Sürdürülebilir finansla yeşil bir gelecek mümkün mü?

AB’nin Yeşil Mutabakat’ı kapsamında bir sınıflandırma sistemi olarak öne çıkan AB Taksonomisi İklim Yasası, şirketlerin sürdürülebilirlik piyasalarını her açıdan dönüştürecek nitelikte. İklim değişikliği etkilerinin gözle görülür bir düzeyde güçlendiği bir dönemde yeşil politikaların da önemi artarken, sektörel bazda sürdürülebilir finansın da bu politikaların etkisini güçlendirmesi hedefleniyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Sürdürülebilir finansla yeşil bir gelecek mümkün mü?

Deniz KILINÇ

Dünya genelinde yeşil politikaların öncüsü olarak değerlendirilen Avrupa Birliği’nin bugünkü küresel yenilenebilir enerji sektörünü hareketlendiren finansal teşvikleri, daha sürdürülebilir bir geleceğin inşası için önemli bir adım. AB, dünyanın ilk büyük karbon piyasasının sahibi ve Paris Anlaşması gereğince karbon emisyonlarını azaltmak için ilk adımı atanlar arasında.

Dünya genelinde doğru yeşil finansman ve emisyonları düşürecek politikalar oluşturmak bir hayli zaman alıyor. Birleşmiş Milletler raporu, 2015 Paris Anlaşması’ndaki küresel sıcaklık oranlarına ulaşılması için küresel emisyonların 2030 yılına kadar yüzde 45 azalması gerektiğini gösteriyor. Bunun için AB de uzun bir süredir çevre dostu ekonomik faaliyetleri tanımlayacak kapsamlı bir kılavuz üzerinde çalışıyor. Brüksel’in sürdürülebilirliğe yönelik aldığı her karar dünya genelinde iklim değişikliğine yönelik mücadeleyi etkilediği için Brüksel’in hem bilimsel hem de siyasal anlamda sürdürülebilir olan bir çözüm bulması gerekiyor. Bu noktada devreye giren AB Taksonomisi İklim Yasası, sürdürülebilir ekonomik faaliyetleri tanımlamanın yanı sıra sürdürülebilir finans teknoloji gibi yenilikçi çözümlere de yatırımı teşvik ediyor. Avrupa Komisyonu’nun üç yıldan fazla bir süredir üzerinde çalıştığı bu yasa genel olarak kabul görse de iklim aktivistleri ve bazı uzmanların uyarılarıyla da karşı karşıya kalıyor. Geriye ise sorulacak tek bir soru kalıyor: AB Taksonomisi sürdürülebilir finans standartları için ne ifade ediyor?

5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde farklı yönleri ve görüşler ile bu hafta AB Taksonomisi’ni inceledik.

ÖZEL SEKTÖRÜN DE DAHİL OLMASI GEREK

AB’nin 2050 yılına kadar dünyanın ilk iklim nötr bölgesi olabilmesi için gelecek on yılda 1 trilyon Euro yatırıma ihtiyacı var. Yeşil ekonomi ve iklim değişikliği mücadelesi çevreye olan etkisinin yanı sıra ekonomik olarak da bazı ihtiyaçlar doğuruyor. Her ne kadar AB kamu kuruluşları Yeşil Mutabakatı desteklese de 2050 hedefleri için ihtiyaç duyulan söz konusu yatırımın tamamı kamudan sağlanamaz, özel sektör temsilcilerinin de elini taşın altına koyması gerekiyor. Fakat bunu yapabilmek için özel sektörün parasını nereye koyduğunu görmesi ve bir şirketin çevresel sorumluluğa sahip olduğu imajını vurgulamak amacıyla yaydığı yanlış bilgi olarak da bilinen “green washing’den” kaçınması şart.

