İç piyasada yaşanan durgunluğa karşı uygun finansman aranıyor!
Tüketiciyi yüksek enflasyon, reel sektörü de maliyetler sıkıştırınca iç piyasada durgunluk her kesimde daha fazla hissedilir oldu. Bazı sektörlerde satışlar geçen yıla göre yüzde 40 civarında azaldı. Kapasite kullanım oranlarında ve iç siparişlerdeki düşüşler de durgunluğa işaret ediyor.
Merve YİĞİTCAN
Tüketicinin yüksek enflasyon karşısında satın alma iştahı gittikçe azalırken, geçen yıla göre genel maliyetleri ortalama yüzde 50 artan firmaların işletme sermayeleri, özellikle iç piyasaya çalışanlarda erimeye devam ediyor. İşletmeler, içeride işlerin geçen yıla göre yüzde 40 civarında düştüğü görüşünde. Geçtiğimiz ay kapasite kullanım oranı tüm mal gruplarında düşerken, İSO İmalat PMI ocakta son 8 ayın en düşük seviyesini gördü. Üretici fiyatlarındaki maliyet artışlarını yakalamaya çalışan tüketici fiyatlarında ise artış bir süre daha devam edecek. Öte yandan uzmanlar küresel ekonomideki durgunluğun etkisiyle ihracatın da yavaşlama dönemine girebileceğini belirtiyor. Nitekim İSO İhracat İklimi Endeksi’nin 11 ayın en düşüğüne gerilemesi bunun işaretlerinden birisi olarak dikkati çekiyor. Tüm bu göstergeler reel kesim temsilcilerinin bir kısmında ‘Acaba stagflasyona mı sürükleniyoruz’ endişesi yaratıyor. İktisatçılar ise genel ekonomide stagflasyon konuşmak için çok erken olduğunu vurgularken, iç piyasa özelinde ise işaretlerin hissedildiğini doğruluyor.
Genel maliyetler yüzde 50 arttı
Dışarıda küresel hammadde ve enerji fiyatlarındaki artış, içeride TL’deki değer kaybı enflasyonist ortamı körüklerken, işletmeler ciddi maliyet artışlarıyla yüzleşmeye başladı. Geçen yıla göre ortalama bir işletmenin maliyetleri enerjide yüzde 80, işçilikte yüzde 40, kiralarda yüzde 25, iç taşımacılıkta ise yüzde 50 artmış durumda. Genel maliyetlerde ise ortalama artış yüzde 50’yi buldu. İç piyasa temsilcileri, özellikle döviz pozisyonu açığı olan işletmelerin bilançolarının kasım ayından itibaren ciddi oranda bozulduğunu söylüyor. Öte yandan maliyet artışlarının tetiklediği enflasyon tüketici tarafında da alımları yavaşlatmış durumda. Yüzde 48,69 olan yıllık enflasyonun ilerleyen aylarda daha da artması, tüketicinin bir miktar daha kabuğuna çekilmesine neden oluyor. Tüm bu gelişmeler, iç piyasada hissedilir bir durgunluğa neden oldu. Bazı sektörlerde işlerin geçen yıla göre yüzde 30-40 mertebesinde gerilediği belirtiliyor.
Veriler durgunluk sinyali veriyor
Bu durgunluk kapasite kullanım oranları ve imalat PMI verilerinde de görülebiliyor. Merkez Bankası verilerine göre, imalat sanayi genelinde kapasite kullanım oranı bir önceki aya göre 1,1 puan azalarak yüzde 77,6 seviyesine gerilerken, tüm mal gruplarında gerileme yaşandı. İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat PMI, ocakta 50,5 olarak ölçülerek aralık ayındaki 52,1 olan seviyenin altında ve son 8 ayın en düşük seviyesinde gerçekleşti. Takip edilen 10 sektörün dokuzunda üretim yavaşladı. Ocak ayında toplam yeni siparişler üst üste dördüncü ay yavaşlama kaydetti.
“Önce öngörülebilirlik gerekiyor”
Durgunluktan çıkış arayan iç piyasa, çözümü işletme sermayelerinin güçlendirilmesinde ve tüketicinin alımını canlandıracak birtakım adımların atılmasında görüyor. Ancak öncelikle güven ve öngörülebilirlik şartı arıyor. Türkiye Makine Federasyonu (MAKFED) Başkanı Adnan Dalgakıran mevcut durumda iç piyasanın hareketlenmesi için öncelikle güven ve öngörülebilirliğin şart olduğunu kaydetti. “Yapay teşvik ve desteklerle tüketime hareket getirmenin mümkün olmadığını sanıyorum” diyen Dalgakıran, ekonominin stabil hale gelmesi gerektiğine işaret etti.
