ODE Yalıtım Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan: Aklımın zekatını veriyorum

ODE’yi devraldıktan sonra sektörün en büyüğü konumuna getirme hikayesini dinledik bu hafta ODE Yalıtım Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’dan.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
ODE Yalıtım Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan: Aklımın zekatını veriyorum

Şirketin kurucusu olmasa bile ODE’nin her yıl üretimde büyüyen, 6 kıtaya ihracat gerçekleştiren bir firma olmasının ardındaki isim Orhan Turan. İki arkadaşının kurduğu ve onların soyadının birleşimi olan ODE’yi devraldıktan sonra, sektörün en büyüğü konumuna getirme hikayesini dinledik bu hafta Orhan Turan’dan. Bu başarıda eşinin katkısının hakkını da teslim eden Turan, “ODE bugün sektörünün en büyüğü konumunda. O anlamda bu topraklara da borcumuz var. Bu nedenle 30 yıldır sivil toplum kuruluşlarında çalışıyorum. Tabir caizse aklımın zekatını veriyorum” diyor.

● Orhan Bey, iş hayatına nasıl atıldınız?

1981 Yıldız Teknik Üniversitesi mezunuyum. Makine mühendisiyim. Bu sene iş hayatında 40 yılı doldurdum. İlk mezun olduğum zaman hemen iş bulamadım. Babam ticaretle uğraşıyordu. Durumumuz da kötü değildi. Bu nedenle ben de işletme mastırı yapmaya karar verdim. Marmara Üniversitesi’nde işletme mastarına başladım. Oradan bir arkadaşım “Bizde makine mühendisi arıyorlar, müracaat etsene” dedi.

İşyeri Tuzla’daydı. 1981 senesindeki ulaşımı düşünün. Kurtuluş’ta oturuyordum. Mesai 7:30’da başlıyor, sabah 5:30’da kalkıyordum. Rahmetli babam bana kahvaltı hazırlıyordu. 06:00’da evden çıkıyordum. Sokakta sadece çöpçüler ve köpekler oluyordu. Elmadağ’a kadar yürüyordum zaman kaybetmemek için. Elmadağ’dan otobüse binip Mecidiyeköy’e gidiyordum. Mecidiyeköy’den inip Kadıköy’e, oradan da servise biniyordum. Eğer servisi kaçırırsam Haydarpaşa’ya yürüyüp oradan trenle gidiyordum. Akşam 17:00’da bitiyordu mesai. Altunizade’de inip otobüse biniyordum. Oradan yüksek lisansa gidiyordum. Hafta sonu da teknik İngilizce kursuna gidiyordum. Bu tempoyla 1,5 sene geçti. O zaman hatırlıyorum komşular anneme, “Paraya mı ihtiyacınız var? Çocuğu niye bu kadar yoruyorsunuz? Nedir derdiniz?” diyorlarmış.

Çalıştığım yer Enka idi, orada çelik konstrüksiyon işleri yapıyorduk. Sonra asteğmen oldum. Yine Tuzla’daydım. Meslek kurası çektim ve hayatım değişti. Eskişehir’de hava kuvvetlerinde kontrol mühendisi olarak görev yaptım. Müteahhitleri görünce ‘ben de yaparım’ dedim.

ŞİRKETİN İSMİ İKİ KURUCUNUN SOYADINDAN GELİYOR

● Buradan sonra ODE macerası başlıyor sanırım.

Evet, işten iki arkadaşım o zaman Laleli’de bir şirket kurmuşlardı. En fazla 20 metrekare bir ofisimiz vardı. Terhisten sonra ben de onlara katıldım. Bir tane masamız vardı. Üç ortaktık. İki arkadaş elektrik mühendisi, ben makine mühendisiyim. Kim erken gelirse o otururdu. Genelde ben oturamıyordum. Daha erken gelen arkadaşım vardı. Orada taahhüt işleri yapmaya başladık. Isıtma, soğutma, klima vs. her türlü işi yapıyorduk. Makarna ihalesine bile girdik. O zamanlar da Dünya Gazetesi’ni okuyordum. Aboneydik. İhale ilanlarını takip ediyordum. SGK vb. devlet kurumlarının işlerini alıyorduk. Boya badana işi vs. Sonra dedik ki bir de mağaza açalım. Beşiktaş’ta mağaza açtık. Ustalar ile ortak olduk. Yüzde 25’ten dört ortak. Sonra bir arkadaşımız dedi ki “Ben bu taahhüt işlerinden bir şey anlamıyorum. Maaşı belli olan bir işe gireceğim.” Ayrıldı ve alanında çok iyi noktaya geldi. Sonra diğer ortağımız “Ya sen al ya da ben alayım şirketi” dedi. Ben aldım, senet verdim, neyse onları ödedik. 1988 yılının 1 Ocak günü şirket tamamen bana geçti. Kurucu iki ortağımızın soyadları Oğuz ve Demirci. ODE oradan geliyor. Herkes benden geliyor sanıyor, ancak ben kurmadım ODE’yi.

