Moody's bir şey söylemedi ama...

Ekonomist Ali Ağaoğlu ve gazeteci Hakan Güldağ, bu hafta Doğu Akdeniz krizini, koronavirüs sürecini, Moody’s’in kararını ve AB’nin olası yaptırımlarını masaya yatırdı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Moody's bir şey söylemedi ama...

Ekonomist Ali Ağaoğlu ve gazeteci Hakan Güldağ, Şans Sohbetleri’nde bu hafta Doğu Akdeniz krizini, koronavirüs sürecini, Moody’s’in kararını ve AB’nin olası yaptırımlarını masaya yatırdı. İkili Euro-dolar paritesi, kurlar, Merkez Bankası'nın faiz kararı ve emtia piyasalarındaki hareketlenmenin bakır ve altına yansımalarına da değindi.

Güldağ: Geçen hafta yayımlanmadık biliyorsunuz. Ali bey bir izin kullandı. Ben de biraz farklı işlere yoğunlaştım. 'Hafta' dergisi yayın hayatına girdi. Ayrıca Dünya'nın cumartesi-pazar gazetesini yeniden tasarladık. Farklı bir içeriğe kavuşturduk. Ben de zımni olarak 'izin' kullanmış oldum. Ama öncelikle nasıl geçti tatilin? Yelken yaptın. Ege'deydin. Yunan adalarına yakın yerlerde dolaştın. Gözlemlerini merak ediyorum. Ege’de suların ısındığını hissettin mi?

Ağaoğlu: Tekne ve yelken çok keyif aldığım işler. Teknede emekli olmayı tercih ederim. Biraz daha geliştirmeye çalışıyorum kendimi. Hem tatil hem de eğitim tarzında bir şey yaptım. Şimdi merak ettiğin konuya gelince, Bodrum-Kos tarafından geçerken deniz dümdüz gözüküyor fakat deniz haritalarına bakınca sınırlar var. Yunan tarafından sürekli ihlal ediyorsunuz diye İngilizce anonslar yapıyor. Bizim ve Yunan hücumbotları sürekli devriye geziyor. Benim gördüğüm birbirlerini taciz etmeden karşılıklı kontrol eden bir yapı var şu anda. Ama özellikle Yunan tarafı sivil teknelere karşı gerçekten rahatsız edici bir tavır var. Deniz o açıdan da ısınmış...

Güldağ: Bizzat saha gözlemi...

Ağaoğlu: Evet, sıcak sulardan bildiriyorum...

Güldağ: İşin şakası bir tarafa, Doğu Akdeniz'deki tansiyon iş dünyasını rahatsız ediyor. Bu hafta birkaç toplantıya katıldım. Mesela yıllardır Yunanistan ile iş yapan bir endüstriyel mutfak üreticimiz, müşterisinin kendisine, "Yaptırımlar gelebilir. Bizden akreditif açmamızı istiyorsun ama sen bize 24'ünden sonra siparişlerimizi gönderebilecek misin" diye sorduğunu ifade etti. Benim konuştuklarım bu açıdan Oruç Reis'in Antalya Limanı'na çekilmesini olumlu görüyor. Türkiye'nin iyi niyetini, müzakereye açık olduğunu göstermesi bakımından. Doğrusu muhalefetin de, 'geri adım' suçlamalarını da doğru bulmuyorlar. Bu açıdan önümüzdeki hafta yapılacak AB liderler zirvesi kritik önemde olacak. Doğalgaz arama faaliyetleri ile ilgili şirketlerimize, gemilerimize ilişikin bazı yaptırım kararları gelebilir mi diye konuşuluyor. İşi gümrük birliğinin askıya alınmasına kadar götürenler de var ama herhalde bunlar pek ihtimal dahilinde değil...