“Tüketiciye kredi ve taksit kolaylığı şart”
İstanbul Tüccarlar Kulübü Başkanı İlker Önel, gıda sektöründe geçen yıla göre satışlarda yüzde 40 düşüş olduğunu söyledi. Finansman ve enerji maliyetlerinin çok ağır olduğunu söyleyen Önel, “Enerji maliyetlerine yönelik bir teşvik pek mümkün görünmüyor. Maliyet artışı kaynaklı işletme sermayesinin döndürülmesi zorlaştı. İşletme sermayelerinde ciddi kayıplar var. Bilançolar çok düşük çıkacak, bankalar kredi limitlerini düşürecek. İç piyasa için tamamen bir nakit desteği olması önemli. KGF limitlerinin yükseltilip tabana yayılması gerekiyor. Aynı zamanda perakende sektöründe bazı noktalarda taksit sayısını artırılması piyasaya hareket kazandırabilir” ifadelerini kullandı. Mobilya Dernekleri Federasyonu (MOSFED) Başkanı Ahmet Güleç de, iç piyasanın hareketlenmesi için tüketicinin mal ve hizmete erişiminin kolaylaştırılması gerektiğini belirtti. Güleç, “Tüketici kredileri daha makul koşullu olmalı. Aynı zamanda bizim sektörümüz için özellikle taksit sayısının artırılması şart. Talebimiz taksit sayısının 18’e çıkarılması” dedi.
“Maaş zamlarına uzun vadeli bakılmalı”
TOBB, Plastik, Kauçuk ve Kompozit Sanayii Meclis Başkanı Yavuz Eroğlu, durgunluğun aşılması için maaş zamlarının önemine dikkat çekti. Eroğlu, “Hem kamu hem de özel sektör zamlara uzun vadeli bakmalı. Asgari ücrete yapılan yüksek oranlı zam orta kademede görülmedi, yüzde 20-30 arasında gerçekleşti. Henüz zam yapmayanların bu oranı daha da yukarı çekmesi, yapmış olanların da yıl içinde iyileştirmeler yapması gerekiyor. Bu kaçınılmaz” dedi. Eroğlu ayrıca, kamunun da tüketicinin mal ve hizmete daha rahat ulaşmasını sağlayacak adımları atması gerektiğini, bazı vergilerin düşürülmesi gerektiğini savundu. Aynı zamanda tüketici kredisinin daha erişilebilir ve daha uygun maliyetli olması gerektiğini de söyleyen Eroğlu, yatırımların da artması gerektiğini savundu. Eroğlu, “Teşvik mekanizmasının sahadaki uygulamaları kolaylaştırılmalı. Yatırımlar için uygun vadeli ve maliyetli finansman olmalı. Bu şekilde artacak yatırımlar da iç piyasayı hareketlendirir” diye konuştu.
“Büyümenin düşüş hızı sert, stagflasyon gibi hissettiriyor”
Piyasadaki durgunluk ve yüksek enflasyon reel kesim temsilcileri arasında stagflasyon riskinin konuşulmaya başlamasına neden oldu. Ancak iktisatçılar genel ekonomi için henüz ufukta bir stagflasyon olmadığını belirtiyor. Ancak piyasadaki durgunluğun stagflasyona benzetilmesine de hak verenler var. Ekonomist Erhan Aslanoğlu, normal koşullarda kurların bu denli artış gösterdiği ve arkasından enflasyonun arttığı dönemlerin peşinden bir stagflasyon yaşandığını söylerken, Türkiye’de 1994 ve 2001’de bunun net örneklerinin görüldüğünü hatırlattı. Aslanoğlu, “Bu sefer de böyle bir risk var ama farkı şu: İhracat treni gitmeye devam ediyor. Geçmişte kur artışı ve enflasyon artışı ekonomiyi stagflasyona götürür; bir süre sonra kurların etkisi ile ihracat artar ve ekonomi yavaş yavaş düzelmeye geçerdi. Şimdi ihracat treni gitmeye devam ettiği ve muhtemelen turizmin de devreye gireceği beklentisi ile bu sefer bir stagflasyon olmadan bu süreci geçireceğiz gibi görünüyor” dedi. Ama burada iç piyasa ve dış piyasayı ayırmak gerektiğini söyleyen Aslanoğlu, “İç piyasaya dönük üretim yapanlar ve hizmet sektörleri stagflasyonu hissediyor. Bunu İstanbul’un trafiğinde de gördük. Ekonomin bütününde olmasa bile iç piyasa açısından stagflasyon olduğunu söylemek mümkün. Türkiye piyasası iç piyasa ağırlıklı bir ekonomi. Bunu hissetmesi doğal. Hem üretimde gerileme hem enflasyon var. Türkiye’de yüzde 11 civarında tahmin ettiğimiz bir büyüme yaşadık geçen yıl. Arkasından söz konusu büyüme şu an yüzde 3’lere geriliyor. Artı büyüyeceğiz ama düşüş hızı çok sert olduğu için bu da bize stagflasyon gibi hissettiriyor” ifadelerini kullandı. Ekonomist Fatih Özatay ise, stagflasyon olması için ekonominin daralması gerektiğini, geçen yıl yüzde 11 civarı bir büyüme olduğunu, bu yıl da ekonomide daralmasının beklenmediğini, şu şartlarda stagflasyonu konuşmak için çok erken olduğunu ifade etti.