Türkiye'nin ilk 'stres' koçu: Dayak yiyerek para kazanıyor
Korumalık ve bodyguardlık yaparken Kemal Sunal'ın bir filmindeki "Mazlum'u getirin bana" repliğinden esinlenerek "stres koçu" olmaya karar veren Hasan Rıza Günay, kadın erkek müşteri ayırmaksızın dayak yiyerek geçimini sağlıyor. Evde, ofiste, çağrıldığı her yerde dayak yiyen Günay'a isteyen müşterisi pasta, yumurta, su balonu da atabiliyor.
"Stres Koçu" adını onaylatarak Türkiye'nin ilk tescilli dayak yiyen adamı olan Hasan Rıza Günay, 11 yıldır stres atmak isteyenlerin tekme ve tokatlarıyla geçiniyor. 6 yıl yaşadığı ABD'de ilginç formatlarla mesleğini icra eden Günay'ın müşterilerinin çoğunu kadınlar oluşturuyor.
Çevresindekilerin bir zanaatı varken kendisinin işsizliği içinde ukde kalan Günay, Kemal Sunal'ın Şark Bülbül'ü filminden esinlenerek 2010 yılında kendi işini kurdu. Filmin "Mazlum'u getirin bana" ünlü repliğinden yola çıkarak, canı sıkılan, patronuna, eşine kızan, stres atmak isteyenlerden para karşılığında dayak yemeye başladı.
Başvurusu 2012'de onaylanan ve "Stres Koçu" markasını Türkiye Patent Enstitüsü güvencesi altına alan Günay böylelikle Türkiye'nin ilk tescilli dayak yiyen adamı oldu.
Stres Koçu'nun, insanlara depresyon, panik atak, sıkıntı, sinir hastalığı gibi durumlarda profesyonel destek sağlayan, etkinlik düzenleyen kişi olduğunu anlatan Günay, mesleğini icra ederken uyguladığı teknikleri şöyle anlattı:
"Kemal Sunal'ın Şark Bülbül'ü filmi vardı. Patronuna kendini dövdüren bir insan karakteri vardı. Ben bu mesleğe dönüştürmek için kendime vuruşlar yaptırarak bu işe başladım. Haykırma, bağırma, çağırma, bilinçaltındaki olumsuz düşünceleri ve duyguları (endişe, öfke, kıskançlık, korku) stres koçuna yansıtılması esasına dayanan metot. Daha sonra zararsız maddeleri (yumurta, meyve, pasta, su balonu) kendime attırma metodunu çıkardım. Bir başka metotta ise danışanımı yaşadığı ilişkisinde aldatan kişinin fotoğrafından hazırlanan maskeyi yüzüme takıyorum. O canlandırma esnasında danışanımın içindeki öfke, kin, bilinçaltındaki düşünce ve fikirleri kendime yönlendiriyorum. Bu metotta danışanımın sevmediği politikacıyı, sanatçıyı, düşmanı olan insanı da canlandırıyorum. Ona gaz vermek için onu, o atmosfere sokuyorum. Bir rahatlama ortamı sağlıyorum."
"Her müşteriye gitmiyorum"
Seanslarının 10-15 dakika sürdüğünü aktaran Günay, "Kimileri beni tanımak istiyor, 'Nasıl bir adam?' diyor. Anlıyorum ben davranışından, telefonu açmasından. Biliyorum ki bu müşteri sıkıntısından değil de egosunu tatmin etmek istiyor. Bir kereye mahsus onlara fiyat veriyorum. Her müşteriye gitmiyorum. Yüz yüze geldiyse ne amaçla geldiğini anlıyorum. Öncelikle sebebini, ana konusunu öğrenmeye çalışıyorum. Gerçekten bir sıkıntısı mı var ya da bir medet mi umuyor, hiçbir çare bulamadığı şey ne? Onun kafasındaki esas temayı çözmeye çalışıyorum. Bu kişilere karşı nasıl davranacağımı biliyorum ama egosunu tatmin etmek için benimle bir aktivite yapmak isteyenler olduğunda da onları da geri çevirmiyorum çünkü bu işten ekmek yiyorum. Ona göre de bir fiyat belirliyorum. Karşımdaki kişi art niyetli, kötü niyetli olduğunda, bunun karşılığında maddi ya da manevi bir şey vermeyeceğini anladığımda geri çeviriyorum. Zamanım da kısıtlı. Günde en fazla gidebileceğim müşteri 2-4'tür. Benim çalışma şeklim insanların evlerinde, ofislerinde ya da spor salonlarında aktivite uygulama." diye konuştu.