İklim değişikliğiyle mücadele milli seferberlikle mümkün
Bakan Murat Kurum, karbon yoğun ürünlere getirilecek sınırda karbon vergileri gibi düzenlemeler için sektörlere destek olacaklarını söyledi.
Sürdürülebilirlik Akademisi ve EKONOMİ gazetesi işbirliğinde düzenlenen ve bu yıl ikincisi gerçekleştirilen İklim Değişikliği Zirvesi, 2022 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın (COP27) çıktılarını ve iklim değişikliği ile mücadelede gelinen son noktaya tüm yönleriyle ele aldı. Kamu, iş dünyası, sivil toplum ve akademinin önde gelen isimlerini bir araya getiren zirvede katılımcılar, iklim değişikliğinin etkilerini masaya yatırarak yeşil dönüşüm ekseninde aksiyonları tartıştılar.
Zirvede konuşan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, bugün Türkiye’nin ve dünyanın iklim krizinin ağır sonuçları ile karşı karşıya kaldığını söylerken, seller, yangınlar ve müsilajın iklim değişikliğinin en somut örneklerinden olduğuna işaret etti. Bir Akdeniz ülkesi olan Türkiye’nin bu krizden kısa, orta ve uzun vadede maalesef büyük oranda etkilenmeye devam edeceğine değinen Bakan Kurum, “Biz bu anlamda yaptığımız düzenlemelerle ortaya koyduğumuz projeksiyonla sadece bu günü değil 50-100 yılı planlıyoruz. Bu anlamda iklim değişikliği ulusal eylem planı ile 541 eylem ve bunlardan sorumlu kuruluşları belirledik. Bölgesel iklim değişikliği eylem planlarını hazırladık uygulamaya geçtik. Şubatta Türkiye’nin ilk iklim şurasını topladık. 76’sı öncelikli olmak üzere 217 karar aldık. Uygulamalarımız çeşitlendirdik. İklim değişikliği başkanlığı kurduk. Enerjiden tarıma, sağlıktan ticarete kadar yeni bir aksiyon alanı açacak sürdürülebilir kalkınmayı güçlendirecek ve 2053 karbon-nötr hedefine güç katacak iklim kanunu için iklim değişikliği mücadele raporumuzu meclise sunduk” ifadelerini kullandı.
Kurum: 2026’daki konferansa ev sahipliği yapmak istiyoruz
AB’nin enerji ve karbon yoğun ürünlere sınırda karbon vergisi uygulayacağını hatırlatan Bakan Kurum, şöyle devam etti: “Biz de bu noktada emisyon ticaret sistemimizi kuruyoruz. Mısır ev sahipliğinde gerçekleştirilen COP27’de ulusal katkı beyanımızda yüzde 21 azaltım hedefini yüzde 41’e yükselttik. Buna ulaşarak 2030’da 500 milyon ton emisyonu insanımızdan, ülkemizden, dünyamızdan uzaklaştıracağız. 2026’da yapılması planlanan 31. BM İklim Değişikliği Konferansı’na ev sahipliği niyetimizi paylaştık. Bunların yanı sıra karbon yoğun ürünlere getirilecek sınırda karbon vergileri gibi düzenlemeler karşısında sektörlere destek olacağız. Kamu binalarında Dünya Bankası ile 200 milyon dolar proje ile kamu binalarımızın enerji verimliliğini içeren projemizi gerçekleştiriyoruz. Geçen hafta sanayide yeşil dönüşüm semineri yaptık. Hazırladığımız Yeşil Mutabakat Eylem Planı ile sıfır kirlilikte, düşük emisyonlu, katma değeri yüksek ve sürdürülebilir üretime geçiş sürecini birlikte gerçekleştireceğiz. OSB’leri yeşil OSB’lere dönüştürmek istiyoruz.”