● Nasıl büyüttünüz işleri?

Masaya tek başıma oturunca yalıtım işine odaklanmaya karar verdim. Türkiye’de o zaman 2-3 firma vardı yalıtım sektöründe. Onların bayiliğini aldım. Hatta ikinci sene de ilk üçe girdim. Rekabeti gördüm. Teknik yanımı kullanarak fark yaratabileceğimi gördüm. Enerjinin geleceğini, enerji verimliliğinin önemini gördüm.

ODE’NİN BUGÜNE GELMESİNDE SEHER HANIM'IN BÜYÜK KATKISI VAR

Taahhüt ve ticaret işlerine devam ediyorduk. Sonra dedik ki başka ne yapabiliriz. Türkiye’de yeni yeni oteller, tatil köyleri inşa ediliyordu. Türkiye’ye onların ürünlerini getirelim dedik. Öyle başladık. Eşim o zaman başka bir şirkette çalışıyordu. Mali işler müdürüydü. O da bize geldi. Bizim mali işlerle ilgilenmeye başladı. O günden beri de mali işlerimiz ona emanet ama şu anda profesyonel arkadaşlarımız süreci yönetiyor. Seher Hanım da Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görevine devam ediyor. Hiçbir zaman ön planda durmak istemedi ama ODE’nin bugüne gelmesinde Seher Hanım’ın çok büyük katkıları vardır. 90’da ithalata başladık. İthalatla beraber marjlarımız yükselmeye başladı. Belirli bir sermaye birikimine ulaşınca ithal ettiğimiz ürünleri üretmeye başladık ve 96’dan itibaren de üretimde büyüdük. Daha sonra ticaret ürünlerini bıraktık. Kendi üretimlerimizi ön plana çıkardık. Şu anda ciromuzun yüzde 99’u kendi ürünlerimiz. 96’dan bugüne kadar da hep üretimde büyüyoruz. Bugün 6 kıtada 75’in üzerinde ülkeye ihracat yapıyoruz.

“FIRINI YAKTINIZ MI 365 GÜN ÜRETMENİZ LAZIM”

● 2000’li yıllar nasıl geçti sizin için?

2001’e kadar yüzde 100 özkaynakla büyüdük. Hiç kredi kullanmadık. 2001’deki şubat kriziyle beraber kurlar fırlayınca kredi ile tanıştık. Çünkü o zaman yatırım yapıyorduk. İlginçtir benim hep yatırım yaptığım dönemler kriz oluyor. 2001’de 5-6 milyon dolarlık yatırım yapıyordum. 2008’de 40 milyon dolarlık yatırım yaptım. Küresel kriz oldu. Daha büyük yatırım yaptığım için herhalde. Bazen soruyorlar “Yatırım yapıyor musun?” diye. (Gülüyor) Şu anda da yatırım sürecindeyiz.

2001’de finansmanı netleşmemiş hiçbir projeye başlamamam gerektiğini öğrendim. Bugün artık daha rahat planlama yapabiliyoruz, şu kadarı özkaynak olacak, bu kadar kredi kullanacağız vs. Ancak aileden sanayici değilim. Kendi dinamiklerimizle öğrendik bu işleri. 2001’den sonra çeşitli sebeplerle Türkiye’de inşaat sektörü ciddi bir büyüme ivmesi yaşadı. Biz de her yıl yüzde 30 civarında büyüdük. Güçlü olduğumuz bir dönemde de camyünü (ısı ve ses yalıtım malzemesi) yatırımına girmek istedik. Bankalar kredi vermekte tereddüt edince biz de girişim sermayesi fonlarıyla görüşmeye başladık ve İş Girişim Sermayesi ile ortak olduk. 2017 Temmuzunda 4,5 yıl ortaklık yaptıktan sonra hisseyi tekrar geri aldık. Bu arada ODE lig atladı.

