Kadın üretirse, ülke kalkınır

EKONOMİ gazetesinin kadın temsilcileri, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle kaleme aldığı yazılarında, kadının başta ekonomi olmak üzere her alandaki mücadelesine yer verdi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Kadın üretirse, ülke kalkınır

Kadın iyileşirse dünya iyileşir

HATİCE AYDOĞAN ÖZSÖKMEN/ESKİŞEHİR TEMSİLCİSİ

Akademisyen Doç. Dr. Murad Tiryakioğlu’nun derlediği “Afetlerle Yoksullaşma; Salgınlar, Göçler ve Eşitsizlikler” isimli kitabındaki önsözün başlığıydı, “Ne İlkti Ne de Son Olacak”.
Küresel iklim krizi eşiği aşıldı. Pandemi ile salgınlar çağına girdiğimizi söylüyor bilim insanları. Yaşlanan dünya alarm veriyor. Önlem çağrısı yapıyor. Küresel dengeler değişiyor, riskler artıyor. Siyasi, ekonomik krizler, terör, salgınlar, afetler ve göçler, köprü vazifesi gören transit geçiş merkezi ülkeleri daha fazla etkiliyor. Jeopolitik konumu nedeniyle ciddi bir avantaja sahip olan Türkiye, bu ve benzeri olayların hızla etkisini gösterdiği bir ülke.

11 ilimizi vuran deprem ve artçılarıyla binlerce insanımızı yitirdik. Acımız taze, yasımız sürüyor. İyileşmek, normale dönmek çabuk olmayacak biliyoruz. Bir de biliyoruz ki, afetler en çok kadın, çocuk, dezavantajlı ve savunmasız gruplarda derin izler bırakıyor. Yapılan küresel araştırma ve istatistikler de bunu doğruluyor. Kadınların afetlerdeki ölüm oranı, daha düşük sosyoekonomik statüye sahip oldukları ülkelerde, erkeklere göre daha yüksek. Hatta afetlerde kadın ve çocukların ölüm oranı erkeklere göre yüzde 14 daha fazla. Afetler sadece an itibariyle değil sonrasında da ekonomik ve toplumsal sorunların tetikleyicisi. İşte böyle bir süreçte de toplumsal cinsiyet eşitsizliği yine bir sorun olarak karşımızda. Bu afet sonrasında kadın, çocuk ve dezavantajlı gruplara yaklaşımımız sağlıklı bir toplum için ne yapıp yapmadığımızın da göstergesi olacak.

Böylesi büyük afetlerde kadın neler yaşıyor ve bu konuda neler yapılmalı? Uzmanların konu ile ilgili değerlendirme ve önerilerini aktaralım. Afet sonrası kadınların karşılaştığı sorunlar genel olarak iki başlıkta toplanıyor. Üreme sağlığı ve beslenme problemleri ile aile içi şiddet ve taciz, ne yazık ki. Bu dönemlerde kadınların büyük bir kısmı duygusal travmalar, stres, şok, anksiyete, uyku bozuklukları yaşıyor. Afetlerin kadınlar üzerinde yarattığı sorunları en aza indirmek için yapılması gerekenlerin başında afet bilinci eğitimlerinden daha fazla yararlanmasını sağlamak geliyor. Afet sonrası sağlık ekiplerine kadın hastalıkları, doğum uzmanları ve üreme sağlığı çalışanlarının dahil edilmesi, bölgede yapılan yiyecek, giyecek, su vb. temel maddelerin dağıtımında kadın ve çocuklara pozitif ayrımcılık sağlanması, kadın ve çocukların istismarına karşı önlem olarak yardım dağıtım ekipleri içinde daha fazla kadın görevlendirilmesi, kadınların özel gereksinimleri dikkate alınarak hijyenik malzemelerin acilen ulaştırılması,  afetten etkilenmiş, çocuklu ya da hamile kadınların sağlık hizmetlerinde öncelikli yararlandırılması ve psikolojik desteğin kesintisiz sürmesi.

Kadın, çocuk ve dezavantajlı grup odaklı projelerin bu kapsamda genişletilmesi adına kamu kadar STK’lar ve özel sektörün de katkısına ihtiyaç var. Bölge şehirlerimiz Eskişehir, Bilecik, Kütahya ve Afyonlu sanayiciler, vatandaşlarında büyük desteğini alarak taşın altına elini koydu, bölgeye yardımlar sürüyor. Kadınlarımız, dayanışmanın en güzel örneğini vererek üretmeye devam ediyor. Yazarımız Doç. Dr. Resul Kurt’un, depremzede dul ve yetimlere ölüm aylığı bağlanması önerisi çok önemli. Boyner Grup’un Kadın Dernekleri Federasyonu’nun başlattığı Mor Yerleşke projesiyle, afet bölgelerinde kalan ya da göç eden bu gruplar için rehabilitasyon üniteleri kurulması şu günlerde çok büyük anlam ifade ediyor. Dayanışma ile hep birlikte iyileşeceğiz.