Bahçıvan: COP27’de iklim adaleti öne çıktı
Zirvenin konuşmacıları arasında İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan da vardı. Bahçıvan konuşmasında, İSO olarak Türkiye pavilyonunda yer aldıkları COP27’ye ilişkin görüşlerini paylaşırken, İSO olarak hayata geçirdikleri sürdürülebilirlik çalışmalarını anlattı. Her geçen yıl yıkıcı etkileri daha da derinden yaşanılan iklim değişikliğinin ekonomi, toplum ve doğanın birbirine bağlı olduğunu bize gösterdiğini dile getiren Bahçıvan, “İklim değişikliği ile mücadele insanlık olarak her alandaki alışkanlıklarımızın gözden geçirilmesini ve sürdürülebilirlik yaklaşımına uygun olarak değiştirilmesini gerektirirken, ticaret ve üretimde de köklü dönüşümlerin yaşanmasına yol açıyor” dedi. Bu seneki COP27’yi değerlendiren Bahçıvan, “Konferansta COP26 da anlaşmaya varılan konularda uygulamaya ilişkin kararların alınması bekleniyordu. Bu nedenle de ‘Uygulama COP’u olarak nitelendirildi. Ne yazık ki, konferansın son gününde açıklanan metinde uygulamaların faaliyete geçmesi yönünde somut adımlar atılmadığı, hatta bir önceki yılın kararlarından geri adım atılmaması için çaba sarf edildiği görüldü. Buna rağmen bir Afrika COP’u olan etkinlikte iklim adaleti ön plana çıkan konu oldu. Zirvenin uzun süren müzakereleri sonunda kayıp ve hasar fonu kuruldu. Küresel emisyonlardaki payı oldukça düşük olmakla beraber iklim değişikliğinin etkilerini çok ciddi şekilde yaşayan ve yaşayacak yoksul ülkelerin zararlarının tanzimlerine ilişkin oluşturulan bu fon Paris İklim Anlaşması’ndan bu yana açıklanan en önemli karar olarak nitelendiriliyor” ifadelerini kullandı.
“Fosil yakıtlarla ilgili kararların alınmaması hayal kırıklığı”
2022’de küresel açıdan öne çıkan ana gündem maddesi enerji krizinin etkilerinin COP27’de de izlendiğini dile getiren Bahçıvan, şöyle devam etti: “Fosil yakıtlarla ilgili kararların alınmaması hayal kırıklığı yaratmış olsa da küresel ortalama sıcaklıktaki artışın 1,5 derece ile sınırlandırılması gerekliliği bir kez daha vurgulandı. Ancak bilimsel çalışmalar sera gazı hedefl erinde hedefe ulaşmak için ihtiyaç duyulan düşüşe dair bir işaret olmadığını gösteriyor. COP27’de tüm ülke taahhütleri yerine getirilse dahi küresel sıcaklık artışının 1,7 derece olacağı tahmin ediliyor. Kısacası en iyi senaryoda bile hedefin uzağında olduğumuzu görüyoruz. Oysaki sınır tanımayan iklim felaketleri göz önüne alındığında yeterli aksiyona geçmediğimizde uyum içinde katlanmamız gereken maliyetler de artacaktır. Bu noktada COP27 konuşmasında ‘İklim cehennemine giden otoyoldayız ve ayağımız hala gaz pedalında’ diyen BM Genel Sekreteri’nin gerekeni yapmak için çok az zamanımızın kaldığı uyarısına kulak vermeli ve hep beraber artık harekete geçmeliyiz.”
“COP27’nin Türkiye açısından en önemli çıktısının, kuşkusuz Bakanımızın Türkiye’nin güncellenen ulusal katkı beyanını paylaşması oldu” diyen Bahçıvan, “Ülkemizin 2021’de Paris Anlaşması’na taraf olmasının ardından net sıfır emisyon hedefinin belirlenmesi, İklim Şurası ve İklim Kanunu başta olmak üzere devletin en üst kademeleri tarafından yürütülen çalışmaları, ülkemizin vizyonunu ortaya konulması adına önemli adım olarak görüyoruz” ifadelerini kullandı. İklim değişikliği adına belirlenecek politikaların ticaret, sanayi, teknoloji ve istihdam üzerinde doğrudan etkileri olacağına işaret eden Bahçıvan, yeni dönemin getirdiklerinin farkındalığıyla İSO’nun da üretimdeki sürdürülebilirlik konusunu odağında tutmaya devam ettiğini sözlerine ekledi.
