Herkes döviz rezervini izliyor

Ekonomist Ali Ağaoğlu ile ekonomi gazetecisi Hakan Güldağ bu hafta kur ve faiz cephesindeki gelişmelerin reel sektöre etkisini değerlendirdi. Ağaoğlu, "Londra ile swap köprüsünü yıkmıştık. Şimdi yerle yeksan ettik" saptamasında bulunurken, Güldağ ekonomideki kaynak sıkıntısına dikkat çekti.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Herkes döviz rezervini izliyor

Ekonomist Ali Ağaoğlu ile ekonomi gazetecisi Hakan Güldağ bu hafta kur ve faiz cephesindeki gelişmelerin reel sektöre etkisini değerlendirdi.

Güldağ: Farklı ve karmaşık bir dönemdeyiz. Bir yandan faizler düşüyor ve krediler büyüyor ama öte yandan talep cephesi durgun. Ekonomi yönetimi 'kredi verin ekonomi düzelsin' yaklaşımında. Bankacılık kesimi, özellikle de özel bankalar 'tamam da hangi bilançoya ve hangi bilançoyla vereyim' diye düşünüyor. Sanayici de 'küçülerek mi atlatayım, büyüyeyim mi' diye düşünüyor. Tahsili gecikmiş alacaklar büyüdü. Sektör ortalaması 5.5'in üstüne çıktı, 6'ya yaklaşıyor. Ve ortalamayı düşüren kamu bankaları... Çünkü, kredileri çok daha hızlı artıyor. Geçen yıl 250 milyar lira kredi büyümesi var. 150 milyarı kamu bankalarından. Yoksa özel sektör hele yabancı bankalara bakarsanız nam-ı diğer 'batık' kredilerde rasyolar 7'nin de üzerine çıktı, 8'e yaklaştı. 'Yakın izleme' konumundaki krediler ise yüzde 10'un üstüne çıktı...

Ağaoğlu: Bir de kredilerin erken kapama hikayesi var. Bunca hayhuy arasında önemsiz görebilirsiniz ya da kredi kullanan tarafı memnun eden bir karar olarak görülebilir ama bankalar tarafında sorun yaratıyor. Bugün bankaların hisse senetlerinin düşmesinde sebeplerin bir tanesi de bu. Faizler yükseldiğinde ne yapacağız? Bu sefer bankalar bunları değiştiremeyecekler… Gerçi kimse kapatmaz o zaman. Banka ne yapacak, geri çağıramayacak…

Güldağ: Bakıyorum bankalarda bu süreçte TLREF işlemlerine doğru bir eğilim başladı...

Ağaoğlu: O güzel ve önemli bir gelişme. Türkiye’de LIBOR gibi TRİ- BOR vardı. Fakat verimli çalışmayan bir mekanizmaydı. Şimdi TLREF İstanbul Borsası'nı referans alarak yeni bir seçenek sunuyor, değişken faiz üzerinden...

Güldağ: Borsa İstanbul'un gecelik repo faizi ortalaması üzerinden…

Ağaoğlu: Evet ama işlemlerin alt ve üst bandındaki yüzde 15’lik kısımlar atılıyor. Ortada yüzde 70’lik hacim üzerinden ağırlıklı ortalama olarak yeni bir referans faiz oranı hesaplanıyor. Bu da aslında Avrupa piyasaları ile uyumlu bir adım oldu. Çok da iyi bir adım oldu Değişken faiz... Düşse de çıksa da her durumda “tarafları” koruyor…

Güldağ: Libor yerine bir referans lazım doğru... Ama faizler düşerken tamam, müşteri memnun olur ama artık düştüyse tekrar çıkar diye sabitlemek ister.

Ağaoğlu: TLREF ile krediyi fiksleyemiyorsun, değişken faiz oranı...

Güldağ: Gerçi bazı bankalar bunu da yaparız, müşteri isterse belli bir orandan fiksleriz diyorlar.

