İMES OSB'de yıllık katma değer 1,4 milyar dolar
İMES Ekonomi Zirvesi’nde konuşan İMES OSB Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Tokkan, bölgeden gerçekleşen yıllık ihracatın 1 milyar 150 milyon dolara ulaştığını kaydetti. OSB’de 344 firmanın faaliyet gösterdiğini kaydeden Tokkan, “İMES OSB yıllık 1,4 milyar dolar katma değer gerçekleştiriyor ve 17 bin kişiye istihdam sağlıyor” dedi.
SABİHA TOPRAK / KOCAELİ
İMES OSB ve EKONOMİ Gazetesi işbirliği ile İMES Ekonomi Zirvesi’nin 3’üncüsü “Cumhuriyetin 100. Yılında Türkiye Ekonomisi ve Beklentiler” başlığı ile gerçekleşti. Zirveye İMES OSB Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Tokkan, Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Cantürk, Dilovası Kaymakamı Metin Kubilay, Gebze Teknik Üniversitesi (GTÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Durmuş, Gebze Ticaret Odası Başkanı Abdurrahman Aslantaş, İMES Sanayi Sitesi Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Akar. İMES OSB Başkan Yardımcısı Kerim Çolakoğlu, İMES OSB Genel Müdürü Onur Kesici, OSB başkanları, iş dünyasının önde gelen isimleri katıldı. Temelleri 2006 yılında atılan İMES OSB’nin idare binasının içerisinde bulunan Süheyl Erboz konferans salonunun açılışı da zirveyle birlikte gerçekleştirildi. Zirvede konuşan İMES OSB Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Tokkan, yüzde 100 dolan OSB’nin yıllık ihracatının, 1 milyar 150 milyon dolara ulaştığını kaydetti. Tokkan, sanayicilere sağladıkları altyapı hizmetlerinin yanı sıra, sanayinin gelişmesine katkıda bulunan sanayicilere yol göstermek, ulusal ve uluslararası alanda gündem oluşturmak ve itibar yönetimine yönelik çeşitli projeler yaptıklarını söyledi. İMES OSB’nin bugün 344 firmaya ev sahipliği yaptığını belirten Tokkan, “37 firmamız yabancı yatırımcı, 36 firmamız ise savunma sanayine iş yapan kuruluşlar. İskanlarını alan ve inşaatları devam eden fabrikalarla birlikte bölgemiz tamamen doldu. İMES OSB yıllık 1,4 milyar dolar katma değer gerçekleştiriyor ve 17 bin kişiye istihdam sağlıyor” dedi. Sanayicilerin daha iyi hizmet alabilmelerini sağlamak için Doğu Marmara Kalkınma Ajansı (MARKA), Kocaeli Üniversitesi ve Gebze Teknik Üniversitesi ve İMES OSB Mükemmeliyet Merkezi’nin işbirliğine gittiğini aktaran Tokkan, “Mükemmeliyet merkezimizde, eğitim, ArGe, danışma, ölçüm cihazları gibi dersler veriliyor. Buradaki amacımız, bölgemizdeki sanayicilerle beraber bu imkanlardan yararlanmak. Mükemmeliyet merkezinde, kalite mühendisi yetiştirme konusunda geçtiğimiz yıl 144 farklı branşta, 3 bin kişiye sertifika verdik ve istihdamını sağladık. Ayrıca İŞKUR’un bölgemizde açtığı hizmet noktası ile iş arayan yaklaşık 700 kişiyi istihdam ettik” ifadelerini kullandı.
“İŞKUR HİZMET NOKTALARI TÜRKİYE’YE MODEL OLACAK”
Türkiye’nin üretim ve istihdam üslerinden biri olan Dilovası’nın Kocaeli’deki 14 OSB’nin 6’sına ev sahipliği yaptığını vurgulayan Dilovası Kaymakamı Metin Kubilay da “Kocaeli, sanayimizin önemli rol oynadığı şehirlerden biri. Dilovası’nda 170 fabrikaya ziyarette bulundum. Ziyaretlerde öne çıkan en önemli husus; personel ihtiyacı. Bu konuyla ilgili hazırlanan ve uygulamaya geçirilen İŞKUR Hizmet Noktaları projemiz Makine İhtisas OSB, Kocaeli Gebze V (Kimya) İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (GEBKİM), İMES OSB’de faaliyete geçti, sonuçlarını bizzat takip ediyoruz. İŞKUR’la gerekli koordinasyonu sağlamış durumdayız. Türkiye genelinde de model olacak bir proje" dedi. Bir diğer önemli konunun da eğitim olduğunu ifade eden Kubilay, “İMES Mükemmeliyet Merkezi ile bu sorun biraz daha azalmış durumda. Mükemmeliyet merkezinde şu anda yüzlerce kişiyi eğittik, eğitmeye devam ediyoruz. OSB’lerimizin eğitime çok büyük katkıları var. Sadece eğitime değil, sağlık alanında, sosyal yardım alanında, spor alanında ilçemize çok büyük katkıları oluyor” şeklinde konuştu.
