Hibrid sistemler geleceğin anahtarı olacak

Mevcut iş yapış ve yaşam biçimlerini kökünden değiştirecek bir potansiyel olarak tanımlanan yapay zeka öğrenmeye devam ediyor. Bu yıkıcı teknolojinin potansiyel faydaları ve risklerine dair tartışmalar sürerken uzmanlar, teknolojiyi tamamen benimsemek veya karşı çıkmanın bir sonuç sağlamayacağına inanıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Hibrid sistemler geleceğin anahtarı olacak

DENİZ KILINÇ / GÜLSEREN ÜST POLAT

Teknolojinin insan hayatını kolaylaştırmaya yönelik dönüştürücü gücü gün geçtikçe önemini artırıyor. Çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren şirketler, hizmet ve ürünlerinin son kullanıcının ihtiyaçlarını en optimum düzeyde karşılayabilmesi için teknolojik dönüşümün bir ucundan tutmaya başladı bile. Daha hızlı bağlantı kurma ihtiyacı 5G gibi yeni nesil internet teknolojilerinin geliştirilmesine, artan ürün ihtiyacı üretim hatlarının makine öğrenimiyle otomatikleştirilmesine ve sahip olduğumuz fiziksel objelerin birbirine bağlı olma ihtiyacı Nesnelerin İnterneti (IoT) gibi büyük ağ teknolojilerinin ortaya çıkışına olanak sağlıyor. Bütün bunların ardında yatan yapay zeka ise risklerinin kapsamlı olarak anlaşılması gereken yıkıcı teknolojiler arasında öne çıkıyor.

Her ne kadar yapay zekanın geleceği belirsizliğini korusa da, söz konusu teknolojiye yönelik iki senaryo öne çıkıyor. İlki yapay zekanın var olan geleneksel sistemlerin yerini alacağı, ikincisi ise yapay zekanın dönüştürücü gücüyle ekonomik refahı destekleyerek yeni bir çağın başlayacağı yönünde. Bu teknolojinin mevcut uygulamalarını ve gelecek senaryolarını araştırırken karşımıza birçok ütopik ve distopik senaryo çıksa da, bazı uzmanlar insanlık ve yapay zekanın bir arada çalışabileceği bir geleceğin çevresel, sosyal ve teknolojik olarak en iyi çözüm olacağını savunuyor.

2020’NİN İKİNCİ ÇEYREĞİNDE YATIRIMLAR %35 ARTTI

Pazar araştırmaları şirketi Research and Markets küresel yapay zeka sektörünün 2019 yılındaki 28,4 milyar dolar pazar büyüklüğünden 2020’de 40,7 milyar dolara ulaşacağını öngörüyor. ABD’li şirketlerin öncülük ettiği yapay zeka şirketlerinin çalışmaları ve bu şirketlere yapılan yatırım miktarı ve adedi de bu öngörüyü destekler nitelikte. Hisse yatırım platformu Buy Shares verileri, sadece 2020 yılının ikinci çeyreğinde dünya genelinde yapay zekaya yönelik çalışmalar gerçekleştiren girişimlere toplam 61,6 milyar dolar yatırım yapıldığını gösteriyor. Buna göre, yapay zeka girişimlerine yapılan yatırımlar yıllık bazda yüzde 35 arttı.

YAPAY ZEKA YATIRIMLARININ ÖNCÜSÜ ABD

Refinitiv ve Crunchbase verileri, açıklanan yatırım miktarı kapsamında 25,1 milyar dolarla en çok yapay zeka yatırımının ABD’deki girişimlere yapıldığını ortaya koyuyor. Buna paralel, Beyaz Saray Ağustos 2020’de yapay zeka ve kuantum bilimlerine yönelik 12 yeni araştırma enstitüsü kurulması için gelecek beş yılda federal kurumlar ve özel sektör aktörlerinin toplam 1 milyar dolar fon oluşturduğunu açıklamıştı.

KUZEY AMERİKALI GİRİŞİMLER 2020’DE 33,7 MİLYAR DOLAR FON TOPLADI

Bölgesel olarak bakıldığında ise 2020 yılı genelinde Kuzey Amerika merkezli girişimler, toplam 33,7 milyar dolar yatırım alarak yapay zeka teknolojilerinin en çok fon aldığı bölge olarak öne çıkıyor. Kuzey Amerika’yı 20,3 milyar dolar yatırımla Asyalı girişimler ve 7,3 milyar dolarla Avrupalı girişimler izliyor. Crunchbase verileri ayrıca, Kuzey Amerika’da yatırımların yanında yatırımcıların da yapay zeka kapsamında lider olduğunu gösteriyor. Colorado merkezli küresel yatırım platformu Techstars, Haziran 2020 itibariyle düzenlediği 258 yatırım turuyla en çok yatırım yapan şirketler arasında birinci sırada yer alıyor. Techstars’ı 198 yatırım turuyla Y Combinator, 104 yatırım turuyla Plug and Play, 99 yatırım turuyla SOSV ve 83 yatırım turuyla 500 Startups izliyor.