Sessiz çığlıkların yükseldiği günlerdeyiz

SABİHA TOPRAK / KOCAELİ TEMSİLCİ

24 yıl önce yaşanan Kocaeli depremi hafızalarımızdan silinmemişken 6 Şubat’ta aynı acıları bir kez daha yaşadık. Tüm Türkiye’yi yasa boğan felaket, binlerce kişinin hayatını mahvetti, 31 gündür tüm Türkiye tek yürek oldu. Hafızalarımızdan hiç silinmeyecek acılar ve mucize kurtuluşlar var. Tarihi ve kültürel zenginliklerimiz, kadim şehirlerimiz yerle bir oldu. Her açıdan derin ve kapanmaz yaralar aldık. Kelimelerin bittiği, sözün tükendiği ve sessiz çığlıkların yükseldiği günlerdeyiz.

Deprem felaketinin boyutu ve yıkıcılığının büyüklüğü, deprem bölgesi ile birlikte evlerde televizyon başında olan herkesi acı gerçeklerle yüzleştirerek derinden yaraladı. Bu toplumsal psikolojik travma günlük hayatımızı ve iş yaşantımızı da etkiledi. Bu travmayı yaşarken hem insani, hem de ekonomik açıdan bu kadar büyük bir yıkımın ardından “nasıl yaralarımızı sararız, iyileşiriz” sorularına da yanıt aramanın zamanı geldi. Yaralarımızı sarabilmek için acele etmemiz gerekiyor.

Kadınların iş hayatına rahatça girebilmeleri ve hak ettikleri pozisyonda bulunmaları adına çeşitli projeler yürütülüyor. Bunlardan biri olan Kayıtlı Kadın İstihdamının Desteklenmesi Projesi (WOMEN-UP) ile 20 ay boyunca kadın işverene, istihdam sağlayacağı yeni kadın çalışanlar için hibe sağlanacak. WOMEN-UP, Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği tarafından finanse ediliyor, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yürütülüyor. Projenin tabanında küçük ve genç işletmelere destek olmak, aynı zamanda kadın istihdamını sağlamak yer alıyor. Projenin kapsamındaki illerden uygun koşulları sağlayan 4 bin işverene 20 ay boyunca maddi destek veriliyor. Burada en önemli nokta, işverenin ve çalışanın kadın olması. Projenin uygulandığı illerin arasında Kahramanmaraş ve Şanlıurfa var. Afeti yaşayan diğer iller de bu projeye dahil edilerek bir nebze de olsun kadınlarımıza ışık tutulmalı. Bölgedeki ekonomik ve sosyal hayatın devamı ve demografik yapının bozulmaması adına çalışan nüfusun o bölgede güvenli bir şekilde yaşamını sürdürmesi için kalıcı konaklama imkanlarının artırılması önemli.

Biliyoruz ki bölgedeki işyerlerimizin ve fabrikalarımızın çok büyük kısmı hasar görmedi. İşyerleri bir süre sonra tekrar kapılarını açacak, üretime başlayacak. Bu nedenle çalışan nüfusun bölgede kalması hem ekonomik olarak bölgenin ayağa kalkması hem sosyal hayatın yeniden başlaması hem de milli güvenlik açısından önemli. Nitekim depremin vurduğu 10 ilin ülke ekonomisine verdiği katkı yaklaşık yüzde 20. Bakanlıktan alınan bilgiye göre, enkaz altından çıkarılan, korumaya ve bakıma ihtiyaç duyan çocuklara koruyucu aile olmak isteyen ailelerin başvuru sayısı 320 bine yaklaşmış, devlete başvuran ailelerin bir kez değil onlarca kez araştırılarak çocuklara uygunluğu tespit edilmeli.