“İŞSİZLİĞİN YANINDA İŞÇİSİZLİK DE VAR”
Sanayinin üniversiteler açısından öneminden bahseden Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nuh Zafer Cantürk, “Kocaeli Üniversitesi olarak sanayi kuruluşlarımızla bir araya gelmeye çalışıyoruz. Toplumsal katkı ve işbirliği adına pek çok işler yapıyoruz. Doğu Marmara Kalkınma Ajansı ve Gebze Teknik Üniversitesi ile kalite mühendisliği yetiştirilmesi için protokol imzaladık. Türkiye’de işsizliğin yanında işçisizlik var. Bu sorunu, bunun gibi protokoller ile çözmeyi hedefliyoruz. Ayrıca kümelenme konusuna destek veriyoruz. Bu programlarda protokoller imzalıyoruz. Kocaeli Üniversitesi olarak sanayicilerin her zaman yanındayız. Projeleri birlikte yürütmeliyiz. Ülkemizin buna ihtiyacı var. Biz de gücümüz yettiğince destek olacağız” ifadelerini kullandı.
İSTANBUL TOPKAPI ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. EMRE ALKİN
"Ekonomi yönetimleri doğru bilgiyle hareket etmiyor"
Astrofizikçi Stephan Hawking’in ‘Bilgisayar ne kadar büyük ve kapasiteli olursa olsun yanlış bilgiyi koyarsan sonuç yanlış çıkar’ sözleri ile konuşmasına başlayan İstanbul Topkapı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin, “Dolayısıyla ben ekonomi yönetimlerinin doğru bilgiyle hareket ettiğini düşünmüyorum. Doğru bilgi sizlerde var ama sizlerden bu bilgiyi toplamak kolay değil. Çünkü ne zaman bir sanayi envanteri çıkaracak olsak karşı çıkılıyor. Verilerin öğrenilecek olması gibi şeffaflıkla ilgili ciddi sıkıntılar var. Dolayısıyla biz doğru bilgiye vakıf değiliz” ifadelerini kullandı. Enflasyonun kaynağının talep olduğunu söyleyen Alkin, şöyle devam etti: “Talebi daraltarak enflasyonu düşürmenin, stagflasyon gibi bir tehlikesi var. Yani enflasyonu düşüremeden, bir de büyümeyi düşürürsün. Bir diğeri de dış talebe güvenerek yola devam etmek. İhracatçımız hızlıca mal satışına devam ediyor ama rezervlerden satıyoruz. Merkez Bankası’nın bugünkü yönetimi, KKM yapılmasın diye dövizin çok yükselmesini istemiyor. Küresel talep sıkıntıdayken, büyüme rakamları yavaşlamışken nasıl ihracatçı rekor kıracak. Dolayısıyla bazı meselelere güvenerek yola çıkılıyorsa bu meseleler bizim elimizde olmayan şeyler. Ben bunun tehlikesinden bahsediyorum. Bu bir önceki ekonomi yönetiminin yaptığına benziyor. Politika faizleri düşecek, döviz yukarı çıkacak, cari fazla vereceğiz.” Atatürk’ün faiz politikasıyla ilgili söylediği cümleye atıfta bulunan Alkin, “Küçük esnafa ve büyük sanayi erbabına muhtaç oldukları kredileri kolayca ucuza verecek bir teşekkül vücuda getirmek ve kredinin normal şartlar altında ucuzlatılmasına çalışmak da çok lazımdır” sözüyle Halk Bankası’nın kurulduğunu hatırlattı. Aslanoğlu, “Aslında kredi demokratik bir enstrümandır” şeklinde konuştu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kadın ve erkeğin eşit haklarla medeniyete doğru yürüdüğü bir proje olduğunu vurgulayan Alkin, “Cumhuriyet’in 15. yılında kadınların istihdama katkısı yüzde 46 noktalarındaydı bugün yüzde 39 seviyesinde. Şimdi nerede yanlış yaptığımızı anlamak için düşünmemiz gerekiyor. Kadınlar olduğunda bu ülke kalkınacak” dedi.