Taksonomi Yasası çalışmalarında yer alan Komisyon üyelerinden Valdis Dombrovskis, şirketlerin ve yatırımcıların faaliyetleri ve yatırımlarının gerçek anlamda yeşil olup olmadığını görebilmesi için hazırlanan iklim taksonomisini öncü bir adım olarak tanımlıyor. “Eğer sürdürülebilir faaliyetlere özel yatırım alacak ve Avrupa’yı 2050’ye kadar iklim nötr bir hale getireceksek taksonomi şart” diyen Dombrovskis, bu standartlarla uluslararası teşviklere katkı sağlanmasının hedeflendiğini ekliyor. Dombrovskis’e paralel, Komisyon’un finansal hizmetler yetkilisi Mairead McGuinness de AB Yeşil Mutabakatı’nın sağlanması için finansal sistemin büyük bir rol oynadığını ve ekonominin “daha yeşil bir hale gelebilmesi için” gözle görülür miktarda yatırım gerektiğini vurguluyor. McGuiness, şirketlere şu çağrıyı yapıyor: “Hem faaliyetlerini yeşillendirme konusunda ilerlemiş hem de daha sürdürülebilir olmayı hedefl eyen tüm şirketlerin kendi üzerine düşeni yapmasına ihtiyaç duyuyoruz. Alınan yeni kararlar, finans için oyunu değiştirecek nitelikte, bu yüzden şimdi sözlerimizi eyleme geçirme ve sürdürülebilir bir şekilde yatırım yapma zamanı.”

ERKEN YATIRIM YAPAN KAZANACAK

AB Taksonomisi İklim Yasası’nın bir parçası olduğu AB’nin Yeşil Mutabakat Anlaşması’nın gelecekteki etkisi de önem arz eden konulardan. Anlaşmanın başta AB olmak üzere diğer ülkelere yönelik etkisi üzerine AB Türkiye Delegasyonu Başkanı ve Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut, yeşile yatırımda erken harekete geçenin bir adım önde olacağı vurgusunu yapıyor. Meyer-Landrut, şu değerlendirmede bulunuyor: “Yeşil Mutabakat (YM), önümüzdeki yıllarda Avrupa Birliği’nin izleyeceği politikaların merkezinde yer alacak, tüm iç ve dış politika süreçlerini etkileyecek. Bu sürece her bireyin, her sektörün katkıda bulunması gerekecek. Türkiye ve AB arasında mali işbirliği için kullanılan bazı enstrümanlar halihazırda zaten var. Türkiye, önümüzdeki dönemde yeşil ekonominin kilit önemde olacağı üyelik öncesi finansman süreçlerinin de bir parçası. Elbette, bu sürecin sadece kamu kaynakları ile finansmanı mümkün değil. Özel sektörün de bu sürece kayda değer ölçüde yatırım yapması gerekecek. Yeşil dönüşüme erken yatırım yapanlar, geleceğin piyasa önderleri olacak.”

“HEDEFLER, POLİTİK DEĞİL BİLİM BAZLI DEĞERLENDİRİLMELİ”

AB Taksonomisi İklim Yasası, taslak sürecinden açıklanmasına kadar AB kapsamında tartışmalı bir sürece tanık oldu. Yasanın açıklanmasının ardından uluslararası medyada kuralların fazla katı olduğu ve AB’nin bir zamanlar sürdürülebilir olarak tanımladığı sektörleri artık yeşil olmamakla tanımlaması eleştirileri yer aldı. Hangi ekonomik faaliyetin çevresel olarak sürdürülebilir olduğunu tanımlaması açısından taksonomi konusunda bir tanım üzerinde uzlaşmak zor gibi görünüyor.

Norveç’in en büyük finans kuruluşu DNB’de geçen ay yayınlanan bir yazıda, AB Taksonomisi’nin asıl hedefinin politik değil, bilim bazlı olması gerektiği belirtiliyor. “Kasım ayındaki taslağın ardından her ne kadar revizyonlarını bilim bazlı olarak yapmaya çalışsa da AB siyasal baskıya boyun eğdi” denilen yazıda, Greenpeace gibi çevre dostu kuruluşların yasayı “green washing regülasyonu” olarak adlandırdığı belirtiliyor.

