Babacan'dan Rusya-Ukrayna eleştirisi: Arabulucu Afrika’da geziyor
DEVA lideri Babacan, Rusya-Ukrayna krizi ile ilgili, "Sayın Erdoğan, hemen yanı başımızda böylesi büyük bir güvenlik krizi varken hiçbir şey yokmuş gibi tuttu Afrika’ya gitti. Düne kadar da programına devam etti. Erdoğan arabulucu olacaktı. Hani ne oldu? Arabulucu nerede? Arabulucu Afrika’da geziyor." dedi.
Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, parti genel merkezinde düzenlediği haftalık değerlendirme toplantısında konuştu.
Rusya ile Ukrayna arasındaki krizi değerlendiren Babacan, "Çoluk çocuk milyonlarca insanın hayatını derinden etkileyen ve daha da etkileyecek olan bu sorun için derhal acil inisiyatif alınmalı ve mesele barışçıl yollarla çözülmelidir. Türkiye de çözüm için taraf olmalı, kriz derinleşmeden, daha ağır kayıplar yaşanmadan çatışmalı sürecin sona erdirilmesi için çalışmalıdır." dedi.
Babacan, konuşmasında şunları söyledi:
"Ne yazık ki dünyada gerginliğin had safhada olduğu günlerden geçiyoruz. Rusya Federasyonu, uluslararası hukuku tanımayarak tüm dünyanın büyük bir krize sürüklenmesine sebep oluyor. Bizim DEVA Partisi olarak pozisyonumuz çok net. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün ve uluslararası hukuktan kaynaklanan tüm haklarının kesinlikle korunması gerektiğini söylüyoruz. Şu an gelinen noktayı da kaygıyla izliyoruz. Biz, uluslararası ilişkilerde, bölgesel ve ikili anlaşmazlıklarda kaba gücü asla yüceltmiyoruz. DEVA Partisi için aslolan, uluslararası kurallar temelinde diyalog sürecinin işletilmesidir. Çözüm için de kaba kuvveti değil, müzakereleri destekliyoruz. Sorunların barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerektiğini önceliyoruz.
Aylardır devam eden bu süreçte Türkiye, maalesef ne arabulucu olarak ne de başka bir sıfatla çözüme katkı sunamadı. Üstelik biliyorsunuz Sayın Erdoğan, hemen yanı başımızda böylesi büyük bir güvenlik krizi varken hiçbir şey yokmuş gibi tuttu Afrika’ya gitti. Düne kadar da programına devam etti. Bu, ülkemiz adına bir vurdumduymazlıktır, büyük bir talihsizliktir. Yanı başımızda savaşın eşiğine kadar gelmiş bir gerilim var. Pek çok ülke bir şeyler yapmanın çabası içerisinde. NATO üyesi ve ötesindeki ülkeler birer birer yaptırım kararları açıklıyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ise bunların hiçbiri yokmuş gibi olağan programına devam ediyor.
Afrika eleştirisi
Partili basına bakacak olursanız; Putin Türkiye’ye geliyordu, Erdoğan arabulucu olacaktı. Hani ne oldu? Arabulucu nerede? Arabulucu Afrika’da geziyor. Bu krizin Türkiye üzerinde etkileri olacaktır. Krizin sebep olduğu güvenlik riskleri, krizin finansal piyasalar açısından oluşturduğu belirsizlikler, Rusya için açıklanan yaptırımlar Türkiye’yi de etkileyecek konulardır. Tüm bunların, halkımız üzerindeki insani ve ekonomik yükünün hesap edilmesi ve derhal önlem alınması gerekir. Hükümeti bu konuda acilen bir önlem paketi açıklamaya davet ediyoruz.
"Türkiye çözüm için taraf olmalı"
Bildiğiniz gibi Birleşmiş Milletler, Rusya’nın Ukrayna’daki ayrılıkçı bölgeleri tanımasını 'savaş bahanesi' olarak adlandırdı. Hem Ukrayna halkı için hem bölgemiz hem de tüm dünya için son derece kaygı verici bir süreç yaşıyoruz. Çoluk çocuk milyonlarca insanın hayatını derinden etkileyen ve daha da etkileyecek olan bu sorun için derhal acil inisiyatif alınmalı ve mesele barışçıl yollarla çözülmelidir. Türkiye de çözüm için taraf olmalı, kriz derinleşmeden, daha ağır kayıplar yaş anmadan çatışmalı sürecin sona erdirilmesi için çalışmalıdır.
Yakın tarihimizde yaşadığımız bazı kırılma noktaları ne yazık ki ülkemizi derin bir sistemsizlik krizine hapsetti. Daha önce de ifade ettiğim gibi; Türkiye’nin demokratikleşme yolculuğundaki kritik virajları alamamasının bedeli herkese çok pahalıya patladı. Devlet yönetiminde ortak akıl ve liyakatin yerini keyfilik ve sadakat aldı. Sadakat dediğimiz ne? Tek kişiye sadakat. İlkelere, değerlere değil, tek bir kişiye sadakat. Paramızın itibarı yerlere düşerken vatandaşlarımız günbegün yoksullaştı, yoksullaşıyor.