EKONOMİ GAZETESİ YAYIN KURULU BAŞKANI ŞEREF OĞUZ
“Cumhuriyeti korudular biz de devamını getirmeliyiz”
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte elde edilen en önemli haklardan birincisinin yaşama hakkı olduğunu belirten Şeref Oğuz da, “İkincisi vatandaşların hangi statüde olursa olsun sağlık hizmetinden yararlanma ve sağlıklı bir ortamda yaşama hakkı, üçüncüsü herkesin eşit şartlarda eğitim alması hakkıdır. Dördüncüsü, kadının adının dahi olmadığı bir toplumdan, erkekler ile eşit şartlarda toplumsal yaşama katılma haklarından en önemlisi olan seçme ve seçilme hakkıdır. O dönemlerde İngiltere’de Fransa’da kadınların ne seçme hakları vardı, ne seçilme hakları vardı. Beşincisi düşünce, toplantı, gösteri, özgürlük hakkı. Altıncısı din ve vicdan hürriyeti, özgürlüğü hakkı geldi. Altlarını her biriniz kendi tecrübelerinizle doldurabilirsiniz. Yedincisi özel hayatın gizliliği hakkı. Sekizincisi dilekçe hakkı, devletten her şeyi isteme noktasında bir haktır. Dokuzuncusu konut dokunulmazlığı hakkı ve onuncusu basın ve özgürlüğü hakkıdır” ifadelerini kullandı. Cumhuriyetimizin garantisi olan her fabrika bir kaledir sözleriyle konuşmasına devam eden Oğuz, “Günümüzün belki şu anda çok gerisinde kaldık zannediyoruz ama sermayesi olmayan, becerisi olmayan, Çanakkale harbinde harcanmış bir ulustan 10 yılda 15 milyon genç yarattık diyecek noktaya geldik. Hala bugün 10. yıl marşını aynı coşkuyla söylüyoruz. Bir sürü fabrikalarımız kuruldu, şeker fabrikalarımız, trend dediğimiz yapılar, uçak ürettik, araba ürettik ama sürdüremedik. 22 mühendisimiz Karakurt adında lokomotif üretti ama sürdüremedik. Ancak 100 yıl tamamlandıktan sonra buralara geldik. Her toplumun tırmanışında bir tereddüt dönemi olur ama bu içinde bulunduğumuz dünya bu tereddüdün giderilmesi noktasında bize çok güçlü bir şey söylüyor, diyor ki; değerini bilmezsen Cumhuriyeti elinden alırlar. Bunu korumak gerekiyor, korudular, biz de onun devamını getirmek durumundayız” dedi.
EKONOMİ GAZETESİ YÖNETİM KURULU BAŞKANI HAKAN GÜLDAĞ:
“DPT’yi yenden kurmalıyız”
Hakan Güldağ ise Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) mutlaka yeniden hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Güldağ, “Türkiye, 5 yıllık DPT dönemlerinde ortalama yüzde 7,2 büyüme kaydetti. Kalkınma Bakanlığı’na dönüştükten sonra ortalama büyüme yüzde 6’lara geriledi. 5 yıllık Strateji ve Bütçe Başkanlığı dönemindeki büyüme ise yüzde 4,2. Bizim tekrardan DPT’yi hayata geçirmek üzere planlar yapmamız gerek” dedi. Güldağ, Cumhuriyet kurulduğu zaman şehirlerde yaşayanların toplam nüfusa oranı yüzde 20’ydi. 60’lı yıllarda yüzde 30, 80’li yıllarda yüzde 43’tü, günümüzde ise bu rakam yüzde 78’e yükseldi. Avrupa’ya baktığımızda da şehirlerde yaşayan nüfus oranı hemen hemen aynı yüzde 78-79 seviyelerinde. Ama onların 150 yılda yaptığını biz 50 yılda yapmak durumunda kaldık. Köyden göçün getirdiği verimliliği artışını yerine bir başka şeyi koyabilmemiz gerekiyor. Çünkü artık insan bulamıyoruz çalıştırmaya. Eğitimi bunun için de ucuzlatmamamız lazım. Almanya’da bugün çok büyük sıkıntı yaşıyor. Bizden insan çekmeye çalışıyor. Onun için daha fazla çocuğumuzu iyi eğitimle mutlaka geliştirmemiz yükseltmemiz lazım” şeklinde konuştu. Ülkelerin yeniden sanayileşme yarışının gireceği ifade ediliyordu diyen Güldağ, “Sanayi yarışının 3 temel dinamiği var. Bunun birincisi hidrokarbon çıkmak yani hidrokarbona dayalı enerjiden çıkmak. Türkiye en verimli enerji kuşaklarına sahip. İkincisi küreselden dönüşüm, üçüncüsü de yeniden bir militarizmin yükselişini yaşıyoruz” dedi.
