Prof. Dr. Hakan Kara'nın dikkat çektiği araştırmada gelir ve maaş eşitsizliklerinde sürpriz sonuçlar

Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinin 2002-2022 dönemine ait veriler üzerinden yaptıkları gelir eşitsizliği araştırmasının sonuçları, Türkiye’de gelir eşitsizliğinin sanılanın aksine azaldığını ortaya koydu. Ancak herkes için değil!

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Prof. Dr. Hakan Kara'nın dikkat çektiği araştırmada gelir ve maaş eşitsizliklerinde sürpriz sonuçlar

Türkiye’de TÜİK’in son açıkladığı Gelir Dağılımı İstatistiklerine göre 2023 yılında, en yüksek gelir grubu toplam gelirin yarısını alırken, en düşük gelir grubu ise yüzde 5,9’unu alabiliyor. Gini katsayısı da 0,433 olurken, 0-1 aralığındaki bu sayının 0 eşitlik, 1 eşitsizlik anlamına gelirken, 2014 yılında 0,391 olduğu, 2021 sonrasındaysa yükselişe geçtiği görülmüştü.

Türkiye’nin GSYH verilerine göre, 2024 yılı ilk çeyreğinde maaş zamlarının da etkileriyle işgücü ödemeleri payı yüzde 42 olurken, net işletme artığı/karma gelir grubunun payı yüzde 36,3 olmuştu. Bir önceki çeyrekte ise 2023 yılı son çeyreğinde bu veriler sırasıyla yüzde 29,7 ve 50,5 olarak görülürken, büyük değişim yaşanmıştı.

Gelir adaletsizliği özellikle farklı iktisadi akımlardan ekonomistler arasında 2021 sonrası daha çok tartışılırken, Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü hocaları Doç. Dr. Orhan Torul, Doç. Dr. Tolga Umut Kuzubaş, Araştırma Görevlileri İslam Tarlacı ve Yavuz Selim Kaçmaz tarafından önemli bir araştırma yayımlandı.

Eşit olmayan zamanlarda eşit olmayan sonuçlar

Araştırmanın başlığı, “Eşit Olmayan Zamanlarda Eşit Olmayan Sonuçlar: Türkiye'nin Ortodoks Olmayan Politikalarının Sonuçları” olurken, Prof. Dr. Ali Hakan Kara da araştırmaya dikkat çekti. Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, araştırma için Kara, şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye’de gelir dağılımı üzerine faydalı bir çalışma. Sonuçlar şunu söylüyor:

-Son yıllarda alt gelir grubunun göreli ücreti düşmüyor.

-Ücretli dışındaki kesimin göreli geliri artıyor.

-Dolayısıyla bu süreçten zararlı çıkan kesim orta-üst beyaz yaka ücretliler (kendi yorumum).”

Araştırmanın sonuçlarına göre özetle, asgari ücretteki artışlar maaş gelirlerini birbirine yakınlaştırıyor. Eğitimdeki nitelik ve nicelik değişimlerinin etkileri maaşlardaki yakınlaşmada etkili olurken, gelir düzeyi çok yüksek olan özellikle serbest meslek, ticaret ve iş dünyası içindekilerle yatırımları olan kişilerde tüketimin artışı yüksek görülüyor. Ücret ya da maaş seviyelerinin yakınlaşması genel gelir adaletsizliğindeyse çok etkili görünmüyor.  

Araştırmada çıkan sonuçları özet halinde yayımlayan akademisyenlerin, sonuçlara yönelik verdikleri bilgiler şu şekilde oldu:

“Sarsıcı zamanlarda şaşırtıcı eğilimler

Son yıllarda Türkiye ekonomisi, döviz krizleri, yüksek enflasyon ve alışılmadık politika tepkileri gibi zorluklarla dalgalı bir seyir izledi. Peki, bu dramatik olaylar ekonomik eşitsizliği nasıl etkiledi? Yakın tarihli bir çalışmada, ben ve çalışma arkadaşlarım bu soruya yanıt aradık ve yenilikçi bulgular sunduk.

2002 ile 2022 arasındaki dönemi inceledik ve Türkiye'deki ücret, gelir ve tüketim eşitsizliğinde birkaç beklenmedik eğilimi belgeledik. İşte bulgularımızın kısa bir özeti:

Ücret eşitsizliği aslında azalıyor

Birçok kişinin beklediğinin aksine, Türkiye’de ücret eşitsizliği son yıllardaki ekonomik zorluklara rağmen sürekli bir düşüş gösteriyor (azalıyor). Bu, yüksek ve düşük ücretler arasındaki farkın daraldığı anlamına geliyor.

