Üretim için ‘Bağışıklık Pasaportu’ lazım

Ekonomist Ali Ağaoğlu ve ekonomi gazetecisi Hakan Güldağ, bu haftaki Şans Sohbetleri’nde, son alınan swap kararının etkilerinden dünyadaki parasal genişleme politikalarına kadar pek çok konuyu geniş bir bakış açısıyla değerlendirdi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Üretim için ‘Bağışıklık Pasaportu’ lazım

Ekonomist Ali Ağaoğlu ve ekonomi gazetecisi Hakan Güldağ, bu haftaki Şans Sohbetleri’nde, son alınan swap kararının etkilerinden dünyadaki parasal genişleme politikalarına, nefesi kesilmeye başlayan reel sektörün finansmanından işsiz kalan sokaktaki insanın cebine para konmasına kadar pek çok konuyu geniş bir bakış açısıyla değerlendirdi. Dünya ekonomilerinde çarkların dönmesi ve üretimin aksamaması için getirilen çözüm önerileri tartışıldı. Ayrıca faiz, dolar, altın ve petrolün geleceği de ele alındı.

Hakan Güldağ: Reel sektörden başlayalım. Korona günlerinde şikayetlerin arttığını görüyoruz. Alacaklarını alamayan tekstilciler... Mücbir sebebe dahil olmamış sektörlerimiz... Anadolu’da ‘nefesimiz kesilmeye başladı’ ifadeleri... Dünyaya baktığımızda da telaş ve endişe sürüyor. Son olarak Fed’in yüksek riskli ‘çöp’ diye tabir edilen tahvilleri bile alıyor olması bunun en önemli göstergelerinden biri. Sanki merkez bankalarının cephanesi hiç tükenmeyecekmiş gibi bir algı var. Yazarımız Atılım Murat dikkat çekiyordu, 1929’daki buhran sonrası, 2009 krizinden sonra dünya bir takım dersler çıkarmış, bu dersin de adı parasal genişleme… Bir hisse senetlerine müdahale etmedikleri kalmıştı. Önceki Fed Başkanı Janet Yellen o konuya da el attı; “Fed’e hisse senetleri almak için yetki verilsin” önerisinde bulundu. Olur mu olmaz mı, bilmiyoruz ama belli ki, kesenin ağzını açtı zengin ülkeler. 1929'da Büyük Buhran 10 yıl sürmüştü. Şimdi yeni bir 'buhran' olmasın diye ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. IMF, “Dünya ekonomisi yüzde 3 küçülecek, Türkiye ekonomisi de yüzde 5 küçülecek” diyor arkasından milyarlarca dolarlık program açıklıyor. Küçülme, resesyon tamam ama dünya bir depresyona girmesin diye gayretler var. Var olmasına var ama kendimizi eleştirip duruyoruz, fakat dünyada da önlemler bölük pörçük. Geneli pansuman tedbirler. Nasıl değerlendiriyorsun?

Ali Ağaoğlu: Yok aslında birbirimizden farkımız... İstanbul ile Londra’da swap piyasasının birbiri arasındaki bağını bileşik kaplar hikayesi ile anlatmıştım. İstanbul’daki para da bileşik kaplar prensibi ile çalışıyor. Faizin yüksek olduğu yerden düşük olan yere para akıyor. O faizi indiriyor, buradaki yükseltiyor. Küresel piyasaların esas göstergesi faizdir. Faiz ne zaman yüksekse o para birimine para akar. Ne zaman düşükse o para biriminden para kaçar. Bunların arasındaki akışı sağlayan bileşik kaplardaki o kanalların çalışıyor olması gerekiyor. Şu anda özellikle 2 ayda para arzının artmış olması eşit değildir ki o kanallar çalışıyor ve akışkanlığı artıyor. Hala da akışkanlığında bir problem var. Amerika’daki para dünyanın geri kalanına akmıyor. Dolar endeksine baktığımızda yüzde 100 seviyesine çok yakın. Fed’in para basmasına, bu kadar para vermesine rağmen dolara olan talep hala artıyor. Likidite ve akışkanlık ayrı problem bunu yavaş yavaş piyasa anlayacak. Akışkanlığındaki problemden dolayı oradaki har sönmüş değil. Bu birinci önemli konumuz. İkinci önemli konumuz da şu. Ne yazık ki bunu 2008’de yaşadık, 2020’de de yine aynı şeyi yaşıyoruz. Bu meseleyi sadece merkez bankalarına yıkarak sadece onları görevlendirerek hatta merkez bankalarının bu işi gönüllü olarak üstlenmesi ile çözebileceğimiz aşamayı maalesef geçmiş durumdayız. Para basarak ya da piyasaya likidite vererek çözemiyoruz. Çözmenin koşulu sokaktaki insana para vermek veya oraya ulaşabilecek likidite sağlamak gerekiyor. Bugün uluslararası yatırım bankalarının talep ettiği likiditeyi değil, sokaktaki adamın talep ettiği likiditeyi vermesi gerekiyor. Bunu sadece Türkiye için konuşmuyorum. Türkiye’ye baktığımızda da bütçe yine açık verdi. Doğrudur daha açılacak. Bunu söylediğime inanamıyorum ama başka çare yok. İnsanları işte tutmamız gerekiyor.