“YEŞİLİN 50 TONUNDA OLMALI”

Sürdürülebilir finansa yönelik alınan kararlar ve atılan adımlar dünyada bir ilk olma niteliği taşıması açısından önemli olsa da, bazı sektör temsilcilerine göre AB Taksonomisi pek kapsayıcı değil. Atom enerjisi temsilcileri, Taksonomi’den nükleer enerjinin çıkarılmasının bilim dışı ve adil olmadığına inanıyor. Polonya gibi bazı ülkeler, karbon emisyonları azaltma planları kapsamında kömürden uzaklaşmak için doğalgaz kullanmayı planlıyor ve bu yüzden doğalgazın da yasa kapsamında bulunmasını talep ediyor. İklim aktiviteleri ise Taksonomi’nin ormancılığa ve enerji için odun yakılmasına yönelik hafifl etilmiş kurallarına karşı çıkıyor. AB ülkeleri, karbon emisyonu hedefl erine ulaşmak için biyokütleyi yenilenebilir enerji listesine dahil etmiş ve 2020 yılında biyokütle, AB’nin yenilenebilir enerji kullanımının yüzde 60’ını oluşturmuştu. Ayrıca, yeşil finans alanındaki uzmanlar da Taksonomi’nin kapsayıcı olmadığını ve bu yüzden önemli sayıda yatırımdan mahrum kalacağına inanıyor. İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney, bunun yerine Taksonomi yasasının “yeşilin 50 tonunda” olması gerektiği çağrısını yapıyor.

1989 ile 1998 yılları arasında AB Komisyonu’nda İklim Değişikliğinden sorumlu Direktörü Jorgen Henningsen, AB Taksonomisi İklim Yasası’nın resmi olarak açıklanmasının ardından The Financial Times’ın hazırladığı ve yasanın artıları ile eksilerinin incelendiği yazıya cevap niteliğinde bir mektup yazdı. Mektupta son on yılda bilim insanlarının yaptığı çalışmalar kapsamında enerji için odun yakmanın karbon nötr olmadığını savunan Henningsen, yeşil organizasyonların da bu görüşü desteklediğini, biyokütle yakmanın kömür yakmaktan bir farkı olmadığını ve doğalgazdan daha fazla karbon emisyonuna yol açtığını belirtiyor.

BİLİME DAYALI ŞEFFAFLIK ARACI

Avrupa Yeşil Mutabakatı, halkın refahını ve sağlığını iyileştirmeyi, Avrupa'yı 2050 yılına kadar iklim açısından nötr hale getirmeyi, AB'nin doğal sermayesini ve biyolojik çeşitliliğini korumayı, muhafaza etmeyi ve geliştirmeyi amaçlayan yeni bir büyüme stratejisi. Bu çabanın bir parçası olarak, şirketlerin iş modellerini buna göre değiştirmek için kapsamlı bir sürdürülebilirlik çerçevesine ihtiyaç duyuluyor. Finansta bu geçişi sağlamak ve “green washing’i” önlemek için bu paketin tüm unsurları, sürdürülebilirliğe yönelik bilgilerin güvenilirliğini ve karşılaştırılabilirliğini artıracak. AB Taksonomisi ise, şirketler ve yatırımcılar için sağlam, bilime dayalı bir şeffaflık aracı olarak değerlendiriliyor. Yatırımcıların iklim ve çevre üzerinde önemli ölçüde olumlu etkisi olan projelere ve ekonomik faaliyetlere yatırım yaparken kullanabilecekleri ortak bir dil oluşturuyor. Ayrıca şirketlere ve finansal piyasa katılımcılarına ifşa yükümlülükleri getiriyor.