Ağaoğlu: Evet, zirvede yaptırımlar konuşulacak. Ama ben bu yaptırımların ekonomik olacağını zannetmiyorum ilk aşamada. Belki doğal gaz destek sağlayan şirketlere yaptırımlar olabilir. Ama ilk aşamada çok sert ve büyük çaplı kararların olmasını beklemiyorum. Çünkü bir yandan da müzakerelerin kapısı açılmış durumda. Yaptırımlardan önce de bir müzakere süreci olacağını düşünüyorum. Müzakereler, herkesin masadan kalktığı bir hal almadığı sürece de öyle yıkıcı ve yıpratıcı yaptırımların olmasını beklemem. Türkiye her şeye rağmen çok büyük ve ciddi bir pazardır. Biz Avrupa pazarından vazgeçmek istemeyiz. Ama onların da Türkiye'den kolay kolay vazgeçeceğini düşünmem. Ben yaptırımların çok sert ve yıpratıcı olmayacağını düşünen taraftayım. Birtakım yaptırımlar geleceğini düşünüyorum ama reel yönden o kadar da etkilenileceğini düşünmüyorum.

Güldağ: Geçenlerde İlter Turan hocamız Dünya'da yazmıştı. Aslında AB içinde çoğunluk Türkiye ile müzakerelerden yana. Ancak Fransız hükümeti ciddi biçimde gerilimin artmasına yol açtı yaklaşımlarıyla. Belli ki, Macron hükümeti Doğu Akdeniz'de kendisine 'abilik' yapacak bir fırsat buldu. AB'nin ana eksenini de Almanya ve Fransa oluşturuyor. Tabii Almanya bu eksende güçlü taraf. Ekonomik açıdan Avrupa'nın tartışmasız lokomotifi. Fransa bu yöndeki zaafını askeri alanda faal olarak kapatmaya çalışıyor. Öne çıkmaya çalışıyor. Sadece Türkiye ile ilgili Doğu Akdeniz meselesinde Yunanistan'a arka çıkmasında, hiç işi olmamasına rağmen Doğu Akdeniz'e sarkmaya çalışması değil. Hatırlarsan, bir süre önce Macron, "NATO'nun beyin ölümünün gerçekleştiğinden" bahsediyordu. Trump ile 'Avrupa ordusu' meselesinde tartışmalara girdi. Tabii işin ekonomik çıkar boyutu da var. Fransız şirketlerinin bölgedeki enerji yataklarından pay sahibi olmasından tut da, silah satma çabalarına kadar. Yunan basınında, Fransa'dan 8'i hibe 18 adet savaş uçağı alınacağı haberleri yer aldı. İlter hocamız bu girişimleri 'Fransız maceraperestliği' olarak tanımlıyor. Fransa'nın kendi başına da iş açabilecek güçler vehmettiğini, artık bir imparatorluk olmadığını hatırlatıyordu. Tam da bunlar konuşulurken, Moody's normalde aralık ayında yapılması beklenen açıklamasını, takvime uymadan erkene çekip not düşürdü.

Ağaoğlu: Bizim bilmediğimiz bir şey söylemediler. Genelde de öyle yapıyorlar. Ben de Moody’s’in tespitlerine genelde katılıyorum. Risk profilindeki artışa dikkat çekiyorlar. Kurumlanın da bu risklere karşı tedbir konusunda isteksiz davranmaları veya bunları doğru tanımlayamıyor olmasını önemli bir risk olarak görüyor. Bizim de gördüğümüz ve söylediğimiz o değil mi? Kaldı ki piyasaların da bilmediği şeyler değil.

Güldağ: Çok etkilemedi piyasayı..

Ağaoğlu: B1’den B2’ye inmişiz. Yani B’lerde dolaşıyoruz. Kurda çok fazla bir hareket olmadı. Borsada ciddi bir düşüş olmadı. Çünkü yabancılar burada yoktu. Tabii, bu borsa ve piyasa tarafı. Benim daha fazla önemsediğim, eminim senin de öyle, daha önemli bir sorun var. Çünkü sorun bir zaman içerisinde reel ekonomiyi ilgilendiren bir boyuta dönüşebilir. Özellikle de akreditifler ve diğer kredili işlemler tarafında. Çünkü, süreleri kısalıyor. Miktarları azalıyor. Ve maliyet yükü de artıyor. Kısacası, bu notlar düşmeye devam ettiği sürece, bir zaman sonra ihtiyaç duyduğumuz ara malı ve hammaddenin yurtdışından temin edilmesi daha zor veya maliyetli olacak. Yani esas etki orta-uzun vadede reel sektörde olacak. İşimizi daha kolay veya çabuk çeviremeyeceğiz. Biz istediğimiz kadar yok sayalım, kredi notları küresel anlamda var ve çalışıyorlar. En azından bize borç verecek tarafların çok yakından izlediği konular bunlar. Bizim için 'yok hükmünde' olsa bile bize borç verecekler için son derece önemli bir konu. Resmi kurumlardan bahsetmiyorum. Şirketler birbirlerine borç verirler veya açık hesap çalışırlar. Bu açık hesap da yavaş yavaş kapanacaktır. Yani bu notlar bizim hayatımızı kısa vadede etkilemese de orta ve uzun vadede etkileri olacaktır. Bunun düzelmesi lazım. Böyle devam ederse de yeniden yatırım yapılabilir konuma gelmemiz muhtemelen torunlarımız zamanında olur.