Şunu çok iyi biliyorum ki demokratikleşme döneminin hafızası, milletimizin kalbinden ve zihninden hiçbir zaman silinmedi. Vatandaşlarımıza Avrupa Birliği standartlarında bir hayatı yaşatabilmek için canla başla çalıştığımız yılların izi hafızalardaki tazeliğini aynen koruyor. Hatırlayın; o günlerde devletin soğuk yüzünden değil, sıcak ellerinden bahsedilirdi. Devletin zor gücünden değil, şefkatinden bahsedilirdi. Ortak akıl ve istişareyle ülkemizi yönetirken devlet, sadece vatandaşa hizmet etti. Korkutmakmış, devlet gücüyle vatandaşın huzurunu kaçırmakmış, bunlar yoktu arkadaşlar.
Bir zamanlar, devletin soğuk yüzüne meydan okuyan devlet kademelerindeki insanlara milletle irtibatı koparmamayı nasihat eden Sayın Erdoğan, bugün sırf iktidarı uğruna hukuku hiçe saydı, milletle arasına aşılmaz duvarlar ördü. Bir zamanlar Keçiören’de bir apartman dairesinde otururken insanların sorunlarını daha yakından görebiliyordu. Şimdi ise 84 milyonun sorunlarını kendisini hapsettiği Beştepe’den çözeceğini sanacak kadar büyük bir yanılgıya düştü.
"Kriz ittifakı"
Ekonomide, enerjide, tarımda, eğitimde, sağlıkta, hukukta, dış politikada, her alanda kriz yaşıyoruz. Kar yağar, bir şehre günlerce elektrik verilemez, kriz olur. Yağmur yağar, sel olur, kriz olur. Yağmur yağmaz, kuraklık olur, kriz olur. Havalar ısınır, ormanlar yanar, kriz olur. Havalar soğur, doğal gaz akışı kısılır, kriz olur. Sırf inat uğruna kendi vatandaşına hukuksuzluk yapar, uluslararası alanda kriz olur. Hani diyorlar ya 'Cumhur İttifakı'; Sayın Erdoğan, Sayın Bahçeli ve Sayın Perinçek’ten oluşan troykanın bugün kurduğu ittifakın doğru adı Cumhur İttifakı değil, tam bir 'Kriz İttifakı'dır.
"Kendisi sandık sonuçlarına sahip çıkabildi mi?"
Hani diyor ya 'Sandığa sahip çıkamayan yönetici ülkesine sahip çıkamaz' diye. Yıllar sonra ne oldu? Kendisi sandık sonuçlarına sahip çıkabildi mi? Ülkenin doğusunda seçilmiş belediye başkanları hukuksuz bir şekilde görevlerinden alınırken, vatandaşların iradesine kayyumlar atanırken tüm bu operasyonları bizzat kendisi yönetti. Kayyumlarla milletin oyu gasp edildi. Ülkenin batısında ne yaptı? Yerel seçim sonuçlarını tanımadı. İstanbul’da mart seçimlerini tanımadı. Haziranda tekrar seçim yaptırdı. Sonuç malum.
Hani yerel yönetimler güçlenecekti? Hani Meclis ve yerel yönetimler merkezdeki gücü dengeleyecekti? Yerel yönetimler baskılandı. Merkezi yönetim orantısız bir güçle zehirlendi. Meclis’in neredeyse hiçbir işlevi kalmadı. Bizim yerimiz sabit. Biz, ortak akıl ve istişare ile yönetimden, demokratik değerlerden, insanlarımızın onurlu ve mutlu yaşama hakkından bir adım dahi geri düşmedik, taviz vermedik. Ve inanın çok az kaldı. Türkiye’yi yoksullaştıran, bürokrasiyi yozlaştıran, halkımızı ağır bir baskıyla sindirmeye çalışan bu sistemsizlikle vedalaşmamıza çok az kaldı. Demokrasimizi içinde bulunduğu gerileme döneminden kurtarmak için el ele verip canla başla çalışıyoruz. Tam demokratik Türkiye’yi inşa etmek için bir an dahi durmuyoruz, sürekli çalışıyoruz.
12 Şubat’ta yaptığımız, 6 genel başkanın katıldığı toplantıda cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili herhangi bir gündem maddemiz yoktu. O toplantıda, cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili konuların bugün konuşulacak konular olmadığını, daha ileriki aşamada, vakti geldiğinde konuşulması gerektiğini aramızda değerlendirdik. Yani bu konu bugünün konusu değil, vakti geldiğinde o günkü şartlarda karar verilmesi gereken bir konu.” (ANKA)