Ağaoğlu: Onu da swapla yapıyorsun. Değişken olanla sabit faizi yer değiştiriyorsun. Şimdi Türkiye’de daha sık kullanılır hale gelecek. Esas avantaj şu; özellikle bankalar için büyük bir vade uyumsuzluğu durumu var. 35 yıldır bu piyasa ile uğraşan biri olarak hiç düzeldiğini görmedim. Mevduatın ortalama vadesi hala 30 gün, artmadı bu…

Güldağ: En son 66 gün oldu...

Ağaoğlu: Döviz mevduatları dahildir o hesaba. Yoksa TL tarafı hep kısa. Sonuç olarak büyük bir vade uyumsuzluğu var.

Güldağ: Bankalar da 32 günlüğe yönlendiriyor.

Ağaoğlu: O zorunlu karşılıklardaki oranlarla ilgili. 31 gün veya altında daha yüksek oranlar ödedikleri için, daha yüksek karşılık ödemek zorunda kaldıkları için 32 güne geçiyorlar. Neyse, TLREF’e bağladığınız mevduat -ki artık mevduatta bağlanabilecek- TLREF’e bağlı bir kredi verdiğinizde, banka açısından vade uyumsuzluğunu ortadan kaldıracak. Bankacılık açısından önemli gelişme. Bir de sermaye piyasasında yeni araç ve ürün geliştirmeyi kolaylaştıracak. Özellikle faizli enstrümanlara yatırım yapmayı tercih eden yatırımcılar için.

Güldağ: Peki, şu sıralarda senin “işgören faizi” ile Merkez Bankası’nın faizi aynı yerde olmayabilir ama faizlerde bugünkü düzeyin altı zor. Hatta enfl asyonu dikkate alarak önümüzdeki dönemde faizleri yukarı meyilli görüyorum ben...

Ağaoğlu: Meyil etti bile aslında… Burada tekrar swap meselesine geri döneceğim. Londra ile aradaki swap köprüsünü yıkmıştık. Geçenlerde tamamen yerle yeksan ettik. Dışarıya TL vermeyelim derken bu sefer faizde yine anomaliler ortaya çıkmaya başladı. Mesela off -shore yuan var; Çin'in içinde işlem gören var, bir de Hong Kong’da işlem gören bir yuan var. Bizde de Türkiye’nin içinde işlem gören faiz var, bir de Türkiye’nin dışında işlem gören bir faiz var. Türkiye’nin dışındaki faizin eksiye döndüğü oldu geçen günlerde… Nominal olarak değil ama swap üzerinden gittiğinde eksi faize dönüşüyor. Bu anormallikler piyasayı bozuyor.

Güldağ: Oysa piyasanın artık normalleşmeye ihtiyacı var. Gelgelelim, herkesin gözü Merkez Bankası'nın döviz revervinde. Çünkü 35 milyar dolara, son dönemin en düşük seviyesine gelince, kur üzerinde baskı ister istemez artıyor. Çünkü şirketlerin büyük miktarda döviz borcu var. Bilançolarda yabancı paranın etkisi yüksek. O zaman tedirginlik artıyor. Tamam manipülasyona izin vermeyelim. Ama nereye kadar kontrol edeceksiniz? Faizdeki düşüşler tasarruf artışıyla olsaydı başkaydı... Faizler düşsün de kaynak yok ki ekonomide. Ekonomiyi canlandıracak bir şey görüyor musun?

Ağaoğlu: İçeriden yaratabileceğimiz imkanlar ancak tasarruflarımız ve kamu eliyle yaratılan likidite ile sınırlı. Dışarıdan gelebilecek kaynağı da Londra-İstanbul arasındaki “swap köprüsünü” yerle yeksan ederek son derece sınırladık. Küresel düşük faizden “bileşik kaplar” prensibi ile ülkeye akmasını engellemiş de olduk! Bu ve benzeri zorlayıcı önlemleri bir kenara bırakıp, küresel fon pazarı ile barışmak finansal açıdan ilk işimiz olmalı. Dış politikadaki radikal değişikliklerle de desteklenmesi gereken bir adım bu!