ÇİN TEKNOLOJİK GÜCÜNÜ ARTIRIYOR

ABD yapay zeka teknolojilerinin dostu olmaya devam ederken, diğer ülkelerde yapılan yatırımlar da güçlü bir rekabetin oluşmaya başladığını gösteriyor. Çin’de -açıklanan- yapay zeka girişimlerine yapılan yatırım miktarı 2019’da 5,4 milyar dolar olurken, bu rakamın 2015’ten bu yana yüzde 71 arttığı görülüyor. Pandeminin öne çıkardığı yeni ihtiyaçlarla teknolojik dönüşümünü hızlandıran Çin’de geçen yıl şubat ayında otonom araç startup’ı Pony.ai, Toyota Motor Corporation’dan 400 milyon dolar yatırım aldığını açıklamıştı. Bu yatırım yılın en yüksek yatırımı olurken, martta ise Çinli büyük veri şirketi MiningLamp, Tencent ve Temasek’in katıldığı bir yatırım turunda yılın en büyük ikinci yatırımı olmak üzere 300 milyon dolar fon aldığını duyurmuştu.

İSRAİL YAKIN TAKİPTE

Dünyanın en büyük iki ekonomisi yapay zekada da rekabetlerini sürdürürken, İsrail’de sayıları gün geçtikçe artan yapay zeka girişimleri ise büyük bir potansiyel ortaya koyuyor. Crunchbase ve Refinitiv verileri, 2019 yılında İsrail merkezli girişimlere 3 milyar doların üzerinde yatırım yapıldığını gösterirken, 2015 ve 2019 yılları arasında İsrail’de söz konusu sektöre yapılan toplam yatırım miktarı yüzde 1,109 büyüdü. Risk sermayesi yönetimi şirketi Cardumen Capital, İsrail’de aktif olarak toplam 1,042 adet yapay zeka girişiminin faaliyet gösterdiğini belirtiyor. Verilere göre son beş yılda İsrail’de yıllık bazda ortalama 140 yapay zeka girişimi kurulmuş. Ülkedeki yapay zeka girişimleri 2012’den bu yana toplam 10 milyar dolar yatırım alırken, bu yatırımın 1,3 milyar doları ise 2020’nin ilk çeyreğinde yapılmış.

KÜRESEL EKONOMİYE KATKISI 15,7 TRİLYON DOLAR OLACAK

İngiltere merkezli danışmanlık şirketi PricewaterhouseCoopers (PwC) yapay zeka teknolojilerinin 2030 yılına kadar küresel ekonomiye 15,7 trilyon dolar katkı sağlayacağını öngörüyor. Yapay zeka ve beraberinde getirdiği değişimle otomasyonun bir sonucu olarak çoğu iş kolunda insanlar yerine makinelerin çalışacağı beklentisi ise yapay zekanın en büyük risklerinden biri olarak görülüyor. Bu öngörü her ne kadar distopik görünse de beklentilerin aksine şimdiden gerçek olmaya başladı. Akıllı sistemler imalat, hizmet teslimatı ve finansal sektör gibi belirli alanlarda insanların yerini almaya başlıyor. Dahası bu öngörüler, 2040 yılına kadar küresel iş gücünde çoğunluğu insanların değil makinelerin oluşturacağı gibi söylemlere yol açıyor.

“SEZGİSEL, DUYGUSAL VEYA KÜLTÜREL OLARAK HASSAS DEĞİLLER”