Güldağ: Bizim de ödeme sistemleri içinde kalabilmemiz, ihracatı, ithalatı sürdürebilmemiz gerekiyor. TL swap hattı dışa kapatıldı. hem piyasaları hem reel sektörü etkileyecek bir karar oldu. Dolar 10 kuruş çıktı diye söylemiyorum. Yarın, öbür gün, dış ticareti etkilerse o kötü...

Ağaoğlu: Swapta bankaların sermayelerinin yüzde 10’una kadar izin veriliyordu, şimdi yüzde 1’e indirildi. Bunun yarattığı iki problem var. Birincisi korkuyorsunuz demektir. Piyasaya böyle mesaj veriyorsunuz. İkincisi siz böyle bir yasak getirdiğiniz zaman karşı taraftaki banka TL almayarak, TL üzerinde spekülasyon yapmaya izin vermeyeceğinizi söylediğiniz kurumların Türkiye’ye olan güvenlerini zedeliyorsunuz. Bu da ithalat için en çok ihtiyacımız olan fona ket vuruyorsunuz demektir. Doların 4.80’den 7.20’ye çıktığı hareketin olduğu dönem, akreditiflerin kesildiği dönemdir. Bugün de kesiliyor. Yabancı bankalar Türkiye’ye uzun vadeli akredetif açmamaya başlıyor. Türk şirketlerinin bir yıl sonra ödemeli olarak mal ithal etmelerine destek olacak mekanizmaları kapatıyorlar. Bunun zararlarının getireceği şey kur tarafındaki hareketlilik. 6.90'ın üzerine çıktık. Hattı kapattık, peki kur indi mi aşağıya?

Güldağ: İnmediği gibi çıktı. Tabii bunda farklı etkiler de var ama asıl mesele yarattığı tedirginlik. Bilmiyorum, sana da geliyordur, o kadar çok, bundan sonra ne olur, hesaplara el konur mu sorusu var ki? Unutulmuştu oysa ki... 3-4 gün öncesine kadar sorulmuyordu. Hassas dönemdeyiz. Herkes diken üstünde. Geçen gün de bir milyon ve üzerindeki döviz transferlerinin de bir gün önceden haber verilmesi gerekliliği de biraz da yanlış anlaşılarak korkuları besledi. Dikkatli yönetilmesi gerekiyor sürecin...

Ağaoğlu: Bir de DTH’lar belli bir kurdan sabitlenir mi ya da DTH’lara karşılık tahvil mi verilir, gibi sorular var mesela bana da soruluyor. Soranlara bir şey söylemek istiyorum: DTH’lara el konulması hiçbir işe yaramaz. Bankaların elinde şu anda yaklaşık 200 milyar dolar civarında bir DTH var. 335 milyar dolarlık kredi var özel sektörün bankalara borcu olan. Şimdi diyelim ki, DTH’a bir şekilde el koydunuz. Aslında 200 milyar dolara el koymuyorsunuz. Bunun 55-60 milyar dolarlık bir kısmı Merkez Bankası’nda. Merkez Bankası’ndaki brüt rezervler, bu rezervlerden oluşuyor. Aslında siz el koyduğunuzda 60 milyar dolara el koyuyorsunuz. 60 milyar doların da 2 milyar doları ABD devlet tahvilinde, bir kısmı mevduatta, bir kısmı altında. Bu altın da Türkiye’de. Biraz evvel söylediğin gibi IMF’ye gidelim altını verelim, swap yapalım dediğiniz aslında altın satmakla swap yapmak arasında teknik olarak bir fark yok. O bizim işimize yaramıyor. Bizim yapmamız gereken TL verip döviz alabileceğimiz swap yapmak, bu bizi kurtarıyor. Yoksa elde rezervleri oraya verip o rezervlerle likidite yaratmanın repo yapmaktan çok farkı yok. DTH’lara el koymak da büyük bir hata olur. Çünkü sadece Merkez Bankası’nın içindeki kadarına el koyarsın, o da hiçbir işe yaramaz.

