Bahçeli: Teröre yardım ve yataklık yapan bölücü kebapçıların işsizlikte payı vardır
Fırsatçıların üzerine gidildiğini, vatandaşın kesesine göz diken yağmacılardan hesap sorulduğunu söyleyen Bahçeli, "Destekliyoruz, sonuna kadar gidilmesini istiyoruz. Fakat vatandaşlarımızın günlük iaşe çabasını istismar edip pireyi deve yapanlara da terörün acıklı maliyetini hatırlatmak görevimizdir. Teröre yardım ve yataklık yapan bölücü kebapçıların işsizlikte payı vardır." dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu.
Bahçeli konuşmasında şunları kaydetti:
“Maalesef küresel kuruluşlar, uluslararası insani yardım örgütleri, kaos mimarisini zayıflatmakta, krizleri azaltmakta hem yetersiz hem de acizdir. Birleşmiş Milletler, beş ülkenin tekeline girerek onların baskı ve dayatma dozajı yüksek yayılmacı politikalarına kılıf hazırlamakla meşguldür. Bir bakıma dünya düzeni, kontrollü istilaların, kumandalı istikrarsızlıkların güdümündedir. Adaletsizlik ve eşitsizlik korkunç seviyelerdedir. Gelir dağılımındaki uçurumlar, servet birikimindeki astronomik farklılıklar barış, huzur ve güvenlik damarlarını tıkamaktadır. Batılı ülkelerin defolu siyaseti, husumetle yoğrulmuş stratejileri, iş birliği ve diyalog zeminlerini havaya uçuran anlayış ve angajmanları bölgemiz için başat tehdit, dünyanın önündeki başlıca risktir. Bakınız ABD’ye, bunu görürsünüz. Bakınız AB ülkelerine, bu karanlık manzaranın içyüzüne şahit olursunuz. Sadece Batı menşeli bir basınç ve tazyikle yüz yüze değiliz. Başta Rusya olmak üzere, aynı coğrafyayı, aynı kıtayı paylaştığımız müessir ülkelerle de ters düştüğümüz konu başlıkları, anlaşma ve uzlaşmada zorluk çektiğimiz sorun alanları varittir, vakidir. Hükümet, maharet ve makuliyetle takip ettiği çok yönlü ve aktif diplomasiyle farkı dönemlerde, farklı ve çıkarları çatışan taraflarla aynı masaya oturabilme, Türkiye’nin haklarını savunabilme dinamizmine sahiptir. Bu bir denge siyaseti değil, dirayetli siyaset numunesidir.
Sayın Cumhurbaşkanı’mızla Putin arasındaki görüşme öncesinde iç ve dış nifak kazanı kaynatılmış, Türkiye’nin İdlib’de ödünler vererek muhtemel bir anlaşmaya hazır olduğu ifade edilmiştir. Fakat Soçi Zirvesi, İdlib’in çok ötesine geçerek bütüncül bir perspektife bürünmüş, Türkiye ile Rusya arasındaki iş birliği imkanları derinlemesine ele alınmış ve karşılıklı anlayış ön plana çıkmıştır. Kaldı ki Suriye konusu kağıda dökülmüş, taraflarca üzerinde mutabakat sağlanmış bir konumdadır. Soçi’de Suriye eksenli görüşmenin 3 başlıkta tekemmül ettiği anlaşılmaktadır. Birincisi İdlib, ikincisi 5 Mart 2020 mutabakatı, üçüncüsü de Rusya ile PKK/PYD ilişkisidir. Rusya ve Esad rejimi, İdlib’deki radikal terör unsurlarını bahane ederek askeri müdahaleleri son altı aydan beri artırmıştır. Rus hava saldırıları da Türkiye’nin M-4 karayolunun güneyindeki askeri varlığını ve üslerini direkt tehdit boyutuna ulaşmıştır. PKK’ya, PYD’ye Moskova’da ofis açma imkanı sunan Rusya’nın İdlib’de terörle mücadele söylemi, bize göre inandırıcı ve ikna edici değildir. Rusya’nın bu yıl içinde İdlib merkezli gerçekleştirdiği operasyonların dörtte üçü, ağustos ayının ikinci yarısıyla eylül ayının son haftasını kapsamıştır. Sözde M-4 karayolunun güvenliğini sağlamak maksadıyla Suriye-Rusya ortaklığı tarafından bir kara operasyonu dahi gündeme gelmiştir. Böylesi bir askeri operasyon demek, İdlib’de mukim insanların Türkiye’ye kaçmaları ve sığınmaları demek olacaktır ki buna rıza göstermemiz, olur vermemiz hayal ötesi bir beklentidir.