Bursa: Bugün ülkemizin kendisine yepyeni rota belirleme zamanı
Zirvenin ev sahipliğini yapan Sürdürülebilirlik Akademisi Başkanı Murat Sungur Bursa, iklim değişikliği konusundaki ilk çalışmalara atıfta bulunurken bugün gelinen noktada yaşananları paylaştı. COP sözleşmesinin ana metninin imzaya açıldığı 1992 arifesinde Türkiye’nin de hazırlık çalışmaları başlattığını hatırlatan Bursa, şu ifadeleri kullandı: “Başlangıçta iklim değişikliği sözleşmesinin Türkiye tarafından da imzalanması konusunda mutabakat varken, ana metinde bizim de yer aldığımız taraf ülkeler içinde grubun tüm ülkelerinin 2000’e gelindiğinde emisyonlarının 1990 seviyesine döneceği taahhüdü vardı. Bu taahhüt nedeni ile bu anlaşmayı imzalayanlar Sevr Anlaşmasını imzalayanlar gibi elini kolunu sallayarak ülkeye dönemezler cümlesi gündeme bomba gibi düştü. İklim değişikliği sözleşmesine taraf olmak Sevr ile eşdeğer miydi? Evet, o günün bakış açısı ile öyleydi. Çünkü bu 2000’e kadar emisyonları artıracak yatırım yapmayacağımızı taahhüt etmekti. Sonuçta sözleşmenin imzalanmaması kararı çıktı. Bugün gelinen noktada yeni raporlanıp hazırlanırken cümlelerin satır arasında yazılanları iyi görüyorum. Hala kalkınma hedefl erimizi gerçekleştirecek, onu eksiltmeyecek, ona ulaşabilecek kadar emisyon hakkımız olmalı bilinci ile yazılmış metinler görüyorum. Dolayısıyla genelde umumdan geri kalmamak üzerine hedefl er belirliyoruz ama biz bize layık olan bir yaklaşım değil. Bugün ülkemizin kendisine bambaşka, yepyeni rota belirleme zamanı. Bunun içindir ki önümüzdeki dönemde yeni bir kalkınma politikası çizmeli, yeni rota belirlemeli. Bugün kalkınma alanında biz uluslararası koalisyona elbette uyacağız, ama, kalkınmayı iklim ile ilgili karbon emisyonlarını artırmadan koparıp, aksine bunlardan uzaklaştırmada öncü ve başta ülke olmamız gerekiyor.”
Güldağ: Türkiye’nin çıkarı iklim değişikliği ile mücadelede, ayak sürümede değil
Zirvenin bir diğer ev sahibi Nasıl Bir EKONOMİ Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ da, konuşmasında, yaşanan sürecin artık bir iklim krizi olarak ifade edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Bu krizin kendisini daha fazla göstermeye başladığını kaydeden Güldağ, şöyle devam etti: “Artık küresel ticarette ulus ötesi, sınır ötesi dayatılan yeni kurallar dönemine giriyoruz. İklim değişikliği gündemi her zaman sadece iklim değişikliği ile ilgili olmadı. Çevre, dünyanın sürdürülebilirliği ve aynı zamanda ekonominin sürdürülebilirliği ile ilgili iç içe geçti. Türkiye’nin yaklaşımı önemli. Bir yandan iklim değişikliği kaynaklı hasarlar ile mücadele etmemiz gerekiyor. Ticaret kuralları da bunun bir parçası. Diğer yandan, iklim değişikliğinin kendisi ile de mücadele etmemiz gerekiyor. Zaman zaman yalpaladığımız görüyorum. Türkiye olarak 2053 net sıfır hedefini açıklayarak iddialı bir hedef ortaya koydu. Ama mesela COP-27’de benim gördüğüm Türkiye bu 2053’teki iddialı hedefi destekleyecek bir program veya niyet belgesi ortaya koyamadı. Hatta aksine belki de bizim daha fazla bir hidrokarbon ülkesi haline geldiğimizi anlatan konular gündeme geldi. İş dünyasının da beklediği şekilde kömürden çıkış tarihine ilişkin niyet ortaya koymamız gerekiyor. Bu zirveden de başlayarak önümüzdeki dönemde bu tartışmaların yoğunlaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin çıkarı iklim değişikliği ile mücadelede. O konuda ayak sürümede değil. Çünkü Türkiye bu yeni gelişen ülkeler açısından da dünyaya örnek olabilir. Bunun dışında kalamaz; bu sürece liderlik etmesi, bu konuda samimiyetini daha fazla ortaya koyması.