Fakat Singapur Ulusal Üniversitesi’nden David De Cremer ve Rus asıllı satranç ustası Garry Kasparov bu sava katılmıyor. Yapay zeka teknolojilerinin insan gücünün yerini alacağı iddiasının, yapay zeka ve insanların aynı kabiliyetlere sahip olduğu varsayımına dayalı olduğunu belirten ikili, yapay zekaya dayalı makinelerin daha hızlı, daha doğru ve makul olduğunu fakat insanlar gibi sezgisel, duygusal veya kültürel olarak hassas olmadıklarını söylüyor. De Cremer ve Kasparov, Harvard Business Review’da mart ayında yayımlanan makalelerinde yapay zekayı, yapay zeka (artificial intelligence-AI1), özgün zeka (authentic intelligence-AI2) ve artırılmış zeka (augmented intelligence- AI3) olmak üzere üç kategoride inceliyor. “Yapay zeka en basit haliyle Alan Turing’in felsefesine uygun olarak insanların davranışlarını, duygularını, hareketlerini ve konuşmalarını taklit ediyor” denilen makalede bu tür bir zekanın kurumlar bazında oldukça yararlı olduğuna dikkat çekiliyor. Yapay zeka taklit mekanizması sayesinde bilgiye dayalı modelleri belirleyebiliyor ve iş yapış şeklini optimize edebiliyor. İnsanların aksine yapay zeka yorulmuyor: onu bilgiyle beslediğiniz sürece çalışmaya devam ediyor. Fakat insanların devreye girdiği interaktif sistemlerde AI1 yeterliliğini kaybediyor ve AI2 devreye giriyor. “İnteraktif yönetim sistemlerinde ekip veya kurum dış dünyayla etkileşime giriyor ve doğal olarak dış etkenlere maruz kalıyor” denilen makale, bu kapsamda çözümün ne yapay zeka ne de özgün zekadan geçtiğine inanıyor.

“AKILLI İŞİN GELECEĞİ ARTIRILMIŞ GELECEKTEN GEÇİYOR”

AI1 ve AI2’nin kurumlar için farklı kabiliyetler gerektirdiği belirtilen makalede De Cremer, büyük usta Kasparov’un 1997 yılında IBM’in süper bilgisayarı Deep Blue’ya karşı kaybettiği satranç karşılaşmasını örnek gösteriyor. Kabiliyetin bir kişinin yarıştığı karşılaşmada yeterli olabileceğini, takım işinin ise şampiyonluklar kazandırabileceğini savunan makale şöyle devam ediyor: “Bu sebeple, akıllı işin geleceğinin hem AI1 ve AI2’de yer alan kabiliyetlerin el ele çalışmasından geçeceğini düşünüyoruz. Bu birleşme, kurumların daha verimli ve doğru çalışmasını ve aynı zamanda daha yaratıcı ve pro-aktif olmalarını sağlayacak.”

Kasparov, 1997 yılındaki yenilgisinin ardından bir yıl sonra İspanya’da bu kez Bulgar satranç oyuncusu Veselin Topalov’la çıktığı gelişmiş satranç (oyuncuların bir veya birden fazla bilgisayardan yardım aldığı satranç karşılaşmaları) maçında artırılmış gerçekliğin potansiyelini fark etti. Kasparov ve Topalov’un bilgisayarlardan yardım aldığı bu karşılaşma 3-3 beraberlikle sona erdi. Bu karşılaşma, insanların yapay zekayla nasıl birlikte çalışabileceğini ortaya koydu. Kasparov ise şöyle yorumluyor: “Zayıf insan, makine ve daha güçlü süreç birleşimi, tek başına güçlü bir bilgisayar ve hatta güçlü insan, makine ve daha zayıf süreç birleşiminden daha üstün oluyor.”

Yeni teknolojilerin uygulama ve gelişme aşamalarında genelde yıkıcı etkilere sahip olduğuna ve gerçek değerlerini bir süre sonra ortaya koyduklarına dikkat çekilen makalede, AI1 ve AI2 birleşiminin kendiliğinden olmayacağına dikkat çekiliyor. De Cremer ve Kasparov bu süreci şöyle öngörüyor:

1. Yeni çeşitlilik: Ekipler artık insanlar ve insan olmayan makinelerden oluşacak. Fakat makinelerin söz konusu görevlerini başarılı bir şekilde yapamayacağı beklentisi sebebiyle ekip liderlerinin söz konusu dinamiklere adapte olması ve bu süreci doğru yönetmesi gerekecek.

2. Kapsayıcı liderler: Söz konusu yeni ekip modelleri, farklı tarafları bir araya getirme konusunda başarılı liderler gerektirecek. Gelecekte insan ve makinenin bir arada çalışacağı kapsayıcı ekipler kurmak önemli bir kabiliyete dönüşecek. 3. Verimli yönetim: İnsan ve makinelerden oluşacak ekiplerin daha verimli bir şekilde yönetilmesi gerekecek ve bunu bir insanın yapması gerekecek. İnsan ve makinelerin güçlü ve zayıf taraflarını yönetmeleri için liderlerin yapay zekanın nasıl çalıştığını ve ne için kullanılabileceğini anlaması gerekecek.