TÜRKİYE AB’YE PARALEL BİR POLİTİKA İZLEMELİ

Yeşil Mutabakat çerçevesinde en çok merak edilen konulardan biri de hiç kuşkusuz Türkiye’nin bu konudaki politikası ve sınırda karbon düzenlemesi…

Geçtiğimiz günlerde DÜNYA Gazetesi tarafından düzenlenen ve enerji perspektifinden Yeşil Mutabakat’ın değerlendirildiği webinar’da konuşan AB Türkiye Delegasyonu Başkanı, Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut’un dikkat çekici yorumlarından biri karbon düzenlemesiyle ilgiliydi. “Yeşil Mutabakat sürecinde Türkiye AB’nin 2050 yılına kadar karbon-nötr olma hedefine ne kadar uyumlu bir politika izlerse, sınırda karbon düzenlemesinin etkileri o kadar az olur. Üstelik bu düzenleme sadece Türkiye’ye özgü değil, başka ülkelerle de gündeme gelecek. Yeşil dönüşüm konusunda AB ve Türkiye’nin hedef, mevzuat ve politikaları ne kadar uyumlu olursa bu Türkiye’yi AB’ye o kadar yakınlaştırır” görüşünü aktaran Büyükelçi, bir anlamda kaçınılmaz sonuçtan zarar görmemek adına Türkiye sürece hızla hazırlanmalı mesajını verdi. TEPAV Bölge Çalışmaları Program Direktörü Prof. Dr. Güven Sak ise Yeşil Mutabakat’ın korumacılık önlemi olarak tasarlanmış bir politika olmadığı görüşünü paylaştı ve “Bence AB gerçekleştirmek istediği teknolojik sıçramayı karbon bazlı olmayan bir büyümeyi mümkün kılacak yeni teknolojiler vasıtasıyla yapmak istiyor. Dolayısıyla kendi sanayisi açısından hızlı verimlilik artışları ve değer yaratacak yeni alanlar oluşturmaya çalışıyor. Bu, bir iklim politikasının parçası gibi görünüyor ama bu aslında bir sanayi ve ticaret politikası” diyor. Ayrıca Sak, bu sanayi politikasının uygulanmasının AB’deki şirketlerin maliyetlerini artıracağı için AB’nin dışarıdan gelecek mallara da benzer bir maliyeti eklemesinin yanlış olmadığını düşüncesini de paylaşıyor.

AB TAKSONOMİSİ İKLİM YASASI NEDİR?

Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği (AB) genelinde sürdürülebilir faaliyetlere yönelik para akışını iyileştirmeye yardımcı olacak kapsamlı bir önlem paketi kabul etti. Alınan önlemler, yatırımcıların yaptıkları yatırımları daha sürdürülebilir teknolojilere ve işletmelere yeniden yönlendirmelerini sağlayarak, 2050 yılına kadar Avrupa'yı iklim açısından nötr hale getirmeyi hedefliyor. Komisyona göre bu önlemler, AB'yi sürdürülebilir finans standartlarını belirlemede küresel bir lider haline getirecek.

Söz konusu önlem paketi şu ana başlıkları içeriyor:

● AB Taksonomisi İklim Delegasyonu Yasası (EU Taxonomy Climate Delegated Act), AB'nin çevresel hedeflerine en çok hangi ekonomik faaliyetlerin katkıda bulunduğunu belirleyerek sürdürülebilir yatırımı desteklemeyi amaçlıyor.

● Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (Corporate Sustainability Reporting Directive/ CSRD) önerisi, kurumsal dünyada sürdürülebilirliğe yönelik bilgi akışını iyileştirmeyi amaçlıyor. Finansal firmaların, yatırımcıların ve daha geniş kapsamda kamuoyunun karşılaştırılabilir ve güvenilir sürdürülebilirlik bilgilerini daha iyi kullanabilmesi için şirketlerin sürdürülebilirlik raporlamasını daha tutarlı hale getirmeyi hedefliyor. Sürdürülebilirlik raporlamasını zaman içinde finansal raporlamayla aynı düzeye getirecek bir dizi kural oluşturmayı amaçlayan bu direktif, AB'nin sürdürülebilirlik raporlama gerekliliklerini tüm büyük şirketleri ve borsaya kayıtlı tüm şirketleri kapsayacak şekilde genişletiyor. Bu, AB'deki yaklaşık 50 bin şirketin artık ayrıntılı olarak Komisyon, büyük şirketler için standartların geliştirilmesini ve listede yer almayan KOBİ'lerin gönüllü olarak kullanabileceği KOBİ'lere özel ve orantılı standartların geliştirilmesini öneriyor. Direktif aynı zamanda finansal sistem aracılığıyla tutarlı bir sürdürülebilirlik bilgi akışı sağlanmasını ve şirketlerin, iklim değişikliği gibi sürdürülebilirlik konularının işlerini nasıl etkilediğini ve faaliyetlerinin insanlar ve çevre üzerindeki etkisini raporlamasını talep ediyor.