Güldağ: IMF’nin büyüme tahminleri ile ilgili senin görüşünü merak ediyorum. Bana Türkiye için yüzde 5 düşüş gayet makul hatta iyimser göründü. 2021’de de bir yüzde 5’lik büyüme öngörülüyor. Tabii ki mümkün ama buradan ben IMF’nin V tipi bir çıkış beklediğini anlıyorum. Yani dünya yüzde 3 daralacak, ondan sonra da buradan çok hızlı bir şekilde toparlanacak. Burası bana biraz şüpheli geldi. Hemen bir V olur mu? Düğmesine bas insin, düğmesine bas çıksın, bana dünyanın zaten var olan problemleri eşliğinde çok mümkün gibi gelmiyor. Bir toparlanma olacaktır ama IMF'nin beklediğinden daha uzun sürebilir. Daha ortada aşı yok, ilaç yok. Önce bunları bir görelim. Seyahat yasakları kalksın bir hele...

Ağaoğlu: Seni kötümser buldum.İnsan umutla yaşıyor. Ama olumsuz senaryoların hepsine katılıyorum maalesef. Sorun şurada, koronavirüs meselesinin ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Net bir şey söylemek için erken ama bildiğim bir şey var o da ne V tipi olacak, ne de U olacak. Bildiğim ‘nike’ tipi bir çıkış olacak. Hızlı düşüyoruz, toparlanmamız uzun zaman alacak.

Güldağ: Mesleki bir deformasyon mudur bilmem ama ben iyimserliğe de, kötümserliğe değer vermiyorum. Gerçeklikten uzaklaşıyor. Geleceğin risklerine karşı da bizi korumuyor. Onun yerine önümde durana bakıyorum. 3 ay geçti, 3 ay da etkileri sürerse toplamda 6 ay. Evet biz ilk iki-iki buçuk ay güzel büyüdük oradan avantajımız var. Geçen yılın baz etkisi de olumlu yansıyor bu yıl. Ama sonra hızlı bir daralma gözlüyorum. İşte akaryakıt kullanımı, yüzde 45 civarında azaldı. İşte elektrik tüketimi, nisanın ilk yarısında yüzde 20'ye yaklaştı düşüş. Ulaştırma, elektrik tüketimi bunlar gayri safi milli hasılada önemli paya sahip kalemler. Ee, ihracatta da daralma var. Turizm durdu. Şimdiden felaket tellalığına kalkmayayım ama bu salgının etkileri, nisandaki gibi iki çeyrek seyrederse, 6 ay kadar sürerse bana yüzde 5 daralmayla sıyıramayız gibi geliyor. İnşallah ben yanılayım. Ama kendimizi uzun bir psikolojik ve ekonomik mücadeleye hazırlamalıyız diye düşünüyorum. Sokaktaki insanı gelirsiz koymamak meselesi bunun için önemli. Gıda güvenliği bunun için önemli. Kızgın ve yiyecek bulamayan insanla baş etmek zordur. O açıdan üretimin de devam etmesi gerekiyor. Ücretsiz izne çıkarmak sadece bir tedbir, hiç bir şeyi çözmez. Ücretsiz izne çıkarılanların işsiz sayılmaması da öyle... Ekonomik aktivitenin durması bizi nereye götürür? Onu hesap etmemiz lazım. Yazarımız Selin Arslanhan buna dikkat çekiyordu. Salgında ikinci dalga gelir mi, gelmez mi diye konuşmaya başladık. Nasıl üstesinden geliriz? Üretimi tekrar başlatabilmemiz için bağışıklık taramalarına ihtiyaç var. Bir tür 'bağışıklık pasaportu' gündeme gelebilir. hem üretimin devamı için, hem de seyahat edebilmek için... Almanya’da, İngiltere’de konuşuluyor, “Antikor taramaları yapalım. O antikor taramaları üzerinden koronavirüsle mücadelesinde başarıyla çıkmış, bunu atlatmış, bağışıklık kazanmışları belirleyelim, onlarla üretime devam edelim” diyen bir yaklaşım ortaya çıktı. Çünkü başka türlü ekonomiye dönmek mümkün değil.

Ağaoğlu: Haklısın. Yine de yıl bazında baktığımda benim tahminim baz senaryo 0.50 büyüme, yıllık bazda 5.5 küçülme. Şu veya bir şekilde virüsle yaşamayı öğreneceğiz ya da virüs bizle yaşamayı öğrenecek. Umuyorum ki ders çıkaracağız bütün bunlardan.

Faiz indirimi yerine acilen sokağa kaynak aktarılmalı

Güldağ: Para Politikası Kurulu 22 Nisan’da toplanacak, sence ne yapar?