MUSK’A GÖRE; 3. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞ AKTÖRÜ

Hepimiz Elon Musk’ın 2017 yılında attığı tweett’e hatırlıyoruzdur: “Çin, Rusya, bilgisayar biliminde gelişmiş tüm ülkeler. Yapay zeka alanındaki üstünlük yarışı bence Üçüncü Dünya Savaşı’na yol açacak.” Musk, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “Yapay zeka sadece Rusya değil bütün insanlığın geleceği... Dev imkanlar getirdiği gibi öngörmesi zor tehditler de yaratıyor. Bu alanda liderliği alan, dünyayı da yönetecektir” açıklamalarıyla ilgili bir haberi paylaşarak bu twett’i yazmıştı.

Birçok işletme ve firma dijital alandaki özgürlüğün keyfini sürüyor. Konu yeni buluşlar olunca uluslararası arenada geride kalmamak ise ülkeler için en önemli unsurlardın biri. Çok büyük bir potansiyel barındıran, şirketler ve ülkeler için büyük heyecan uyandıran yapay zeka, diğer yandan etik sorunları da beraberinde getiriyor. Örneğin bir otomasyon tekniğine ne kadar kontrol izni verilmeli? Ya da bir bilgisayar ne kadar akıllı programlanmalı? Duyguları olmayan bu makinelere ne kadar yetki verilmeli?

İNSANLARIN DAHİL OLMADIĞI SAVAŞLAR MI BEKLİYOR BİZİ?

STM ThinkTech’in Eylül 2020’de yayımladığı “Yapay Zeka Yaklaşım ve Uygulamaları” başlıklı raporunda, ülkeler arası rekabetin de etkisiyle yapay zekânın orduda kullanımının gittikçe güçlendiğine işaret ediliyor. “Bugün tam otonom drone’lar havalanıp, hedefi vurup, üsse geri gelebiliyor. Hedeflediği insanın yüzünü tanıyabilen tüfekler için çalışmalar sürerken; insanlar, “insansız” savaşların ne kadar gelecekte olduğunu merak ediyor. Ülkeler arası rekabetin de etkisiyle savaş meydanına yapay zekâ entegrasyonu, hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde ilerleme kaydediyor. Yapay zekânın saldırı ve savunma sistemlerinde kullanılmasıyla birlikte sınırların ortadan kalktığı ve insanların dahil olmadığı savaşlar bizleri bekliyor olabilir mi?” ifadelerinin yer aldığı rapor, ileri teknoloji bir yapay zekâ kontrolündeki uçak, drone ya da denizaltı gibi araçlar, bölgeye yerleştirilmiş sensörler ve sahip oldukları algoritmalar yardımıyla savaşı kendileri yürütebileceklerini vurguluyor. Düşman sahasındaki en ufak hareketi anında tespit edebilen makineler, insanların yönetiminde oldukları zamankinden çok daha hızlı müdahalelerde bulunabilecekler mi? Bu soruların cevaplarını zamanla göreceğiz. STM ThinkTech’in “Yapay Zekâ Nükleer Savaş Tehlikesini Nasıl Etkileyecek?” başlıklı makalesinde de yapay zekânın yeni yeteneklerinin, nükleer silah kullanımında artışa yol açabileceğine ve nükleer silahlanma yarışını tetikleyebileceğine dikkat çekiliyor.

Yapay zeka etiği olmalı mı?

STM ThinkTech’in Ocak 2018 tarihli Araştırma Raporunda şu saptama yer alıyor: “Kısa, orta ve uzun vadedeki geleceği konusunda yapay zekâyı kendi haline bırakmamamız gerekmektedir. Çünkü yapay zekâ, yıkıcı bir amacı gerçekleştirmek için programlandığında veya Zekâ Patlaması (Intelligence Explosion) gerçekleşip yapay zekâ kendini iyileştirmeyi ve geliştirmeyi öğrendiğinde, iyi bir amacı gerçekleştirmek üzere yıkıcı bir çözüme başvurursa, onu durdurabilecek yeterli güce sahip olmayabiliriz. Bu nedenle, yapay zekâ teknolojileri geliştirilirken izlenebilir ve kontrol edilebilir olduğundan ve hedefleri bakımından insanlığın hedefleriyle paralel ilerlediğinden emin olmamız gerekmektedir.” Yapay zekâ çalışmalarıyla ilgili birçok kuruluş yol gösterici etik ilkeleri açıkladı, bunların sayısı 100’ü geçti. Bazıları da etik danışma kurulları oluşturdu. Yapay zekâ geliştirmeye temel olması gereken şeffaflık, adillik ve mahremiyet gibi bazı üst düzey ilkeler konusunda bir mutabakat belirmekle birlikte bu ilkelerin nasıl yorumlanması ve pratikte nasıl işletilmesi gerektiği konusunda çok daha az bir fikir birliği söz konusu. Ayrıca ilke temelli bir yaklaşımın yapay zekâ yönetişimine büyük ölçüde uygun olmadığı şeklinde endişeler de dile getiriliyor. Bizzat yapay zekâ yönetişiminin baskın mekanizması olarak etik fikri sorgulanıyor.