Turan: Ulusal ETS’den elde edilecek gelirin tamamı yeşil dönüşüm için kullanılmalı
Zirvede ‘İş dünyasında iklim değişikliği için nasıl çalışılıyor’ sorusuna cevap aranırken bu konuda TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, görüşleri ve aktarımlarıyla cevaba katkı sağladı. Çağımızın en önemli sorunlarından olan iklim değişikliğinin etkilerinin giderek arttığını dile getiren Turan, küresel iklim hedefl eri için atılacak adımların oldukça kritik olduğuna işaret etti. İklim değişikliği ile mücadelede daha da kararlı hareket edilmesi gerektiğini savunan Turan, bu süreçte ekonomi, sanayi ve enerji politikalarının çevresel sorumlulukları kapsayacak şekilde finansman, teknoloji ve adil dönüşüm unsurları ile bütüncül biçimde kurgulanması gerektiğini savundu. Türkiye’de AB ile uyumlu bir emisyon ticaret sisteminin (ETS) hayata geçirilmesiyle elde edilecek gelirlerin tamamının yeşil dönüşüm için kullanılması ve bu sürecin iş dünyası ile yakın diyalog içinde yürütülmesini önemli gördüklerini söyleyen Turan, “Düşük karbonlu ekonomi için küresel dönüşüm yılda en az 4-6 trilyon dolar yatırım gerektiriyor. Şirketlerimizin dijital ve yeşil dönüşüm stratejilerine uygun projeler oluşturmaları önemli. Finansal sistemin ve destek süreçlerin de kapsamlı dönüşüme ihtiyacı var. Vergi, teşvik ve finansman politikalarının yeşil dönüşüme katkı sunacak bütüncül yapıda olması önemli. Finansman kuruluşları yeşil dönüşüme hizmet edecek finansal araçların tasarımında önemli ilerlemeler kaydetti. Yeşil finansmana yönelik ulusal düzenlemeler hızla geliştirilmesi sürdürülebilir yatırım araçlarını ivmelendirecek. Biz de sürdürülebilir finansman mekanizmalarını ele aldığımız yatırımcı ve finansman odaklı risk yönetimi ve raporlama belgemizi paylaşmıştık. Önümüzdeki dönemde de sürdürülebilir yatırım kriterleri farkındalığının artırılması ve finansman kaynaklarından etkin yararlanmak için rehber çalışmalarına devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
“Tüm değer zincirinde dönüşüm gerekiyor”
Yeni dönüşüm yolculuğunda ülkeler ve bölgeler arasında rekabetin keskinleştiğine işaret eden Turan, AB mutabakatının yanı sıra hayata geçirilmekte olan düzenlemelerin önemli unsurlar barındırdığına değindi. Dijital teknolojilerin kullanımının da yeşil dönüşüm sürecinde önem kazandığını aktaran Turan, şöyle devam etti: “Araştırmalar dijital teknolojiler sayesinde 2030’a kadar küresel ölçekte yüzde 20 emisyon azaltımı sağlanacağını ortaya koyuyor. İkiz dönüşüm olarak adlandırdığımız bu entegrasyon sürecinin başarısı tüm değer zincirinde dönüşümü gerektiriyor. Bu bağlamda KOBİ’leirn dönüşümü de kritik önem taşıyor. Bu süreçte KOBİ’lerin yeşil dönüşüm yetkinliklerinin geliştirilmesi ve bu alandaki teşvik ve destek mekanizmalarının artırılmasına ihtiyaç var. Yeşil dönüşüm süreci çevresel fayda yaratırken yeni iş modellerinin ve istihdam alanlarının da ortaya çıkmasını sağlıyor. Yapılan bir araştırmaya göre yeşil dönüşüm odaklı enerji yatırımlarını Türkiye’de 300 binden fazla yeni iş olanağı yaratma potansiyeli var. Bu kapsamda iş gücümüzün yetkinliklerini yeni istihdam dinamiklerine göre dönüştürülmesi sektörel eğitim stratejilerinin ikiz dönüşüme uyumlu şekilde uygulanması gerekiyor.”
“Tüketici alışkanlıklarında da dönüşüm sağlanmalı”
İklim değişikliğinin artan şiddette etkilerini yaşarken enerjide dönüşümün önemli bir konu olduğunu vurgulayan Turan, “Bu süreçte ülkemizin yenilenebilir enerji ve yeşil enerji teknolojileri potansiyelinin azami seviyede hayata geçirilmesi, bu yönde güçlü ve yönlendirici bir politika çerçevesi ve etkin destek mekanizmaları oluşturulması arz güvenliğinin yanı sıra iklim politikalarımız açısından da en önemli dayanağımız olacak. Bir diğer kritik konu ise enerji verimliliği. Sanayide yüzde 32, binalarda yüzde 49 ve diğer alanlarda yüze 18 seviyelerine ulaşan enerji verimliliği ve tasarruf potansiyelini ortaya koyan analizler mevcut. Tasarımdan üretime, tüm değer zincirinde verimliliği artıracak ürün, sistem ve teknolojiler dönük tedbirleri azami seviyede hayata geçirmeliyiz” diye konuştu. Turan ayrıca, bir seferberlik anlayışı ile tüketici alışkanlıklarında da kültürel dönüşümün sağlanması gerektiğini sözlerine ekledi.