Ücret eşitsizliğini azaltan faktörlerde şu etkenler önemli rol oynuyor:

Asgari ücretten yapılan önemli artışlar: Bu durum, düşük gelir grubundaki kazançları artırarak, Türkiye iş gücünün önemli bir kısmını (en az beşte biri) doğrudan etkiledi. Türkiye’nin alışılmadık ekonomik politikalarının bir ürünü olarak yapılan son agresif asgari ücret artışları, düşük gelirli çalışanları doğrudan hedef alarak ücret eşitsizliğinin azalmasına önemli ölçüde katkı sağladı.

İş gücündeki üniversite mezunu oranının hızla artması: Bu, yüksek ücretli işlere olan talebi artırmış ve üst gelir grubundaki ücretler üzerinde aşağı yönlü bir baskı oluşturmuş olabilir.

“Üniversite priminin” azalması: Üniversite mezunlarının genellikle sadece lise diploması olanlara göre sahip olduğu ücret avantajının, özellikle son yıllarda daraldığı en çarpıcı bulgulardan biridir.

Üniversite primindeki düşüşün iki olası nedeni öne sürülüyor:

Türkiye’deki üniversite sayısının hızla artması, bu da daha fazla mezun ve potansiyel olarak daha düşük kaliteli eğitim veren kurumlardan gelen mezunlar anlamına geliyor.

Eğitim kalitesindeki durağanlık ile işverenlerin beceri taleplerindeki değişimlerin birleşimi.

Bu eğilim, Türkiye'deki yüksek eğitimin değerini ve gençlerin kariyer seçimlerini önemli ölçüde etkileyebilir. Üniversite eğitimi, ücret avantajları daraldıkça gençler tarafından hâlâ değerli bir yatırım olarak mı görülmeye devam edecek? Bu durum, Türkiye'nin zaten yaşadığı beyin göçünü ne ölçüde artıracak? Bu sorular, bilgi temelli ekonomilerde insan sermayesinin giderek daha önemli hale geldiği günümüzde özellikle önemlidir.

Gelir eşitsizliği: Karmaşık bir tablo ve son dönemde tersine dönüşler

Ücret eşitsizliği azalırken, genel gelir eşitsizliğinin tablosu daha karmaşık oluyor. Gelir eşitsizliği çalışılan dönemin büyük bir kısmında genel bir düşüş göstermiş ancak son zamanlarda bu eğilim tersine dönmüştür. (2002-2022 genelinde gelir adaletsizliği azalırken, son dönemde ise gelir adaletsizliğinde artış görülüyor.)

Temel fark, emek dışı gelir bileşenlerinde, özellikle sermaye gelirlerinde (yatırımlardan elde edilen gelirler) ve girişimcilik (ticaret) gelirlerinde artan eşitsizliktedir. Bu, maaşla çalışanlarda daha fazla eşitlik anlamına gelirken, önemli yatırımları veya iş gelirleri olanların ise öne çıktığını gösteriyor.

Ücret ve gelir eşitsizliğinin farklılaşmasında, tabloyu etkileyen birkaç faktör bulunuyor:

Döviz Korumalı Mevduatların (KKM) getirilmesi: Türkiye’nin alışılmadık ekonomik yaklaşımının bir parçası olarak bu politika, daha varlıklı hanelerin bu sistemden yararlanabilecek kaynaklara sahip olmaları nedeniyle bu haneler daha çok gelir elde etmiş olabilir. Bu durum, gelir eşitsizliğindeki son dönem artışa katkıda bulunmuş olabilir.

Farklı gelir kaynaklarındaki eğilimler: Emek gelirinin (ücretler ve maaşlar) daha eşit bir şekilde dağıtılmış olmasına rağmen, kira gelirleri, faiz kazançları ve iş kârları gibi diğer gelir kaynakları en yüksek kazançlılar arasında daha yoğunlaşmıştır.

Ekonomik dalgalanma: Türkiye’nin son ekonomik zorlukları, yüksek enflasyon ve döviz kurlarındaki yükselişler dahil olmak üzere, farklı gelir gruplarını orantısız bir şekilde etkilemiş olabilir. Bu, risklere karşı yatırım veya döviz aracılığıyla korunabilenlerin, görece gelir durumlarını iyileştirmiş olabilir.