Güldağ: Biraz önce baktım CDS'lerimiz, yani risk primimiz diyelim kısaca, 512 idi. Kabaca yüzde 1 de üzerine LİBOR koyun, demek ki Türkiye'nin borçlanması için pazarlık en az yüzde 6 faiz düzeyinden başlayacak dolar bazında. Bunun sürdürülebilir olacağını düşünmüyorum. Bir noktadan sonra farklı politikalar izlemeye başlayacağımızı düşünüyorum. Sert faiz artırımları da dahil. Biz kuru belli bir seviyede tutabildiğimiz dönemde hatırlayacaksın 28 ay sürekli dışarıdan para girdi. Şimdi faizleri yükseltmeden nasıl tutacaksınız? Zaten yükseliyor faizler. Ama belki hemen değil, hemen bir sonraki Merkez Bankası toplantısında değil ama eninde sonunda enflasyonun üzerine çıkan faizler göreceğiz işi toparlamak için. Bu arada enflasyonun da yükseleceğini hesap etmek lazım. Çünkü bunlar birbirini besleyen süreçler. Döviz bollaşmadığı sürece faizi düşük tutmak çok zor. Döviz de kısa vadede bollaşamaz. Turizm, ihracat, durumları malum. Öte yandan, ne yapalım, kur nereye giderse gitsin de diyemezsiniz. Maazallah çok yukarı giderse, büyüme de negatif ya da sıfır düzeyinde kaldığında, G20'den düşme ihtimali ortaya çıkıyor. Faizleri enflasyonun da altına çekerek geçici bir süre ortamı canlandırdık. 'V' tipi çıkış geldi. Artık karamsar tahminlerden daha iyi bir performansla yılı bitireceğimizi biliyoruz. Üretim de iyi gitmeye devam ediyor. Ama yavaş yavaş bir yataylaşma olacak. Kredi artışı hızla yavaşladı. İç talebi aynı yolla tekrar canlandırmak zor. Ağır çekim, bir durgun dönem yaşayacağımız anlaşılıyor. Üçüncü çeyrek büyümesi pozitif gelecek görüşümü koruyorum. Hatta yüzde 5 ve üstü gelebilir, geçen yılki baz etkisinden dolayı. 2019 üçüncü çeyrek yüzde 1 civarında bir büyüme olmuştu. Ama dördüncü çeyrek yüzde 6 olmuştu. Orada da tersine çalışacak baz etkisi. Eksi 1 civarında kapatabiliriz bu yıl büyümeyi diye görüyorum gidişatı. İlk çeyrek de zayıf geçecek gibi. Kısacası 6 ay kadar durgun bir dönem geçebilir. Tabii COVİD'in de etkisi var bu işte. Üretimi yeniden etkilemeye başladı. Bazı sektörlerin de iyileşmesine imkan tanımıyor. Onun için 'K' tipi büyümeden bahsedilmeye başlandı. Yani bazı sektörler yukarı, bazıları aşağıya...

Ağaoğlu: Koronavirüste benim için pek de hoş olmayan taraf yavaş yavaş sonbaharın gelmesiyle bildiğimiz grip sezonu da gelecek. Koronavirüs müydü normal nezle miydi diye karıştırıp heyecanlanacağız. Bu da sağlık sistemine bir yük getirecek. Sağlıkçılara Allah kolaylık versin. Sıkıntılar yaşayacağımızı düşünüyorum. Ama ben toptan kapanma olacağını düşünmüyorum.'K' tipi büyümeyi ilk defa senden duydum. Ama sektör bazında olduğu gibi, şirket bazında bile değişebilecek durum. Mesela Antalya’da bazı otellerde yüzde 90’a yakın bir doluluk var. Ama öte yandan turizmdeki kaybımızı kısa sürede telafi edemeyeceğiz. Önümüzdeki aylarda sadece koronavirüs değil her türlü musibet bir anda önümüze gelmiş gibi görünebilir. Moralimizi bozmadan bunlarla uğraşmak zorundayız.