● Güvene dayalı görevler, yatırım ve sigorta danışmanlığına ilişkin değişiklik yapılmasına dair altı Kanun Hükmünde Kararname, danışmanların, varlık yöneticilerinin veya sigortacıların müşterilerine yatırım tavsiyelerine sürdürülebilirliği ve dahil ediyor. Bu altı değişiklik, finansal sistemi sürdürülebilir işletmeleri desteklemeye teşvik ederken, AB'nin yeşil yıkamayla mücadelesini de güçlendirmeyi hedefliyor.

AB’ye yapılan ihracatın artmasında ‘sürdürülebilir finans’ önkoşul

Didem Eryar ÜNLÜ

Yıldız Teknik Üniversitesi Finans Kurumsal Yönetim ve Sürdürülebilirlik Merkezi (CFGS) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güler Aras, “AB Taksonomisi en basit ifade ile çevresel açıdan sürdürülebilir ekonomik faaliyetlerin listesini oluşturan bir sınıflandırma sistemidir. En önemli dış ticaret ortağımız olan AB'ye yapılan ihracatın artırılmasında ‘sürdürülebilir finans’ çok önemli önkoşul olarak görülüyor. Yeşil Mutabakat gibi Avrupa Merkez Bankaları tarafından da kullanılması beklenen taksonomi, Türkiye ekonomisini de yakından ilgilendiriyor.

Taksonomi Yönetmeliği 2019'da siyasi düzeyde kabul edildi. 2020'de AB Taksonomisi'ne ilişkin nihai rapor açıklandı. Buna göre, 500'den fazla çalışanı olan halka açık şirketler, 2021'deki cirolarının, yatırım harcamalarının ve faaliyet giderlerinin Ocak 2022'den itibaren AB Taksonomisi’ne uyumlu olan oranını açıklamak zorundalar. Yıldız Teknik Üniversitesi Finans Kurumsal Yönetim ve Sürdürülebilirlik Merkezi (CFGS) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güler Aras, taksonominin, Yeşil Mutabakat için önemli bir araç olduğunu söylüyor. Prof. Dr. Aras, “2050 yılına kadar ‘iklim-nötr’ bir konuma ulaşma hedefi, çevre konusunun çok daha ötesinde AB için aslında ‘yeni bir ekonomik büyüme stratejisi.’ Öngörülen dönüşüm için ihtiyaç duyulan finansmanın sağlanmasında ise taksonomi kritik öneme sahip. İklimle ilgili yatırımların tanımlandığı ‘yeşil taksonomi’ ile iklim finansmanının ancak bu tanımlara uyan yatırımlara aktarılması hedefleniyor” yorumunu yapıyor. Prof. Dr. Güler Aras, AB Taksonomisi’nin getireceği farklılıkları ve Türkiye ekonomisi için ne anlama geldiğini DÜNYA+ için değerlendirdi:

ÖNÜMÜZDEKİ 10 YILIN İLK 5 RİSKİ ÇEVRE İLE İLGİLİ

 “Dünya, acil ve birbiriyle bağlantılı bir dizi çevresel zorlukla karşı karşıya. 2020'de yaşadığımız salgın, karşı karşıya olduğumuz riskin önemini vurgularken tüm dünyaya çok acı bir tecrübe yaşatmış oldu. Dünya Ekonomik Forumu'nun 2020 Küresel Risk Raporuna göre, önümüzdeki on yılda dünyayı tehdit eden ilk beş riskin tamamının iklim değişikliğinin getirdiği çevresel riskler olduğu açıklandı. Dünyadaki toplumları ve şirketleri etkileme potansiyeli en yüksek risklerin kaynağı haline gelen iklim değişikliğinin, hükümetlerin, kurumların dikkate alması gereken bir konu olmanın ötesinde stratejilerine entegre edilmesi kaçınılmaz hale geldi.”

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEDE EN SOMUT ADIMLAR AB’DEN

“İklim değişikliğinin en tehlikeli sonuçlarından kaçınmak için, küresel sera gazı emisyonlarının önümüzdeki on yılda yüzde 50 oranında düşmesi gerekiyor. Bu konuda en somut adımlar şüphesiz Avrupa Birliği tarafından atıldı. 2019’un sonlarında AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu, iklim politikasını en acil önceliği olarak açıklarken, Avrupa Parlamentosu da Avrupa’da ve dünyada iklim ve çevresel acil durum ilanını onaylamıştı. Bu kapsamda, ilk olarak AB’nin 2050 yılına kadar net sıfır emisyon düzeyine ulaşmasını hedefleyen ‘AB Yeşil Mutabakat’ açıklanmış ve hemen ardında da yeni yeşil finans çerçevesi olarak da adlandırılan AB’nin sürdürülebilir faaliyetler için “AB Taksonomisi” düzenlemesine imza atılmıştı.

2019'da siyasi düzeyde kabul edilen Taksonomi Yönetmeliği'nin ardından 2020'de AB Taksonomisi'ne ilişkin nihai rapor açıklandı. 500'den fazla çalışanı olan halka açık şirketler, 2021'deki cirolarının, yatırım harcamalarının ve faaliyet giderlerinin Ocak 2022'den itibaren Yeşil Taksonomi olarak da adlandırılan AB Taksonomisi'ne uyumlu olan oranını açıklamak zorundalar. Benzer şekilde, Avrupalı varlık yöneticileri de sürdürülebilirlik portföylerinin Taksonomi uyumunu Ocak 2022'den itibaren bildirmekle yükümlü olacaklar.”

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN ORTAK BİR DİL

 “AB, Yeşil Mutabakat çerçevesinde 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını 1990 seviyelerine kıyasla yüzde 50-55 oranında azaltmayı, 2050 yılına kadar da dünyanın ilk iklim nötr bölgesi olmayı taahhüt ediyor. AB'nin bu taahhütlerini yerine getirmesi ve hedeflerine ulaşması için yatırımları sürdürülebilir proje ve faaliyetlere yönlendirmesi kaçınılmaz bir gereklilik haline gelmiş oldu. Bunu başarmak için ortak bir dil ve ‘sürdürülebilir’ olanın net bir tanımına duyulan ihtiyacı karşılamak üzere sürdürülebilir ekonomik faaliyetler için ortak bir sınıflandırma sistemi olan ‘AB Taksonomisi’ni geliştirdi. AB Taksonomisi en basit ifade ile çevresel açıdan sürdürülebilir ekonomik faaliyetlerin listesini oluşturan bir sınıflandırma sistemidir. Sürdürülebilir yatırımları geliştirmek ve AB Yeşil Mutabakatı uygulamak için önemli bir kolaylaştırıcı olarak geliştirilen Taksonomi’nin en temel amacı bu geçiş sürecinde kurumlara yol göstermek. Öngörülen dönüşüm için ihtiyaç duyulan finansmanın sağlanmasında da oldukça kritik role sahip Taksonomi ile iklim finansmanının ancak bu tanımlara uyan yatırımlara aktarılması hedefleniyor.”