Yapay zeka kullanımına yönelik üç senaryo

Yazılım şirketi a1qa direktörü Nadya Knysh, Forbes’da yer alan yazısında yapay zekanın işletmelerde halihazırda verimli sonuçlar verdiği üç senaryo sunuyor:

1. İş süreçleri otomasyonu, genellikle robotik süreç otomasyonu (RPA) aracılığıyla gerçekleştirilir. Uygulanması nispeten kolaydır, çeşitli sistemlerden veri alarak insan gibi davranır. Örneğin, şirketler, insan eylemi gerektirmeden yüzlerce e-postayı işlemek, içeriğe göre sınıflandırmak ve daha fazlasını yapmak için RPA destekli ve yapay zeka destekli akıllı otomasyon uyguluyor.

2. Ayrıntılı büyük veri analizi, müşteri davranış şekillerini tahmin edebilir veya finansal dolandırıcılığın tespit edilmesine yardımcı olabilir. Hızla gelişen makine öğrenimi, görüntüleri ve sesleri tanıyabilir. Böylece analitik yeteneklerini geliştirir ve aynı şirketlerle ilgili çeşitli formatlarda sunulan bilgiler gibi veritabanlarında eşleşmeler bulunmasına yardımcı olur.

3. Müşteriler veya personel ile akıllı aracılar yoluyla yapılan etkileşim, günün her saati müşteri desteğine ve potansiyel alıcılar için yüksek kişiselleştirme sağlayan ürün önerisi hizmetlerinin ortaya çıkmasına olanak tanır.

Cambridge Üniversitesi Öğretim Görevlisi Shahar Avin:
Tüm dikkat ütopik ve distopik senaryolar üzerinde

Geleceğe daha yakından baktığımızda, yapay zeka devriminden önceki anlatılar hayal gücümüze rehberlik ediyor. Ütopik uçta, çıkarlarımızı rehber olarak gören makineler, çevre yönetiminden sürdürülebilirliğin zorluklarına, ileri düzey enerji kaynakları ve üretimden iletişime daha önce insanlar tarafından çözülemeyen sorunları çözebilir. Distopik açıdan, verimli fakat duygudan yoksun robotik ordular, güce aç, acımasız ve özgürlüğün olmadığı bir geleceğin sinyallerini veriyor. Daha da kötüsü, süper zeki yapay sistemler yaratırsak ve bunları insanlığın çıkarlarına uygun hale getiremezsek, dünyayı insanlar için yaşanamaz bir yere dönüştürecek acımasız bir optimizasyon sürecine yol açabiliriz. Teknolojinin geleceğine ilişkin aşırı ütopik ve distopik senaryolar, tüm dikkatin bu aşırı senaryolara odaklandığı bir dinamikle sonuçlanıyor. Bu uç noktalar arasındaki zengin ve karmaşık alanı haritalandırmak için daha fazla özen gösterilmesi gerekiyor. Biz bu teknolojik devrime seyirci kalmıyoruz. Gelecek, eylem veya eylemsizlik yoluyla kendi yarattığımız bir gelecek olacaktır. Teknik gelişmeler giderek daha fazla erişilebilir hale geldikçe (en azından belirli bir düzeyde), bilgimizin gerçekçi olduğundan emin olmak için teknik literatür ve topluluklarla ilişki kurmak, akademisyenler, politika yapıcılar ve vatandaşlar olarak bizim sorumluluğumuzdur. Yapay zeka geleceğini eleştirmek için hareket ederken, bazı amaçları aklımızda tutmalıyız: eğlence ve eğitimin ötesinde, şu anda var olan, muhtemelen devam edecek olan gerçek teknolojik devrim ve dağıtım süreçlerinin önemli sosyal etkileri var. Bu süreçler, içinde yer aldıkları toplumlardan izole edilmemiştir ve teknoloji geliştiriciler, politika yapıcılar ve çeşitli paydaşlar arasındaki etkileşimler, gelecek anlatılarına aracılık etmekte ve şekillendirmektedir. Bu nedenle, yapay zekaya yönelik öngörüler kendi seçtiğimiz, değerlerimizi ve tercihlerimizi yansıtan, yol boyunca sürtüşmeleri en aza indiren ve bizi şaşırtmayan geleceklere ulaşmamızda çok önemli bir rol oynar. Yapay zekanın geleceğine yönelik eleştiriler, yapay zekanın geliştirme sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Accenture Technology Genel Müdürü Willie Schoeman:
Yapay zeka yeni bir büyüme modeli sunacak