"Türkiye'de Kürt sorunu yoktur"
Zillet ittifakının ana ortaklarını ikaz ediyorum; sözde Kürt sorununu tartışmak demek, milleti tartışmak demektir. Milletin tartışılması, devleti tartışmaya açmakla eşanlamlıdır. Bu düşüncelerim ne bir vehmin ne bir sendromun ne de bir paranoyanın mahsulüdür. Binlerce yıllık insanlık tarihinin, yüzlerce yıllık milletler mücadelesinin, millet olmanın inceliklerine nüfuz edebilmiş yüksek bir fikriyatın, derin bir duyuşun ve milli tarihe vakıf olmanın eseri ve neticesidir. Bunlar benim şahsi fikrim değil, bin yıllık millet varlığının bu topraklarda tutunmak için kanla, gözyaşıyla, çileyle bugüne aktardıkları stratejik mirasıdır. Türkiye’de Kürt sorunu yoktur; Kürt kardeşlerimi sorun olarak gören CHP vardır, İP vardır, HDP vardır, köşesiz köşe yazarları vardır, karanlığın teşrifatçısı satılmış aydınlar vardır. Türk milleti birdir, kardeştir, büyük bir ailedir. Bu büyük millet gerçeği, sadece Türkiye’yi değil, haksız bir yenilgiye uğramış soylu bir medeniyetin tüm coğrafyasını kucaklayan, onun onurunu, onun haysiyetini, meydan okuyan bir kahramanlıkla müdafaa eden güçlü bir irade şahikasıdır. Emperyalizmin ürettiği yargılardan istifade edip çöküntü ve yozlaşmayı servis edenler, bunun mucitlerine selam duranlar, Türk milletini, milli birlik ve dayanışma azmini kırmak isteyen kötülerdir. Bunlar, milli bünyemizdeki ayrık otlarıdır. Bunlar, manevi buhran ve mensubiyet felci geçiren kimliksiz ve köksüz cephedir. HDP meşru organ değil, terörizmin gayri meşru oluşumudur. HDP’yi meşru görmek, Kılıçdaroğlu’nu bölücülüğün ve terörün vagonu yapacaktır. Meşruiyetin değerlendirilmesinde yegane ölçü, Anayasa’nın çizdiği hukuki ve siyasi çerçevedir.
Ekonomik sorunlar
Masum ve haklı öğrencilerimizi hariç tutarak söylüyorum; ‘Yurt sorunu var’ diyenler, nöbetçi provokatörleri sahaya sürenler, ‘Barınamıyoruz’ diye banklarda eylem yapan örgüt üyeleri, sizin propagandasını yaptığınız caniler olmasaydı her mahalleye bu devlet yurt yapar, her evladımızı da sıcacık ve insani şartlarda ağırlardı. Yumurta, et, süt, peynir fiyatlarının artışından; çarşı, pazar, marketlerdeki vicdani olmayan zamlı ürün satışlarından samimi olarak sızlananlara, şikâyet edenlere hak veriyor, bu kardeşlerime bir şey demiyorum. Fırsatçıların üzerine gidiliyor, simsarların peşine düşülüyor, vatandaşımızın kesesine göz diken yağmacılardan da hesap soruluyor. Destekliyoruz, sonuna kadar gidilmesini istiyoruz. Fakat vatandaşlarımızın günlük iaşe çabasını istismar edip pireyi deve yapanlara da terörün acıklı maliyetini hatırlatmak görevimizdir. Teröre yardım ve yataklık yapan bölücü kebapçıların işsizlikte payı vardır. Bir eli yağda, diğeri balda, yediği önünde, yemediği ardında, bir giydiğine bir daha dönüp bakmayan, ama sırayı siyaset alınca sahte vicdan ve merhamet edebiyatı yapan bir avuç kaymak tabakadan, imtiyazlı azınlıktan, merdane gibi dönen devrimci bozuntularından öğreneceğimiz de hiçbir şey yoktur.