Güldağ: Reel sektöre gelince... İhracat tarafı umutlu. Hammadde fiyatları düşük kalmaya devam ediyor. Bakıyorum da işçi alan istihdam sağlayan varsa, onlar da ihracatçı şirketler. Üretimi artıran da onlar. İçeride satışlarda toparlanma var ama gürül gürül değil. Cansız, cılız bir toparlanma. İnşaat tarafında sıkıntı sürüyor. Yine de yabancıya satış başta olmak üzere konut satışlarında kısmi artış var.

Ağaoğlu: İnşaat sektörünü döndürecek kadar değil yine de…

Güldağ: Yeni proje çok az. Neredeyse hiç beton dökülmüyor. Eskiden bir haftada beton sırası vermezken, şimdi 'saat kaçta gelelim ağabey' diye soruyormuş betoncular. İnşaatta fena halde frene basıldı çünkü... 2019'da ruhsat alınan daire sayısı 300 bini zor aştı. 2017'de 1.5 milyona yaklaşıyordu. Ayrıca bakıyorsun, son iki yıldır ruhsat alınan daire sayısı, kullanım izni verilen daire sayısının altında. Ancak zaten yapılmakta olanlarda hareket var. Durgunluğun bir nedeni de müteahhitin ciddi şekilde zarar etmesi. 10 milyon koyduysa örneğin ancak 8 milyon toplayabildi. Gücü de iştahı da kalmadı.

Ağaoğlu: Faizi filan düş, en iyi toplayandır o 8 milyon alan da... Reel anlamda durum bu. Evlerin fiyatı nominal olarak artmış gibi görünse de reel anlamda ciddi kayıp var. Döviz bazında kaybı hiç konuşmuyoruz. Bu durumda girmek de istemez. Konutta arz büyük ölçüde daha önce alınan ruhsatlarla yapılan konutlar tamamlandıkça sağlanacak. Ruhsat başvurusu çok düştü. Örneğin Kağıthane bölgesinde 1-2 yıldır tamamlanamayan inşaatlar vardı. Onlar yavaş yavaş tamamlanıyor. Ama bunlar betonları dökülmüş, yarım bekleyen inşaatlardı.

Güldağ: Öte yandan kamuya iş yapan müteahhitlerin ciddi bir alacağı da var birikmiş. Yoldur, hastanedir, ödemeler geciktikçe sıkıntı büyüyor. Dönmüyor işler. Toparlanma gelirse herkes rahatlayacak diye bakıyoruz ama toparlanmanın yolunu açacak adımları atmakta da gecikiyoruz. Dilersen, haftaya detaylı konuşalım..

2020'nin baş belirsizliği koranavirüs...

GÜLDAĞ: İş dünyası ile konuştuğumuzda, görünen o ki, koronavirüs kimi sektörleri olumlu etkilerden bazı sektörleri de ciddi sıkıntıya soktu. Özellikle Çin’e mermer ihraç eden üreticiler tarafında ciddi sorun yaşanıyor. Çin'e 3 milyar dolar ihracatımız varsa yarıya yakını mermer ve doğal taş. Madencilik tarafında da öyle... Unutmayalım ki, Türkiye'de son dönemde maden ocakçılığının artışında Çin talebinin etkisi büyük. Sadece Çin'e çalışan ocaklar var. Bu pazarın yerine de hemen yeni bir pazar koymak zor. Ancak daha önce bizden alıp ABD'ye ebatlı mermer satan Çin'in yerine Türkiye'den talep ederse Amerikalı ithalatçılar işler değişir.

Ağaoğlu: Çin’de neredeyse bir şey üretilmiyor şu anda. Günlük tedarikte ciddi bazı aksaklıklar var. Öyle ki, bu süreç devam ederse, Çin’in büyümesinin yüzde 1’e düşeceği tahmin ediliyor.

