Phillips eğrisi nedir? Phillips eğrisi geçerliliğini yitirdi mi?
Phillips eğrisi, enflasyon ve işsizlik oranı arasındaki ters yönlü ilişkiyi açıklayan tek denklemli bir eğridir. 1958 yılında William Phillips tarafından bulunan ve o günden itibaren merkez bankası politikalarına faiz oranları konusunda rehberlik eden bu eğrinin son dönemde işlevini yitirmesi ekonomistleri hüsrana uğrattı.
Phillips eğrisi
Parasal ücretlerle işsizlik oranı arasındaki ilişki iktisatçı Phillips tarafından incelenmiştir. Philips eğrisi olarak ifade edilen negatif eğimli eğri, işsizlik oranı ile enflasyon oranı arasında bir değiş tokuş olduğunu ve dolayısıyla da daha yüksek bir enflasyon oranı karşılığında işsizliği azaltmak ya da tam tersini yapmanın mümkün olduğunu ifade etmektedir.
Phillips eğrisine göre, bir ekonomide işsizlik oranı düştükçe enflasyon oranı artar. İlk bakışta mantıksız gelen bu argümanın arkasındaki mantığı basit bir ekonomik dil ile açıklamak mümkün. İstihdamın az olduğu toplumlarda likidite yokluğu yaşanır. Bu da enflasyonun gerilemesine neden olur.
İstihdamın bol olduğu toplumlarda ise likidite bolluğu yaşanır. Bu da fiyatların genel bazda yükselmesine ve enflasyonun artmasına neden olur. Eğrinin yalın ve mantığa yatkınlığına rağmen son dönemde değişen küresel ekonomi çizgisine göre uzun vadede hiçbir ekonomi için enflasyon ve işsizlik arasındaki ilişkinin Phillips eğrisi ile açıklanması mümkün değildir. Zaten tek denklemli bir eğrinin enflasyon ve işsizlik ilişkiyi tüm hatlarıyla açıklamasını beklemek biraz iyimserlik olur.
Eğriyi gerçek hayattan ve günümüz ekonomisinden ayrıştıran iki yönü vardır. İlki, bu teorik eğrinin üretim kaybının enflasyonu düşürmek için gerekli bir bedel olduğunu kabul etmemesi, ikinci ise, eğrinin üretimde olan hareketlenmelerin enflasyonda olan enflasyonda olan hareketlenmeleri takip ettiklerini ileri sürmesidir. İşte, eğrinin kabul etmediği ya da yanılgıya düştüğü bu iki nokta makroekonomi açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü gerçek ekonomilerde beklentiler önceliklere göre belirlenir ve ekonomik politikalarda bu beklentilere göre şekillendirilir. Bu beklenti ve önceliklerin sürekli değişime uğraması da ekonominin kırılgan ve yoruma açık olmasına neden olmaktadır.