Kadın isterse dünyanın düzeni yeniden kurulur

GÜLSÜM ERDEM / MANİSA TEMSİLCİSİ

Acısı tarif edilemez bir güne uyandık… Hala devam eden bitmek bilmeyen sarsıntılar korkularımızı derinleştirirken, yaşama tutunma, önümüze bakma çabasındayız. Şimdi toparlanma zamanı diyoruz. Yaralarımızı sarma, çocuklarımıza bir gelecek kurma zamanı. Bir kadın olarak bir anne olarak biliyorum ki biz kadınlar güçlü ve dik durduğumuzda, kararlı olduğumuzda kendi dünyamızı yeniden inşa ederiz. Şimdi “biz” olarak deprem bölgemizde savrulup giden hayatların inşasına başlayacağız. En büyük yıkıma uğrayan Hataylı kadınları yakından tanıyorum. Beş yıllık görev sürecimde sık sık gittiğim bölgede o kadar güzel insanlar tanıma imkânım oldu ki  buradan anlatması güç. Ben anılarımın yerle bir olduğunu izlerken, onların hayatları yerle bir oldu. Ama biliyorum ki onlar çok güçlü, çok sevgi dolu. Ve yeniden ayağa kalkacak ülkemize inanılmaz başarı hikâyeleri ile güç verecekler.

Manisa’ya gelen depremzedeler için yardım dağıtılan bir ortamda belki 2 aylık bile olmayan çocuğu kucağında, 5 yaşlarında oğlu yanında bir kadın çarptı gözüme. Kucağındaki bebeği uyumaya çalışıyordu. Anne hem onu uyutmaya hem de büyük çocuğu için kıyafet seçme gayretindeydi. Yanına gidip küçük çocuğu alabileceğimi söyledim. Gözümün içine baktı ve sanırım güven duyup verdi bebeğini. Mis gibi bebek kokusunu çektim içime. Küçücük bedeni tedirgin, ürkek ama bir o kadar yorgun düşmüş, uykuya daldı kucağımda.  Adıyaman’da göçük altından kurtulmuşlar. Küçük bebek destek çok geç geldiği için zatürre olmuş. Hırlaması devam ediyordu. Abisi bir yandan kendine kıyafet seçerken bir taraftan da kardeşini göz hapsine almıştı. Gürültü olduğu için yerimi değiştirdiğimde telaşla annesini çekiştirdi kardeşim yok diyerek. Yanlarına gidip korkma kardeşin burada dedim. Rahatladı. İşleri bitince biraz sohbet ettik. “Evimiz, işyerimiz her şeyimiz gitti. Çok şükür bizler kurtulduk. Bir daha çocuklarıma bu korkuyu yaşatmayacağım” dedi. İşte bir anne işte bir kadın dedim içimden. Bir daha bu yıkımları yaşatmamak için var gücüyle ayakta. Biz kadınlar küllerinden güçlenerek yediden doğarız. Tıpkı kurtuluş savaşında küllerinden doğan Anadolu gibi…

Ben inanıyorum ki kadın isterse dünyanın düzeni yeniden kurulur. Bu deprem biz kadınlara uyanma vaktinin, kim olduğumuzu hatırlama vaktinin geldiğini fısıldar gibi. Evet çok güzel kadın derneklerimiz, kooperatiflerimiz var. Bu toplulukların bir biriyle dayanışmasıyla yeni projeler, yeni etkinlikler ile çok güzel başarılara imza atılacağına olan inancım büyük.

Ama bir taraftan da gündemi takip ederken kadınların inşaat, yapı denetim, müteahhitlik gibi sektörlerde ve belediyelerde ülkemizde neden var olamadığını sordum kendi kendime.  Biz kadınlar bu sektörlerin içinde de varlığımızı hissettirsek acaba her şey daha mı farklı olurdu diye düşündüm.  Bundan sonraki süreçte biz kadınların bu alanlarda da söz sahibi olması bence önemli. Daha örgütlü, daha dinamik yapılar oluşturmalıyız. Egomuzu bir tarafa bırakıp, birlik ve beraberlik içinde ülkemizi daha güzel yarınlara taşımak için el ele vermeliyiz. Anadolu ruhunu yeniden harekete geçirmeliyiz.

Cumhuriyetimizin 100. yılında kadın olmak

ESRA SULTAN AZİZOĞLU/BALIKESİR TEMSİLCİSİ

Kadına; anne ve ev bakımından sorumlu kişi olarak gelişen bakış açımızın değişmesi gerekiyor. Kadınlar; üretken, cesur, koruyucu, problem çözücü, merhametli, vicdanlı, dirençli, duygusal zeka ve empati yeteneği çok yüksek, çok yönlü düşünebilme özelliklerine sahip.

Cumhuriyet kazanımımız olan Anadolu’daki kadınların kalkınmaya ve üretime daha çok dahil edilmesi ve çok daha fazla fırsat eşitliği sağlanması gerektiği inancındayım. Bunun en güzel örneğini Güney Marmara glleri olan Balıkesir ve Çanakkale’de sanayici ve iş insanlarının son yıllardaki gerek yönetim gerekse üretimde kadın çalışan oranını yüzde 50’nin üzerine taşımadaki yoğun çabalarından görebiliyoruz. Bu durum da bizlere umut ve mutluluk veriyor. 