Bir dizi ekonomik ve siyasi nedenden ötürü, işletmeler büyümeyi desteklemek için sermaye yatırımları ve istihdamı artırmakta zorlanıyor. Geleneksel olarak yatırım ve istihdam üretimin itici gücü olurken bu faktörler geçmişte çoğu ekonominin tanıklık ettiği refahı sağlayamıyor. Bir dizi dönüştürücü teknolojinin ortaya çıkışıyla, ekonomiler artık yapay zekanın bu yeni devre öncülük edecek, fiziksel kısıtlamaları ortadan kaldıracak ve yeni değer ve büyüme kapıları açacak bir potansiyel sunduğu bir döneme giriyor. Accenture Technology, yapay zeka teknolojilerinin küresel olarak yıllık ekonomik büyüme oranlarını 2035’e kadar iki katına ulaştırabileceğini öngörüyor. Bu fırsatı kaçırmamak için politika yapıcılar ve iş liderleri yapay zeka teknolojisine adapte olmalı ve bu teknolojiyle çalışmayı öğrenmelidir. Bunu, yapay zekayı üretimi güçlendirecek bir kalem olarak değil, büyümenin nasıl sağlandığına dair düşünce şeklimizi değiştirecek bir araç olarak değerlendirerek yapmalılar. Dünya genelinde gayri safi yurtiçi hasıla büyümesi giderek azalıyor. Öyleyse, bildiğimiz şekliyle büyümenin ve refahın sonunu mu yaşıyoruz? Yaygın olarak yapay zeka olarak adlandırılan başka bir dönüştürücü teknolojinin yükselişine tanık oluyoruz. Birçoğu, yapay zekayı geçmiş teknolojik icatlara benzer bir gelişme olarak değerlendiriyor. Buna inanırsak, bir miktar büyüme bekleyebiliriz ancak bu dönüştürücü bir gelişme olmaz. Peki ya yapay zeka yalnızca üretkenliğin başka bir itici gücü değil, aynı zamanda tamamen yeni bir üretim faktörü olma potansiyeline sahipse? Bu nasıl olabilir? Burada önemli olan yapay zekayı bir sermaye-istihdam birleşimi olarak görmektir. Yapay zeka, iş faaliyetlerini çok daha büyük ölçekte ve hızla çoğaltabilir, hatta bazı görevleri insanların kabiliyetlerinin ötesinde gerçekleştirebilir. Henüz derinlemesine olmasa da, yapay zeka bazı alanlarda insanlardan daha hızlı öğrenme yeteneğine sahip. Örneğin, sanal asistanlar kullanılarak, üç kişinin altı ayda inceleyeceği bin belgeyi yapay zeka sayesinde günler içinde inceleyebilirsiniz.

Önemli olan geçişi nasıl yönettiğimiz

Girişimci Elon Musk, yapay zekanın insanlığın “en büyük varoluş tehdidi” haline gelebileceği uyarısını yapıyor. Fütürist Ray Kurzweil’in daha iyimser görüşü ise, yapay zekanın “dünyanın büyük zorluklarını ele alma konusunda büyük adımlar atmamıza” yardımcı olabileceği yönünde. Gerçek şu ki, hepsi bir yapay zeka çağına geçişi nasıl yönettiğimize bağlı olacak. Yapay zekanın ekonomik büyümeyi yeniden canlandırabilecek yeni bir üretim faktörü vaadini yerine getirmek için ilgili paydaşların, yapay zeka hayatımıza daha entegre hale geldikçe ortaya çıkan zorlukları ele almak için entelektüel, teknolojik, politik, etik ve sosyal açıdan kapsamlı bir şekilde hazırlanmaları gerekir. Bunun başlangıcı ise, sorunların karmaşıklığını anlamaktır.