Gültepe: Ayak izimizin yüzde 60’ı karbon emisyonlarından kaynaklanıyor
Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe, zirvede yaptığı konuşmada iklim değişikliğinin tüm dünyanın geleceğini tehdit eden önemli bir güvenlik sorunu olduğunu vurguladı. 2050’ye kadar tüm bitki ve hayvanların yüzde 10’unun, 2100’e kadar yüzde 27’sinin neslinin tükenmesinin beklendiğine işaret eden Gültepe, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Bunun en temel sebebi geleceğimizi büyük bir risk altına alan iklim değişikliğidir. Bugün mevcut kaynaklarımızın yüzde 75’inden fazlasını kullanıyoruz. İnsanlık dünyanın bir yılda ürettiği doğal kaynakları yılsonu gelmeden 156 gün önce tüketiyor. Bu durum sürdürülebilir değil. Yarım yüzyıldır süren limit aşımı sonunda 19 yıllık kaynak borçlandık. Ayak izimizin yüzde 60’ı karbon emisyonlarından kaynaklanıyor. Karbon emisyonları 2050’den önce sıfırlanmalı. Üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız. Sıfır karbon hedefi doğrultusunda çalışmalarımız sürüyor. Bu kapsamda iklim komitesi, sürdürülebilirlik eylem planı ve sanayide sürdürülebilirlik bilim kurulunu oluşturduk. Tekstil, tarım ve hayvancılık sektörleri ile devam etti bu. İklim değişikliğine uyum zorlayıcı bir süreç. Türkiye marka ülke olma yolunda ilerliyor yenilenebilir enerji notasında büyük yatırımlar var. İnanıyorum ki daha fazla çalışarak Türkiye’yi sürdürülebilir yarınlara hep beraber ulaştıracağız.”
Birol: Enerji sektörüne açık mesaj verilmemesi COP27’nin başarısızlığı oldu
Zirve kapsamında Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Fatih Birol’un değerlendirmeleriyle yer aldığı “Dünyada Enerji Geçişi ve Yenilenebilir Enerji Oturumu” yapıldı. Oturumda Nasıl Bir EKONOMİ Genel Koordinatörü Vahap Munyar’ın sorularını yanıtlayan Birol, COP27’nin çıktılarını değerlendirdi. Mısır’da gerçekleşen COP27’nin en fazla katılımcının yer aldığı toplantılardan biri olduğunu söyleyen Birol, konferansın başarılarından birinin yoksul ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelesi için fon kurulması kararı olduğunu söyledi. Birol, “Yıllardan beri tartışılan ve karar alınamayan bir konuydu. Şimdi, zengin ülkeler, fakir ülkelerin iklim değişikliği ile ilgili zorluklarını telafi etmek için yardım yapacak. Fon kararı alındı ama ne zaman, hangi ülke, ne kadar para verecek, bu detaylar belli değil. 2023 yılında bunun detaylandırılması lazım” dedi. ABD’nin ve Çin’in ilk defa ilk defa gayriresmi olarak emisyonları nasıl indirebilecekleri konusunu COP27’de görüştüğünü aktaran Birol, bunun da bir diğer başarılı sonuç olduğunu söyledi. Öte yandan enerji sektörünün emisyonların yüzde 80’inden sorumlu olduğunu hatırlatan Birol, “İsterdik ki zirvede enerji dünyasına açık ve sarih bir mesaj verilsin. ‘Enerji dünyası eğer temiz enerjiye geçersen seni ileride destekleyeceğiz, geçmezsen başına ileride ekonomik sorun çıkarabilirim’ mesajı beklerdim. Bence bu mesaj verilmedi ve en önemli eksiklik bu oldu” diye konuştu.
Dünyada temiz teknolojilere olan talebin fazla artmasının esas nedeninin iklim değişikliği değil, enerji güvenliği olduğunu aktaran Birol şöyle devam etti: “Büyük ülkeler temiz enerji teknolojileri konusunda ekonomilerini yönlendirmeye çalışıyorlar. Bu noktada üç temel amaç var: Birincisi enerji güvenliği, ikincisi endüstriyel politika, üçüncüsü de iklim değişikliği. Türkiye’nin de bu amaçlara yönelik gayret göstermesi son derece önemli.”
"İş dünyasının rolü artıyor"
“İş dünyasında Yeşil Dönüşüm” oturumunda konuşan IC İbrahim Çeçen Yatırım Holding Kurumsal Yönetişim Burak Işık, COP27’nin karbon azaltımı, uyumlanma, fi nans kayıp ve hasar gibi 4 öncelikli alanda acil gelişim gerekliliğini hatırlattığını vurguladı. Işık, birbirinden farklı sektörlerde faaliyet gösteren bir holding olarak, sorumlu yatırım prensipleri ile iş yapmaları gerektiğini kaydetti. Sürdürülebilirlik sorumluluğunu tedarik zincirine da yansıtmaya çalıştıklarını belirten Işık, satın alma operasyonlarını sürdürülebilir olarak yürütmeye çalıştıklarını kaydetti. Sürdürülebilir kalkınma hedefl erine ulaşmada iş dünyasının rolünün arttığını ifade eden Işık, “İş dünyasını sivil toplum kuruluşlarından ve hükümetlerden ayrı düşünmek mümkün değil. Uluslararası anlaşmalardaki verilen taahhütlere ancak iş birliği ile uyum sağlayabiliriz.”