Lehman Brothers 2008 Eylülünde iflas etti. Biz 20 gün sonra fırını yaktık. Bana dediler ki “Yakmayalım. Önümüz kış. En azından Mart’ı bekleyelim.” Cam işinde fırını yaktınız mı 365 gün üretmeniz ve satmanız lazım. 29 Ekim’de ilk malı çıkardık. O tarihi hedefl emiştik. Üretime geçtik ama önümüz kıştı. Yalıtım malzemeleri daha çok yazın inşaatların arttığı dönemde satılıyor. Satış, üretim ve ihracat ekiplerimiz konuya hakim değildi. Ne yapacağız, ne edeceğiz? Proses durmuyor. Minimum yüzde 50 üretmemiz ve satmamız gerekiyor. Yaklaşık altı ay salonda uyudum ben. Saçlarım daha koyuydu o zaman.

Camyünü üretiminde 11 ay sonra yüzde 100 kapasiteye geldik. Bayramda bile zaman kaybolmasın diye yurt dışına gidiyordum ki 

müşteri ziyaret edeyim. Çalışma arkadaşlarım da çok büyük özveride bulundular.

“BU TOPLUMA BORCUMU ÖDEMEM GEREKİYOR”

● İş Girişim ile ortaklığınıza dair neler söyleyebilirsiniz?

ODE için bir dönüm noktasıydı. Yani girişim sermayesinin bize gelmesiyle kurumsallaşma yolunda önemli bir aşamayı geçtik. Dört buçuk yıl ortaklıktan sonra onların hissesini almak isteyen başka firmalar geldi. Sonra anlaştık. Ben hisselerimi geri aldım. O süreçte tabii zaman zaman tatlı gerilimler de yaşadık. Girişim sermayesiyle girişimcinin farkı şu: Girişim sermayesi kısa vadeli düşünür. Girişimci ise orta ve uzun vadeli düşünmek zorunda. Ama İş Girişim ile olan ortaklıktan genel olarak çok şey kazandık, birçok şey öğrendik.

Bir şirket iyi yönetilirse, şirketin sektörünün geleceği varsa, bilançosu şeffaf ise yatırımcı bulma sorunu olmaz. Uluslararası yatırımcı da gelir, yerli de. ODE bugün yüzde 100 Türk sermayeli, sektörünün de en büyüğü konumunda.

O anlamda bu topraklara da borcumuz var. Yani ben ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, hepsini devlet okulunda okudum. Devlet beni bu noktaya taşıdıysa bu topluma borcumu ödemem gerekiyor. Bu nedenle 30 yıldır sivil toplum kuruluşlarında çalışıyorum. Tabir caizse aklımın zekatını veriyorum.

“Bütün cep telefonlarını toplayın”

Çalışma arkadaşlarınızla unutamadığınız bir anınızı dinleyebilir miyiz?

2018’in Ağustos ayında Eskişehir’de altı aylık kurum değerlendirmesi yapıyorduk. Beyaz yaka bütün ekip oradaydı. Sert kur hareketlerinin olduğu gündü. Herkes sürekli cep telefonuna bakıyor, dolar şu kadar oldu bu kadar oldu diyordu. Herkesin konsantrasyonu bozulunca, dedim ki “Arkadaşlar bir çanta getirin. Bütün cep telefonlarını toplayın.” Telefonları topladık ve toplantımıza öyle devam ettik.

Daha sonra İstanbul’a döndük. Arkadaşlarla gece 11’de bir telekonferans yaptık. En kötüsü belirsizlikti. Bayilere satışı durdurmama kararı aldık. Teslimatlarımızı yapalım ve kendimizi emniyetli tarafta bırakarak fiyat da verelim, dedik. 2018 Ağustosundan sonra bayi sayımız arttı.

Ekonomi