Euro/dolar paritesi 1.20’yi geçmez

Güldağ: Merkez bankaları haftası deniyor ya, birçok merkez bankasının kararlar vereceği bir dönemdeyiz. Bu arada bizim Merkez Bankamız da öyle. Nasıl bir gelişme beklersin? Kura ilişkin, döviz piyasalarına ilişkin dikkat çekmek istediğin bir şey var mı?

Ağaoğlu: Fed'den herhangi bir değişiklik beklenmiyor. Bizim merkez bankasına gelince 'ne yapar' ile 'ne yapmalı' arasında kalıyoruz. 'Ne yapacağını' sorarsanız, 'bir değişiklik olmaz' derim. Ne yapmalı' dersen, 'zımni faiz artışlarını politika faizine geçirmeli ve bunu resmi hale getirmeli derim.

Güldağ: Euro-Dolar paritesi 1.20'yi aşarsa Avrupa Merkez Bankası'nın buna müsaade etmeyeceğine yönelik bir izlenimin var mı?

Ağaoğlu: Pek çıkacağını düşünmüyorum. Paritenin 1.17-50 seviyelerinin altına inmediği sürece ben çok fazla 1.20'leri geçeceğini zannetmiyorum.

Bakırda stok tükenmez, gümüşe aman dikkat!

Güldağ: Emtia tarafına bakınca bir hareketlilik görülüyor. Bakır stokları tükendi deniyor. Altında yeniden yukarı doğru bir hareketlenme oldu. Oysa bir düzeltme bekleniyordu....

Ağaoğlu: Öncelikle bakır stokları tükenmez. Yanlış anlaşılmasın. 5 ya da 6 sene önce Çin'e bir ziyaretim sırasında binlerce ton kayıt dışı bakır olduğunu öğrendim. Bizde vatandaş parasını nasıl altına yatırıyorsa Çin'deki şirketler de paralarını bakıra yatırıyor. Burada enteresan bir şey var. Bakırın küresel piyasalar nezdinde çok güzel bir lakabı vardır. 'Doktor Bakır' denir. Ekonomilerin sağlığını çok iyi gösterdiği, yansıttığı için böyle bir lakabı vardır. Bakır, geçtiğimiz mart ayından bu yana önemli bir artış kaydetmiş durumda. Ama bakırda 'yok satacak' bir durum da yok. Petrol tarafında biraz olumsuz haberler var, bizim için iyi bir haber de, olumsuz haberlerin arasında petrolden sağladığımız faydayı çok fazla fayda olarak göremiyoruz. Çünkü petrolden sağladığımız faydanın bir kısmını turizm geliri kayıplarında harcadık.

Ayrıca mart ayından bu yana altın fiyatı yüzde 45 çıkarken, gümüşün yüzde 135 çıkması... Gümüş bu kadar değer kazanmışken daha da ileriye gidecek mi derseniz ona da şüpheliyim.

Güldağ: Gümüş biraz spekülatif bir pazar gibi, çok da dikkatli olmak lazım, deyim yerindeyse dayak yememek için... Son dönemde etrafımda gümüş almak ve satmakla ilgili sürekli bir şeyler duymaya başladım. Gümüşün herkesin de girip kazanç sağlayacağı bir pazar olduğunu düşünmüyorum açıkçası.

Ağaoğlu: Aman diyeyim... Uzun yıllardır gümüşü altından daha fazla takip ederim. Fiziki ağırlık itibariyle altın-gümüş arasında bir fark var. Bu bir ara 126'ydı. Yani 1 ons altın değerine karşılık 126 ons altın taşımanız gerekiyor. Şimdi bu rakamlar 70'lere düşmüş durumda. Bu demektir ki gümüş biraz daha fazla değerli altına göre, makul ve normalleşmiş seviyelerde...

Ekonomi