“Net karbon sıfır hedefine odaklanalım”
Start up kafası ile hareket etmek önümüzdeki süreçte bize bir avantaj kazandıracak. Biz bu verimlilik artışını nereden kazanacağız işte bu süreçlerden kazanacağız. Şimdi Güney Kore gibi bizim işte tarımdan tekstile, tekstilden saca, sacdan otomobile geçme ihtiyacımız da kalmadı. Bugün sanayi deviniminin ortaya çıkardığı yeni teknolojiler, bioteknoloji, nanoteknoloji, robotik vesaire bunların hepsi polimer kimyası, bunların her biri bir teknoloji platformu olarak 60’a kadar sektörde çok iyi üretim yapabilme kabiliyetine sahiptir. Bizden daha iyi metali işleyen, plastiği işleyen dünyada sayısı az olan ülkeler var. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne bu topraklar üzerinde inşa ettiklerimiz, elde ettiğimiz imkân seti bizi eğer yeni teknolojiler de geleneksel sektörlerimizi bir araya getirirsek müthiş bir sıçrama fırsatı yakalayacağımızı söyleyen Güldağ, “Buna kesinlikle odaklanırdım bunun için 2053 gibi net karbon sıfır hedefini kanunlaştırırım. Çin 2060, Hindistan 2070 ve biz Avrupa Birliğine çok yakın 2053 tarihi söyledik. Bu kanun çerçevesinde bir iklim fonu da kullanırdım. İklim fonunda Türkiye sanayinin ihtiyacı olan dönüşümü onunla fonlamaya çalışırım en ucuz şekliyle. İklim vergisini de almamız gerekiyor. Emisyon ticaret sistemini de hemen kurmalıyız. 2026’dan önce karbon düzenlemeyi hayata geçiremezsek vergileri Avrupa Birliği’ne ödeyeceğiz. Ama iklim fonlarıyla da onun sorunlarını, handikaplarını mutlaka incelemek durumundayız” dedi.
PİRİ REİS ÜNİVERSİTESİ REKTÖR YARDIMCISI PROF. DR. ERHAN ASLANOĞLU:
Gazze-İsrail savaşı yayılırsa dünya ekonomisi etkilenir
Dünyada ciddi bir jeopolitik gelişme ile karşı karşıya olduğumuzu belirten Erhan Aslanoğlu, “Her yıl konuştuğumuz bir konu var: İklim meselesi, küresel ısınma; ama bu yıl yaşadıklarımız bunu daha da hızlandırdı. İş dünyası olarak bu konuda daha hazırlıklı olmamız gerekiyor. İklim değişikliğinin; üretim biçimini, tüketim davranışlarını ciddi biçimde değiştireceğini biliyoruz. Bugün, ekim ayında kalorifer yakmadan geçirdiğimiz günler bunu söylüyor. En büyük pazarımız olan Avrupa da bu konu çok hassas. Talepleri, beklentileri ürün alırken düşündüğümüzden çok daha fazla gelebilir. Tüketici davranışları çok daha hızlı değişebilir. Belki o açıdan biraz daha hızlı düşünmemiz gereken bir noktadayız diye düşünüyorum” dedi.