Bu eğilimler, genel ekonomik eşitsizlikleri değerlendirirken sadece ücret eşitsizliğine bakmanın yetersiz olduğunu vurguluyor. Eşitsizliği azaltmayı amaçlayan politikaların, sadece işgücü piyasası müdahaleleri değil, aynı zamanda servet yoğunlaşması ve yatırım gelirleriyle ilgili önlemleri de içermesi gerekebiliyor.

Tüketim eşitsizliği: Şaşırtıcı artış

Belki de en çarpıcı bulgu, tüketim eşitsizliğindeki son dönem artış oluyor. Çalışma döneminde ilk kez, tüketim eşitsizliği gelir eşitsizliğini önemli ölçüde aşıyor. Bu, insanların gerçekten harcadığı miktar ile elde ettiği gelir arasındaki farkın önemli ölçüde genişlediği anlamına geliyor.

Bu eğilimin arkasında ne var? Bu eğilimin büyük ölçüde yüksek gelir grubundaki bireylerin dayanıklı tüketim mallarına (beyaz eşyalar, araçlar, elektronik ürünler gibi) yapılan harcamalarda artışa dayandığı görüldü. Bu, varlıklı hanelerin yüksek enflasyona karşı servetlerini korumak amacıyla fiziksel varlıklara yatırım yapmaları sonucunda olabilir.

Bunu etkileyen faktörler de şu şekilde oldu:

Enflasyonist baskılar: Türkiye’de yüksek enflasyon oranlarıyla birlikte, varlıklı haneler tüketimlerini, özellikle dayanıklı mallar üzerinde, döviz değer kaybına karşı bir koruma olarak sürdürme veya artırma kapasitesine sahip olabilirler.

Kredi erişimi: Daha yüksek gelir grupları, büyük alışverişlerde finansman sağlama konusunda daha iyi kredi erişimine sahip olabilirler, bu da ekonomik belirsizlik zamanlarında bile büyük alımları finanse etmelerini kolaylaştırabilir.

Gelecek ekonomik koşullara dair beklentiler: Varlıklı haneler, gelecekteki ekonomik zorluklar veya fiyat artışları beklentisiyle büyük alışverişleri hızlandırıyor olabilirler.

Ekonomik politikaların eşitsiz etkisi: Türkiye’nin alışılmadık ekonomik politikaları, tüketim eşitsizliğini artıran istenmeyen sonuçlar doğurmuş olabilir. Örneğin, ekonomik büyümeyi teşvik etmeyi amaçlayan politikalar, finansal olarak daha güçlü olanlara orantısız bir şekilde fayda sağlamış olabilir.

Gelir ve tüketim eşitsizliği arasındaki bu ayrım, ekonomik dalgalanmaların toplumun farklı kesimlerini beklenmedik şekillerde etkileyebileceğini vurgular. Bazı kişiler ücretlerini diğerleriyle karşılaştırıldığında artırabilirken, yaşam standartlarını sürdürme veya serveti koruma yetenekleri giderek daha eşitsiz hale geliyor olabilir.

Araştırma sonuçları ne anlama geliyor?

Bu yeni araştırma, Türkiye’de ekonomik eşitsizliğin karmaşık bir tablosunu sunuyor. Bir yandan, ücret farklarının daralması ve gelir eşitsizliğinde genel bir düşüş, olumlu gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Öte yandan, gelir eşitsizliğindeki son dönem artış ve tüketim eşitsizliğindeki yükseliş, ekonomik zorlukların ve politika tepkilerinin yeni eşitsizlik biçimlerine yol açabileceğini gösteriyor.

Türkiye ekonomik zorluklarla başa çıkmaya devam ederken, politika yapıcıların bu detaylı eşitsizlik eğilimlerini dikkatlice değerlendirmeleri gerekecek. Ücret farklılıklarını azaltmak önemlidir, ancak tüm toplum kesimlerinin ekonomik belirsizlikler karşısında yaşam standartlarını koruyabilmesi de önemlidir.

Bu çalışmanın, gelişmekte olan bir ekonomide önemli zorluklar yaşarken, eşitsizliğin karmaşık dinamiklerine dair değerli görüşler sunduğunu düşünüyoruz.

Ekonomi