Birleşmiş Milletler’in 2030 gündeminde 193 üyesi tarafından belirlenen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan biri de ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ ilkesi. Bu ilke ile başta kadınlara ve kız çocuklarına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması planlanıyor. 16 amacı besleyen toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesinin bütün liderlerin gündeminde olması gerektiğine inanıyorum. 

Cumhuriyetimizin 100. yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; ‘‘Bir toplum, cinslerinden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur’’ sözleri aklıma geliyor.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün hemen ardından sevgi, saygı ve minnet ile anacağımız, kadın erkek bir arada omuz omuza cephede mücadele eden 18 Mart Çanakkale Zaferimizin 108. yılını kutlayacağız. Evlerinden cepheye, yemekten cephane taşınmasına, mehmetçik ile omuz omuza çarpışmaktan keskin nişancılığa kadar hemen her alanda ön plandalardı. Çanakkale Savaşı’nın gizli kahramanı olan Türk kadınlarımızı bir kez daha saygı ve minnet ile anıyorum.

İş dünyasının öncü kadınları

DUYGU ŞAHİN / ANTALYA TEMSİLCİSİ

8 Mart Dünya Kadınlar Günü ya da Dünya Emekçi Kadınlar Günü… Kadınların siyasal, sosyal, ekonomik bilincinin geliştirilmesi ve bu alanlardaki başarılarının kutlanması açısından oldukça anlamlı bir gün. Bu özel günde ben de iş dünyasındaki kadınları, kente değer katan kadınları kaleme almak istedim.

Turizm, tarım, sanayi ve bilişim kenti Antalya’da, hemen hemen her sektörde kadınları görmek mümkün. Yaptıkları işin erbabı olan kadınlar, bulunduğu yerde fark yaratıyor. Kadınlara fırsat verilince neler yapabildiklerini bizler sahada görüyoruz. Gelin mücadeleci kadınlara birlikte bakalım…

Akdeniz Üniversitesi’nin ilk kadın rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan… Eşiyle birlikte yaptıkları yüz, kol ve rahim nakillerinde dünyaya adını duyurduktan sonra başarısını üniversite yönetiminde de gösteriyor. Rektörlük makamında bir kadının oturması, biz kadınlar için gurur verici.

Antalya Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Cansel Tuncer... Tuncer, aynı zamanda bir avukat. Antalya gibi 664 kilometre kıyı şeridine sahip dünya şehrini yöneten Büyükşehir Belediyesi’nin ikinci ismi. Şüphesiz kentle ilgili alınan kararda büyük etkisi var.

ATSO Yönetim Kurulu’nun tek kadın temsilcisi, ATSO Meclis Başkan Yardımcısı Hatice Öz… Öz’ü daha önce ANSİAD, BAİB’de de yaptığı çalışmalarla tanıyoruz. ATSO’da zorlu geçen seçimde bir isim var ki ona özellikle değinmek istiyorum, ATSO 4. Komite Meclis Üyesi, Korkuteli OSB Denetim Kurulu Üyesi Fadime Doğan. Bu ismi, yaptığı başarılı çalışmalarla önümüzdeki yıllarda daha çok duyacağız diye düşünüyorum.

Antalya’nın Türkiye’de ve dünyada tanıtımı da bir kadına emanet. Antalya Tanıtım Vakfı (ATAV) Başkanı Yeliz Gül Ege. Aynı zamanda turizmci olan Yeliz Hanım, elini attığı her işi başarıya ve güzelliğe dönüştürüyor.

Antalya OSB’de üretim yapan fabrikaların gizli gücü olan kadınları burada yazmazsak büyük eksiklik olur. Canan Gürkan, Elçin Ekici Öztürk, Funda Çelik, Gonca Demirci, Yeliz Kırtız, Songül Ertunç, Aysun İnal, Aydan Karaca, Güngör Saraçoğlu, Melek Saraçoğlu, Hazal Karaman, Simay Şahinyılmaz, Nazlı Can Delibaş, Gülçin Yazıcı, Ayşenur Bacanak, Burcu Meşhur, Ebru Yayla, Belenir Nazlı Kirman… Onlar üretimin içinde hep varlar...

Her ne kadar isimlerini burada yazamasam da her sektörde kadın izini görmek mümkün. Yani anlayacağınız iş dünyasında kadının adı sadece kağıt üstünde değil, işin her yerinde…

Ekonomi