İsrail-Filistin savaşına değinen Aslanoğlu, “Gazze bölgesinde yaşananları hepimiz izliyoruz. 10 ila 40 kilometrekarelik alanda 2 milyondan fazla kişi yaşıyor. Bölgeyle ilgili ekonomik bilgi de çok fazla değil. Yaklaşık 1,7 milyonu kişi mülteci konumunda. İşsizlik yüzde 46 görünüyor; ki bu rakamlar ne kadar doğru? Yani iki kişiden biri işsiz görünüyor, yoksullukta yüzde 60’ın üstünde ve temel ihtiyaçlara erişim konusunda zorlanan birçok insan var. Enerjisinin yüzde 57’sini temin edemeyen, kendi kaynakları yüzde 16 olan, İsrail’in yüzde 29’luk kısmını sağladığı bir ekonomik hayattan bahsediyoruz” ifadelerini kullandı.
Aslanoğlu, “Savaş konuşuyorsak, dünyada bu tür ortamların ekonomik sonucu, aklımıza ilk gelen stagflasyondur. Durgunluk ve enflasyonun birlikte yaşandığı durum. İsrail-Gazze arasındaki savaşın yayılması durumunda bu önce bölgeyi, sonra da tüm dünyayı etkileyecek ekonomik konjonktürün adı olur” dedi.
Dünya ekonomisinin bu yıl yaklaşık 105 trilyon dolar büyüklüğe ulaşmasının beklendiğini aktaran Aslanoğlu, şöyle devam etti: “Tahminen Amerika 27 trilyon dolarla en büyük parçası, Çin 20 trilyon dolarla ikinci sırada. G-7 ülkeleri Amerika’nın etrafında. Çin’in yanında, Rusya, İran, Brezilya, Hindistan jeopolitik dengeleri de etkiliyor olacak. En hızlı büyüyen ekonomilerden birisi de, ismini değiştiren Hindistan. Türkiye’de 1 trilyon dolar ile bu büyük ülkeler arasında yerini alıyor. Önümüzdeki süreçte tabii bu rakam artarak devam edecek. Ama 330 trilyon dolar borcun da olduğu bir dünyadayız.” G-20 zirvesinde, Hindistan’ın yeni ticaret yolu önerisi OVP’nin açıklanmasından bahseden ve içerisinde önemli ipuçları olduğunu söyleyen Aslanoğlu, “Savaş biraz bunu gölgeledi ama G-20 toplantısında Hindistan’ın önerisiyle yeni bir ticaret yolu önerisi geldi. Ürünler Hindistan’dan çıkar, gemilerle Birleşik Arap Emirlikleri’ne gelir. Buradan Suudi Arabistan üzerinden demiryoluyla Ürdün, İsrail limanlarına, oradan da Avrupa’ya gider. Bizim için de sürpriz bir gelişmeydi. Türkiye de bu duruma itiraz etti. Dışişleri Bakanlığı buna alternatifler çıkarmaya başladı. Türkiye’nin önerisi şu: Basra Körfezi’nden Irak’ın güneyinden gelip demiryoluyla Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmesi yönünde. Öte yandan Çin’in kuşak yolu projesi var, İpek Yolu projesinin canlandırılması. Burada deniz yoluyla Çin’den alınan yükler Singapur, Endonezya, Hindistan’a uğrayarak gelip Süveyş kanalından geçip İtalya, Yunanistan üzerinden Avrupa’ya gidecek. Karayolu ve demiryolunda da Rusya üzerinden bir kanal var. Bir de Türkiye üzerinden var. Rusya üzerinden zaten bu son 1,5 yıldır yaşananlarla ilerleme zor görünüyor. Türkiye üzerinden olan yol ise çok hafif adımlarla ilerliyor. Ürünler Türkiye’ye gelene bürokrasiye ve bürokrasi dışı engellere takılıyor. Hindistan’ın önerisi de şu: Bu yolların her biri için söylüyorum, fizibilitesi, maliyeti, güvenliği hepsi önemli. Ama dünya ekonomi hangi yolda güvenli olacak, hangi yola daha çok finans kaynağı aktarılacak buna bakıyor” ifadelerini kullandı.
OVP’nin bir diğer öngörüsünün de bu yıl gerçekleşecek ortalama kurun 23.8 TL, seneye ise ortalama 36.8 TL’yi bulacağı yönünde olduğunu söyleyen Aslanoğlu, “Sonrasında 43-47 TL bandına çıkması bekleniyor. Bu yıl sonunda dolar kurunu 30 TL civarında tamamlarsak, Türkiye’de enflasyon gelecek yıl yüzde 45 dolayında, dünyadaki enflasyon da yüzde 5 olursa 45 eksi 5’ten yüzde 40. Bu da bizim Türk lirasındaki potansiyel değer kaybını gösterir” dedi.