"Dönüşümün itici gücü üretim ve finansman'
“Gelişmekte Olan Ekonomilerde Yeşil Dönüşüm” panelinde konuşan ERTA Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı ve YTÜ CFGS Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güler Aras, yeşil dönüşümü gerçekleşmeyen ülkelerin yola devam edemeyeceğini kabul etmek gerektiğini söyledi. Aras, yeşil dönüşümün itici gücünün üretim ve fi nanstan geçtiğini ve tüm sürecin yeniden tasarlanmasına ihtiyaç olduğunu belirtti. Aras, dönüşümün şirketlerin kendi haline bırakarak yapılamayacağını, bunun bir kalkınma planı olarak ele alınması gerektiğini, bu stratejinin doğru dizayn edilmesinde gelişmekte olan ülkelerin avantajları olduğunu kaydetti. Aras şöyle devam etti: “Gelişmekte olan ülkeler çevre ve kirlilik konusunda daha masumlar. Gelişmekte olan ülkelerin yeşil dönüşümde kendi kararlarını, kendi stratejilerini almaları gerekiyor. İnsan davranışı, insanların yetkinliklerinin artırılması ve teknoloji, yeşil dönüşümde çok önemli bir rol üstleniyor. COP27’de niyetlerin ötesinde somut adımların atıldığı nihayet görülüyor.”
"Kamu artık eyleme geçmeli"
“İklim Krizi ve Nasıl Bir Ekonomi Paneli”nde yeşil ekonomi, sınırda karbon düzenlemesi ile şirket ve kamunun bu konudaki eylem planlarına ilişkin bilgiler ele alındı. Panelde konuşan Nasıl Bir Ekonomi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz, “Şirketlerin iklim değişikliği çerçevesinde üzerine düşenleri hangi derinlik, sıra ve maliyetle yapacakları konusunda fi kirleri var ama bilgileri yok. Finansmana destek konusunda çalışmalar yapılmazsa, daha da zorlaşacak. O nedenle yeşil ekonomiyi ciddiye almalıyız. Peki kamu nasıl aksiyon alıyor? Teknik bir dil kullanmakla birlikte o kadar da boş değiller. Bir şeyler yapıyorlar, ama eyleme geçme noktasının biraz geride kalıyorlar. Çalışmaların tamamlanmış olması lazım. ‘Eğer Yeşil Mutabakatın şartlarını yerine getiremezsen mallarını vitrinde göremezsin ekstra maliyet ödersin söylemi’ var. Ama bizim iş yapma kültüründe bayram temizliğin bayram gününe bırakma gibi bir alışkanlığımız var. Böyle devam ederse planlaması eksik olur fi nansman erişiminde yığılma olur. Hatta belirli bir dönem AB ile ticaret bu nedenle aşağı doğru dahi inebilir. Bizim ihracatta geri adım atma, kamunun da geç kalma lüksü yok. Senkronize hareket edilirse iklim değişikliği konusunda gelen yapılar bize yeni bir fırsat penceresi yaratacaktır” ifadelerini kullandı.
“Türkiye olarak yenilenebilir enerji konusunda şanslıyız”
Nasıl Bir EKONOMI Koordinatörü Didem Eryar Ünlü’nün moderatörlüğünde gerçekleşen “Yenilenebilir Enerjide Yeni Çözümler & Yeni Teknolojiler” oturumunda yenilebilir enerjide Türkiye’nin mevcut durumu ve mevcut potansiyeli gözler önüne serildi. Oturumda konuşan Enerji Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (ENSİA) Yönetim Kurulu Başkanı Alper Kalaycı rüzgar enerjisine sanılanın aksine yatırımın az olduğunu belirterek, “2022 senesinde rüzgâra yaptığımız yatırımın 2 katını ithal kömüre yaptık” yorumunda bulundu. TPI Composites EMEA ve Hindistan Başkan Yardımcısı Gökhan Serdar da, “Türkiye olarak yenilenebilir enerji konusunda şanslı durumdayız. Rüzgâr ve güneşin lokomotif olacağı bir dönüşüm yaşayacağız” derken, TEKSİS İleri Teknolojiler Genel Müdürü Hüseyin Devrim ise, “COP27’ye baktığımız zaman 2 konunun çok öne çıktığını gördük. Bir tanesi enerjinin arz güvenliği, diğeri de yeşil dönüşüm. Türkiye burada da çok büyük potansiyele sahip” şeklinde konuştu. Vega Enerji CEO’su Barış Kocagöz de konuşmasında, “Açık ve net şekilde biz insanlık olarak bu gezegenin başına bela oluyoruz bunu bilmemiz lazım” ifadelerini kullandı.