İLK TEK TİP VE GÜVENİLİR STANDART

 “AB Taksonomisi, düşük karbonlu, esnek ve sürdürülebilir faaliyetlere geçiş için ekonomik tarafl arın uyum sağlamasına olanak tanıyan ilk tek tip ve güvenilir standart aynı zamanda. AB genelinde hangi ekonomik faaliyetlerin çevresel olarak sürdürülebilir olarak nitelendirildiği konusunda ortak bir anlayış sağlarken, sürdürülebilir faaliyetlere yatırım yapmak isteyen yatırımcılara da görünürlük sağlıyor ve “green washing”i önlemeye yardımcı olmayı amaçlıyor.

Avrupa pazarında finansal ürünler sunan finansal kuruluşlar ve Finansal Olmayan Raporlama Direktifi (NFRD), yeni adıyla Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlaması Direktifi (CSRD), kapsamında halihazırda finansal olmayan bilgilerini de açıklamak zorunda olan finansal olmayan şirketler olmak üzere iki farklı taraf için geçerli olan Taksonomi, sürdürülebilir faaliyetler için sunmuş olduğu sınıflandırma sistemi aracılığıyla taraflar arasında da ortak bir anlayış oluşturuyor. ‘Teknik Tarama Kriterleri’nde (Technical Screening Criteria) belirtilen performans eşiklerini belirleyerek tarafların faaliyetlerinin çevresel olarak sürdürülebilir olup olmadığını belirlemelerine yardımcı oluyor.”

TÜRKİYE EKONOMİSİNİ ÇOK YAKINDAN İLGİLENDİRİYOR

“AB'nin son dönemde yapmış olduğu en kapsamlı Serbest Ticaret Anlaşmaları'na bakıldığında, Paris Anlaşması hükümlerine bağlılığa doğrudan atıfta bulunulduğu, sürdürülebilir kalkınma ve çevre konularına çok ciddi yer verildiği görülüyor. Paris Anlaşması'nı imzalayan, fakat anlaşma kapsamındaki statüsünün belirsizliği nedeniyle onaylamayan ülkemizin de yeni iklim rejimi çerçevesinde yaşanacak gelişmelere ayak uydurmak durumunda. En önemli dış ticaret ortağımız olan AB'ye yapılan ihracatın artırılması, yeni fırsatların değerlendirilmesinde ‘sürdürülebilir finans’ çok önemli önkoşul olarak görülüyor. Dolayısıyla, Yeşil Mutabakat gibi Avrupa Merkez Bankaları tarafından da kullanılması beklenen taksonomi, Türkiye ekonomisini de yakından ilgilendiriyor. Ticaret Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu'nun gündeminde yer alan Sınırda Karbon Düzenlemesi'ne ek olarak taksonominin de Türkiye'nin yeni gündem maddeleri arasında yer alması çok muhtemel görünüyor.

AB TAKSONOMİ YÖNETMELİĞİ SADECE AB İLE SINIRLI DEĞİL

 “Fonları ‘green washing’ yatırımlardan ziyade gerçekten sürdürülebilir yatırımlara kanalize etmek için tasarlanan taksonomi, aynı zamanda Paris Anlaşması iklim hedefleri, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve BM'nin 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi'ne uyumu kolaylaştıran önemli bir düzenleme. Bu düzenleme kuşkusuz AB'nin coğrafi sınırlarının çok ötesinde bir etki yaratacak. Yatırım akışını, daha geniş mali düzenleme alanını ve birçok finans uzmanının çalışma uygulamalarını şekillendirecek. Sonuç olarak, özellikle gelişmekte olan piyasalarda, bu tür gereksinimleri karşılayabilecek bir ekosistemde faaliyet göstermeyen bazı ihraççılar, AB fonlarına erişememe riskiyle karşılaşacak. Anlaşmanın, başarılı bir şekilde uygulanması halinde, Avrupa, gelecekte dünyanın sürdürülebilir ekonomik büyümeye nasıl ulaşacağını yeniden tanımlamada öncü bir rol sahip olacak.”

 

Ekonomi
Bu konularda ilginizi çekebilir