2025’i Bırak, 2035’e Bak
Önümüzdeki 10 yılda markaları nitelikli iş gücüne daha zor erişebilecekleri bir dönem bekliyor. Yapay zeka teknolojilerindeki gelişmeler bu sorunu çözmeyecek...
CİHAN BOZKUŞ
Publicis Media Türkiye, Business Lead
Şirketlerin önlerini görüp en doğru stratejileri belirleyebilmesi için nasıl bir 2025’in bizi beklediğini doğru analiz etmeleri gerekir. Öte yandan markalar Türkiye’nin yapısal sorunlarına daha uzun vadeli perspektiflerle hazırlanmalı. Aksi takdirde yıllık planlar, ülkenin yapısal problemlerinden hiç umulmadık şekilde etkilenebilir. Bu yazıda 2035 yılında sahip olacağımız refah düzeyini doğrudan etkileyecek 3 göstergeyi tartışıyorum.
İş Gücüne Katlım Oranı
20 yılda günlük hayatımızın çehresi alabildiğine değişti. Bununla birlikte, TÜİK tarafından yayınlanan veriler incelendiğinde, 15 yaş üstü nüfusun işgücüne katılım oran artışının son 20 yılda 10 puan seviyesinde kaldığını görüyoruz. Üstelik erkeklerin işgücüne katılım oranında kayda değer bir artış zaten yok. Kadınlarda ise son 20 yılda bir gelişmeye şahit olsak da hala sadece üçte biri bu iş gücüne dahil. Gelişmiş ülkeler ise yaşlı nüfuslarına rağmen istihdama katılım oranlarında bize fark atıyorlar. Euronews verilerine göre ortalama yaşı 50’ye yaklaşan Japonya’da işgücüne katılım oranı %80 seviyesindeyken, Türkiye’den ortalama 10 yıl yaşlı olan Avrupa
Birliği’nde bu oran %70’in üzerinde.
Dış Ticarette Bağımlılık
Türkiye ise 250 milyar doları geçen yıllık ihracat hacmine sahip. Bununla birlikte, Trading Economics verilerine göre Türkiye’nin en çok ihracat gerçekleştirdiği 5 ülke, Türkiye’nin ihracatının üçte birini oluşturuyor. Öte yandan Türkiye’ye gerçekleştirdikleri ihracat, oransal olarak bu ülkeler için önemli hacme ulaşmıyor. En büyük ticari ortağımız Almanya 2022’de tek başına Türkiye’nin toplam ihracatında %8.4’lük bir paya sahip. Almanya’nın toplam ihracatı içinde Türkiye’nin payı sadece %2. Ülkeler arasındaki olası bir krizde biz ihracatımızın %8.4’ünü yaptığımız bir ülkeyi kaybederken, Almanya için böyle bir tehdit söz konusu değil.
Benzer bir şekilde ABD’nin toplam ihracatımızdaki payı %6.7 iken, ABD’nin tüm ihracatından Türkiye’nin aldığı pay sadece %0.7. Bu dengesizlikler, ihracatçı markalarımızı diplomatik krizlere karşı riskli bir konuma getiriyor.
Yaşlanan Nüfus
TÜİK verilerine göre 2023 yılında ortalama yaşımız 34’e yükseldi. 1935’den 2000’e kadar geçen 65 yılda Türkiye’nin ortalama yaşı 3.5 yıl artarken, sadece son 8 yılda 3 sene yaşlanan bir topluma sahibiz. Türkiye, Avrupa Birliği, ABD veya Japonya’nın aksine zenginleşemeden yaşlanan bir ülke olarak ciddi problemler yaşayacak. Düşük işgücüne katılım oranlarımız ve EYT ile başlayan emeklilik dalgası ile düşünüldüğünde Türkiye bir “bağımlı nüfus” kriziyle karşı karşıya.
Elbette Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılını derinden etkileyecek bu 4 göstergeye başkaları da eklenebilir. Ancak markalar yıllık planlamalarını yaparken, Türkiye’nin bu yapısal sorunlarından etkilenmeyeceklerini hayal etmemeliler.
Önümüzdeki 10 yılda markaları nitelikli iş gücüne daha zor erişebilecekleri bir dönem bekliyor. Yapay zeka teknolojilerindeki gelişmeler bu sorunu çözmeyecek. Çünkü bu dijital dönüşüm de nitelikli işgücünün desteği ve yönetimiyle gerçekleşecek.
Ayrıca ihracat sanayisine dayanarak yükselmiş birçok markamız, konjonktürel problemlere karşı bağışıklık kazanmak için yatırımlarını ve pazarlarını dünya genelinde çeşitlendirmek durumunda. Ürünlerinden tüketicilerle temas noktalarına, müşteri hizmetlerinden deneyim mimarisine kadar birçok unsuru yaşlanan nüfusa göre dönüştüremeyen markalar ise yaşlanan nüfusun bariyerlerine takıldıkları gibi, yeni oluşan tüketici taleplerini fırsata dönüştüremeyecekler.
“Publicis Groupe’un katkılarıyla”