“Tarım, yenilenebilir enerji ve çevre gibi konulara önem vermeliyiz"
Sürdürülebilir Finans ve Yatırımcı İlişkileri Bağımsız Danışman Cenk Göksan moderatörlüğünde gerçekleşen “İklim Değişikliğinin Finansmanı” oturumunda yenilenebilir enerji konusunda bankacılığın desteği masaya yatırıldı. Oturumda Dünya Bankası Kıdemli Finans Sektörü Uzmanı Etkin Özen ve Kalkınma Yatırım Bankası Genel Müdür Yardımcısı Seçil Yıldız konuşmacı olarak yer aldı. Göksan, “İklim değişikliğinde en önemli unsurlardan biri fi nansman. COP27’de en önemli taraf, fi nansmana ihtiyacı olan ülkelere olan katkının artıyor olması oldu” dedi. Etkin Özen, “Türkiye’nin 2022-2040 dönemi arasında özellikle elektrik, enerji, konut ve ulaşım sektörlerine ek olarak 465 milyar dolarlık yatırım yapması gerekiyor” yorumunu yaparken, Seçil Yıldız da, “Bankacılık sektörü olarak ulusal ve küresel ölçekteki tüm gelişmeleri yakından takip etmemiz gerekiyor. Tarım, yenilenebilir enerji ve çevre gibi konulara bankacılık sektörü olarak önem vermemiz gerekiyor” dedi.
“Büyük markalar işin içine giriyor”
“İş Dünyasında Yeşil Dönüşümü Hızlandırmak” oturumunda COP27’nin çıktıları masaya yatırıldı. Oturumda EkoIQ Yayın Yönetmeni Barış Doğru sorularını Schneider Electric Türkiye Ülke Başkanı İsmail Yamangil yanıtladı. Yamangil, yaptığı değerlendirmelerde, “Belki COP27’ye, 25 ve 26’dan özetleyerek gelmek lazım. Temelde orada alınan karar özetle şuydu; 2020’den başlayarak karbon emisyonlarını indirip, 2050’ye geldiğimizde net zero hedefi ne ulaşabilirsek dünya ısınmasını 1,5 derece ile sınırlarız. Böylece iklim değişikliğinin etkilerini de sınırlamış oluruz. COP27’de fosil yakıtların azaltılması; ormansızlaşma ile savaşma; elektrikli araçların desteklenmesi konusunda mutabakat oldu. Tartışılan bir diğer konu fonlar oldu. Farklı yetenekteki ülkelerin birbirini nasıl destekleyeceği de konuşuldu. Öte yandan, büyük markaların ilgisini çekmek anlamında da olumlu bir mesafe kat edildiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
“Kişi başı emisyonumuz 6,3 tona ulaştı”
“Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası” oturumda, sınırda karbon mekanizması ve karbonun fi yatlanması konusu ele alındı. AB’nin 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefi ne göre ticari ve sanayi stratejisi oluşturduğunu belirten Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan, ilk etapta sürecin 5 sektörde başlayacağını, dolaylı olarak diğer sektörlerin de vergiye tabi tutulacağını söyledi. COP27 ve İklim Eyleminde Son Durum sunumu yapan Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin ise Türkiye’nin yeni açıkladığı sera gazı emisyonlarının 2020’de 524 milyon tona çıktığını ve kişi başı emisyonunun da 6,3 tona ulaştığını bildirdi. Bunun önemli bir kısmının enerji sektöründen kaynaklandığını ifade eden Şahin, 2021’de ulaşılan emisyonun bir önceki yılın referans senaryonun 150 milyon ton altında olduğunu aktardı.