Ağaoğlu: Şu anda faiz indirecek durum yok gibi görünüyor. Yani 100 -200-500 baz puan indirmişsiniz. Şu anda o günlerde değiliz doğrusu. Kavgada yumruk sayılmaz diye bir laf vardır. Bugün o günlerdeyiz, kavgada yumruk sayılmaz. Yapılması gereken iş yapısal olarak Hazine Bakanlığı, Merkez Bankası, BDDK’ın derli toplu bir paket oluşturması.

Güldağ: Anketlerde 50 baz puan indirim beklentisi var...

Ağaoğlu: 150 baz puan indirir diyeyim ben, ne fark ediyor? Hiçbir önemi yok. Neden dersen; kurdaki hareket kendi yoluna girmiş. Şu anda kurdaki hareket Merkez Bankası ya da müdahil olan herkese rağmen devam ediyor. Fark şurada; biz ne yapmak istiyoruz? Sokaktaki adama para mı vermek istiyoruz yoksa şirketleri mi kurtarmak istiyoruz? Şirketleri kurtarmak istiyorsak faiz indirimi önemli olur. Kılcal damarlara inmek için bir takım yöntemler belirleyecek ve o yolda gideceksek, kılcal damara giden kredinin dövize gidecek hali yok. Enflasyon yaratacak hali de yok. Orası hakikaten hayatta kalma mücadelesi veren bir seviye… Onun için önce orayı korumamız sonra bu enflasyona mı yol açar, kura mı etki eder bakacağız.

Güldağ: Şu sırada sokaktaki insana, toplumun en yoksul kesimlerine direkt enjekte edecek, şirketlerin de istihdamı koruyabilecekleri şekilde hayatiyetini devam ettirmelerini sağlayacak yol ve yöntemleri geliştirmekten başka çare yok. Bunun yolu faiz indiriminden başka bir yerde şekilleniyor bugün.

Ağaoğlu: Kesinlikle öyle söylüyoruz. Ben şimdi arabamı satmak için bayiye gidiyorum. O arada komisyon alıyor, vade talep ediyor. Onun yerine ben arabamı piyasa fiyatının yüzde 5 altına internet sitesine koyuyorum, indirimi koyuyorum ve hemen satıyorum. Aynı mantığın yapılması gerekiyor. Nasrettin Hoca misali olacak ama şimdi faizi indireceğim, şirket borçlarını ödeyecek, tedarikçilerine ödeme yapacak, onlar personeline maaş ödeyecek, ben maaş ödeyeceğim. Aradan 2-3 ay geçiyor. 3 ay sonra zaten çalışmaya başlıyor olacağız. Öyle vaktimiz yok. Yarın, öbür gün, pazartesi, salı günü insanların eline bir şey vermemiz lazım. Beklemeden yapmamız lazım diye düşünen taraftayım.

Gümüş desteklerse, altın 1800’lere yükselir

Güldağ:
Altın aldı başını gidiyor. Daha da gidecek yönünde beklenti var. Senin son değerlendirmen nedir?

Ağaoğlu: Altının yıldızı parlamaya devam ediyor. Maalesef rakibi de yok. Şu anda altının ons bazında 1800’lere kadar yolu var. Gümüşün desteklemediği bir hareket olduğundan dolayı ben altının hak ettiği değerde olmadığını düşünüyorum. Altın yukarı gidecekse, gümüşten de altını bir parça desteklemesi lazım. Ortalama 30 yıldır gümüş altın paritesi 55-65’lerdeydi. Şu anda parite 110’a çıktı. Gümüş de eşlik ederse 1800’lere kadar çıkabilir. Şu anda altın gümüşe göre çok değerli. Ya altın saçma sapan değerli ya da gümüş saçma sapan ucuz. Bunun bir şekilde düzeleceğini düşünüyorum.

Ne kadar kuyu kapanırsa petrol o kadar yükselir

Güldağ:
Petrolde 10 milyon varillik kesinti yetmedi. Brent petrolün varili 27 dolar seviyesinde. Orada ne görürüz?

Ağaoğlu: Rusya ve Suudi Arabistan devlet kontrollü petrol üretimi yapıyor. ABD’de de özel sektör üretim yapıyor. Üretim kısıntısının yapılmadığı bir dünyada da petrol fiyatlarının yukarı çıkması pek mümkün değil. Her taraftan petrol fışkırıyor. Kamu eliyle üretim kısıntısına gidemiyorsa Amerika’daki şirketler batarak üretim kısıntısına gidecekler. Biz eskiden yeni petrol arzının sağlandığı petrol kuyularının artışını izlerken, şimdi kapanan petrol kuyularının sayılarını izliyor olacağız. Ne kadar çok petrol kuyu kapanırsa, petrol fiyatları o kadar yukarı çıkacak veya istikrara kavuşacak. Ama daha zaman var gibi görünüyor.

Finans