var, her şeyi çivi olarak görüp hepsine aynı şeyi yapıyor. Hep kredi piyasalarını açmayı konuşuyorlar. Hep fi yatlar üzerinden ekonomi konuşuluyor.

 

“KOBİ’lere çalışan başına destek”

■ Büyük Kalkınma Modelini biraz daha netleştirebilir misiniz?

Arz temelli büyüme ile fiyat istikrarını birlikte sağlayabilecek büyük kalkınma modelinden bahsediyorum. Bunu yapınca faiz düşer, kredi piyasası açılır. Sanayi Bakanı “3 milyon KOBİ var, 40 binini destek verdik” dedi. Yeni kamucu anlayış, her şeyin küçüğünü hor gören iktidarın aksine, bütün küçük ve orta ölçeklilere biz buradayız diyen anlayıştan geçer. Her ne kadar asgari ücret artışı enflasyona yol açmasa da KOBİ’lerin içinde bulunduğu zorlukları gözeten bir yerden, bunu tamamlayıcı bir paketle koymak gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin; 1-10 çalışanı olanlara 6 bin lira, çalışan sayısı 10-50 arasında olanlara 3 bin lira, 50-100 arasındakilere 2 bin lira ve 100’ün üzerinde olanlara da 1500 lira verilebilir. Komisyonda ise üye sayısına bağlı olmadan bütün sendikalar temsil edilmeli. Mevcut yapıyı, iktidarın isteğini yerine getirme komisyonu olarak görüyoruz.

Asgari Ücret Komisyonu'nda bütün muhataplar oturmalı

■ Türk-İş, Asgari Ücret Tespit Komisyonundan çıktı. Size göre masa nasıl şekillenmeli?

Türkiye’nin önce hayat pahalılığını ve bunun çözümü için hükümetin yaptıklarının niye başarılı olmadığını tartışması gerekir. Asgari ücret komisyonunda bütün muhataplar oturmalı. Hükümetin hoşuna giden aktörler oturmamalı. Asgari ücret bugün herkesin ücretinin temeli haline geldi. Asgari ücreti ana ücret olmaktan çıkarmamız gerekiyor. Yeni verimlilik reformlarını yaparsak, herkes birlikte zenginleşebilir. Asgari ücreti konuşmayız. Bu yıl sadece vergi harcamaları kalemi 3 trilyon lira. Bunun etki analizini yaparak adalet hedefiyle dağıtırsak etkisi hemen görünür. Üretim bantları değiştikçe, insan kapasitesine, KOBİ kapasitesine yatırım yaptıkça bunun etkilerini hızlanarak görürüz. Talebi azaltarak enflasyonu düşüreceklerini söylediler. Enflasyon istenilen yere gelmedi ama milyonlar yoksulluğa mahkum edildi. Para politikası, gelir dağılımı politikası değildir. Gelir dağılımını gözetmeksizin talep temelli politikayla enflasyon ancak bu kadar düşer. Bu iktidarın 20 yıllık değişmeyen özelliği bu. Maliyeti hep aynı kesim üstleniyor. ABD ısrarla Merkez Bankası değişmeyecek mesajı verime zorunda hissediyor. Çünkü güvenin kurumlarla inşa edildiğini biliyor. Son 5 yılda 5 MTCMB Başkanı, 4 Hazine Maliye Bakanı, bir o kadar da TÜİK başkanı değişti.

 

 

 

Gündem