İki yönlü öğrenme ile bir arada var olmak…

İnsan zekasını makine zekası ile başarılı bir şekilde entegre etmek, böylece iki yönlü bir öğrenme ilişkisi içinde bir arada var olmak, her zamankinden daha kritik hale gelecek. İnsan ve makine arasındaki görev dağılımı değiştikçe, politika yapıcıların gelecek nesillere aktarılan bilgi ve becerilerin yönünü yeniden değerlendirmeleri gerekiyor. Şu anda, teknolojik eğitim tek bir yöne gidiyor: insanlar makinelerin nasıl kullanılacağını öğreniyor.

Yapay zeka düzenlemelerini teşvik etmek

Otonom makineler, yalnızca insanlar tarafından üstlenilen görevleri devraldıkça mevcut yasaların yeniden gözden geçirilmesi gerekecek. Diğer durumlarda yeni düzenleme ihtiyacı doğacak. Örneğin, yapay zeka tıbbi tanılara yardımcı olmada son derece yararlı olsa da, doktorlar bu teknolojileri kullanmaktan kaçınırlar ve yanlış uygulama suçlamalarına maruz kalacaklarından korkarlar. Bu belirsizlik, teknolojinin gelişimini ve inovasyonu engelleyebilir. Yapay zekanın kendisi çözümün bir parçası olabilir ve teknolojik değişimin hızı ile düzenleyici tepkisinin hızı arasındaki boşluğu kapatacak şekilde uyarlanabilir, hatta kendi kendini geliştiren bir düzenleme yaratabilir.

Etik kurallar geliştirilmeli

Akıllı sistemler, bir zamanlar yalnızca insanlar tarafından işgal edilen sosyal ortamlara doğru hızla ilerliyor. Bu, yapay zekanın ilerlemesini yavaşlatabilecek etik ve toplumsal sorunların ortaya çıkmasına yol açacak. Bu durum, algoritmalara nasıl yanıt verileceğinden, otonom arabaların bir kaza durumunda diğerlerine göre sürücülerinin hayatını tercih edip etmemesi gerektiğine kadar uzanıyor. Gelecekte akıllı sistemlerin ne kadar yaygın olacağı düşünüldüğünde, politika yapıcıların yapay zeka ekosistemi için "etik kurallar" geliştirmesi gerekiyor.

Digitopia Kurucusu Halil Aksu:
Yapay zeka değer kattığı sürece endişe etmeye gerek yok

Yapay zekanın yaygınlaşması kaçınılmaz. Hatta yapay zeka bu yüzyılda inşa edeceğimiz medeniyetin temel işletim sistemi haline gelecek. Akıllı şehirler, akıllı fabrikalar, akıllı evler gibi konseptlerin içindeki “akıl”ın aslında hepsi birer yapay zeka... Yapay zeka, öğrenen sistemlere verilen addır; bilişim bilimi alt dalıdır. Çocuklarımızı düşünelim. Onları çok zeki olsunlar, çok başarılı olsunlar diye, olabilecek en iyi eğitimi almaları için gayret ederiz. Çocuklarımızın bizden daha ileriye gitmesini isteriz. Bununla ilgili de aklımıza pek olumsuz bir düşünce gelmez değil mi? Aynı şekilde yapay zekanın da bizden ileri gitmesini arzu ederiz. Basit bir hesap makinesi bizden iyi karekök hesaplar. Onun zaten görevi de budur. Biçerdöver tarımda çığır açmıştır. Çamaşır makinesi evlerimizde önemli bir konfor unsurudur. Bu konforun artışının devam etmesini isteriz değil mi?

Aklımızda “distopik” görüntüler canlanıyor

Ancak konu yapay zeka olunca durum biraz farklı. Hollywood filmleri ve bazı bilim kurgu kitapları yüzünden genelde distopik görüntüler canlanır aklımızda. Bu riskler var mıdır? Evet, maalesef her teknolojide olduğu gibi yapay zeka da kötü amaçlarla kullanılabilir. Ayrıca karmaşıklığı nedeniyle takibi ve anlaşılırlığı oldukça zor olan yapay zeka programları bulunmaktadır.

Bir çocuğu eğitirken, sadece bilgi ve yetkinlikler yüklemiyoruz. Gelecekte bizden daha zeki, daha yetenekli olacak yeni nesilleri hedeflerken, aynı zamanda daha faydalı, daha düşünceli, daha etik olmalarına da gayret etmeliyiz. Son nesiller sadece maddi menfaatler peşinde koştuğu için, iklimi ve dünyamızı bu hale getirdik. Şimdi faturası ağır olacak.