Güldağ: Doğrusu iş oraya kadar varmaz diye düşünürüm. İster istemez sürece alışılacaktır. Yüzde 4'e düşeceği tahminlerini ben de gördüm. Geçen hafta Türkiye'ye ilgi arttı diye konuşuyorduk. Bu ilgi siparişe döndü. Ancak bir çok sektörde sıkıntılar da giderek netleşiyor. Artı-eksi birbirini götürecek gibi bir hava var sektörlere bakınca... Promosyon sektörü bu yıl ürünlere göre yüzde 20 ila yüzde 40 oranında ciro artışı bekliyor. Büyük ölçüde Çin'e bağlıydı. Şimdi tükenmez kalemden, anahtarlığa sipariş yağıyor. Geçen gün Promasiad Başkanı Ömer Karatemiz geldi gazetemizi ziyarete. Diyorlar ki, yerli ürün üretimi de artmaya başladı bu vesileyle. Tükenmez kalemde mesela... Avrupa'dan ciddi şekilde, anahtarlık, kalem ve matbaa işleriyle ilgili siparişler almaya başlamışlar. Mobilyada Başkan Ahmet Güleç hemen harekete geçti, Çin'de iptal edilen mobilya fuarı yerine mart sonuna alım heyeti düzenledi, ciddi talep var. Deriden tekstile ve mücevherata kadar bir çok sektöre gelen siparişlerde artış var. Ancak kesinlikle bu işin geciçi olacağını ve buna tamamen bel bağlanamayacağını bilmek lazım.ABD dahil herkesi etkiliyor...

Ağaoğlu: Ara malı tedariğinden mi?

Güldağ: O da var tabii ve işin o tarafı bizi de etkiliyor, etkileyecek. Örneğin otomotivde. Kalıplar gelmiyor. Keza küçük ev aletlerinde. Parça sıkıntısı var. ABD ile ilgili olan ise ilginç bir şey, ABD’de üretilen lüks ürünlerin yüzde 30’unun alıcısı Çinlilermiş. Koronavirüs nedeniyle siparişler ciddi şekilde düşmüş.

Ağaoğlu: Şimdi koronavirüste ikinci dalga geldi. Piyasalar, ‘çözüm bulunur’ diye düşünürken, ‘bu iş ciddi hale geldi’ endişesi yeniden oluştu. Dünya Sağlık Örgütü hala 'pandemik' olarak nitelemedi salgını ancak tedirginlik de arttı. Türkiye'de de öyle... En ciddi etkileyeceği ve de olumsuz etkileyeceği alanların başında turizm geliyor. İran'dan gelen turisti ya da Çin'den gelecekleri kastetmiyorum sadece. Vaka itibarıyla bakıldığında SARS’ın resmen on katı büyüklüğünde. Ölüm olarak bakılırsa da şu an 3 katı büyüklüğünde. Bunlar ister istemez etkiliyor. Dünyada ‘olumsuzluklar artacak mı’ diye bekleyiş var. Geçen akşam bir ilaç sanayicisinden dinledim. İlaç hammaddesinin çok büyük bölümü Çin kaynaklı. Şimdi bu ilaç hammaddesinin ithalatı bizde dahil olmak üzere yasaklandı. 3-4 ay daha sürerse, çok ama çok ciddi sıkıntılar baş gösterir deniyor. İkame edecek kimse de yok. Hindistan da sınırlı. Onun için virüsün yayılma hızı ve ölüm vakaları eğer denildiği gibi havalar ısınınca düşüşe geçmezse dünya ekonomisini nasıl etkileyeceğini kestirmek imkansız.

Güldağ: Evet ama Avustralya biliyorsun yaz mevsiminde güney kürede olduğu için. Hatta aşırı sıcaktan yanıyor. Buna karşın 60'ın üzerinde korona vakası var. Herkes verileri dikkatle izliyor. Koronavirüs ve etkileri şimdiden 2020'nin baş belirsizliği oldu.

Ekonomi