‘Kürt sorunu var’ diyenler, aynanın karşısına geçip vahim sorunun gerçek hüviyetini ve yansıyan halini görebileceklerdir. Türkiye’nin terör ve bölücülük sorunu vardır. Ve bu sorunlara neşter vurulmuş, cerrahi müdahalenin sonuna gelinmiştir. Renklerle tanımlanan listelerde isimleri bulunan terör elebaşları, nokta operasyonlarla imha edilmektedir. Bu devletten kaçamayacaklar, bu milletin cezasından kurtulamayacaklar. Bölücü ve ayrılıkçı emellerin toplumsal siyasi kimlik talebi olarak kabul edilmesi, siyasi statü taleplerine zemin hazırlayacaktır. Sorunun kaynağı ve esası, bireysel hak, temel hürriyetler ve demokratikleşme özlem ve talepleri değildir. Yapılmak istenilen, bireysel kültürel haklar değil, oluşturulmak istenen bir azınlığın kolektif olarak kullanacağı siyasi azınlık haklarıdır. Türkiye düşmanlarının CHP vasıtasıyla dillendirdiği, İP’in destek verdiği, HDP’nin organize edip kışkırttığı yapay sorunun en baştan itibaren böyle bir temelde ve etnik sorun olarak kabulü, sürecin PKK’nın talepleri doğrultusunda şekillenmesini kaçınılmaz hale getirecektir. Terörist Cemil Bayık’ın sözde Kürt sorununun çözüm yeri olarak Meclis’i, muhatabı da HDP olarak göstermesi, CHP’ye girdiği verkaçın ifşasıdır. Böyle bir durumun vahametini, doğuracağı sonuçların ciddiyetini herkes çok iyi görmelidir. Bunun sonucunda terör örgütü ve etnik bölücülerle yöredeki kardeşlerimiz aynı kefeye konulacak ve PKK’nın bunların sözcüsü ve temsilcisi olduğu gibi bir sonuç doğacaktır. Bunun gerçek olmadığı ortadadır. Ancak böylesi bir ciddi tehlike görülmeye başlanmıştır. Türk milletine mensup kardeşlerimizin sahip oldukları haklardan vazgeçerek azınlık statüsü arzusunda oldukları ve bölücülük peşinde bulundukları asla söylenemez. Bu bakımdan Kürt sorunun seslendirilmesi, evvelemirde Kürt kökenli vatandaşlarımıza yapılan hakaret ve iftiradır. Bizi bugüne getiren kökenimiz, doğduğumuz yer, muhterem anamızın dili, ruhumuzu teslim ettiğimiz inancımız ve mezhebimiz ne olursa olsun, bizim adımız Türk milletidir.
Seçim gündemi
Kılıçdaroğlu, partisine ‘baskın seçime hazır olun’ mesajı veriyor. Zihni ve siyaseti baskın yemiş bu zata tekraren hatırlatıyor, sözlerimin kulağına küpe olmasını ümit ediyorum. Erken seçim, seçimlerin öne çekilmesi, baskın seçim yoktur. Herkes hesabını 2023 yılının haziran ayına göre yapmalıdır. Zillet ittifakı biraz sabretsin, onlara cumhurun gücünü, Türkiye’nin büyüklüğünü, ona buna minnet etmelerinin sonuçlarını mutlaka aziz millet iradesiyle göstereceğiz. Selçuklu sarayında onun bunun taklidini yaparak geçimini sağlayan ve maskaralığın piri olarak değerlendirilen Caferek’in bugünkü temsilcilerine Allah’ın izniyle sandığı dar edeceğiz.”