Her türlü ileri teknolojiye ihtiyacımız var

Tekrar bu tür sorunlar yaşamamak ve mevcut sorunların üstesinden en iyi şekilde gelmek için her türlü ileri teknolojiye ihtiyaç var. Biyoteknoloji, nanoteknoloji, yeni nesil enerji teknolojileri ve her türlü bilişim teknolojilerine ihtiyaç var. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin (UN SDG) başarılması için, herkesin her imkanı seferber etmesi gerekiyor.

Yapay zeka hayatımıza her gün katkıda bulunuyor ve yön veriyor. Cep telefonumuzdaki navigasyon sistemi ile gideceğimiz yerin rotası hesaplanırken yapay zeka devreye giriyor. Bir internet sitesinde alışveriş yaparken gördüğünüz ürünleri, fiyatlarını, tavsiyeleri ve benzerini yapay zeka anında hesaplıyor. Sosyal medyada, arama motorlarında, neler göreceğimize büyük oranda yapay zeka karar veriyor. Neden mi? Çünkü insan zekası ile baş edilemeyecek kadar çok veri, çok fazla tüketici ve sürekli artan çılgın sayıda işlem bulunuyor. Bunlara ancak otonom sistemler yetişebilir. Onlar da daha önce benzerini yapmış müşterilerin davranışlarına bakarak, önerilerde bulunur. Aslında hepimizi giderek birbirimize benzetiyor. Tüketicinin ve insanların hayatına değer kattığı sürece bunda endişe edecek bir durum yok.

Gerçeklik ötesi döneme girebiliriz

Ama otonom silahlar, kâr amaçlı algoritmalar, tüketiciyi yanıltan tavsiyeler, hakikatleri manipüle eden sosyal medya botları, derin sesler ve derin yüzler (derin öğrenme ile yapılmış taklit ve sahte klipler, tapeler, vb.) önü alınamaz ise hiç kimsenin hiçbir şeye ve hiçbir kimseye güveni kalmaz. Gerçeklik ötesi (post-truth) denilen döneme gireriz. Hollywood distopyası maalesef gerçek olabilir. Bunun kesinlikle önlenmesi gerekir. Ama nasıl? Medeniyetin şekillenmesinde herkesin rolü var. Kanun koyucu çevre koşulları oluşturmalı, temel kanun- yönetmelikleri düzenlemeli ve uygulamalıdır. Özel sektör sorumluluk göstermeli, “kâr amaçlı” bir yaklaşımdan, “paydaş kapitalizmi” denilen modele evrilmeli. Medyanın üzerine de önemli bir görev düşüyor. Doğruları yazmak, doğruları söylemek, doğruların yayınlanmasını, doğru olmayanlarınsa desteklenmemesini sağlamalıdır. Kamuoyu, vatandaşlar ve tüketiciler de bilinç geliştirmek zorunda. Körü körüne tüketici olmamalıyız; aslı astarı olmayan haberleri sorumsuzca sosyal medyada gerçekmiş gibi paylaşmamalıyız; doğruyu yanlıştan ayırt edebilmeliyiz; bu erdemleri ve basiretleri sonraki nesillere aktarabilmeli ve aşılayabilmeliyiz. Bunda herkesin rolü ve sorumluluğu var.

Cinsiyet ve etnik ayrıma dikkat edilmeli

Yapay zeka alanında bazı teknik konular var. Algoritma denilen o kapalı kutunun içinde tam olarak neler cereyan ediyor? Neden bazılarına kredi verilir de, bazılarına verilmez? Neden bazılarına ceza ağır olur da bazıları en hafifiyle kurtulur? Cinsiyet ayrımı, etnik ayrım, yapay zekanın gelişimi sürecinde ciddi şekilde dikkat edilmesi gereken konular. Bilim insanları hem kodlama, hem kural belirleme düzeyinde, hem de etik olarak doğru ve yanlışların neler olduğunu belirlemek konusunda var gücüyle çalışıyor. Ama görüldüğü üzere bu konu oldukça geniş ve karmaşık. Yapay zeka medeniyetimizin işletim sistemi olacaksa, iyi bir işletim sistemi tasarlamak ve yaşatmak hepimizin sorumluluğudur. Bu konu sadece kanun koyucuya, sivil topluma, özel sektöre veya bilim insanlarına bırakılacak bir mevzu değil. Tüm paydaşların işbirliğine ihtiyaç var. Dilerim başarılı oluruz ve yapay zekanın faydalı nimetlerinden hepimiz yararlanırız. Daha çözülmesi gereken çok fazla konu var.

Ekonomi