“Gıda talebi de 2050 yılında yüzde 65 artacak”
“İklim Değişikliği Tarım Ve Gıdanın Geleceğini Nasıl Etkiliyor” başlıklı oturum Sürdürülebilir Akademisi Yönetim Kurulu Üyesi Semra Sevinç moderatörlüğünde gerçekleşti. Bu bölümde iklim krizi ve tarımı konuşuldu. Tarım ve Orman Bakanılığı Önceki Dönem Bakan Yardımcısı YK Serbest Danışman Ayşe Ayşin Işıkgece, şu bilgileri paylaştı: “Dünyamız değişiyor ve sürdürülebilirliği uzun yılardır konuşuluyor. Son 50 yılda dünyanın nüfusu 3 kat arttı, kentleşmenin yüzde 30’dan yüzde 56’ya çıktı ve kırsalda nüfus hızla boşalıyor. Üretim alanların yüzde 20’si daha sulamaya açıldı ve dünya gayri safi hasılasının 66 kat artığını görüyoruz. Dünya nüfusu şu an 8 milyar ve 2050 yılında 10 milyara çıkması bekleniyor. Türkiye’nin ise 105 milyona ulaşması bekleniyor. Gıda talebi de 2050’de yüzde 65 artması gerekiyor. Bir yandan topraklar küçüklüyor bir yandan daha fazla üretim gerekiyor. Diğer yandan IPCC raporuna göre 2050 yılına kadar iklim değişikliği nedeniyle verim kaybı öngörülüyor. 2050’ye kadar yüzde 10 ile 25 arasında verim kaybının yaşanması öngörülüyor. 2 derecelik ısınma yüzde 11’lik verim kaybı 3,2 ısınma ise yüzde 18’lik kayba yol açması bekleniyor. Dolayışla iklim değişikliği için çok daha ciddi radikal kararlar alınması gerekiyor. Yoksa çok hızlı zamanı kaybediyoruz.”
“Oluşan aşırı hava olayları tarım alanlarının azalmasına yol açıyor”
Zirvenin son oturumu “Tarım ve Gıdanın Geleceği için Sanayide Çözümler” başlığı ile gerçekleşti. Sürdürülebilirlik Akademisi Yönetim Kurulu Üyesi Semra Sevinç’in modere ettiği oturumda konuşan Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis, “Yaşanabilir bir dünya için öncelikle alışkanlıklarımızı değiştirmek gerekiyor. Son yüzyılda nüfus artışı sanayileşme ve kentleşme doğal kaynaklar üzerinde baskıyı artırırken, bunun yanında fosil yakıtların yaygın kullanılması tarım ve hayvancılık gibi faaliyetlerde arzı giderek kısıtlıyor. Küresel ısınma ve iklim değişikliği gezegenimizi ve geleceğimizi tehdit ediyor. Yağış rejiminin değişmesiyle bitiklerin ekiliş, olgunlaşma ve hasat süreleri değişiyor. Oluşan aşırı hava olayları tarım alanlarının azalmasına, bitki ve hayvan hasatlıklarına üretimde önemli ölçüde verim kaybına yol açıyor. Ayrıca üretim kalitesinin ve besin değerinin düşmesine neden oluyor. Yaşanabilir bir dünya için bir an önce hep birlikte sonuç odaklı çözümler geliştirerek hayatımızı yeni sürece göre planlamamız gerekiyor. Eğer risk yönetimini uygulamazsak, kriz yönetimini yapacak fazla bir şeyimiz kalmayabilir.”
AB ile eş zamanlı hareket edilmeli
Zirve kapsamında “İklim Eylemi: İş Dünyası Perspektifi TÜSİAD Özel Oturumu” gerçekleştirildi. TÜSİAD Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Nurşen Numanoğlu moderatörlüğünde düzenlenen özel oturumda TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Enerji, Çevre ve İklim Değişikliği Yuvarlak Masa Başkanı Cevdet Alemdar, TÜSİAD YK Yedek Üye ve Enerji, Çevre ve İklim Değ. Yuvarlak Masa Başkan Yardımcısı Durmuş Topçu ve TÜSİAD Çevre ve İklim Değ. Çalışma Grubu ve Yeşil Mutabakat Görev Gücü Başkanı Fatih Özkadı konuşmacılar arasında yer aldı. Oturumda atılacak adımların AB ile eş zamanlı olmasının önemine dikkat çekildi. Oturumda, konuşan Alemdar, “TÜSİAD olarak yeni bir anlayış ile çevreci bir model ile kalkınma planını destekliyor ve bunu da uyum içinde yapmamız gerektiğine inanıyoruz” derken Fatih Özkadı, “Yeşil Mutabakatın yaşayan bir belge olmasını ve eylemlerin AB’yle uyumlu şekilde hayata geçirilmesi kritik önemde” dedi. Durmuş Topçu ise “Tarım ve sanayide maliyetin düşürülmesi rekabetçiliğin artırılması için yeşil ekonomi yol haritası belirlenerek şirketlerin karbon sıfır yol haritalarının oluşturulması gerekli” dedi.